05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

betmek değil, anlamı kazanmaktır. Edebiyat, kazanmanın anlamının degiftigi bu yeni çağda heyhude bir çaba mıdır, yoksa anlamın gücünü temsil ve ispat eden. insanhk varoldukça insant anlamlı bıryaratık kılacak btr uğras mtdtr? Beyhude bır çabadtr demenizi elbette beklemıyorum, ama hirçok yazarın ve sanatçımn cdebiyatın varoluşuna inanmakta sıkıntı çektıği de santrım göz ardı edilemez. Herkesin kolayhkla "hayatt anlamlı kılacak btr çaba" diyebileceğjm sanmıyorum. Siz ne deniniz? Varoluş sorunu bütün bir yüzyıla yayılan ve sadece edebiyatta değil, yaşamın ner anında, alanında karşımıza çıkan bir sorun artık kanımca. Milyonlarca dolarlık bütçelerin sahibi büyük şirketlerin reklam kampanyalarına baksanıza, onlarda bile varofuşu anlamlandırmaya, kaybedenlerin merkezc çekilerek tüketim sayesinde ortak bir anlamlandırmalar zincirine dahil edilmelerine yönelik bir çaba var. Çokuluslu bir giyim şirketinin rekJam kahramanlan, Dİrbirferine dokunmadan, cinselliklerini yaşamadan ve bakışların dışında iletişim kurmadan duvarlan delerek, şiddeti göstererek, narçalayarak ve neredeyse parçalanarak koşuyorlar. Sonunda ulaştıkları yer neresi? Boşlıık. Boşlııkra arılan adımlarve varoluşu açıklayamayacak bir zenıinde devam eden koşu... Konııyu dağıtmayayım, ben kendi auıma, çok da büyük bir keyifle, edebiyatın hayatı anlamlı kılan bir çaba olduğunu düşünüyorum. Benim nayatımı, benim için anlamlandırıyor. Bunu sadece bir yazar olarak değil, her şeyden öncebir okur olarak söylüyorum. Kazanmanın anlamının tümüyle değişmesi ve bıınıın sonuçlarının çoğu disiplinde görülmesi sadece bu çağa özgü bir durtım değil ki. Her keşif, her icat, her teknolojik gelişme, bütün zamanlarda kazanmanın, varolmanın, arayışın merkezlerini değiştirmemiş midir? Kaçınılmaz bir değişim bu. lnsanın doğasında var bu dcğişim isteği. Tümüyle sanat ve bu konuşma özelinde edebiyat da değişimlere ayak uydurmuş, hatta çoğu zaman değişimlerin öncüsü olmuştur. Burada gözden kaçırılmaması gereken nokta, edebiyatın bu değişimler karşısında tek birkonuda değişim göstermemesidir ki bu kararlılık bence değişimlerin ateşleyicisi olan bir niteliktir: Sorgulama. Işte edebiyata olan bu güvenim, onun ha yatımı ve hayatları anlamlı kılmasını sağlıyor. Hikâyelerimdeki karakterleri de bu inancı benimle edebiyata taşıyor ve kazananlarm dünyasınua sorgucu olabiüyorlar. Aslında yazarın yarattığı karakterlerden "onlar" diyerek söz etmesin den veböylecekendini dışta tutarak, eserine tarklı bir anlam yüklemeye çalışmasından hoşlanmam ama bu sözümle bir istisna yapayım: Onların hayatı kazandığını düşünmeniz beni çok sevindirdi. Çünkü onların hayat karşısındaki her kazanımlarında, ben de kendime karşı kazanmış oluyorum. Dilinizin şiirli yapısı, söz dizimindeki ses uyumu ve dnVrıt kelımelerin seçilişiylc olusan duygu hallerindeki şürsellik bemen âikkat çekiyor. Bu da şiire mesai harcamtş ulduğunuz duygmunu uyandtnyor. Şiirle aranız nasıl? Çocuk yaşta şiirin büyülü dünyası, iç dinamikleri, sessöz oyunları inanılmaz bir albeniyle insanın karşısında duruyor. Ben de yazmaya şiirle başladım. Yayınlanmış ilk yazım da bir şiirdir. Sekiz yaşındaydım. "Doğan Kardeş" dergisinde "Dersler" isimli bir şiirim yayınlandı. Sonra "Milliyet Çocuk" dergisinin açtığı bir yarışmada birinciliği on isimle paylaştım. O yarışmanın birincilik ödülü olarak Milliyet Yayınlarından üç tane çocuk kitabı yollamışlardı, hâlâ özenle saklarım onları. Ortaokul ve lise yıllarında, düzyazılar da yazıyordum ama içinde kaybolduğum dünya şiirin dünyasıydı. Her yeni şairle, her yeni şiirle tanışCUMHURİYET KİTAP SAYI 690 S tığımda inanılmaz heyecanlanıyordum. Şjir karşısındaki heyecanımın azalmadı;ını söylemeliyim. Sonra farklı dönemcrde birçok dergiye şiirlerimi yolladım; kimileri yayınlandı, kimileri yayınlanmadı. Bu arada lise yıllarımdan itibaren tıpkı düzyazı okumalarımda olduğu gibi, şür okumalarımda da yoğunlaştım ve daha düzenli bir okumaya yöneldim. Ankara'da bütün çocukluğum ve gençliğim hem hukukçu nem de iyi bir karikatürist olan Levent Gönenç'le geçmiştir. Şair 'i'urgay Gönenç'in yeğeni. Lise yıllarımız boyunca Ikinci Yeni döneminin bütün şairlerini okumakla yetinmeyip, kütüphanelere, sahaflara gidip geçmis dönemde çıkmış şür eleştirijerini de bulmaya, okumaya çalışırdık. Üniversite yıllarımda ise şiirin 1980 sonrasını keşfetmeye özen gösterdim. Arkadaş Z.Ozger, Nilgün Marmara, Şavkar Altınel, Haydar Ergülen ve daha pek çok isim... Ama iş yazmaya gelince o ydlarda artık tü miiyle düzyazıya yönelmiştim. Şiiri eskisi kadar önemsemediğimden değil, kendimi düzyazıda daha iyi ifade edebildiğimi düşündüğümden. Sonuç olarak Nâzım Hikmet in, Orhan Veli'nin, Edip Cansever'in, lsmet Özel'in, Cemal Süre ya'nın, birçok çevirinin ve tümüyle şiirin her zaman için bir kaynak olduğu gerçeği değişmeyecektir ve bendelci yeri hep ayrı olacaktır. Şiir hakkmdaki "bittiartık yazılamazyatağınt artyorbulamazbulur' gibitartışmalar sizce edebiyattn şiir dısı alanlan ıçın de geçerli mi, geçerli olma ihtimali var mt? Böylesi tartışmalar hiç bitmeyecek değil mi? Sadece edebiyat için değil, başta sanat olmak üzere yaşamın her alanı için gündeme gelen, en ufak bir tıkanıklılc hisscdildiğinde "birileri" tarafından gündeme getirilen tartışmalar. Kimi za man şiir biter, kimi zaman tiyatro. Klasik bale ömrünü çoktan doldurmuştur ya da yenilenen üretim araçlan falanca sanat dalının eskisi gibi üretilemeyeceğini işaret etmektedir. Açıkçası şu "bittiartık olmaz" türündeki bütün tartışmalar ya da önermeler bana saçma geliyor. Tabii ki sanatın bütün alanlan, bu alanların üretim biçimleri, tüketim biçimleri her tür tartışmaya açık olmalı. Yeni fikirler, büyük kopuşlar, disiplinler arası geçişler ancak böylesi tartışmalarla söz lconusu olabilir. Hiçbir olgu ya da söylem mutlak değildir ve özellikle de üretenlerin üstüne tartışmasına engel olıınamaz. Saçma geliyor dememin nedeni de bu zaten; bir paradoks: "Bitti," diyorsan hâlâ neyi tartışıyorsun. Tartıştığına ve kendi önermelerini sıraladığına göre, süren ve sürmesini istediğin bir konu var ortada. Dolayısıyla böyle tartışmaların, kötü niyetli olmadıkları süre ce, üzerinde tartışılan alanın faydasına olacağına inanıruıı. Bu gibi tartısmaların şiir dışı alanlar için de geçerli olma ihtimali elbette var. Majör önermeler olabilir; edebiyatın şu dalı ölmüştür gibi. Ya da şu dalın şöyle uygulamalan ölmüştür gibi minör önermeler. Bütün bunlar paylaşımcı, çoğaltıcı ve ilerici bir söy lemle tartışılırsa, az önce de dediğim gibi o alanın faydasına olur. Kişisel olarak hiçbir edebiyat dalının öleceğine inanmam. Ölecek olanlar sadece bizleriz. Zaten yazar son noktasını koyduğu her eserinden sonra biraz ölmüş olmaz mı? • Fildişi K&r&sı/Yekta Knpan/ C.an Yaymlartf 136 s. Aşk Mutfağından Yalnızlık Tariflet'ı/Yckta Kopan/ Can Yayınlan/ 1 ^ Yedi Derste Vicdan N h b ta Kopan/ Can Yayınlan/ 175 s. Pusulası vazı. ibresi havat FERİDUN ANDAÇ Y ekta Kopan düşün, düşüncenin öyküsünü kıırar. Yazmanın, anlatmanın dayanılmaz, çekici yanlarını öyküler. Bir 'anlatıcı'nın, hayatın akışındaki birtakım durumları, olayları, hatta kesitleri neden/niçin/nasıl öykülediğini göstercn bir kurmaca dünya sunar bize. Yazma/anlatma sürcci ile kurma/öyküleme düşüncesini iç içe verdiği, ilk kitabı Fildişi Karası'ında yer alan, 'Köpekbalığı" öyküsü bir ipucudur, Kopan'ın öykü dünyasının kaynaklarını görebilmemiz açısından. Burada, anlatıcının başka hayatlardan edindiği izlenim, gözlemlerden yola çıkarak öykü kurmak, anlatmak düşüncesini benimsemesi; tanık olduğu hayatların ilginçliğinden kaynaklanır. "İyi bir okur otmaya" çalışan anlatıcı, yazmaya soyu nur. Nedenini de şöyle dilegetirir: "Ozgür'le Sinan'ın öyküsünü bilseydiniz, siz de yazmak için dayanılmaz bir istek duyabilirdiniz ve ben bu isteğinizden dolayı sizi suçlamazdım." (s.27) Kopan, bu öyküsünde 'kurmaca' ile 'gerçek'in yüzleşmesini öne çıkarır. Bir tür yazıya/yazılma kurulma süreçlerine tanıklıktır onıınkisi. Öykülerinde yazıyı, yazma/anlatma sorunsalını, yazmak/yazar olmak dıırumlannı da sıklıkla önceler. Öyle ki; yazma yordamının nasıl/nerede biçimlenegeldiğine dönük belirlemelerde de bulunur. Daha da önemlisi, Kopan'ın, bir anlatıcı/ 'hikâye edici' olarak öne çıkan tavrıdır. Biz, burada, şunları gözlemleriz: Yaşadığımız her durum, tanık olduğumuz her olay, hayatımızın bir kesiti öykü olmaya elverişlidir. Aslolanı bunun nasıl kurulması gerektiğidir. Işte, Kopan'da öne çıkan da, öykü kurma/öykü anlatma yordamının biçimlenme süreçleridir. îç içe geçen, gelişen öyküler bir bakıma da hayatın yansılarını getirmektedir. Değişmeceli dıırumlar, geçişler; bir ân'dan ötekine bakışlar yeni bir öykünün de yolunu açar. ilk kitabı, böylesi bir yol alışın işaretlerini verir. "Çağla Yeşili Bir Ciece" yazmakla/anlatmak kurmak sorunsalına da pencere açar. Kopan, açtığı bu pencereden öykü kişilerinin, kendi duruş yerlerinden hayata/yaşanmışlıklara bakarak 'öyküle me'ye gitmeleri, buradan getirdikleri, yansıttıklarıyla insan ilişkilerine bakışları; öyküde 'gerçeklik' kavramının algılanış ve kuruluş/sunuş yetisi/birikimiyle nasıl ilintili olduğunu göstermektedir. Bireyin tutunamama haü, çözülen ilişkiler karşısındaki tavrı/tavırsızlığı giderek onu toplumla, kendisiyle yüzleşmeye yönelrir. Ama burada başat olan bir olayın etkisi, ya da bir durumun sarsıcılığıdır. "Doğum Sancısı" böylesi bir öyküdür. En umursamayacağımız bir olay, yaşanılan bir durum bile bir an da bizleri ne türden bir yüzleşmeye sürükleyebileceğini gösteren bir öyküdür. Körelme, körleşme durumları da Kopan'ın en çok üzerinde dıırduğu izleklerdendir. Bireyin tutunamama nâli, insan ilişkilerindeki çözülmeler böylesi bir dıırumla ortaya çıkar. "Turhan Bey'in Ke haneti", "Cemal Usta'nın MeşhurTarhanası", "Buluşma Yeri" bu izleklerin yo ğunca yer aldığı öykülerdir. Yaşamın içten içe çözülmesi, uyumsuzluk.yabancı laşmayla gelenlerin ortak bir dile/dilsizliğe dönüşmesi. Kopan, bir yanıyla bıın lan gösterirken, öte yanıyla da bu tür çözülmelerin anlamını ironik bir söyleyişle içkinleştirir. Gülümsemenin ötesindc bir sızıyla bakar durursunuz o hayatlara. Ikinci kitabı Aşk Mutfağından Yalnızlık Tarifleri bu izleklerin daha bir yoğıınlaştığı öyküleri getirmektedir. Kitabın en dokunaklı, etkileyici öykü sü "Düş Eş" bir yüzleşmeyi serer gözler önüne. Çözülen ilişkifer ağının yansıdı ğı durumlann anlatımıdır babaoğul yüzleşmesi. Her ikisinin de düşüşü eşdr as lında. Bir tutunamama dıırumııdur. Giderek de toplumdaki kopuş, yabancılaşma, kuşaklar arası çatışmanın boyutlanış biçimlerine tipik bir örnektir bu öykü. Kopan, bir yanıyla yazının içinden hayata bakar; diğer yanıyla da hayatın farklı durumlardaki gerçekliklerini dolaysız biçimde yansıtır. Onda, alttan alta akıp duran kurmaca gerçekliğin ne olduğu, nasu bi çimlendiği durumuna yalın bakış çabası her bir öyküsünde öne çıkmaktadır. Diğer bir yanıyla ise içten içe bakışın dilini kurarak, öyküde vansıtılabilecek değişmeceli durumların ne/ler olabileceği konusunda yeni bir kurmaca dili kurup biçimini getirmesi olduğunu söyleyebilirim. Bu da klasik öyküye yeni bir duruş geti rip, renk/soluk vermektedir. Kopan, öyküden öykü/ler çıkaran bir anlatıcıdır. Hayata sevgiyle bakar, insanı en dardaki durumda bile yalnız bırakmayan bir bakışın aşkınlığıyla yazar. Bu anlamda hayata, yazıya dair birer çağrı gibidir onun öyküleri. Yekta Kopan'ın sunduğu öykü evreninde pusulası yazı, ibresi hayattır. Ironisinin gizi de burada saklıdır diye düşünüyorum. • SAYFA S Kopan. övküden öykü/ler çıkaran bir anlatıcıdır. Hayata sevgiyle bakar. Insanı en dardakl durumda bile yalnız bırakmayan bir bakı$ın aşkınlıOıyla yazar. Bu aniamda hayata, yazıya dalr blrer çafin glbldlr onun öykülerl.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle