02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Adonis ile şiirini, İstanbul’u, İslamı ve Aydınlanmayı konuştuk ‘Müslüman köktendinciler her zaman aydınlanmanın ve düşünce özgürlüğünün karşısında olacaklardır’ Tarih ve Toplum Bilimleri Enstitüsü Derneği tarafından düzenlenen 1. İstanbul Uluslararası Beyoğlu Şiir Festivali, 4 kıtadan 14 şairi İstanbul’da buluşturdu. 1418 Haziran tarihleri arasında Beyoğlu’ndaki çeşitli mekânlarda okurlarla buluşan Suriyeli dünyaca ünlü şair Adonis ile şiirlerini dilimize kazandıran şair Metin Fındıkçı’nın yardımıyla söyleşme fırsatı bulduk. Adonis Türkiye’ye geldiği ilk günden itibaren hakkında çıkan yazılardan ve bir röportajındaki “çeviri hatasından” dolayı sözlerinin yanlış anlaşılmasından rahatsız olmuştu. Adonis ile şiiri, İstanbul, “DoğuBatı” ayrımı, İslam ve aydınlanma devrimi üzerine söyleştik. ? Barış MUMYAKMAZ kültürünü ve insanlarını daha yakından gözlemlemek istiyorum. Türkiye’nin coğrafi ve tarihi güzellikleri beni üzerinde şiirler yazmaya ilham verecek kadar büyüledi. Ama dünyanın her yanında olduğu gibi Türkiye’de de artık geniş bir şiir okuyucusu kitlesi yok. Şiirin yeri hayatımızda sürekli daralıyor. TEVFİK FİKRET VE NÂZIM HİKMET Türk şiirini izleme fırsatınız oldu mu? Aklınıza gelen ilk isimler kimler? Ne yazık ki, çok fırsatım olmadı. Çünkü yabancı dilden bir şiiri okuduğunuzda, hep bir şeyler eksik kalıyor. Şiir sadece yazılı düşünceler değil, özellikle kafamızda sözcüklerin ilişkisiyle oluşturulmuş bir resimdir. Şeyler ve sözcükler arasındaki büyülü bağdır. Bu bağı ve bu bağın “tekliğini” gerçekten takdir edebilmek için, bütün şiirlerin kendi dillerinde okunması gerektiğini düşünüyorum. Aksi takdirde şiiri soyutlaştırarak, kafamızdaki o resmi siler ve onu öldürürüz. O yüzden dilini bilmediğim bir şiir hakkında konuşmam çok zor. Zaten Türk şiirinin yabancı dillerde yapılmış büyük çevirileri yok. Yine de Nâzım Hikmet ve Tevfik Fikret aklıma gelen en büyük isimlerden. Türkiye’yi nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye yerine onun küçük ölçekte temsili olan, birçok defa geldiğim bu olağanüstü şehir üzerine konuşmak istiyorum: İstanbul öyle bir kent ki, Karadeniz’den başlayarak, Boğaz’a, Marmara Denizi’nden Çanakkale Boğazı’na, Ege’ye yayılan; Antik Yunan, Roma, Bizans, Avrupa ve İslam medeniyetlerini bünyesinde barındırmış tarihi ve doğal bir hazinenin merkezliğini üstlenmesiyle dünyanın hiçbir yerinde görülmemiş muazzam bir değer taşıyor. Şunu tespit edebiliriz ki, İstanbul’daki kültür doğaldır. Ve doğa ise kültürün ta kendisidir. Bu özellik dünyada sadece İstanbul’a hastır. Sonuç olarak, İstanbul yani Türkiye dünyaya büyük bir mesaj veriyor: Tarihi geçmişinin zenginliğine ve Doğu ile Batı arasındaki köprü işlevi gören konumuna bakarak, bu şehirde ve ülkede yaşayan ve yöneten insanların bu cevheri koruma ve bir dahaki nesillere geçirme sorumluluğu. Öyle kentler vardır ki, bazıları geçmişi yönlendirmişlerdir, bazıları şimdiki zamanı yönlendiriyorlar ve diğerleri ise geleceği yönlendirecekler... Ama bana göre İstanbul hem geçmişi, hem şimdiki zamanı hem de geleceği yönlendiren kenttir. Uzun zamandır Paris’te yaşıyorsunuz. Ama Suriye ve Lübnan üzerinden gelen bir mirası da taşıyorsunuz. Şiirlerinizi de Arapça yazıyorsunuz. Bu durum sizi nasıl etkiliyor? Buna karşı çıkıyorum. Ben bir dünya yurttaşıyım. Ben kozmik bir yurttaşım. Çünkü benim aidiyetim kendimi ifade edebildiğim dilin içinde. Orası benim tek güvenilir yurdum, ülkemdir. Benim ülkem daha önce kurulmamış, bana kimseden miras bırakılmış, geçmişten gelmemiştir. Bana göre insan kendi kimliğini emeğiyle, dünyaya verdiği mahsullerle belirleyebilir. Benim kimliğim dünyadaki gerçekliğe açılan mutlak sonsuz bir penceredir. Düşünceleriniz “Doğulu” bir şair ve düşünür olduğunuz göz önünde bulundurulduğunda devrim niteliği taşıyor… DoğuBatı ayrımı diye bir şey olduğunu düşünmüyorum. Bunlar siyasetçiler tarafından icat edilmiş kavramlardır. Başlangıçta ne doğu ne batı vardı. Sadece bir “tek” dünya vardı. Ben işte bu “doğusuz ve batısız olan” dünyanın içine girdim. Şiir eylemi “ben’in ötekisi” olmadan hiçbir şey ifade etmez. İnsan kendi içine bile dönse, ötekiden geçmek zorundadır. Öteki, günümüzde sürekli yanlış an Fotoğraf: Salim HALİMOĞLU laşıldığı gibi,”ben”im karşılıklı iletişimde ve diyalogda bulunacağım bir boyut değildir. Öteki benim konstitütif bir boyutumdur. BEN KENDİMDEN BAŞKASINI TEMSİL ETMİYORUM İlk şiirlerinizden itibaren Arap şiirinin bilindik kalıplarından çıkarak “modern” bir Arap şiiri oluşturma misyonunu üstlendiniz…. Evet, ilk şiirlerimden bu yana bilindik kalıpların ve sınırların ötesine geçmeyi hedefliyorum. Her zaman sözcüklerin imkânının sınırlarına karşı şüphem vardı. Aslında bu bende her sınır için geçerli. Ama ben kendimden başkasını temsil etmiyorum. Ben kendimden başkası değilim. Hiçbir ideolojiye ait değilim. Antiideolojik olduğum bile söylenebilir. Ben sadece yaratıcılıkla, dünyayla ve insanlarla ilgiliyim. DİNİN HİMAYE ALTINA ALINMASI Batı’nın 400 yıl önceden başlayarak geçirdiği Rönesans ve Reform süreçlerini göz önünde bulundurarak, Doğu içinde bulunduğu derin karanlıktan nasıl kurtarılabilir? İslam dini çağdaş yaşam şartlarına ayak uydurabilecek şekilde yorumlanabilir mi? Sorun İslam dininin inanç düzeyinde algılanması değildir. İnancı olan kimseye karşı olamayız bu onun tercihidir. Hatta onun inanç hakkına saygı duymalıyız. Bizim asıl sorunumuz dinin kurumsallaştırılarak himaye altına alınmasıdır. Fakat bu sadece “Doğu”ya atfedilecek bir şey değildir. Kilise İslamdan çok daha önce Hıristiyanlığı kurumsallaştırıp himayesine almıştı. Yeniçağ ile birlikte Rönesans ve Reform hareketlerinin yaşandığı Batı dünyası kilisenin kurumsal egemenliğine son vererek tekrardan özgür düşünceye ve demokrasiye yüzünü döndü. Eğer biz de ortaçağ karanlığından kurtulmak istiyorsak, ? KİTAP SAYI 855 1 SAYFA 8 960’lardan itibaren Türkiye’ye gelerek kültürel etkinliklere katıldınız. İlk gelişinizden bugüne kadar Türkiye izlenimleriniz nasıl değişti? Doğrusunu söylemem gerekirse Türkiye hakkında gerçek bir izlenimim olması için burada bir süre yaşamam lazım. Şimdiye kadar hep biriki günlük organizasyonlara davet edildim. Türk insanının cana yakınlığı beni çok etkiledi. Bir gün mutlaka Türkiye’de daha uzun süreli kalıp CUMHURİYET
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle