23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

? kendi aydınlanma devrimimizi gerçekleştirip, din ve devlet işlerini bütün Müslüman dünyasında birbirinden ayırmalıyız. Peki bu aydınlanma devrimi süresince “Doğu”nun aydınlarına ne gibi görevler düşüyor? İslamın çağdaş yaşam şartlarına uygun okunmasını gerçekleştirebilmek! Ama burada önemli bir ayrım yapmak gerekiyor. Kuran’ın metni hiçbir zaman değiştirilemez. Okumalar ve yorumlar ayetler değiştirilerek yapılamaz. Bu uygun okuma yapılmadıkça, düşünce özgürlüğünden ve çağdaşlaşmaktan bahsetmek mümkün değildir. Düşünce özgürlüğü olmayan bir ülkede bilimsellikten ve ilerlemeden de bahsedilemez. Ama bu uygun okumanın önündeki en önemli engel Müslüman köktendincilerdir. Her zaman aydınlanmanın ve düşünce özgürlüğünün karşısında olacaklardır. Dinci kurumsallaşmanın kökü kazınıp, yerine özgürlüğün kurumları inşa edilmelidir. Bu çağdaş ulusdevlettedir. Kullar yurttaşa dönüşmeden devrim tamamlanamaz. Demokrasinin, laik anayasanın olduğu bir devlet. Bu Müslüman ülkeler için hemen gerçekleşecek bir şey değil fakat çok uzun soluklu bir mücadeledir. Birey olabilmiş Müslüman, bütün diğer insanlar gibi büyük bir düşünür, sanatçı olabilir. O da bilimden yana, demokrat olabilir. Düşünen insan mutlaka hakikatin ne olduğunu araştırmalıdır. Hakikati bulabilmek için de çoğu zaman gerçekleri eleştirmemiz gerekir. Köktendinci Kuran okumasına göre vahiyden başka hiçbir şey hakikat olamaz. Eğer toplumun büyük bir kesimi hakikatin bundan başka bir şey olmadığına inanırsa, düşünen insanlar nasıl özgür düşünce üretebilecek bir ortam bulabilirler? GELENEKSEL DÜŞÜNCE KALIPLARI Peki çağdaş olmak dinci kurumsallaşmadan kendini kurtararak düşünce özgürlüğünü gerçekleştirmekse aynı zamanda gelenekleri reddetmek anlamına da gelmiyor mu? Gelenekleri istesek de reddedemeyiz. Çünkü gelenekler bize dinle değil dille yerleşir, dilin içindedir. Dil soyut sözcükler yumağı değildir. Dil geleneği taşır. Duyguları, düşünceleri, dünyaya bakış açımızı taşır. Müslümanlar da dillerini konuştukları sürece geleneklerini sürdürürler. Bu yüzden geleneğe karşı olamayız. Bizim karşı çıkmamız gereken geleneksel düşünce kalıplarıdır. Bu, gelenek lere karşı çıkmaktan tamamen farklıdır. Bu bağlamda geleneksel şiir kalıplarına ve akımlarına karşı çıkabileceğimiz gibi, Kuran’ın geleneksel yorumlanma şekline, geleneksel Arap siyasi yaşamına, geleneksel halifelik kurumuna da karşı çıkabiliriz. Bu şiire yada İslama karşı çıkmak değildir. Batı dünyasında İslam ile demokrasinin bağdaşamayacağı yönünde yaygın bir düşünce var. Fakat demokrasiye ve bireyin haklarına büyük saygı gösteren Batı ülkelerinde yayımlanan Hazreti Muhammet karikatürleri pek çok protestoya sahne oldu… Bırakın karikatürleri, her gün Tanrı’ya hakaret etseniz elinize ne geçer ki? Hiçbir şey. Provokasyonlar hakkında konuşmak istemiyorum. Hazreti Muhammet İslam dininin peygamberi olarak bunları hak etmemiştir. Müslümanlar da bu konuda soğukkanlı olmalıdırlar. İslamın demokrasiyle hiçbir zaman bağdaşamayacağı görüşü yüzyıllarca süren engizisyon kurumunu unutmuş bir bakış açısıdır. Köktendincilik bütün dinlerde olabilir. Demokrasi ve ilerleme düşüncesi hiçbir köktendinci toplumda yeşeremez. TÜRK DEVRİMİ BİR ÖRNEK... Türk Devrimi hakkında ne düşünüyorsunuz? Aslında buraya kadar anlattıklarımın hepsi bildiğim kadarıyla Türk Devrimi’nin bir özeti gibi oldu: Türk Devrimi bütün Müslüman ülkeler için bir örnek teşkil ediyor. Atatürk Doğu dünyasının talihini değiştiren çok büyük bir lider. Müslüman bir ülkeye çağdaş ve laik devlet modelini getirerek yüzyıllardır karanlığa gömülmüş olan Doğu dünyasını ışıkla buluşturdu. Ayrıca İslam düşüncesinin bedenine de yepyeni bir boyut kazandırdı. Ayrıca çağdaş ve laik değerleri kurumsallaştırarak kalıcılıklarını güvence altına aldı. Size göre Türkiye’nin Avrupa düşüncesi içinde yeri nedir? Müslüman bir ülkeyi bünyesine kabul etmeyen bir Avrupa, antiAvrupa’dır. Avrupa düşüncesinde ötekinin büyük bir önemi vardır. Ve Türkiye bir bakımdan Avrupa için bu ötekiliği teşkil ediyor. Türkiye’nin AB’ye alınmaması “Avrupa” için en büyük kayıptır. İsterim ki, Türk gençliği kültürlerini ve kazanılmış haklarını koruyup ve kapalı milliyetçi olmadan, ötekine, dünyanın geri kalan kısmındaki çeşitliliğe açılabilsin. Böyle bir gücü hiç kimse göz ardı edemez. ? ADONİS’İN ÖZGEÇMİŞİ Adonis, 1930’da Suriye’de doğdu. 1961’de Lübnan vatandaşlığına geçmeden önceki adı Ali Ahmet Sait’ti. Beyrut Üniversitesi’nde Arap Edebiyatı öğretmenliği yaptı; 1989’da UNESCO’nun Arap Devletleri Birliği’nde görevli delege oldu. Beyrut’ta Şiir (1957), Mevâkıf (1968) dergilerini kurdu. Bu dergiler Arap şiirini geleneksel kalıplardan kurtarma ve yabancı şiirleri tanıtma amacını güdüyordu. Adonis, Avrupa ve Amerika edebiyatı konularındaki derin bilgisi sayesinde çağdaş Arap şiirinde çok önemli bir yer tutar. Aynı zamanda eleştirmen ve çevirmendir; plastik sanatlarla, kaligrafiyle ve kolajla da ilgilenmektedir. Paris’te yaşayan Adonis, “SyriaLebanon Award of the International Poetry Forum” (1971), “Le Grand Prix des Biennales de Poéise” (1986) ve “Uluslararası Nâzım Hikmet Şiir Ödülü”nü (1995) aldı. 1983’te Mallarmé Akademisi’ne yabancı üye seçildi. Başlıca yapıtları arasında Şamlı Mihyar’ın Şarkıları, İkinci Güneşler, Zaman Kentler, New York’a Mezar, Arap Şiirine Giriş sayılabilir. Türkçede Ayna ve Düş, Dalların Güncesi, Güllerin Aydınlığından, Güneşin Ayetine Uyarak Düş Görüyorum, New York’a Mezar adlı şiir kitapları var. ? SAYFA 9 CUMHURİYET KİTAP SAYI 855
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle