Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Mehmet Başaran’dan Eflatun Başaran’a… 80. yaşa 40. kitapla. Kuşatılmış yaşam… Günaydın aşk... Prometus’tan, Spartaküs’ten, Pir Sultan’dan… Sokrates’ten bugüne… Baş tanrı Zeus’tan çaldıkları ateşi karanlığa taşıyanlar, taşıdıkları, ateşte yana yana aydınlağa çıkarıyor insanlığı… Bugün kuşatma derinleşerek sürse de… ? Ferhat ÖZEN ok bilmiş kurbağalar... Sularının ısındığından habersiz "Efendim nerde irtica varmış, kim demiş, hani, bir apartmanda bir gurup kadın toplandı, ‘hu’ çekti diye şeriat mı gelirmiş. Komünistler de apartmanlarda toplanırlardı, komünizm mi geldi?" gibisinden inciler döktürerek, kendilerini, Aziz Nesin'in dediği gibi, bir şey değil, iki şey sanıyorlar. Komünizmin neden gelmediğini", "her görüldüğü yerde nasıl ezildiğini", elli yıldır toplumun "B u kış komünizm geliyor" diye korku nöbetlerinde yaşatıldığını, İsmet İnönü"nün deyimiyle havada yemini arayan uçan kuşa bile komünist " dendiğini, komünist ne demek, solun s’sinin bile yasaklandığını, Rus salatası’nın adının Amerikan Salatası yapılacak kadar toplumsal bir "paranoya" yaşatıldığını bilmez görünenler, bugün bize Aziz Nesin’in ünlü öyküsünü anımsatacak kadar işi saflığa vuruyorlar. Hani şu tehlikenin yaklaştığını anlamak istemeyen eşeğin öyküsünü... Gözden uzak dağın yamacında keyifle yayılmış otlarken kurdun yaklaştığını duymak, görmek istemeyen eşek.. " Yok yok o değildir" diyerek keyfini bozmak istemez ve kendini kandırır. Kurdun sesi biraz daha yakından gelmeye başlasa da eşek yine "Yok yok o değildir" diyerek kendini aldatmayı sürdürür, keyfini bozmaz. Kurdun dişlerini etinde hissettiğinde ise artık çok geçtir, korkudan fırlayan gözleriyle dönüp baktığında "Aa! o imiş, Aa! ii, Aii" diyebilir ancak. O günden sonra eşekler konuşamazlar, dilleri tutulur korkudan, yalnızca "Aii,aii " diyebilirler. Devletin siyaset belgesinde sağın bir tehdit olmadığı(!) yazılıdır. (Solun binde üçlük oyuyla bile hâlâ tehdit olarak algılanmasına bu çok bilmiş kurbağalardan bir itiraz gelmez ) Toplumsal bilince de ılımlı İslam iktidarında bile teokratik devlete doğru bir tehlike olmadığını(!) yazdırma gayretkeşliği sürdürülür. Burjuva demokrasilerinin de özgürlükçü sosyalizmin de olmazsa olmazı laik refleksler ve seküler yaşam bilinci sökülmeye çalışılır toplumdan. Işık hızında yayılan semboller dünyasında yaşıyoruz. Bugün TV, hoşlanacağımız konularla bütün toplumu oyalayarak önemli konuları dikkatimizden kaçıran görsel bir şiddet uyguluyor. Toplumu algısal bir yanılsama içinde yaşatan görsel bir şiddet... Bilinç altını ele geçiren bir kuşatma... Gerçekdışının gerçekten daha gerçekmiş gibi gösterildiği bir körleşmedir SAYFA 20 Ç man bir ekmek, bereket tanrısının da geceye katılması gibiydi. Başaran ailesinden ve o kıtlık yıllarında açlık çeken köylülerinden özür dilercesine... Başaran’ın buna yorumu çok şıktı: Gecenin en doyurucu armağanı. (Burada Başaran’ın Çarığımı Yitirdiğim Tarla’dan sonra ikinci öykü kitabının Aç Harmanı olduğunu ve bu öyküde, Başaran ailesinin de yaşadığı Ceylanköy’de ve tüm köylerde o yıllarda yaşanan kıtlığı ve çekilen açlığı anlattığını anımsatalım, bereket tanrısının gecikmiş özrünü anlamak için.) Başaran’ın son kitabını bu ülkenin okuruna, aydınına, yazarına neler çektirildiğini, bazı kahramanlarını yakından tanıyan biri olarak, zaman zaman gözlerim dolarak okudum. "Kuşatılmış Yaşam" bildiklerimizin ya da unuttuklarımızın yanında daha bilmediğimiz ne acılar yaşandığını da çarpıyor suratımıza suratımıza... İnanamayacağınız, bunlar bu ülkede mi yaşandı diyerek şaşıp kalacağınız ne acılar ne hesaplar, ne tuzaklar ve ne güzel insanlar, (hepsi de o güzel atlarına binip gitmiş güzel insanlar, bizi bencilliğimizle hainliğimizle, korkaklığımızla bırakıp gitmiş güzel insanlar, ah Hektoru sürüklüyor kanlı araba) ve ne büyük aşklar... Hasan Âli Yücel’den beri, İsmail Hakkı Tonguç, Fakir Baykurt, Sabahattin Ali, Sabahattin Eyüboğlu, Orhan Burian (hele Orhan Burian, en genç ölümü onunki). Ne kadar da uzak düşmüşler günümüzden, her biri eski çağ filozofları gibi. Tanrıların cennet diye kendilerine ayırdığı Edremit Körfezi, Kazdağları ve Çanakkale bölgesi... Tanrıdan geçilmeyen... Dölbereketi tanrısından yabani hayvan tanrısına, ırmak tanrısı, deniz Tanrısına dek... Kazdağları’nın (İda) tepesinde yaşayan Baştanrı Zeus’a dek hepsi bu dünya cennetinde, Edremit Körfezi’nde yaşıyor söylenceye göre... İlyada ve Odyessa destanları, bu cennetin tanrılarının yönettiği Troya savaşları’yla nasıl cehenneme çevrildiğini anlatır. Hektor, destanın bir yerinde Akhilleus’a bunu şöyle açıklar: Yiğitlikte ben enden aşağıyım ama /her şey tanrıların elinde değil mi? Paris’in Helena’yı kaçırarak Troyanın başına dert açtığı Hektorun ağzından onaylatılırken de yine şöyle der: Keşke şurda toprak yarılsa da yutsa onu/ Olimposlu Zeus yarattı onu bela olsun diye/Troyalılara, ulu canlı Prpriamos’a, çocuklarına/… Yeryüzünde tek bir "insan" da kalsa, özgürleşme eylemi, en soylu insan eylemi olarak sürecektir… Bu soylu eylemin tüm sürdürücülerinin " Kuşatılmış Yaşam" ve onun diyalektiği Günaydın Aşk’tan ve "Eflatun Başaran"dan öğrenecekleri var… bu. Baudilard’ın similasyon dediği bu algısal yanılsamayı, bu kuşatmayı, demokratikleşme, statükocu anlayışların sonu, hatta devrim bile zannedenler var "O değildir, o değil" diyorlar durmadan. Medyada kendilerine böyle yazmaları karşılığı verilmiş köşelerinde ya da sundukları izlencelerde "Yok yok, o değil" demeyi iş ve meslek edinmişlerdir, şimdilik çok rahat giyimli çağdaş kılıklı baylar ve bayanlar… Sosyalist solunsa önünde örnek alıp uygulayacağı, laisizmi de programına almış Marksist bir partisi olan başka bir MÜSLÜMAN ülke yok. Türkiye’de olursa eğer, dünyada ilk olacak. Türkiye sosyalistlerininse ilk olamama gibi bir engelleri var. İşte tehlikenin de nedeni bu. Kemalizmin soldan, sağdan ve de asıl emperyal güçlerden bu denli saldırıya uğramasının ve kuşatılmasının asıl nedeniyse Müslüman coğrafyasında emperyalizme ilk karşı koyan ve zaferin de mümkün olduğunu gösteren ilk devrimci hareket olmasıydı. Acıların toplamı bir coğrafyada acıların toplamı bir ozan, Prometeus gibi … Hangi birinden söz etmeli, nerden başlamalı?.. İkinci Dünya Savaşı yılları... Sıkı savaş önlemlerini uygulamak, karaborsacılığa izin vermemek Belediye Başkanı olarak göreviyken, kendisi karaborsacılık yapıp zenginleşen Cevdet’in 20 30 köyün zeytinliklerini üstüne geçirmesini mi... Çanakkale Savaşı’nın kaderini değiştiren Koca Seyit’e madalya verilmez ve yoksulluk içinde yaşatılırken, savaştan toprak ağası olarak çıkan Cevdet’e devletin madalya vermesini mi?.. Tepesinde eski çağ tanrılarının ve baştanrı Zeus’un yaşadığı, eteklerinde İlyada Destanının yazıldığı nice güzellikleri emzirmiş İde Dağı’ndan, biraz ilerde Assosta ders vermiş Aristo’dan, hemen karşısında Midilli Adası’nda yaşamış Sapho’nun şiirlerinden, ilk çağlardan beri dünya uygarlığını, sanatını besleyen bu topraklardan en küçük bir sıkılma, arlanma duymadan; 2000 3000 bin yıl sonra bu topraklarda yaşayan insanlara eğitim hakkını, "Gün Işığı"’nı, Orhan Veli’yi, Melih Cevdet’i,s Sabahattin Ali’yi bu çağın Aristo’su, Eflatun’u, Sokrates’i, olan İsmail Hakkı Tonguç’u, Başaran’ı, Sabahattin Eyüboğlu’nu Orhan Burian’ı yasaklayanlardan mı? KİTAP SAYI Eski çağların söylencelerinden çıkmış gibi… Bunları, elli yıldır süren bir kuşatmayı anlatan son Başaran kitabını okurken düşündüm. Kitap 1950’lerden başlayarak 1980’e dek olan süreci anlatıyor olmasına karşın, bugüne de çok güçlü bir gönderme yapıyor. O dönem, çok kaba biçimde sürdürülen kuşatma şimdi çok daha inceltilmiş biçimde ve fazla acıtmadan, damardan girilip, beyinler ele geçirilerek sürüyor. Kuşatılmış Yaşam, Günaydın Aşk adını verdiği 40. kitabını 80. yaş gününe yetiştiren Başaran’ın, Yazarlar Sendikası’nınca düzenlenen kutlama gecesi masallardan bir gece gibiydi. Başaran’sa, geceye eski çağ söylencelerinden çıkıp da gelmişti sanki. Pek çok yazar arkadaşının konuşmalar yaptığı, şiirler okuduğu geceye Fazıl Hüsnü Dağlarca da Başaran için yazdığı bir şiirle katıldı. Geceye KöyKoop. Genel Başkanı’ndan köylülerinin gönderdiği koca ? CUMHURİYET 849