29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

İkdam gazetesinde Çanakkale Cephesi Ilk kurşundan son kurşuna... Gazeteci Murat Çulcu'yu geniş kapsamlı araştırmalarıyla tanıyoruz. Bu kez Çanakkale Savaşlan'nın bilinmeyen bir yanını getiriyor önümüze. İkdam gazetesinin 3 Kasım 1914le 3 şubat 1916 arasındaki sayılarında yayımlanan haber, yorum, bildiri, röportaj, gözlem ve anılar bu savaşa ilişkin bilgjlerimizi çok ötelere götürüyor. O Mustafa GÜNTEKİN "Çanakkale Cephesi'nde: Inâyeti hakk ile Seddülbahir'den dahi düşman tardedildi. Uç günden beri izhâr ediJip dün öğleden sonra tarafımızdan taarruzla başlayan muhârebenin ccreyânma dâir henüz tafsilâtlı rapor alınamadı. Şimdilik malum olan, Seddülbahir'de ve Teke Burnu'nda harbeden evvel yapılan bilcümle siperler, tarafımızdan işgaledddif...)" gan, sığ ve bilinçsizce bir böbürlenme, bulanık bir belleğin alacakaranlığında yanıp sönen, belli belirsiz bir 'anımsama ziyâsı' gibi kalıyordu." TARİHİN TASLAĞIVEYA HAMMADDESİ Tüm bunlann ve daha birçok sorunun yanıtı aynı yerde; 'tarihin taslağı olan gazetelerde' bulunuyordu. Araştırmacı Murat Çulcu da bu kaynağa başvuruyordu. I. Dünya Savaşı'nın en önemli cepheleri arasında yer alan Çanakkale Cephesi'ni tkdam gazetesinin yayınlan çerçevesinde bütünleştirerek gözler önüne seriyordu. "... Çanakkale olayını örten tüm örtuleri kaldırmanın vakti çoktan gelmiş bulunuyordu. Bu örtüler kaldırdıp tarihin toz ve kiüleri savruldukça Çanakkale olayının tüm boyutlan olanca canldığı, çıplakuğı ve yakıcdığı de gün ışığına çdcacaku. Bunun gerçekleştirilmesi ve işe bir yerden başlanması gerekiyordu. Peki, bu nasd olacaktı? Çanakkale olayı başta askeri insani, siyasi, ekonomdc, felsefi ve politdc olmak üzere tüm boyudanyla ortaya nasd konulacaktı. Hangi kaynaktan ve hangi verilerden yararlandacaktı? Bu sorulaıın tek bir yanıtı bulunuyordu: 'Tarihin hammaddesine' yönelmek, 'tarihin müsveddesine' bakmak... Yani; dönemin gazetelerine başvurmak..." SORULAR... SORULAR... Ne var ki zaman geçtikçe 'toplumsal vicdanı ve belleği' zorlayan sorular, sanlmış yaralardan geriye kalan derin izler gibi birer birer adeta su yüzüne çıkıyordu: Bir yılı aşan savaş süresince Çanakkale cephesinde nelcr yaşamışlardı? Saldırganlar hangi taktik ve stratejik hatalan yapmışlardı? Bilirkişiler bu hatalan nasıl saptamış ve yorumlamışlardı? tstanbul'da yaşayan sıradan bir Osmanlı aydını Çanakkale'deki geüşmeleri nasıl izleyebilmişti? Olaylardan ve gelişmelerden nasıl haberdar olmuştu? Saldırganlar niçin saldırmıştı? Bunlar kimlerdi? Nereden ve nasıl gelmişler, ne ummuşlar, ne bulmuşlardı? Savaş sırasında Meclislerde neler konuşulmuştu? iyi ve kötü haberler halka nasıl duyurulmuş, Istanbul halkının tepkisi ne olmuştu? Boğazı savunanlar neler hissetmiş, neler yaşamış, direnme gücünü nereden almışlardı? Bunlar kimlerdi? Nerelerden gelip bu siperlere girmişlerdi? Taktik ve stratejileri, teçhizat ve donanımlan ne idi? Nasıl oluyordu da mutlak bir ölüme bu denli tevekkülle gidebiüyorlardı? Bu ve benzeri sorular bitmek tükenmek bilmiyor; 100 yıllık bir geçmişin derinliklerinden çıkarak günümüze kadar ulaşıyordu. Üstelik '100 yıl önceki koşullar, 100 yıl sonranın koşullarıyla' da örtüşmeye başlıyor; benzerlik/örtüşme o denli geniş bir zaman arahğına rağmen 'bütünleşme' meydana getiriyordu. O zaman Çanakkale Cephesi ile ügili 'yanıtsız kalan sorular' daha bir önem kazanıyor, 'tecessüs' uyandınyordu: Tarailar arasındaki kuvvet dengesi ne idi? Osmanlı kuvvederi cepheye nasd sevkedilmiş, yollarda neler cereyan etmişti? Yaralılar cephe gerisine nasıl taşınmış, Istanbul'da nasıl karştlanmış, hastanelerde nasıl tedavi edilmişti? Halk ne yapmış, neler hissetmişti? Cephe gerisinde hizmetler nasd yürütülmüştü? Halka hangi çağrılar yapdmış, bu çağnlar nasd yanıt bulmuştu? Düşman, savaş kurallannı nasd hiçe saymış, hangi savaş hdelcrini uygulamıştı? Hepsinden önemlisi de savaşın son aşaması ile ilgili sorulardı: Saldırganlar yenilgiyi ne zaman ve nasd kabullenmişlerdi? Çekdme kararını hangi koşullarda almışlardı ? Önce Anafartalar, sonra da Seddülbahir cephelerinden nasd çekdmişlerdi? Savaşın sonuçlarını taraflar nasd karşdamışlar, Osmanldar bu zaferle neler kazanmışlardı? DEĞİŞİMİN HAREKET NOKTASI Böylece Çanakkale'de silahlar susuyor, savaş sona eriyordu. ne var ki bu savaş, Osmanlı toplumu üzerinde derin etkiler meydana getiriyor, silinmez izler bırakıyordu. Üstelik bunlar askeri alanla sınırlı kalmıyordu. Sosyal, siyasal, ulusal, ideolojik, dinsel, ekonomik ve hatta psikolojik boyutlar da taşıyordu. Elde edilen zafer bu nedenle 'büyük bir değişimin temel dinamiğini ve hareket noktasını' oluşturuyordu. Bir ulusun kcndine olan özgüvenini bütün belirleyiciliöiyle ortaya çıkanyor, antiemperyalizm ve bağımsızlik bilincine dönüşüyor, o bilinç ise Kuva yi Milliye ruhunu ateşleyerek Curnhuriyetın yolunu açıyordu. Fakat bu 'çarpıcı gerçek'; I. Dünya Savaşı'nın diğer cepnelerinde yaşanan kanlı çatışmaların, Sevr faciasının ve Kurtulus Savaşı'nın gürültüsü ve hayhuyu' arasında adeta bir 'sis perdesi' ile örtülüyordu. Unutmamak gerekır ki Çanakkale Cephesi'nde yenilenler, Dünya Savaşı'nı kazanıyordu. Bunun sonucunda 1914 15'in mağluplan, 191819'un galipleri olarak Dersaâdet'i işgal ediyorlardı. Osmanlı devletinin yenilgiye uğramasıyla birlikte parlak 'Çanakkale zaferi'de 'tarihin tozlanna bulanıyor', üzeri külleniyor, adeta unutturulmak isteniyordu. Araştırmacı Murat Çulcu bu durumu şöyle saptıyor: "Birbirini izleyen savaşlar, arka arkaya gelen kanlı ve kara haberler, ölüm, kıtlık, açlık, hastalık, yoksulluk ve kırım... Bir cepheden diğerine koşarken eriyip tükenen Anadolu'nun insan cevheri bu dönemde adeta toplumsal belleğini de yitiriyordu. Anadolu insanı sanki unutmak istediği tüm acılarla birlikte, bedelini evlatlarının kanı ve canıyla ödedi&i bu nurlu ve cihanşümul (küresel) zaferi de 'nisyân maluliyetine' feda ediyordu. Cîenç Cumhuriyeti kuran yaşlı ve yorgun nürus, güncel kaygılann girdabında can havliyle 'yann'a bakıyor, geçmişte neler yaşandı ise iyi kötü ayırt etmek bile istemeden 'dün'e bırakıyordu. Yıllar ve onyıllar geçtikçe duygular törpüleniyor, kuşaklar değiştikçe belleklerdeki izler de siliniyordu. Bunun sonucunda Çanakkale adeta; edebi bir hamâset destanı, içeriksiz birkaç slo B undan 90 yıl önce; 3 Kasım 1914 günü ÎngilızFransız savaş gemileri Çanakkale Boğazı'na karşı saldınya geçiyor, Osmanlı savunma hatlannı şiddetle topa tutuyorlardı. Dersaâdet'te yaşayanların yüreğini ağzına getiren bu olay 4 Kasım 1914 günü, 6361 numaralı İkdam gazetesinin birinci sayfasında halka şöyle duyuruluyordu: "Karargâhı Umumî'den tebliğ olunmuştıır: tngilizler bu sabah Çanakkale Boğazı medhalini (girişini)(16) onaltı kilometre uzaktan bombardımana başlamışlarsa da yalnız bir bataryamızdan atılan birkaç mermi, Ingiliz zırhlılanndan birinde iştiâl(patlama) yaptığından, on dakika sonra Ingiliz gemileri çekilip, gözden kaybolmuşlardır." Ne var ki; 'saldın', o günkü 'geri çekdme' ile sınırlanmıyor, I. Dünya Savaşı süresince en kanlı sahnelerin yaşanacağı Çanakkale Cephesi'nin açılması anlamına geliyordu. Düşman donanması ile Osmanlı savunma hatfarı arasında şiddetli topçu ateşleriyle başlayan, daha sonra Gelibolu'daki Anarartalar ve Seddülbahir siperlerinde 'boğazlaşma' şeklinde devam eden 'kara savaşlan' sadece 'bölgesel' bir nitclik taşımakla kalmıyordu. îtilaf Devletleri'nin hem kendi ülkelerinden, hem de dünyanın dört bir yanındaki müstemlekelerinden getirdikleri kuvvetler, aylarca süren çatışmalardan sonra yenilgiyi kabullenerek Gelibolu'yu terkediyorlardı. Son düşman neferi de bundan 89 yıl önce 8 Ocak 1916 geccsi Seddülbahir'den ayrılıyor; tkdam gazetesi bu zaferi 10 Ocak 1916 günü, 6891 numaralı nüshasının birinci sayrasından yayımladığı şu resmi bildiri ile duyuruyordu: NİÇİN İKDAM Bu düşünce de yola çdtan Çulcu, arşivlere dalıyor, önceükle de en uygun gazetenin hangisi olduğunu araştınyordu. Ndıayet ikdam gazetesinde karar kdıyordu. Yazar, ikdam'ı seçmesinin nedenlerini şöyle açddıyordu: "Her şeyden önce gazetenin sahibi Ahmed Cevdet Bey Ittihatçı değddi. Yeni Ikdam iktidann yayın organı konumunda bulunmuyordu. bu nedenle yayınlannda daha bağımsız dolayısıyla daha tarafsız ve inandıncı bir çizgi izliyordu. Dil konusunda ileri bir adım atmıştı. Yazdarda ağdalı bir Osmanlıca değd, dunı bir Türkçe kullandıyordu. Daha gelişmiş bir gazetecilik anlayışına sahip bulunuluyordu. Geniş bir istihbarat ağına malikti. Savaş bölgesinde muhabirleri vardı ve haber geçiyor, kapsamlı gözlemlerde bulunuyorlardı." Çulcu'nun ikdam'ı seçmesinin en öncmli nedeni ise Ahmed Cevdet Bey'in Isvıcre'de yaşamasıydı. Gazetenin sahibi savaşın başlamasından önce yönetim ters düşmüştü. Bu nedenle imparatorluğu terk ederek Bern'e yerleşmişti. Savaşı oradan izliyor, Avrupa'daki muhtemel gelişmeleri kokluyor, bu navayı yorumlarına yansıtıyor, kimi zaman da haberler gönderiyordu. Bu nedenle gazete, profesyonel gazetecilerin yönetiminde yayunlanıyor; haberler daha serinkanlı ve objektif bir yaklasımla değerlendirdiyordu. Bununla birlikte ikdam milliyetçi bir eğdiK İ T A P SAYFA 16 C U M H U R İ Y E T SAYI 749
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle