25 Nisan 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

rülüyor Daha kilap çıkalı bir ay hıle olmadan ıki basımı tükeniverdi. liu yeni kıtabınızda yazarlıg"ınız daha darineçıktı Kıtabın tanıtım kuktcylindc, degerlı romanamız Yaşar Kemal'ın tıze söyledıklerini bı'z dc duyduk. "An}'Keskıner, bu kitahınla tam biryazarolmu^sun. Ne zarnan romana geçecekstn •'" dıyordu. Romana geçmeyi dü^ünüyor musunuz? Yine mi Çiçek'in ilgi görmesi beni çok sevindirdı tabii. Kimi sevirdirmez ki. Bu kitapta yazarlığımın öne çıkrığına ben de inanıyorum. Bu sözlerimi kendini beğenmişlik nlarak değerlendirmeyin. Kitap gerçekten güzel oldu. Okurlarımdan, dostlarımdan öyle güzel sözler duyuyorum ki; sevinmemek, mutlu olmamak elde değil. Tabii çok da küfür yiyomm. Neden mi? Efendim, okur uykusuz kalıyormuş; yani ki tabı elinden bırakamıyormuş. Bu da hoş bir şey. Ya hiç yürümeyen bir kitap yazsaydım? Şeytan kulağma kurşıın! Evet, Yaşar Abi (Yaşar Kemal), ilk kitabım Çiçek Gihi'den sonra, yeni kitabım Yine mi Çiçek'i dc okudu. Çok beğendiğini, artık romana geçmem gerektiğini söyledi. O konııda ikircikliyim. Hiç acelem yok. Onümde yazılacak iki kitabım var. Biri anıların son kitabı, ikincisi de Çiçek Bar. Onları bitirdikten sonra belki. Yine mi Çiçck çıktıktan sonra, yazılı medya, kıtahın öziiyle ilgilenmedı, ama kitaha magazıncı gözüyle bakarak, televule ya da paparazzi konusu olabılerek ıki üç konuyu öne çıkardt. Bu konııda ne diyor\unuzş> Yazılı medyanın kitabın magazine yatkın bölümlerıyle ilgilennıesini doğal karşılıyorum. C) da medyanın görevı. Kitapta anlattığım, öyle güzel yaşantılar, öyle güzel olaylar var ki. Çekici konular. Ama ınedva için çekici değil bel ki. Orneğın, dayanışma, arkadaşlık, dostluk, özveri, sevgi gibi... Bütün bu değerler, günümüzün değerleri değilmiş gibı, kimse fark etmiyor onları. Kimsc umıırsamıyor. Ne yazık! Bu aıa da, Vatan gazetesirıde, Selâhattin Dume gelmeıni^tir. Ancak, her ne kadar olaylar gene Paris'te geçse de, 1920lerden sonraki bu "bohem" edebıvatının yaratıcıları bu kez l'iansız değif, Amerikalı edebiyatçılar olmu^tıır ne ılginçtiı ki... Faris'in o iki sava^ arasındaki çılgın vıllarını anla tan, kımi edebivat tarihçilerince "vitik kuşak" olarak da nitelenmiş Scoft I'itz gerald, Cîertrııde Stein, Shervvood Anuerson, Ernest Hemingvvay vb. Aıneri kalı yazarlar. hiç ku^ku yok ki, tkinci Dünya Savaşı sonrasında da dünya ede biyatını oldukça etkilemişlerdir. Orneğin, Hcmingway'in, dilımize Paris Bir Şenliktir adıyla aktarılmiij A Moveable Feast adlı kitabı, bir dönemde gerçekten de bütün genç yazarların başucıı kitabı olmuştıır neredeyse. Cîörüldüğü gibi, bu yaijam biçimi, Batı edebiyatında da bııgüne dek ancak iki kez gündeme girebilmis, ve bu konuda da ürünler verilmiştir. Bu akınıın Türk edebiyatına yansıma sı ise, hemen hemen hiç yok gibidir, ne yazık ki... Orneğin, ça&daşlaşabılmek için öncelikle kendisineLir anadil edinmesi gerektiginin ancak Tanzimat'la tar kına varan Osmanlı edebiyatı, üstelik ta yiizyılın sonlarında, bu telaşla "bohem" sözcüğünü "harabat" diyegüyaTürkçele^tirip, akımı "meyhaneedebiyarı" şek linde algıladığınuan, I'ransız Devrimi'nin sancılı döncminin bu ilk üriinle rınin de bilincine bile vuramamışlır doğal olarak, bizce. 1933 yılında ise, bilindiği gibi, Fikret Adil Istanbul'daki evinin adresi olan As malımescit 74 adıyla, şair, yazar, ressam CUMHURİYET KİTAP SAYI 703 Medyaıun görevi man'ın tam sayfa olarak yazdığı kitabımla ılgili yazının beni ne Icadar duygulandırdığını, mutlu ettiğini söy lemeden geçemeyeceğim. Ayrıca, magazinel olaylara yanıt olarak, Yarın gazetesinde ve Hafralık dergisinde Arda l Jskan'ın pa parazzilik olaylarının doğruluğunu kanıtlavan yazılarını da yabana atmamak gerek. Bir şeyi söylemeden geçmek istemiyorum: Kitabımda önemli olan bazı şeyler var. Bunların okurlar tarafından ya kalandığını görüyorum. Ne mi? Birincisi: Kitaptaki anlatım dili. Buraya bir nokta koymak gerek. Bu dil, Anadolu'daki sözlü edebiyat geleneğine öykünerek bulunmuş bir diluir. Okurlanm bunu keşfettiler."Yahu Arif, kitabı okıırken aynı masadaymışız, sen anlatıyorsun, ben dinliyorum sanki. Hiç kitap okuyormuşum gibi gelmiyor bana," diyen dostlarım da oldu. Yapmak istedigim de buydu. Konuşma uiliyle yazmak. Çiçek Gibi'de bulduğum, Yine mi Çiçek'te geliştirdiğim dil bu. İkincisi: Okurlarda uyandırdığım içtenlik duygusu. Anlatırken ahkâm kesmeden anlarmak. Yazarken ahkâm kesmeden yazmak. Alabildiğine yalın olmak. Belki de en zor olanı bu. Olayları kendi gelışimi içinde yazıya dökmek. Bunları yaparken de durüst olmak. Bir de tabii, benim için en önemlisi: edebiyat yapmaya kalkmamak. ('Edebiyat yapmak'ı kötü anlamda kullandığımı belirtmek isterim.) Anı yazmak ıçın gerekli olan şeylere dikkat etmek. I)r. Eser Alptekin'in de diğigibı: "Hormonsuz yazmak". Birsuyun akiiji gibi. Dingin. Kendinden emin. Yalın. Süssüz. Içtenlikli. Hos. Anılarınızı yazmaya kalk/ığınızda, anı tiiründe kıtaplar yaztm;, yerli, yaban a yazarlardan sizi etkileyen oldu mıı'' Etkilenmekten korkmam. Ama hiçbir anı yazarından etkılenmedim desem, doğrıı söylemiş olurum. Ama yukarıda söyledifiim gibi sözlü edebiyat geleneğinden, anlatımından etkilendiğim de bir gerçektir. Adanalnınız. Adana'nın, spordaoldufcukadar, sanayıde oldupı kadar özcllıkle edebiyatımtzdaayrt birytrı var Çukurova'ntn bukonıdarda bcrckctlı birycr oldu&unu goruyoruz Adanalı olmak sıze de biiyuk bir kcyij vcrıyor. Nedır sızce 'Adanalı olmak ' •* Adanalı olmak, gerçekten ilginç bir ş,eydir. Adana'nın köylüsü de köylüdür. Çiftliği olan, traktörü olan, C.adillac'ı olan ağası da köylüdür. Buna bir fantezi imiş gibi bakarsak, şöyle de di yebiliriz: Ağası da, köylüsü de, işçisi de 'Kebapçı Bayram'da kebabını yer, Kuru Köprü'deki tezgâhında şalgam satandan şalgam suyunu içer. Çukurova'nın bereketinden herkes nasibini alır. Adanalı, biraz tembel, bi raz külhan, biraz eglence düşkünü, biraz mavracıdır; biraz sanata bulaşmışlığı vardır her Adanalının. Sırası gelmışken küçük bir anekdot anlatmak istiyorıım: Bir adana Şenliği'ndeyiz. Zaimoğlu Oteli'nin ban. Yanımda güzel bir kız var. Viskilerimizi içiyoruz. llhan Abi de (Ilhan Selçuk) bu festival için gelmiş.. Adana Lisesi'nden eski arkadaşlan, otuz kişi kadar, yanda bir masada oturuyorlar. Birden Yaşar Abi (Yaşar Kemal) girdi içeri. Tam façada bizi görünce yanımıza geldi. Tabii gök gürültüsü gibi. "Aman abi, yavaş ol. Yanda Ilhan Âbi arkadaşlarıylaoturuyor," dedim. Yaşar Abi dö nüp baktı, kalabalığın ortasında Ilhan Abi'yi gördü. "Yahu tlhan!" dedi. "Sana bir şey diyeceöim." "Söyle bakiim neymiş?" dedi Ilhan Abi. "Biz lstan bul'a gitmeden önce Orhan Kemal'le karar verdik. Dedik ki: Gardaşım, Istanbul'a gidince ben röportaj yapacağım, Orhan da roman yazacak, Ilhan Selçuk gazetecilik yapacak, I'urhan karikatür çizecek, Abiuin Dino resim yapacak, Ruhi Su rürkü söyleyecek, Yılmaz Cîüney Hlm yanacak. "Peki bu Arif'in durumu ne olacak?" dedi Orhan. Ben de "Lan oğlum, hepimizin bir işi var; Arif de henimiz adına çapkınhk yapsin," dedim. Ilhan Selçuk, oturdıığu yerden, Yaşar Abi'ye: "Valla Yaşar, bizler işimizi ne kadar yapabildik, bilmiyorum, ama Arif kendi görevini zaten hakkıyla yapıyor," dedi. Gülüştük. Adanalı, tevatürü sever; mavrayı se ver. Adanalı olmak, hoş olmak, keyifli olmak, kısacası Çiçek Gibi olmak demektir. Anılarınızda yer verdıgıniz kı$tlere gerçekten sevgıylc yaklaştyorsıtnuz? Kilabınızda pek çok istm geçıyor l ler ıki kitabınızda adı gecenlerden hiç ters tepki aldıntz mı? Evet, kitabımda yer verdiğim dostlarıma sevgiyle yaklaşıyorum. Bu doğru. İJk kitabım Çiçek Gibi çıktığında, bir arkadaşım, "Yahu Arif, bu sözünü ertı ğin insanları ben de tanıyorum. Bunların çoğunun bir dolıı keleklikleri olduğunu biliyorum. Sen bunları hep seve cen, hoş insanlar olarak anlatmışsın," demişti. "Doğru söylüyorsun. Ben onları öyle anlattım. Hepimizin bir gözliiğü var. Çevremize o gözlükle bakarız hep. Cîüzel bakarsak güzel görürüz, kö rii bakarsak kötü görürüz," demiştim. Sonra da eklemiştim: "Ne demiş Ali Izzet: "Ciüzelleregüzel bakmak güzeldir." Kitaplarımda adı gecenlerden hiçbir ters tepki almadım demek istiyorum. Tabii Yine mi Çiçek'teki magazin olayı hariç. Onun da gerçek oldugu çıktı zaten. Size bir şey diyeyim mi.' Ben kirabımın giriş bölümünde okurlarınıa bir konuda söz verdim: Orada diyorum ki: "Tanığı olmadığım, yaşamadığım hiçbir olayı yazmayacağım. Unutmayın, bu Güzel bakmak bırkaç dostuyla arasında geçen olayları oykıılendirerek, kimı eleştirmenlerce savlandıöına go re, bizdcki ilk "bohem etiebiyatı" iirünü sayılabilir mi acaba? Mııs tafa Kemal'ın bir ulııs yaratabil mek uğrıına hcr gun bir veni re lormıı devler /orııyla uvgulamj ya soktuğıı, ülkenin (1HP tek nar ti iktıdannca yönetildigi o yuJaı da Istanbul'dagerçekten bir "bohem ' yaşamın var olabilmesi söz konubiı mudur yani? "Bohem yaşam", salt aşırı içki içmek, sorumsuz ve saygısız yaşamak mıdır? Yoksa, bir toplumsal bunalımın depreştirdiği bir tür dürtü miıdür.'' Bu nedenle, bizce, Türk aydını ancak 1946'dan sonra, çok partili düzene geçildikçe bir "bohem vaşam" sürme olana&ına kavuijabilmi^ olsa gerektir doğrusu. Orneğin Bekrî Mustata, Neyzen Tevrik filan, bizce de olsa ol sa salt "bekrî" kişilerdir. Ama, Sait Faik'e, hattasarhoşkengecebe lediyenin kazdıgı bir çukura duşüp olen ()rhan Veli'ye "bekrî" Aşiret duzenlnl 1950 lerden ıtlbaren Anadolu'da da (Çukurova'da da) hallaç pamuuu gibi atmava başladiyebilmenin, "ayyaş" diyebilme yan toplumsal rüzgâr, bohemyaşamının tam Istanbuidada vaşanmaya baslandığıgünlerde.Osmanioğiunu. nin gerçekten olanağı var mıdır ye'dekı Naibant Hasan'ın yok... bu yenl olgunun tarihlnl yazmakia görevlendlrerek sanki. savurmuş atmıs Istanbul'a. hlc kuşku acaba? Hiç kuşkıı yok, Türk aydını, 1930'larArif kivremin bu anılan, kesinliklc anı bi atmaya başlayan toplumsal rüzgâr, da Paris'te yaşanan "bohem"i, ancak değil salt, aynı zamanda da aydınımızın bohem yaşamının tam Istanbul'da da ya1950'lerden sonra yaşamaya başlamıştır. 1950'lerdebaşlamış "bohem yaşamının" şanmaya baslandığı günlerde, OsmaniTanığıyım. tarihi, hiç kuşkunuz olmasın. Ustelik, ye'deki Nalbant Hasan'ın oğlunu, bu yeolağanüstü yalınhkta, ustaca yazılmış. Ve ne ilginç rastlantıdır ki, aşiret düni olgunun tarihini yazmakla görevlenOkudukça tadına varacaksınız ve doyazenini 1950'lerden itibaren Anadolu'da direrek sanki, savurmuş atmış îstanmayacaksınız... Eminün... • da (Çukurova'da da) hallaç pamuğu gibul'a, hiç kıışku yok... SAYFA 5
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle