Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
? dan oluşan “Vakitsiz Üsküdarlı” adlı bölüm ise, yine Ayhan'ın bir şiirinin dizesinin adından oluşuyor. Özdamar, bir gün arkadaşıyla, “Anadolu yakasında Hisar'a bakan ıssız tepede, bir gecekondu”da oturan Ece Ayhan'a gider. Evde olmayan Ayhan daha sonra gelir ve kapıda bekleyen ziyaretçilerini içeri alır. Özdamar, söz konusu eve adımını attıktan sonra, şair Ece Ayhan'ı hayatından çıkarmayacaktır artık. Hatta, onun evine yerleşip bir süre onunla ve onun annesi ve “yatmadığı” sevgilisi Mehmet'le birlikte yaşayacaktır. 'VAKİTSİZ ÜSKÜDARLI' “Vakitsiz Üsküdarlı”da, şairin Üsküdar'daki evinde kalarak, şairle paylaştığı anılarını anlatan Özdamar, Ayhan'ın dizelerinde görünen dünyasına girmiş bir bakıma. Özdamar'ın, şairle aynı evi paylaştığı dönemlerde, şairin tüm duyarlılığı ve kendine has Emine Sevgi Özdamar duruşuyla 1970'lerin sosyolojik panoramasının hüzünlü geçmibu fotoğraflara çeken fotoğrafçı da çok şine ortak etmiş okuyucuyu. Birlikte yafakirdi. Bu ana babalarının kayıp ilanı şadıkları “çok sarışın, köylü çocuğu verdikleri çocuklar ortaokulluydular. GeMehmet”i, bir hoca camisine kapatıp tenellikle erkek çocuklardı. Orta iki bu çocavüz edip durmuş. Ece Ayhan da onu cukların intihar yılıdır.” kurtarıp, yanına almış. O sıralarda MehAyhan'ın oturduğu Sultantepe'deki met'i ortaokula gönderen Ayhan, “Orta evinin trafiği yoğundur aslında: “Sık sık İkiden Ayrılan Çocuklar İçin Şiirler”i o gece yarısı Mustafa Irgat, Nedim Gürsel, evde yazmış: “Gazetelerden evden kaçan ya da Tanju Kurtarel uğrarlardı. Kapıyı çocukların kayıp ilanlarını keser, yüksek çalmazlardı, camı tıklatırlardı.” Şairin sesle okurdu. İlanlardaki kayıp çocuklaevinde yatak yorgan dışında koltuğu yokrın silik fotoğraflarına bakardık. Sanki tur. Çorba, kuru fasulye ve ekmeklerini yerde yerler. Sabahları çay, zeytin ekmek. Özdamar, “Ana baba evinden bazen bir şeyler aşırıp” eve getirdiğinde yiyecekleri zenginleşirmiş. 'DEVLET DERSLERİNDE ÖLDÜRÜLEN ÇOCUKLAR' Ece'yle birlikte otururken tiyatro eğitimine de devam etmektedir Özdamar. Bir oyun için Berlin'e gitmesine az kalmıştır. Bu arada Ece Ayhan'ın beynindeki ur meselesi gündeme gelir. Ayhan'ın ameliyat edilmesi gerekmektedir. Yoksul Ayhan'a, “Bülent Ecevit'ten Yaşar Kemal'e, Yazarlar Sendikası'ndan, Ece'yi seven bir yığın insan para yardımında” bulunur. Yakın dostları Onat Kutlar ve Can Yücel ameliyat işini organize ederler. Ayhan'ı, Can Yücel'in arkadaşı Gazi Yaşargil ameliyat edecektir: “Can Yücel'in okul arkadaşı, ünlü beyin cerrahı Gazi Yaşargil, Zürih Kantonspital Hastanesi’nin baş cerrahıydı. Can'ın babası Hasan Âli Yücel zamanın Kültür Bakanı, bu yoksul öğrencinin bursla Avrupa'ya gitmesini sağlamış Gazi Yaşargil, Can Yücel'e 'Şairi gönderin, ben ameliyatını yaparım' demiş.” Özdamar da, Ayhan'a refakat eder, İsviçre'ye, Zürih'e uçarlar birlikte. Yaşargil'le karşılaşmaları, Zürih'teki hastane, ziyaretçiler serilir bu kez de önümüze. Anlatımlarından Zürih'te hastaneye yattığı andan itibaren yoğun bir çaba içerisinde gördüğümüz Özdamar'ı, yaşadığı hayal kırıklıkları, sıkıntıla rı, bulunduğu çevreyi gözlemiyle izleriz bu kez de. Daha sonra, Özdamar'ın Ayhan'la ilgili anıları 'Hastane Günlüğü 1974'le daha netleşir: “Ece, gözleri kapalıydı. Uyumasın diye, 300 rakamından geriye yüksek sesle saydırdılar. Kadınlara öyle şefkatle bakıyordu ki, korku heyecan, binyılın insanı seven gözü, birikimiyle her gülene daha içten gülerek karşılık veriyordu.” Anlatımlarına görsel bir boyut da katan Özdamar, resim, fotoğraf ve desenlerini de tüm kitap boyunca serpiştirmiş. Kitabın son bölümünde 'Ece Ayhan'ın Mektupları' yer almış. Ayhan'ın Sevgi Özdamar'a gönderdiği mektupların bir kısmı ulaşmamış. 1990'lı yıllara ait olan Ayhan'ın mektuplarından, giderek yalnızlaştığı ve parasal sıkıntı içinde olduğu görülüyor. Bir anlamda da, 90'ların edebiyat ve sanat çevrelerinin durumuyla ilgili fikir veren mektuplardan sonuncusu 1998 tarihli. Ama, artık, ülkenin içinde bulunduğu durumlar Ece Ayhan'ı yormuş gibi: “Geçenlerde Cumhuriyet gazetesinde Memet Fuat'ın seninle ilgili yazısını okudum. Başarılarına çok sevindim. Ve o günleri hatırladım. Hem güzel hem ilginç günlerdi. Onat'ın başına gelen felakete kahroldum. Her şey, çekişme filan yaşarken olur. Sonra ben 'rümun şuarasından' değilim. Şairlik onların olsun!” Ne yazık ki, “Devlet derslerinde öldürülen çocuklar” dizelerinin yazarı sessiz sedasız gittiğinde, Sevgi Özdamar dahil, birçok kişinin haberi olmayacaktır. ? Kendi Kendinin Terzisi Bir Kambur/ 'Emine' Sevgi Özdamar/ Yapı Kredi Yayınları/ 2007/ 106 s. larken, diğer çağdaş ülke edebiyatlarının gözdelerini çevirir. Iris Murdoch, J. D. Salinger, Evelyn Waugh ve Boris Vian gibi romancılar akla gelenlerden sadece birkaçı. Klasik yapıtlardan çocuk edebiyatına kadar, kadrosunda Tahsin Yücel’den Nurullah Ataç’a Behçet Necatigil’den, Celal Üster’e, Nihal Yeğinobalı’ya kadar birçok iyi çevirmeni bulundurur bu arada. Ve artık Türk okurunun belleğine şu görüntü iyice yerleşmiştir: Beyaz zemin üzerinde bir çerçeve ve onun içine yerleştirilmiş tanıdık bir ressamın tablosu, üstünde de kırmızı kalp. ÖYKÜNÜN CAN EVİ Farklı dillerden çevrilen kitapların yanı sıra Türk edebiyatına da, herkesin katılacağı gibi Can Yayınları’nın katkısı azımsanmayacak kadar önemlidir. Hatta Türk edebiyatının burada soluk alıp verdiğini söylemek abartılı bir söz olmasa gerek. Birçok ödülün sahibi öykü kitapları ve romanları zaten katkının büyüklüğünü göstermektedir. Orhan Pamuk’a ilk ödülünü getiren kitaba, ödül veren kurumun baskısından sonra buradan ulaşmıştık. Ve sonrakilere de. Eşsiz ve asla yorulmayacak diliyle unutulmaz bir güce sahip Bilge Karasu’nun yapıtlarını, romanlarını; yine şu an kitapları bu çatı altından çıkmasa da Füruzan’ın ‘Benim Sinemalarım’ını, Parasız Ya Türk Öykücülüğünün Doksan Sesi ? Sedat DEMİR açılımı olmayı amaçlamış bir kurum bilinciyle yayınlarına başlar. Başka bir yayınevinin çocuk kitapları editörlüğünden ayrılarak kendi yayınevini kuran Erdal Öz, bıraktığı yerden görevine devam eder; yine çocuklar için kitaplar çıkarmaya koyulur. Ardından, o yıllar okumayı bir yaşam tarzı haline getirmiş olanlar hatırlayacaktır, yayınevi tarafından gençler için ‘Dost Kitaplar’ adlı bir seri başlatılır. Böylelikle Dumbadze’den de Daudet’ye, Salinger’dan Puşkin’e dünya edebiyatının ilk parlak ışıkları vurur zihnimize. Zaman içinde, bu çalışmaların yanı sıra, dünyanın en seçkin yapıtlarını Türkçemize kazandırma çalışmalarıyla bugün adlarını ezbere saydığımız yazarlarla tanıştırır okuru. Latin Amerika külliyatının neredeyse bütün başat yapıtlarını hazır ‘A ntoloji’ kelimesinin Fars dilindeki karşılığı güldeste. Ne kadar anlamlı! İnsan, gözünün seçebildiği kadarıyla en belirginini ya da kendisine en yakın gülleri derledikten sonra, elindekiler bahçenin bir tanımlaması gibi duruyor. Yayın hayatında çeyrek yüzyılı geride bırakan Can Yayınları’nın kendi öykücülerinden derlediği Can Öykü Antolojisi’nin çağdaş Türk edebiyatının keyifli bir özeti olduğu gibi. Can Yayınları bundan yirmi beş yıl önce, ülkemiz siyasi ve sosyal hayatının zor bir dönemecinde kültüGörüş, teknik, biçem ve içerik farklılığıyla yelpaze gibi duran rel, sanatsal hanedoksan öykücünün en yaşlısı 1910 doğumlu Cahit Sıtkı Tarancı (üstte). de bulunarak, bu En genci ise 1984 doğumlu, Seray Şahiner (sağda). kaosun karşı bir KİTAP SAYI 931 ? CUMHURİYET SAYFA 19