06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Şükrü Erbaş şiirinden bir doruk seçki! 'însan sevmezse ölür' n Şükrü Erbaşınşiirleri, imgeleri duyarlılıklarıyla etkili. Estetik ve özgün şiir dili doruk noktasında. Bu kitabındaki 23 şiir, 1981 ile 2001 yılları arasındaki süreç içinden seçilmiş şiirler. n Necmi SELAMET "Insan Sevmezse Ölür" (l). Severse de ölür gözetilmiş. "Cam ileTaş" (lrsf.l518) isimli şiirde yirmi üç defa 'seviyorum' sözcüğü kullanılmış. Her defasında da sanki yeni bir sözcükmüş gibi, ilk kullanılıyormuş gibi okunuyor şiir. Defalarca kullanılmış olması şiirsel gerçekliği besliyor, ritimsel açıdan da sözcük sizi şiire yabancılaştırmıyor. Dizelerdeki anlam ve ses uyumlarının çarpıcılığının etkisi, sözcüğün gerekliliğini vurguluyor. "Gözlerinle dilin arasına gerili uçurumu seviyorum." diye başlıyor şiir. "Kekeme özgürlüğünü seviyorum.", "Ellerindeki bilge zamanı / Denizi yağmurdan korumaya çalışan / çocukluğunu seviyorum." Söylcdiğim gibi, burada yeti, birikim ve dencyim kendini gösteriyor. "Susmanın da bir dili var elbet / teri yastığına sızan rüyanı seviyorum. / / Uyandığın sabahlardan başka bağım yok dünyayla / odalara ömür veren gövdeni seviyorum." Şükrü Erbaş bu şiirde anlamsal sona ulaşnıadan dize başında büyük harf kullanmıyor. "Uzun cümlclerle konuşuyor kalabalık / bir sözcüğe sığdırdığın dünyayı seviyorum." ve "Bir gün bir kötü haber birimizden / kalanın diline gelecek ilk sözü, arayacağı ilk insanı / ilk gece yapacağı her şeyi seviyorum." diye bitiyor; bu şiir, başlayan ve süren bir aşkın sonuna(ölüme) dek götürülüşünü de betimliyor. BIKKIN, KÜSKÜN VE YALNIZ Yazılmişsa şu şiir; şairin şiirine ve ya şamına ölçülü bir biçimde, öznel bir bakış açısını hazırlıyorum: "Nerden mi anlıyorum yaşlandığımı / Kadınlar gittikçe daha güzel // Güneş daha hızlı adınılıyor gökyüzünü / Sular daha soğuk rüzgâr daha serin I (...) I Büyük yapılar ışıklı çarşılar bitti / Ara sokaklara salaş kahvelere gidiyorum / ( . . . ) / Nerden mi anlıyorum yaşlandığımı / Kadınlar daha güzel kadınlar daha uzak... " (l:st.4î45, Ağaran Bir Suyum). Şair yaşama kırık bir biçimde, ancak henii/ ıımutlu, biraz bıkkın, küskün vc yalnızlığını biraz da yaşlılığına yorumluyor. "Güneş daha hızlı adımlıyor gökyüzünü": Zamanın hızlı tükeniyor, geçiyor olmasından hayıflı; beden daha dayanıksız... Anlamsal kurguda, yaşlandıkça; gençleşen, güzelleşen ve uzaklaşan kadınlar... Ya beklenen, gidip de dönmeycn gelse nolurdu? Bu sorııyu şaire sorduk, yanıtlıyor: "Gelsen şu olıırdu: / Evim dünya olurdu / tncelik dil bulurdu / Saygı çocuklaşırdı / Beden mıırat kesilirdi / Kalabalık çiçek açardı / Pişmanlık utanırdı / Eşyalara su yürürdü / Acı değer kazanırdı / Olüm sahipsiz kalırdı / Güzel anı olurdu / Aşka yakışırdı / Şiir usulca susardı / Yaşamak büyür büyürdü..." (l:sf.54, Yalnızlık Heceleri/48.). Aşk ve sevgi şiiri yazmak farklı bir olgunluk ve bilinç gerektirir. Şiir ve şair ortamında çok dile dolanan Jean Cocteau'nun bir sözü vardır. Şiir kuramları ve poetikalannı içeren hemen hemen her kitapta bunu bulmanız olasıdır. Ben bu konudaki en kapsamlı kitaptan alıyorum şu sözü: "Ne masayı anlatacağım diye masa sözcüğünü kullanacaksın, ne kuşu anlatacağım diye kuş sözcüğünü, ne de aşltı anlatacağım diye aşk sözcüğünü." (2:sf.58, Melih Cevdet Anday'ın Bilinmeyen Şiir adlı yazısından.) Düşünsel bir anlamı, böylesine nesnel bir konuma/anlama dönüştürebilen bir şiire de az rastlanır. 'Ayrılık' sözcüğüne dikkat edin lütfen! "Ey uzaklığı bulanık kadınlann / Olsa olsa sizden yapılmıştır aynlık..." (l:sf.5859, Kendine Konuşmak). Bu şiir büyük oranda kendi ile konuşması ile birlikte, ikinci tekile anlatılan çağrışımlarla dolu. "İki cesct üzerinden konuşuyor şimdi aşk." ve "Yedi gün yalnızlığını anlattı. / Sekizinci gün ben de gittim.". Bu dizeler söze ve konuşma diline olabildiğince yalun oldukK İ T A P SAYI 772 G erçek şn ki; sevgi, aşk dışında bile, ne tür bir sevgi olursa olsun, insanın her an peşindc olduğu ve insana varolmak ile yaşamak arasındaki farlu sezdiren, duyumsatan, duygusal/estetik bir değerdir. Insan, varlığını severek ve sevilerek yaşar. Sevmek yeteneği kadar sevilmekdc gcreksinimdir; yerlerini, hiçbir duygusal edim ya da hiçbir ncsnel ilişki alamaz/tutamaz. tşte burada başlar bu destanlar/öykiiler/ aşk hikâycleri ve aşk şiirleri... Onlarca yaşam öyküsü var... Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı, Tahir ile Zühre, Ferhat ile Şirin, Yusuf ile Züleyha, Mem ile Zin, Arzu ile Kamber, Romeo ve Juliet ... Tam bir aşk öyküsü olmasa da "Rosenbergler Olmemeli"yi de anımsıyorum (Ethel ile Julius Rosenberg. Senatör Mc Carthy önderliğinde solcu avına çıkan FBI görcvlileri tarafından, Rus casusu suçlamasıyla birer ay ara ile tutuklanırlar. 18 Haziran 1953 günü elektrikli sandalyede idam edilirler.). Örneğin Mem ile Zin hikayesinde feodal yapının büyük payı vardır. BİR EFSANE Geçen yıl yöre halkının ağzından dinlediğim bir efsaneye göre de Kızkumu beldesindeki kızıl kumların nedeni; kral kızının, balıkçı sevgilisine sanldığı anda, bu aşka karşı çıkan babasının askerleri tarafından sevgilisine atılan oklardan birinin kendisine saplanmasıyla akan kanın kuma kanşması sonucu oluştuğu söyleniyor. Yüzme bilmeyen kız denize doğru koştukça, ayaklannın altına kum çekilir, askerlerin battığı yerde, denizin üstünde yürüycrck sevgilisine ulaşır. Aşkın ve sevginin verdiği acı ve duygusal öykülerdir bunlann her biri. Bu aşklan böylesine destanlaştıran yalnızca kavuşamamış olmalan değildir tabii ki, kaldı 12 ki aralarında kavuşanlar da vardır. Hemen hepsinin, toplumsal boyutları, günümüze kadar gelmelerınde önemli unsurdur. Çoğu öyküde gerçeküstü yanlar da vardır. Şükrü Erbaş yazılması en zor tür olan, aşk ve sevgi şiirlerinden seçkilerini "Insan Sevmezse Olür" isimli bir kitapta topladı. Bütünsel açıdan, tür olarak aşk, sevgi içeriğinden sapılamaz gibi bir sav da geçerli olamaz. Bu sapmanm akışını şiirlerde göreceğimizi de umuyorum. Çünkü yaşam, aşkın doğası gereği iki insanı tek bir birey haline sokar. Her alanda düşüncenin yapay bir birlikteliği oluşur. Aşkın doğası gereği olan bu yapaylık kısmen biÜnç içeriyor olsa da, us dışı davranışlan da içinde barındırır. Tüm bunlara karşın toplum içindeki yaşam sürer. Yaşamsal her tiirlü soruna birlikte göğüs gerilir; zaman zaman da mantığı dışlayarak... Bu cendere içinde şiirsel gerçekliği ortaya koyabilmek özel bir yeti ister. Aşk ve sevgi içeren şiirlerde gözler, kaşlar, kirpikler, ayrılık, kavuşmak, unutulmak, terk edilmek, yalnızlık, sevgi, ölüm, yüdız ve uzak sözcüklerinin değerleri çıkacak ortaya. Bu sözcüklerin tamamı, çok kullanılmış, yalın bir duy gusallığa tehlikeli bir biçimde yakın sözcükler. "Senin gözlerini / Dağlardaki çocuklara vereceğim; / Çayır çimen kokusu rüzgârlar dolusıı / Ocaklarda tüten hayal / Yıldızlı bir pencere bozkırın yoksulluğunda / Harran'a açılan balıklı göl / Biraz anne, biraz kardeş / Çokça sevgili / Gözlerini senin, çocuklara / Sevsinler diye birazcık kendilerini..." (l:sf.9, ARMAĞAN). Bu sözcüklerin tehlikelerinden arınmak, yalın bir duygusallığı duyarlılık düzeyinde estetize ederek, anlam daralmalarına engel olmak demektir. Şiirsel gerçekliğin canlı tutulabilmesi bu duygusallığın yenilebilmesi ile doğru orantuıdır. "Gözlerimde salkımsaçak turna buludarı / içimden incecik türküler geçiyor / Uzak yalnızlığımda beni bulacaklar / Beni ışıtacaklar kesme aydınliğını / Eğme kirpiklerini gözlerin geçiyor." (l:sf.32, Eğme Kirpiklerini). Görüldüğü gibi, söz dizim ve söylem açısından sıradanlık yok. Duygunun yalın halinden çok uzak dizeler. Uzak olduğu biçimde de alışılmadık duygularla bezenip kurgulanmış, etkili dizeler. Kaldı ki bir de yukarıdaki beş dizede, 'gözler', 'kirpik', 'yalnızlık' ve 'uzak' sözcüklerinin yıpratılmış hiçbir iletişimi yok. Yeni bir yaratma süreci C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle