Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
0 K U R L A RA Ahmet Karaltlar ilk romanı "Yağmur Hüznü"nü yayımladıtiında Fethi Naci üstadımız Şunları söylemişti dergimizin 28 Kasım 1998 tarihli 458. sayısındaki "Eleştiri Günlüğü" adlı köşesinde: "Ahmet Karcılılar, Yağmur Hüznü (Can Yayınlan 1998) adlı ilk romanıyla edebiyat dünyasına şaştrtıa bir giriş yaptı: Karşımızda usta bir romancı var. (...) Yağmur HÜZNÜ, üzerinde sabırla, titizlikle çalışılmış bir roman. Karaltlar okurdan da aynı titizliği bekliyor: Yazdığı her cümteyi dikkatîe okumak gerek; bir cümle parçasını 'kaçırmanız' bile romanın tadına varmanızı engelleyebilir, o parçayı ammsayamadığtntz için 'Ne diyor bu romancı!' diye boşuna kızabilirsiniz." Türkiye'nin en etkili eleştirmeninden bu övücü sözleri alan Karcılılar iki yıllık bir sessizlikten sonra 2000 yılı başlannda "Gülden Kale Düştü" adlı romanıyla çıktı okur karşıstna. Medya, geleceğini kurmaya çalışan bu yazarın bu ikinci romantnı kötü biçimde kullandı. Neredeyse yazarın yazma hakkını elinden almaya çalıştı. Karcılılar bu olumsuz kampanyaya direndi ve ertesi yıl üçüncü romanı "Fotoğraf Hikâyeleri"ni yayımladı. Geçtiğimiz yıîın ekim ayında ise "Akrep ve Semender"i yayımladı. Karcılılar'ı tamtıyoruz bu hafta. Bol kitaplı günler... TURHAN GÜNAY G Imtiyaz Sahibl: Çağ Pazariama Cazete Dergl Kitap Basım ve Yayın AŞ'yt temsllen Cumhuriyet vakf ı adına llhan Selcuko Yayın Danışmani: Turhan Günay c Sorumlu Müdür: Mehmet Sucu o Cörsel Yönetmen. Dilek Akıskaho Baski: Merkez Cazete Dergl BasımYayıncılık San. ve Tic. A.S. Matbaası Esenboğa yolu 13. km. Pursaklar/ANKARA o Idare Merkezl: Türkocağı Cad. No: 3941 Cağaloğlu. 34 334 Istanblll Tel: (212) 512 05 05 o Reklam: Publi Media CUMHURİYET ünter Grass'ın yeni romanı "Yengeç Yürüyüşü"nü elime alır almaz, Johann Sebastian Bach'ın Yengeç K.anonu diye adlandırdığı parçayla bir yapısal benzerlik var mıdır diye DU miiziği de dınlemeye başladım. Bach ın II. Frederic'e ithaf ettiği "Müzikal Sunu" haşlıklı eserinde yer alan yengeç kanonunda, kralın kendisine verdiği müzikal temayı, hem baştan hem de sondan başlayarak çaldırması, bir yengecin kıskaçlarını andıran yapısıyla çok dikkat çekicidir. Gelişme ve süreKİilık yerine, başa dönüş ve tekrar yer alır bu eserde. Bu iki eser arasında ilk bakışta yapısal benzerlik görülmüyor, fakat "Yengeç Yürüyüşü" romanını bitirdikten sonra Grass'ın aslında anlatmak istediğini Bach'ın miiziği sayesinde daha iyi görebiliyor insan. Günter Grass'ın, insanlık ve tarih ilerliyor mu sorusuna yanıtı yengeç yürüyüşünde gizli. însanük binlerce yıldır bir yengeç yürüyüşü ile gidiyor ilerliyor denilemez Ibuna bep avnı yerlerden geçtiği halde, her nesil bu yerleri yeniden keşfetmek için aynı yoldan geçmek zorunda. Yeni nesiller büyürken ne yazık ki önceki nesillerin birikimini sindiımiş şekilde başlamıyorlar yaşama, aksine her nesil aynı ölümcül hataları yapmadan tarih oluşmuyor, bu da tarihin düz çizgiyle ilerlediği görüşünü çürütüyor. Günter Grass'ın roman ve makalelerinde sık değindiği konuların başında toplum bilincinin oluşması gelir. Toplum bilincinin oluşması veni nesillere nefret ve vicdan azabı tasımak şeklinde olmamalı der yazar, aksine nataJarın tekrarlanmaması için hatırlanmalan gerek, fakat yeni nesillere yaşanan acılann hatırlatıknası nasü olur, bu konuyu da derinlemesine işler romanlarında. Bu son romanında hatırlatılmasının da hastalıklı nesiller vetişmesine engel olmadığını anlatıyor sanki bizlere yazar. "Yengeç Yürüyüşü" Wilhelm Gustloffgemisinde ölen on bine yakın mülteciyi paraiel bir dokuda anlatıyor. Romanın yapısı tam da bir yengeç yürüyüşü gibi paraiel yaşamlara girip çıkıyor. Romanın anlatıcısı raul Pokriefke, annesi ona sekiz aylık hamileyken bir Rus denizaltısından gelen torpillerin yarattığı korkıı nedeniyle erken doğumla, kurtarma sandalında 30 Ocak 1945 günü doğuyor. Bu tarih, romandaki paraiel yaşamları anlatılan kişileri de birbirlerine bağlayan bir gün. Hitler'in iktidara gelmesinin onikinci yılı kutlamalarında denize indirilen Wilhelm Gustloff adlı gemi, adını, David Frankfurter adlı bir Yahudi tarafından öldürülen Nazi eylemciden alıyor. Gemi, "Sevinç Yoluyla Ciüç" Derneği tarafından iyi hizmet veren işçileri ödiillendirmek üzere seyahatler düzenliyor. Yolcuların limanlarda inip Reich dışında para harcamalannın yasak oldufiu gemide iyi bir işçi olan Paul'un annesi de bıılunuyor. Roman ilk başlarda çok ağır ilerliyor. Bir899 T kaç yaşamöyküsünü paraiel anlattığı için okuru içine sokmayı reddeden bir havası var. Once romanı birinci tekil kişinin ağzından anlatan kahraman Paul'u tanıyorırz. Paul bu romanı yazma görevini bazen patron, bafcen hoca dediği Günter Grass'tan alıyor, böylelikle yazar kendini küçük bir karakter olarak ama romanın yapısının mimarı olarak romana yerleştiriyor. Paul'un ardından Nazi Gustloff, onu ölduren Frankfurter, daha sonra Gustloff gemisini torpilleyen Rus denizaltısının kaptanı ve diğerlerinin paraiel yasamlarını tanıyoruz. Sanki bir yaşamöyküsü bir başkasının öyküsüne değdigi noktada yengeç gibi yana adım atıp yeni biriyle tanışıyoruz. Romanı okurken yapısı özellikle ökurun dikkatini çekiyor. Tavandan sarkan filtn şerit lerini aydınlatan bir projektör gibi bir şeritten diğerine geçiyoruz. Ve bütün bu paraiel yaşamlar bizi yirmi birinci yüzyılın başına kadar getiriyor, bağlantıları hiç koparmadan neredeyse 65 yıl önce gerçekleşen bir olayın izleri ni sürüyonız ama garip biçimde zaman sanki hiç ilerlemiyor. Başlannaa yavaş ilerleyen romantn temposu paralellikler arttıkça karmaşıklaşmadan inanılmaz bir gerilim kazanıyor. Sanırım bunıı herşeyi geçmiş zamanda anlatmakla başarıyor yazar, bugün olanlara geldiğinde de geçmiş zaman içinde iz sürmeye devam ediyor. Böylece bugünün NeoNazi cençleri, evlerinae yakılan Türk ailesi, ÎsrailFuistin çatışmaları gibi günümüze dek süren nefretin izferini görmemizi sağüyor. Günter Grass bu romanında dokuma tekniftini daha önce kullanmadığı denli sıkı örerek sarmış öyküleri birbirlerine. Romanda sözü edilen her kişi ve hatta hayvan bile bir başka kişiye bağlanıyor. Örneğin, Paul'un ailesinin köpeği Hitler'in sevgili Alman kurt köpeğinin yavrusu; ya da gemiye adı verilen Wilnelm Gustloff un karısı aynı zamanda gençliğinde Hitler'in sekreterliğini yapmış birkadın. Ancak bir romanda olabilecek denli çok rastlantının da gerçekten yaşanmış hikâvelerden alınmış olması romana ayrı bir gerçeidik duygusu veriyor. Bu anlamda roman, tarihi gerçekler üzerine kurulu olmasıyla bugüne geldiğinde de aynı gerçeidik havasını yansıtıyor. Romandaki gerçekliğe hoş bir oyun da Grass taralından yapılmiş. Romanın dahabaşlarında(s.lO) "Bilgisayarlar piyasaya çıkarçıkmaz modemli bir mac edindim hemen. Mesleğim gereği, dünyanın dört bir yanında dolaşıp duran bilgileri avlamak zorundaydım. Bilgisayar kııllanmakta adamakıllı ustalaştım. Çok geçmeden browser ve hyperlink gibi sözcüklere Çince'ymis gibi bakmaz olmuştum bile. Fareyi tıklataralc yararlı bilgileri topluyor, gereksizleri silip atıyordum; canım istediği için ya da can sıkıntısından sobbet odalarının birinden çıkıp ötekine girmeye, çöpe atılacak en aptalca mesajlara yanıt vermeye başladım, ikiüç porno sitesini ziyaret ettim; böyle amaçsızca dolaştıktan sonra sonunda hem şu Nazi kalıntılannın hem de NeoNazilerin zehirlerini netret yüklü sayfalara kustukları sitelere ulaştım. Ve birdenbire aranan sözcük olarak bir gemi adını kullanarak doğru adresi tıkladım: 'www.blutzeuge.de <http://www. blutzeuge.de>. Schwerin Dostlan', gotik harflerle bir siirü palavra sıralıyordu." Bu saürlan okur okumaz ben de bilgisayarın başına geçip adı geçen sayfaya girdim ve Türkçe yayımlanan kıtabın kapağındaki (bu deseni Grass'ın kendisi çizmiş) yengeç resimlerini ve kitabın bu satırlarını Almanca yazılmış şekliyle buldum. Böylece okuru yengeç yürüyüşü'ne davet ediyor hatta bu romanın başka türlü okunamayacağını anlatıyor. Kendi içine kapalı bir roman, kendi hakkında her şeyi de kendi içinde taşıyordu. 'Yengeç Yürüyüşü' Grass'ın romanlarından alışık olduğumuz gibi yine insan doğasına güvensizlik temasıyla Almanya ve tüm Avrupa'da büyük tartışmalara yol açtı. Alman tarihi için söylediği sözler özellikle bir kısım tarafından tepkiyle karşılandı: "Tarih, daha doğrusu biz Almanların karıştırdığı şu halt, tıkanmış bir klozet. Sifonu ne kadar çeksen de bok yine yukarı çıkıyor." (s.131) Romanın son satırları da ("B)u bitmez. Asla bitmez bu" sözleriyle pesimist bir havada bitiyor. Çoğu haftalar mutlaka okunmalı sözleriyle bitirdiğim yazılarımdan bıkan bu köşenin okurlanna, daha önce hiç bunu söylememişim gibi bu başyapıtı mutlaka okumalarını öneriyonım. • Yengeç Yürüyüşü / Günter Grass / Çeviren llknur Özdemir / Can Yayınlan / 248 s www.yazinsanati. com <http://www. yazinsanati. com> asu@yazinsanati.com Cünter crass'in, insanlık ve tarih llerilyor mu sorusuna yanıtı yengeç yürüyüşünde gizli. SAYFA 3 KİTAP SAYI