02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Türklerin Anadolu coğrafyasını yurt edinmeleri bin yıllık bir geçmişe dayanır. Bir toprak parçasını yurt edinmek, yalnızca doğaya insan eli değmesi anlamına gelmez. Yollar, evler, bahçeler yapmak pek de önemli değildir. O topraklarda nice bin yıllar yaşamış uygarlıklarla barışmak, daha önemlisi tarihimizle ödeşerek kendimizi tanımak gerekecektir. Mustafa Şerif ONARAN Değinmeler T ürklerin Anadolu coğrafyasını yurt edinmeleri bin yıllık bir geçmişe dayanır. Bir toprak parçasını yurt edinmek, yalnızca doğaya insan eli değmesi anlamına gelmez. Yollar, evler, bahçeler yapmak pek de önemli değildir. O topraklarda nice bin yıllar yaşamış uygarlıklarla barışmak, daha önemlisi tarihimizle ödeşerek kendimizi tanımak gerekecektir. Atatürk "Milli his ile dil arasındaki bağ kuvvetlidir" diyordu. Dili kültürün temeli sayacak olursak, kültür ile kimlik arasındaki bağın önemi üzerinde durmak gerekecektir. Kültürün tanımı ne kadar genişletilirse o kadar belirsizleşir. Yüzyıllar boyunca belli bir coğrafyada yaşamış olmak; paylaşılan değerleri, anlayışları, davranışları özümsemek anlamına gelecektir. Anadolu gibi çok kültürlü bir coğrafyada yaşamak, paylaşılan değerler bakımından, insanların kendinde çoğalmasına yarar. Dilin kişiliği oluşturan özelliği yadsınmasa bile, Türkiye dışındaki Türkçelerin aynı kimliği oluşturduğu öne sürülemez. "Aidiyet sorunu" değişik kültür anlayışlarına bağlıdır. Anadolu’daki çok kültürlülükle uzlaşma içinde yaşarken, yurt dışındaki değişik kültürlerin etkisinde kalan Türklerle aynı uzlaşma içinde olmamız kolay değildir. Bugün Avrupa’daki Türk varlığı, "Avrupa Birliği"ne giren kimi ülkelerden daha kalabalıktır. Yalnız işçi olarak değil, işveren olarak da "Avrupa Birliği"ne önemli katkılar sağlamaktadır. Avrupa’daki Türk varlığı, "Avrupa Birliği"ne girmemizi kolaylaştıracak bir güç olması gerekirken, belki de bunun en önemli engeli olmuştur. Bu gerçeği değişik bir kültüre uyum sağlayamayan Türk kimliğinin özelliklerinde aramak gerekir. Dar bir çevrede dine sığınarak, geleneklerine bağlı kalarak kimliğini korumak, o kültüre yabancılaşmak demektir. Aşırı davranışlarla kendini kanıtlamak ister gibi, yabancı bir toplumda göze batmak, o kültür içinde yaşayanların yadırgadığı davranışlardır. İşadamı olarak köşeyi dönenlerin başarısı, kimi çevrelerin kıskançlığını çekebilir. Bütün bunalra karşın genç bir kuşak, yabancı bir toplumda kendini yenilerken, o toplumun gelişmesine yardımcı olmuş, o toplumdaki insanlarla bir arada yaşamasını da bilmiştir. Küçük insanların bencilliğindeki sömürü anlayışı, değişik bir topluma uyum sağlamak isteyenlerin özgürlüğünü sınırlayınca, çözülmeler, yalnızlaşmalar başlıyor. Çelişen örgütlenmeler, Avrupa’daki dağınık Türk topluluğunu, "Avrupa birliği"ne kazandırma gücüne ulaşamayınca, genç kuşağın yaratıcı gücü sorgulanmaya başlıyor. KültürKimlik ilişkileri kültür oluşumları da kitaba dönüştürüldü (Anadolu Selçukluları ve Beylikler Dönemi Uygarlığı, Yayımı Hazırlayanlar: Ahmet Yaşar Ocak, Ali Uzay Peker, Kenan Bilici, 2, Cilt, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları 2006). Ahmet Yaşar Ocak "Osmanlı Uygarlığı" çalışmasında da görev almış, ümmetçi bir toplumun yapılanmasında dinin, tarikatın, tasavvuf anlayışının durumunu araştırmıştı. "Osmanlı Uygarlığı" kitabının düzenlenmesi, "Anadolu Selçukları ve Beylikleri Dönemi Uygarlığı"nın düzenlenmesinde de yol gösterici olmuştur. Yeterli kaynak bulunmayışı, döneme özgü nitelikli uzman yetişmeyişine karşın, Selçuklu Döduğunu anlatır. Kütürün sıradan insan üzerindeki etkisini öğrenmek, günümüz insanının davranışları bakımından da anlamlıdır. ÇAĞDAŞ KÜLTÜRE DOĞRU Ümmet toplumundan ulus toplumuna uzanan tarihsel gelişmede Türklerin kimliğini araştıran Bozkurt Güvenç, beklenen yanıtı Turgut Özakman’ın ‘Şu Çılgın Türkler’inde buluyor: "Asya ile Avrupa arasında Avrasya halkı Değişim sorunlarıyla hızla çağdaşlaşıyor. Laik bir Cumhuriyetin kurucu yurttaşları ‘Öteki’ değil, ‘ötekiler’ gibi insanlar .Yurtta barış, dünya ile barış içinde... Geçerli bir kimlik saygın bir imajla Çağdaş uluslar ailesine katıl özlem duyanları gözeten bir siyaset anlayışı... Bu siyaset anlayışı yönetim erkini ele geçirmek için halkın inançlarını kullanırsa toplumsal barışı korumak kolay olmaz. Özer Ozankaya, ümmetçi toplumdan ulus toplumuna geçerken, insanın, kulluk anlayışından birey olma bilincini kazanmasını değerlendirir. Nasıl Batı’nın sömürgeci siyasetine başkaldırılırsa, çoğunluğun baskısı da öyle dışlanmalıdır. Devrimlerle gelen toplumsal değişim insanın kültürel kimliğini etkileyebilmiş midir? Yüzyılların alışkınlığı yeni bir kimliğe dönüşebilir mi? Suna Kili, 19452005 arasındaki 60 yıllık dönemde demokratikleşmeyle gelen kimlik sorunsalında "Cumhuriyet" ile "demokrasi" kavramları arasındaki değişimleri incelemektedir (Türk Kültürü ve Kimliği, Kimlik Sorunsalı, İstanbul Kültür Üniversitesi Yayını, 2006). KÜLTÜR DEĞİŞİMLERİ Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde Çağdaş Türk Edebiyatı’nı iyi özümseyen bir edebiyat anlayışı var. Pygmalion, Güney Kıbrıs edebiyatçılarıyla barış köprüsü kuran bir edebiyat dergisi. Şiirin gücü dost olmayı kolaylaştırır. Kıbrıs Türk’ü "aidiyet" bakımından Kıbrıs Rum’uyla daha kolay uyum sağlayabilir. Şiirdeki insan sıcağı umut vericidir. Şiir, sevi ilişkisini iyileştirir. Tecim anlayışı da ortak çıkara dayanırsa gelişme gösterebilir. Ama siyasetçi için sömürüye dayanan bir anlayış geçerlidir. Yetinmezlik açlığı dost olmaya engeldir. Aynı engel Anadolu insanı için de geçerlidir. Köyünden başka dünyası olmayan Anadolu insanı dış göçü tanıyınca Avrupa’nın kalkınmasına omuz verenlerden oldu. Ama dış göçü yaşayan ikinci, üçüncü kuşak Türklerin kimlik sorunu tartışmalıdır. Anadolu gibi çok kültürlü bir coğrafyada yüzyıllardır bir arada yaşayan insanların ilişkilerindeki yoğunluk, kalıtsal özelliklerini korumalarına engel olmaz mı? At üstünde Altaylardan gelen o eski Türk’le Anadolu insanı arasında ne kadar kan bağı kalmıştır? Geçmişe özlem çekse bile, artık Osmanlı toplum düzeninde, ümmetçi bir anlayış içinde yaşama olanağımız var mı? Hıfzı Topuz, kültür siyaseti tanımına açıklık getirirken, devletin kültür varlıklarını koruması, geliştirmesi üzerinde durmaktadır. Ancak hükümetler kendi siyaset anlayışı doğrultusunda kültüre yön vermek istedikleri için kültürün yozlaşmasına yol açabilmektedir. Kaldı ki Hıfzı Topuz’un incelemesi, Fatih döneminden bu yana kültür siyasetinde Batı’ya dönük değişimleri anlatmakta, kültürün nasıl geliştiğini göstermektedir (Türk Kültürü ve Kimliği, Osmanlı Dönemi’nde Kültür politikalarında Batılılaşma, İstanbul Kültür Üniversitesi Yayını, 2006). Sanatın incelikleriyle derinlik kazanan üst kültür, o kültürle donanmış gülümseyen hoşgörü, insanın kurtuluşuna yol açabilir. Ama sıradan insanın yaşama deneyiminden kazandıklarıyla o hoşgörüye ermesi daha önemli. Anadolu birliğinin kurulmasında da Yunus gibi, Mevlana gibi, Hacı Bektaş gibi bilgeozanların hoşgörüsü etkili olmadı mı? Kırk yıl birlikte yaşadığımız öyle insanlar var ki, alaşımı tutmamış, yıldızımız barışmamıştır. Yüzümüzde yama gibi durmayan hoşgörülü bir gülümseme, birbirimizden kopmaya engel olur. Sonu kavgaya çıkan tartışmaların yatışması için hoşgörü yetmez. İçindeki sevgi pınarları kurumuş olan insanların, hoşgörüsü olanları, sömürülecek safyürek kişiler olarak görmesi, yüksek kültürlerin bile yozlaşması anlamına gelecektir. Kültürkimlik ilişkileri sevginin yeşermesini sağlamıyor da, düşmanlıklara dönüşüyorsa neye yarar! Dünyamızın iyileşmesi için sevgi kültürüne gereksinim var... ? KİTAP SAYI 880 Halil İnalcık Suna Kili KÜLTÜRÜMÜZÜN KÖKLERİNE DOĞRU O yaratıcı gücü Orta Asya bozkırlarında aramayalım. Ama Anadolu toprağındaki uygarlıkları tanımadan da kimliğimizi araştırmanın kolay olmayacağını bilelim. Kültür ve Turizm Bakanlığı birbirini tamamlayan iki önemli kitap yayımladı: Halil İnalcık ile Günsel Renda’nın yayıma hazırladığı "Osmanlı Uygarlığı"ndan sonra (Osmanlı Uygarlığı, 2 Cilt, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 2. Baskı 2004), Anadolu Selçukluları drönemindeki SAYFA 24 nemi, daha ayrıntılı incelenebilmiş, zamanın koşulları değerlendirilirken ileriye dönük sorunlara da çözüm aranmıştır. (Burada Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın yayın siyasetinde sıradan bir yayınevi gibi çalışmadığı anlayışında olduğunu özellikle belirtmek gerek. Ancak Bakanlığa düşen görev, "Korsan Kitap" başta olmak üzere yayıncılık kesiminin sorunlarını çözmek için gereken yasal önlemleri almak, eşgüdümü sağlamak olmalıdır. Bakanlık, daha yayıncılık kesiminin örgütlenmesiyle ilgili engelleri, yayıncılık sorunlarını çözümleyebilmiş değildir. Toplumsal kalkınmanın kültürel kalkınmadan geçtiğine inanan Attila Koç, bu sorunları çözmesi gereken bir bakan olmalıdır). Gerek Selçuklu, gerek Osmanlı dönemlerindeki uygarlıkta toplumun içindeki insanı tanımak, onun yaşama koşullarını değerlendirmek, kültürün insana yansıyan özellikleri bakımından ilgi çekicidir. Resul Ay, Selçuklu döneminde Horasan Ereneleri’ni, Sünni Tarikatları anlatırken "uhrevi" bir derinliğe dalıyor. Bu durum, gündelik yaşama koşullarındaki insanı tanıtmıyor bize. Oysa Metin And, "Osmanlı Uygarlığı"nde, XVI. yüzyıldaki İstanbul’da ev içi, yemeiçme, temizlik, giyimkuşam, meyhane, çarşıpazar koşullarında nasıl yaşandığını, ne gibi görgü kurallarına uyul mak istiyor’. (Turgut Özakman ‘Şu Çılgın Türkler’, Bilgi Yayınevi, 2006"). Bozkurt Güvenç, uygarlık tarihinde yer almanın; devrimci eylem ile karşı devrimin, iç savaşa girişmeden belli bir denge kurmasına bağlı olduğu kanısındadır. (Türk Kültürü ve Kimliği, Türk Kültürü: Kimlik ve İmaj, İstanbul Kültür Üniversetesi Yayını, 2006). Çünkü kültür kavramı, Tamer Koçel’in "Sunuş" yazısında belirttiği gibi; " ‘Paylaşılan değerler, anlayışlar ve davranışlar’ olarak tanımlanan, esasında her birey ve toplumu temsil eden ana öğedir." "Avrupa Birliği’nin kapısında önce kendimizle, sonra tarihimizle ödeşirken "Müthiş Türk" yargısının düzeltilmesi, "Barışçı Türk" imgesinin yerleşmesine çalışmalıyız. Bir AB yetkilisi Türkiye için "Artık akılları ve gönülleri fethetme zamanıdır" demiş. "Avrupa Birliği"ni oluşturan ulusların kamuoyu bu "Barışçı Türk" gerçeğine inanırsa yolun sonu görünebilirmiş. Kişilerde görülen davranış bozukluğu devleti yönetenlerde de görülürse, devletin kimliğinde de yozlaşmaya yol açacaktır? Bir yanda Atatürk gibi; toplumsal değişime yol açan devrimlerle çağdaş uygarlığa yönelen bir önder var; öte yandan çok partili yaşama koşullarında geçmişe CUMHURİYET
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle