22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Herhangi etkinlik çerçevesinde bir araya gelen insanlar, katıldıkları bu eylemlere ne ad vermişler, gelin sıralamaya çalışalım bunları, üstelik hangi dilden geldiğine bakmadan, ayırmaya kalkmadan: Panayır, fuar, kermes, gösteri, etkinlik, buluşma, şenlik, festival, eğlence (eğlenti), şölen, dernek, nişan, kına gecesi, düğün, kutlama, anma, tören, yemek vb… M. Sadık ASLANKARA Kitaplar Adası Kutlama, şenlik, buluşma... Hele kavramsal açılım anlamında neler getireceğiz? Öyle ya bereket simgesinin çerçevesinde halkalanmış insanlar için amaç tekti, bugünse karmaşıklaşmış, farklı yönlere savrulmuş durumda bu. Bir bakıyorsunuz panayır, şenlik, festival birbirinin içine girmiş, etkinliklerin adı alt alta sıralandığında… “Potlaç”ta görüldüğünce yukarıdaki kavramlar için de ekinsel, toplumbilimsel yaklaşımlar gerekmez mi? İNSANLIĞIN GELİŞİMİNDE ŞENLİKTEN KENTLİLİĞE... Herhangi etkinlik çerçevesinde bir araya gelen insanlar, katıldıkları bu eylemlere ne ad vermişler, gelin sıralamaya çalışalım bunları, üstelik hangi dilden geldiğine bakmadan, ayırmaya kalkmadan: Panayır, fuar, kermes, gösteri, etkinlik, buluşma, şenlik, festival, eğlence (eğlenti), şölen, dernek, nişan, kına gecesi, düğün, kutlama, anma, tören, yemek vb… Kimbilir kaç sözcük sıralarız bu şekilde. Ama iş sözcükleri ayırmaya geldiğinde, sıralama işinde görüldüğünce bunun pek de kolay olmadığı anlaşılıyor. Yine de belli ölçütler getirilebilir yanılmıyorsam. Bunların bir bölümü tüm edimlerde kendini gösteriyor belki, ancak bir bölümü var ki, bunların her biri farklı özellikler çevresinde toplanıp öbekleniyor sanki. Sözgelimi yukarıdaki edimler laik bir görüntü sergiliyor; bu çerçevede dünyasal bir eğlencenin ipuçları belirginlik kazanıyor her birinde. Ancak eğlencenin festivalde ayrı, kına gecesinde ayrı olacağı kestirilebilir kolayca. Haz için de buna benzer bir yaklaşım yansıtılabilir. Sonra amaç bağlamında da enikonu bir ayrışmanın ipuçları seziliyor bunlarda. Örneğin festivalle kına gecesinin aynı amaca yönelik olduğu öne sürülebilir mi, bunun olanağı var mı? Demek laik temelde olmaları belki bir yanları bu edimlerin, ancak onları bir arada tutan harç değil yine de bu kesinlikle. Nitekim laikliğe sırt dönmüş etkinlikler bağlamında herhangi edim gösterilemeyeceği sanılmamalı hiçbir zaman! Ne ki dinsel edimler için ev sahipliği yapan alanların, gizem içeren özel konum sergilediği görülmüyor değil. Hoş geçmişte dinsel alan olarak kullanılan kimi yerler, sonradan başka edimlere yataklık etmeye de koyulabiliyor. Çok tanrılı dinlerden tek tanrılı dinlere dek tapınakların konumu bunu göstermiyor mu bize? Bütün bu veriler, yukarıdaki edimlerin en azından çıkış ya da köken olarak “totem” temelinden kaynaklandığını göstermiyor mu dersiniz? Bunlar totemden tabudan geçe geçe günümüz kentlerine varmış olmalı! Eğer bugün, kentler hâlâ söz konusu bu etkinliklerle anılıyorsa bunun üzerinde önemle durmak gerekiyor… Ayrıca bunların önemli bir bölümünün denizle, dağla, yaylayla bütünleştirilmiş olması, kutlamaların, şenliklerin, buluşmaların bunlara özgülenmesi rastlantı sayılamaz herhalde. Kaldı ki iş, bununla da bitmiyor. Aynı bir kent, yukarıda adlarını şöylece sıralayıverdiğimiz edimlerin bir bölümünü topluca kucaklayabilen bir yapı sunabiliyor ilginç biçimde. Ama bunlar birbirine karışmadan, ekinsel açıdan ebruli bir görünüm sunuyor böyle durumlarda. O halde bunları amaçları yönünde daha belirgin bir temele oturtmak gerekiyor. Ben kendi payıma, bu tür etkinlikleri öbeklendirirken kimi ölçütler getirilebileceğini düşünüyorum. Sorularla da yanaşılabilir konuya… İnsanlar hangi etkinliklerde hangi amaç doğrultusunda bir araya geliyor? İnsanoğlu, ilk önce bir “kutlama ekini” edinmiş galiba. Bu kutlama, isterseniz buna kutsama da diyebilirsiniz, yaşamsal gereksinimden kaynaklanıyor elbette. Yani insanlar, ilk ağızda bir gıda maddesini temele alarak bunun bereketi çerçevesinde kenetlenme yoluna gidiyor. Bu da bir kültür, ancak çeşitlenmiş, karmaşıklaşmış bir yan taşımıyor yine de. Çünkü tek bir hedefe odaklanmış bulunuyor. Bu tek hedef de temel gereksinime yönelme biçiminde geliyor önümüze. Panayır, kermes, fuar vb. türündeki etkinlikler bu yönde örnek gösterilebilir pekâlâ. Bir de var ki, aynı kentte yaşayan kimileri, bir araya gelip ekinsel bir girişim de başlatabiliyor. Şenlik, etkinlik, gösteri vb. bu konudaki veriye dayanak oluşturacak örnekler olarak alınabilir herhalde. Festival, buluşma vb. edimlerse bir alışverişten çok verimlemeyle alımlama odağında bir araya gelmiş birbirinden kopuk insanların edimlerini ele veriyor sanki. O zaman aynı bir kentte sanki farklı çağların insanlarının yan yana geldiği, yaşadığı düşünülebilir, aralarında en azından birkaç yüzyıl fark varmışçasına… KENTLİLİKTEN EKİNSEL BİRİKİME... Bütün bu etkinlikler, sonuçta insanları çok farklı yönlerde biçimlendiriyor görece. Nitekim bir “buluşma” bağlamında alabileceğimiz “festival” insanı özneleştirirken aynı zamanda bireyleştiriyor da! Şenlik ise kentlileştiriyor kişiyi daha çok. Buysa totem inancının ötesine geçildiğini, kent paydaşlığından onur duyulduğunu ele veriyor gerçekte. “Kutlama” da diyebileceğimiz “panayır” ise bir açıdan toplanma borusu çalınışını anımsatıyor insana. Eh, öyle de sayılabilir. Bunlara bakarak söyleyecek olursak, kentlerde yaşayanların tümünün de aynı bir etkinlikte bir araya gelebileceğini ummak safdillik olur doğrusu. Çünkü bu insanların her biri çok farklı karakterlere dönüşmüştür artık. Hiç kuşku yok ki bir ayrışmadır bu! Ancak bu ayrışma, insanlar söz konusu buluşmaya katıldıkları, şenliklerin paydaşları ya da törenlerdeki kutlayıcılar oldukları için değil, salt böyle görünsün diye tutum takındıkları M ayıs gül ayıdır. Doğanın bize sunduğu değil, ama kendi içinde oluşturup çevirdiği bir eğrinin kesişme çizgisidir bu. Buna bakarak buğdayla arpanın, zeytinle üzümün sıraya gireceği kestirilebilir kolayca. Ardından gelsin ortalığı ballandıran incirler. Aydın için insanların “Dağlarından yağ akar, ovalarından bal,” demesi boşuna mı? Doğanın bu verimliliğine, cömertliğine bakarak insanların neler neler yaptığını, bu konuda kendini nasıl da istekle attığını varın siz düşünün artık… Eldeki belgeler, Aydın yakınlarındaki antik Magnesia kentinde insanların ta iki bin beş yüz yıl öncesinde tahıl şenlikleri yaptığını gösteriyor. Kuşkusuz bu başlangıç değil, bir veri yalnızca. Kim bilir nerelerden yuvarlanarak gelen, nerelerden gelecek, Mezopotamya’dan elbet, bir doğayla buluşma göreneğinin, geleneğinin Batı’da kendini ele veren küçük, kırık dalgası bu. Diyanizos şenliklerini de bu yönde almak gerekmiyor mu? Ötesinde ilk Şamanların, büyücülerin yani ilk sanatçı, bilimci, düşünceci o aykırı insanların çıkışını hatta? Hıdrellez, nevruz bu buluşmaların birer benzercesi, birer silik kopyası olsa olsa… Diyeceğim, insanoğlunun, doğanın sunduğu bu bereket çerçevesinde bir araya gelip buluşması, bunu paylaşması, paydaşlıktan kalkarak bilinç çerçevesinde kenetlenmesi, söz konusu bereket simgesinin paydaşlığından onur duyması insanlık tarihi kadar eski… İşte mayıs, verdiği güller kadar bize bunları bir kez daha yeniden anımsatması açısından da önem, anlam taşıyor. Gerçekten mayısla birlikte bir cümbüş başlamaz mı ülkemizde? Önüne gelenin kutlamalar, şenlikler, buluşmalar düzenlediği, hemen herkesin davullar, zurnalar, halaylar eşliğinde bu tuhaf, şaşırtıcı karmaşaya katılıp başrol oynamaya kalktığı bir süreç yaşanmaz mı? Nitekim bu tür etkinliklere soyunanlar için söylenen “Bahçesinde erik ağacı olan festival yapmaya kalkıyor,” deyişi, karmaşayı da, curcunayı da çok iyi ele veriyor doğrusu! İyi de ortaya çıkışlarından bu yana binlerce, on binlerce yılın geçtiği düşünülebilecek böylesi etkinliklere ne ad vereceğiz? için hiç değil, insanların edim, eylem ayrımlarıyla çıkıyor ortaya. Otuz beş yıl boyunca İngiliz ekini, dili içinde yaşayan dostum Mustafa Alak’la tartışmaktan alamadım kendimi. O da bu yönde bir kuşkunun ipucu olarak alma eğilimi gösterdi “festive” ile “festival” sözcüklerini. Festive’de bir niteleme olarak festivale oranla bir eğlence ekininin kendini ağırlıkla duyurduğunu, ama festival sözcüğünün bu ölçüde festive olmadığını ekledi. Elbette bir festival festive de olabilir, ama festive olanın ille de festival niteliği yansıtmayabileceği unutulmamalı derim ben yine de. Bir örnek vereyim; Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali’nde açılış oyunu olarak sunulan Persler’den yayılan eğlence öğesi haz ile Zıngaro Tiyatro’nun haz öğesi karşılaştırılabilir mi hiç? İlki tam bir haz, öteki ise Osmanlı paşasının ya da Cumhuriyet taşrasının sünnet eğlencesi! Eğlence de haz da bu edimlerin kentle ilişkisine, bu ilişkinin konumuna göre değişiyor bir çalım. ENTKİNLİĞİNİZ AYNANIZDIR SİZİN!.. İnsanların, etkinliklerden aldıkları pay oranında kendilerini göstereceğini söylemek, hiç de abartı sayılmamalı! Ama, etkinliklerin ad değişikliği sonrasında insanın kendini, bundan bir fark çıkacağı sanısına kaptırması zavallıca bir tutum! Sözgelimi ülkemizde pek çok yerde şenlikler artık festival olarak anılıyor. Örnekse Çeşme Deniz Şenliği, şimdilerde Çeşme Festivali olarak gerçekleştiriliyor. UNESCO’nun 1985’i “Gençlik Yılı” ilan etmesinden de yararlanarak aynı yıl Denizli’de başlattığımız bir şenlik vardı: Amatör Tiyatrolar Şenliği… Denizli Tiyatrosunun onlarca genç üreticisinin doğrudan emeğiyle karılan bu şenlikte Denizli’den ya da dışarıdan katılan yüzlerce genç hep birlikte olağanüstü bir sevinci paylaşırlardı… Bunun ilk altı yılının tüm yükünü, sıkıntısını arkadaşlarımla birlikte göğüslemeye çalıştık, sonrasında 1991’den itibaren Denizli Belediyesi’nin sorumluluğuna bıraktık andığım etkinliği. Bugün yirmi ikincisine ulaşmış durumda bu etkinlik. Ama arada “uluslararası” nitelik kazandırılması bir yana buna, “şenlik” deyişi de kaldırılıp yerine “festival” sözcüğü getirilivermiş. “Amatör Tiyatrolar Şenliği”, olmuş “Uluslararası Amatör Tiyatrolar Festivali”. Bu ad değişikliğini gerçekleştirenler bu konuda ne düşündüler? Hangi gerekçelerle “şenlik”i değiştirip “festival” yaptılar? Yurdumuz bu tür edimlerin vatanı, ne güzel! Ama böylesi etkinlikler için kavramsal temellendirmelere girişmenin de zamanı gelmedi mi hâlâ? Sözgelimi Ankara Öykü Günleri de bu yönde bir etkinlik olarak alınabilir. Önümüzdeki hafta onuncu yaşını kutlayacak, Ankara Öykü Günleri ne peki? Şenlik mi, kutlama mı, buluşma mı? Gelin, yeniden düşünelim bunları… ? KİTAP SAYI 849 SAYFA 34 CUMHURİYET
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle