25 Nisan 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Kapak konusunun devamı. *•" nctialiği de yaratıcıltk gerektıren, yetenek gerektırcn bırbzeluretim, yaratım scrüvvni Yoksa, i^in kolayına kaçıp yapımalığa dcvam mı cdeceksınız' Yapımcılık, yani prodüktörlük, sizin sorunuzciaki ^ih>i, işin kolayına kaçmak, ya cla üretim dışı kalmak gibi bir anlam taşımaz. Tam tersi, gerçek yaratıcılık oradadır. Bizde aydınlarımız, yanlış bir yargıyla, yapımcıya pek iyi gözle bakmazlar. Rizde, yapımcıyı, parası olan adam gibi görürler. Oysa, parası olan değil, yapım için para bulan adamdır yapımcı. Yapım ekibini kurandır. O filmin çekimine karar verendir. Yönetmeni, yazan, senaristi, oyuncuları bulandır; bunları bir araya getirendir. Şunu söylemck isliyoruın: Yapımcı, olmazsa film de olmaz. Bizdeki Telif Hakları Yasası, yönetmeni yapımcı tanımına sokmuş., Bıı yüzden hâlâ işin içinden çıka miyorlar. Rafta bekleyen cn iyi hikâye, bir yapımcıya rasllayanu kadar rafta kalmaya mahkumdur. Ne zaman bir yapımcıya rastlar, işte o zaman film olmak için raftan iner. Bu durumda yapımcıya aracı olan, genel olarak senarist ya da yönetmcn olur. Hatta bıı aracı, birc bir yapımcının kcndisi de olabilir. Yani hıkâyeyi bulan da, senaryoyıı yazan da, ba zı durıımlarda filmi yöneten de yapım cının kcndisi olabilir. Orneğın Yıtmaz Ciüney'in en iyi filmleri, yapımcılığını vesenaryoyazarlığmı üstlendıği filmler dir. Sürü ve Yol filmleri böyledir. Umut ise Yılmaz Güney'in kendisinin yazıp yönettiği, oynadığı vcyapımcılığını üst lendiği bir iilmdir. Sinan Çetin'inkıleri de.bıı alana sokahılırız. Ustelik, yapımcı, ortaya çıkardığı filnıiıı bütün risklerini iistlenendır. l'ilm bittığinde senaristin de, yönetmenin dc, kameraıııanın da, oyuncııla rın da işleıi bıtmıştır; Kmeklerinin karşılığını almışlardır. Artık onlar yeni bir iş için yola çıkmayı beklerler. Ama yapımcı öyle mı ya? Yapımcı için asıl iş ondan sonra haşlar. O da, öbürleri gibi, vcrdiği emeğin, bulduğu paranın karşı lığını almak zorundadır. Bunlar geri dönmezse yapımcılığının da sonu gelmiş demektir. Buııu kimse düşünmez nedense. Ortaklasa yapılan bir işin sonunda yapımcı telc başınadır. Zarar da kâr da ona aittir. Bugün yapılan on'a yakın filmden kaç tanesi kâr ediyordur acaba? Kısacası: Yaratım, yalnızca yönetmene ya da oyunculara bağlı değıldir. Tam tersi, bütün bunları bir araya getiren, 'bozyap' oyunundaki gibi, pazılları yerli yerine koyan kişiye aittir bu başarı. Yapımcı bütün iyileri bir araya geti ren, bütün kararları verendir. Yapımcı, üretimin organizatörüdür. Hcr şeye karşın iş yapmayan bir film de herkes paıasını, kazanmışsa ödülünü alır gider, alkışlan da alır, ama yapımcının sonunu kimse merak etınez. Bıı iş, kolaycılık değil, tam tersine yüreklılik, sevgi, heceri, yetenek ve para gerektiren bir iştiı. Ulkeıni/.de büyük sermaye, neden sinemaya yMnMsmazr1 Çünkü garantisi yoktur. Risklidir. () yüzden sinema ya pımcılıgı özel bir cesaret ister. Sevgi ister. Cercek yaratıcılık da buıada yatar dı ye dü^ünüyorum. Daha sonra oyunculufca da soyundunuz. Daha sincmalara çıkmasa da, Sınan Çctin'in yönctlığt Hanka fdmındc, hem de ünlü yabana oyuncularla oynadımz. Oyunculugu sürdürmeyıdüşünüyor musunuz? SAYFA 4 Türk entelektüel yaşamının ortasındaki adam Anif Keskiner Oyunculuk da bana göre bir iş değil. Oncelikle yetenek, ardından da özel eğitim isteyen bir iş. Biz o yaşı geçtik. Banka filmındeki oyuncııluğum ise, bir oyunculuk ozentisi değildir. Yalnızca Si nan Çetin'in görüşüne fiziğimin uygun düşmesinin sonııcudur. Yani o filmdeki o role uygun olmamla ilgilidir. Sinan Çetin için, iyi ya da kötü oyııncu diyebir şey yoktur. (), bu konuda iddialıdır. Sopayı bile oynatabileceğini düşüııür. So pa dediysem, 'odıın' degil tabii. Banka filminin duyulmasından sonra teklifleı aldım. Aldığım bütün teklifler karşı.sında güldüm. Çünkü oyunculuk benim işim de^il. üyunculuğun temelinde bir tür 'teşhircilik' vardır. Buysa bende hiç yok. Kendimi ortaya çıkarmayı hiç sevmem. Ben o değilim. Yazınak nasıl bir şey uzce' Rvet, yazmak nasıl bir sey? Inanmayacaksınız ama, bu konuda hiç düşün medim. Ama şunu söyleycbilirim: Bir konuşma metnini yazmak, bir dosta mektup yazmak gibi algıladıgımızda, yazmak pek keyiffi bir şey değil benim için. Ama anı yazmak müthiş bir şey. ünları yazarken miıthiş keyif alıyorunı. Yaşadıklanmı yeniden yaşıyorum. Son ra yazdıklaıımı okuyorum. Bir daha yaşıyorum. Yazılanları duzeltiyorum. Atıyorum, ekliyorum. Bir daha, bir daha yaşıyorum. Bu da.bır güzellıği bir daha, bir daha yaşamak gibi bir tat veriyor bana. Ama anı dışında şeyler yazmak. Onu bilmiyorum. () başka bir yaratıcılık işi. Becerebilir miyim, bilemiyorum. tlk kitabınız Çiçek Cıibı, oldukca d gı görmü^lü Ama o kıtabın ıhtncı hbliimü sayılabılt'crk Yınc mı Çiçck'c göstcrilen il&inın daha da biiyiik oldu^u gö Anı deâil, sanki avdınımızın bohem tarihi DEMİRTAŞ CEYHUN Sfnema yapımcılığı A ril canın anılarını okuyup bitirdikten sonra, sandalyemde geriye doğru kaykılıp öyle kalakaldım bir an, daldım gittim... Gerçekten de, neredeyse yarım yüzyıl olmuştu tanışalı. Demek yarım yüzyıl olmuş ha... Ama ne garip... Hemşerim, arkauaşım, ağlama duvarım, yayıncılık ortağım... Biz Çukurovalılar, evlilik ve sünnet hısımlığına kaıı hısımlığı kadar önem verdiğimiz için olsa gerek, hısım denli yakın bildiğimiz dostlarımıza da "Enişte!" demeye, "kirve" yazarız da, ağzımızı dolduıa doldıı ra "Kivrem!.." demeyedehşetlibayılırız. tşte, eniştem, kivrem, aşiret kardaşım, yoldaşım Aril canı meğer hiç tanımıyormuşıım, anılarını okuyunca lark ettım. ()smaniyeli olduğıınıı, Osmaniyeli Nalbant Hasan'ın oglu oldugunu ta ilk gunden biliyoıdum kuşkıısuz. Ama ailesinin, 1950'leıde artık Çuku rova'da da eriyip son a ermekte olan Türkmen aşiretlerinin son öıneklerin den biri oldugunu; insanlarının bilincintle ı.ışmmaz mulkiyeti hcnuz kavıam şeklındo bile olusınadıgı için, reisliğı ele geçirenin topraklara da el koyduöu asiret geleneklerine güre aıncası mal mülk içinde yüzerken, babasının tipik bir göçebe yigitlenmesiyle onurunu manda nallayarak korumaya çalıştığını kendisinin de, onca varsıllığa karşın yokluk için de okuyabilmek uğruna Istanbul'da dişiyle tırnağıyla var olabüme kavgası verdiğini ınanın bilmiyordum. Çünkü, öylesine şen şakraktı ki her zaman... Sanki mirasyedi... Oysa, "mirasyedi" ne demek, Osmaniye'deki işsiz ve hasta babası, Arif'ten para istermiş meğer. Dedim ya, metnı okuyup bitirdikten sonra, sandalyemde şöyle bir kaykıl dım... Gerçekten, Arif can, anılarını değil, sanki dınleyicilerin dikkatini toparlamak amauyla arada bir de elindeki sopayı doşemeye küt küt vuıup omzuna attığı mendille alnındaki terleri silerek, tipik bir ıneddah söylemiyle, tanığı oldu ğu l'ürkaydınının 195()sonrası "bohem tarihinı" mi va/.mıştı ne? Bir an kalakal dım öyle .. Bilindıği gibi, "bohem" kavramı da Fransızcadır ve l'ransız yazarlarınca da XIX. yıızvılın başlarında, 1830'larda kulluıulmıştır ilk olarak. Edebıyat tarihçılerinın belirlemelerimr göre, 18î9'da GeorgeSand Deınıere Aldıni; ]l>44 Balzac Un nrınce ı)e la boheme; 1851'de Henri Mııı ger Scenes de la vie de boheme, 1 Sii'de de (îerard dc Nerval la 15o heme (ialante adlı yapıılaıını yayımla mışlardır veFuccını, Murger'ninbuöykülerinden vararlanarak la Boheme adlı opeıasını bestelemiştir. Söz konusu yıllar, gerçekten de l'ransız tarihinin en dağdagalı günlerinin yaşandığı dönemdir. Birinci Cumhuriyet'i 1799'da bir darbeyle sona erdiren Napolyon'ıın 18(>4'te kıırdıığıı Birinci lmparatorluk, Moskova bozgunuyla 1814'te sona erince, ta 1848'e kadar, Fransız tarihine Birinci ve İkinci Restorasyon ile Temmıız Monarşisi diye geçen dönemler yaşanmıştır ardı ardına. Ne yazik ki 1848'de kurulan lkincı Cumhuriyet'in omrü de uzun sürmemiş, 1852'de yeniden mo narşiye dönülerek, İkinci lmparatorluk kurıılmuştur bu kez. Bu dağdagalı gün lerin, yazarları da etkilememesi, kuşkıısuz olanaksızdır. Orneğin, Geoıge Sand'in yaşamı bile salt, bıı gerçeği bııtün çıplaklığıyla gözler önüne serse ge rektirdoğrusu. Daha 1851'de,Dudevan[ baronu (ilan kocasını teıkedeıek Paris'e gelip yerleşen Sand,bütün toplıımsal ku rallarasırtını döniıp artık JulesSandeau, A. de Mıısset, Chopin ve daha nicelerivle biri bitmeden biri başlayan yasak aşklar yaşavarak çevıesınde Bal/.ac, F. Liszt, H. Berlioz, E. Delacroix, P. Leroux, I'. de Lamennais gibi ünlü romancı, besteci, ressam, toplumbilimci, şair dostany la birlikle sözcügün tam anlamıyla çılgın bir "bohem" vaijamı siırdürmüştür ger çekten de.. Ama, "bohem" kavramı, ola ki lıan sız Devrimi'nin 1830'larda yaşadığı do neme benzer, trajik çelişkilerin insanlığı kendiliğinden usdışı çizgilere ittiği bir dönem daha yaşanıncaya, yani ta Birinci Dünya Savaşı sonrasına, 1920'lere kadar Batı edebiyatında da yeniden gündeJ CUMHURİYET KİTAP SAYI 703
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle