Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
saplaşamama durumuydu. Aslında bu sadecc şchirli erkeğe özgü bir durııın değil. Ama bu romanın kahramanları, evet şelıirli. HernekadarOnderbu romanıyazına sürecindc şehriıı dışındaysa da şehri içindc taşımaya devam cdiyor. îjehirli olmak demek, şehirde olmak demck isimsiz olabilmek demektir. Sokaktaki adam olmak, hiç olmak. Şehir size kiıçük yerlerin veremediğini verir: tanınmama fırsatı. Metropoldc sizi kimse tanımaz. Size dayatılan bir kişilik yoktur. Her an yenidetı başlayabilirsiniz. Her an bir başkasına dönüşebilirsiniz. Kimsenin bir diğerini tanımadığı bu kalabalık mekânlar insana böyle bir özgürliik duygusu verir. Küçük yerlcrin şehirliye boğucu gelmesinin nedeni budur: Küçük yerde insanlar bir süre sonra sizi tanırlar ve nereye gitseniz size sizi sunarlar. Her selam, her bakış, her gülümseme size siz olduğunuzu hatırlatır. Oysa şehrin insanı sokaklarda hiç kimse olarak dolaşmaya alışmıştır. Başkaları şehrin insanına durmadan kendisini hatırlatmaz. Bu şehirli olmanın bir yönü. Elbette madalyonun bir de öbür yüzii vardır: Bu hiç kimse oluş durumunun bir süre sonra yarattığı yalnızlık ve boşluk duygusu. Komanınızda yeralan 'Kötülük Kavraramı'm geçmiş ile giinümüz insantmn yaşama ne kadarfarklt bakttklartntn göstergesi olarak görmem mümkün mü? Kötülük kavramı bu romanda çok kişisel bir ahlaki duruma karşılık geliyor. Romanımın kahramanı olan Önder'in izlemeye alışık olduğu Hollywood ve Yeşilçam filmlerinin yapısı önceden bellidir, nettir. Filmin kahramanları genellikle iyidirler ve filmin hikâyesi bu iyi insanların önlerinc çıkan engellerin aşılmasından ibarettir. Engelleri oluşturanlar da 'kötü' adamlardır. Filmlerdeki bu formüle edilmiş, yalıtılmış kötülük gerçek yaşamdaki 'kötülük'ün çoğu zaman bir karikatürü gibidir. Romanımın kahramanı Önder'in temel sorunlanndan biri, günümüz insanının temel sorunu aslında: ahlaki referanslannı yitirmiş olmak. Bu yüzden de ironik bir biçimde kendini değerlendiriyor 'bu filmin kötü adamı benim' derken. Gerçek yaşamda her birimiz kendi hikâyemizin asıl kahramanıyızdır. Başkalarının hikâyelerine de kimi zaman figüran olarak, kimi zaman ikinci rollerde, kimi zamansa başrollerde katkıda bulunuruz. Önder'in algıladığı, başkalarının hayatlarına bu 'kötü adam' rolüyle dahil olma durumudur. Kahramanımın öncülleriyle bir akrabalığı olduğunu söylemeliyim. Kalabalıklarm ortasında onlardan biri olamayarak hesaplaşmaya çalışan kahraman figürü 'Tutunamayanlar', 'Aylak Adam', 'Yeraltından Notlar' romanlarının kahramanlanyla bir kader birliği içinde gibi görünüyor. Ancak bu roman yazıldığı dönemin ruhunu taşıdığı için o romanlardaki gibi estetize edilmiş bir tutunamama durumu yok. Tam tersine roman kahramanı için somut bir çıkışsızlık var. Okuyucu ise romandan yine yazının sunduğu bir yanılsamakırma işleviyle çıkabiliyor. Tabii yazar da aynı çıkış kapısını kullandığını inkâr etmiyor. bu duygular var oldukça aşkın da, edebiyatın da, sanatın da var olacağını söylcyebiliriz. Degişen şekildir, aşkı yaşanıa, algılanıa, anlama biçimlerimizdir. Her aşk özgiındiir. Her ılişki iarklıdır. Ya da şöyle diyelım, birçok başka insanlık durumunda olduğu gibi edebiyat aynı gibi görünenlerın farklılıklarını ortaya çıkaran bir sanat dalı olduğu için biz yazılmış aşk hikâyelerini okıırkcn aşkın farklı bıçimlerini tanırız; tıpkı yaşamadığımız ama yaşanması olası insanlık hallerını deneyimlediğimiz gibi... Romanımdakı aşk hikâyesini yaşayanlar, Önder ve CJaye, sanırını aşkın karanlık bir şey olduğunu anlıyorlar. Karanlık, çünkü yaşama yayılan mutlu bir birliktelikle sonlanan bir şey olmak zorunda değil. Bir geceye, bir ana, kimi zaman bir hayale sığabilir. Çünkü aşk da bilinçdışı gibi bizim zamanımızın dışında, kendi zamanında hüküm sürer. Onun karanlık zamansız anında sonsuzluğu görebilmeyi ummaktır belki aşk dedikleri. Tabii her şeyin bir yanılsama olması endişesi de var. Bu gerilim tüm var oluşa yayılmıştır. Aşk üzerine bu söylediklerim, romanımda yaşanan ÖnderGaye aşkı içinde geçerli. Başta da dediğim gibi insan sayısınca aşk vardır. 2004 YUNUS NADI ROMAN ÖDÜLÜ MURAT GÜLSOY \ l l l l .11 ( .UİSON IU l l l . \ l l \ K O l l \I)WI1 IU.MM Önder de Gaye ilişkısine baktığtmızda 'iş/e bajarı' kavramımn önemini görüyoruz.. Romanda söz konusu edilen 'başan' kavramı daha çok Önder'in kendini hayat içinde gerçekleştirme sorunu ile örtüşüyor. llişkilerindeki kilit kavram asla bu değil. Ancak Önder'in tüm yaşamına yayılan 'başarısızhk' hissi babasıyla hesaplaşmasının da görünür eksenini oluşturduğu için ilk bakışta her şeyin sorumlusu olarak görülebilir. Bu romanı benim için önemli kılan bir özellik de farklı algüama biçimlerine olanak tanıması. Zaten romanın sonunda farklı okuma önerilerini de içinde banndınyor. Kendi üzerine de konuşan bir metin oldu. Sanırım bu benim denemekten en çok hoşlandığım teknik: Metnin kendi üzerine dönmesi, metakurmaca. Şimdi Türkçeye üstkurmaca diye çevrildi ama ben meta ön ekinin daha fazla anlam banndırdığını düşünüyorum. Kurmacanın kurmaca oluşunu fark ettirmesine ya da fark etmesine üstkurmaca deniliyor. Metafiction. Ben terimi metakurmaca olarak çevirmeyi yeğliyorum. Çünkü üst kavramı meta ön ekinin anlamlarından sadece biri. Sonralık, değişim, dönüşüm, üst, öte anlamlarına da geliyor. Metafiction Türkçeye üstkurmaca olarak çevrildiğinde terimin sadece bir anlamı kesinleştirilmiş oluyor. Oysa, edebi bir yapıtta metakurmaca, o metnin henüz bitmemişlij ıni ve aynı zamanda çoktan bitmişliğini işaret ettiği için birinci anlamım; kurmacanın sürmekte, dolayısıyla bu farkındaıığın katkısıyla dönüşmekte olduğunu ifade ettiği için ikinci anlamım; ve artık o kurmaca dünyanın dışına çıkıldığı için, ötesine geçildiği için üçüncü anlamım da barındırmakta. Metakurmacayı önemsiyorum, çünkü metnin hem metin oluşunu, kurmaca oluşunu fark ettiriyor hem de kendi gerçekliğinin yitmesine izin vermiyor. Farkındalık kavramımn zamanın ruhuyla çarpışaKabramanlarınızın yaşamlartna baktı bilecek tek güç olduğunu diişünüyoğımızda a$kı bir \orun' olarak gördüğüne rum." tatıık oluyoruz. aşk günümiizdc anlamım yı/ırdı mı? Aşk edebiyatın gözde konularındandır. Insanları birbirlerinebağlayan, birbirleriyle çarpı^tıran arzu ve tutkudur. Arzunun, tutkunun, hırsın, hayalin, kıskançlığın, öfkenin, ^cfkatin (ve bu listeye daha pek çoklarını ckleyebilcccğimiz güçliı duyguların) rol aldığı bir durumdur aşk. tnsan var oldukça, YAZARLARIMIZI KUTLARIZ YAYINLARI 2004 YUNUS• • • • • • • • • • NADİ OYKU ODULU AYŞE SARISAYIN Avşe Sansavın Bana göre edebiyatın temel meselesi insan zlhninin nasıl çalıştığında odaklanıyor. insanlar ne düşünür, nasıl düşünür, nasıl hisseder... C U M H U R İ Y E T KİTAP SAYI 749 SAYFA 5