Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
r tır" da ise göç edilen "şehir" ile geride bırakılan Güneydoğu "kasaba"sı kahramanların yazgısını temellendiren öğeler olarak belirir Göl kasvetli bir ortam, belirsizliklerin uzamıdır, pek hayırlı bir yer izlenimi ııyandırmaz okurda. Istemediği adamla evlendirilmek üzere olan Sanem'in duygularının uzaktan ıızağa ranıdığı, Sanem'ı kiirek çekerek bekleyen Kerem'in sığınağı, dert ortağı gibi belirse de, içinde barındırdığı ve Kerem'in ulaşmaya kararlı olduğu batakljğıyla ölümün adresi olur aynı zamanda. öyîe ki, öykünün sonunda düğünü terk eden Sanem'in de göle doğru koşması, Kerem'e kavuşma isteğini mi, yoksa onunla birlikte ölüme yol alma isteğini mi, ya da sevgilisini engellemek üzere bataklığa varma isteğini mi anlatmaktadır, okur kararsız kaıır. Belki de hepsi birden geçerlidir. Yine açık ve doğal bir ortamda iki sevgiliyi birleştiren "Ozlenen Ateş",bıı kez zcytinlikleri, çarşısı, daracık sokakJarı, çamlıklaıı.deniz kıytsıyla Girit adasında geçer. Önceki öykünün tersine, yıJdızlı, rüzgârlı, birbirini geç bulmuş orra yaş âşıklar, Yekta ile Dimitri'nin yaşam coşkusuyla örtüşen esenlikli bir uzamdır Ada. Ama çamlıklarda çıkan yangın, bıı istenmeyen areş anlatılmakta olan tutku öyküsünü tam orta yerinde keser. Tüm öykü kişileri gibi Yekta ve Dimitri'nin yangın söndürme seierberliğine katılmasıyla yine sonıı belirsiz bırakılır bu aşk ilişkisinin. Bıı tutku öyküsünün baş kişisi gibi beliren Ada ortamı bu kez bir ışık ıızamıdır. Pırıl pırıl yıldızların parladığı, bulutsuz göğüyle önceki öykiideki karanlık gölaen farklıdır kuşkusuz. Ancak yine sevgililerin bir araya gelmeleri konusunda soru işaretleri taşır. Istanbul dışında geçen son öykü, " Yara îştah Kabartır" da uzamı özel bir anlamla donatıyor: Bir kan davası sonucu terk edilen Güneydoğu Anadolu kasabası ve hep yabancı kalınan bir şehir. Kısacası iki nayırsız ıızam: Birincisi, anlatıcı ve kardeşlerine hep tekinsiz gelen geceleri ve banalarının öldürüldüğü avlıısuyla kasaba, sonunda terk edılmek zorunda kalan uğursuz bir yer olarak belirir, ikincisi de.kardeşlerin acıklı yazgılarına sahne olan, onları bir türlü barındırmak istemeyen şehir bu aileye neredeyse mezar olur. Bu kisÜerin umutsuz yazgılarına uygun kıırulmuş esenliksiz uzamlar yine her biri kendi oaşuıa savrulan bu çaresiz kişileri yansıtan birer oğe olarak belirir. Istanbul mahalleleriyse bugün oralarda yaşayan nufıısıın foplumsal, etnik ve ekonomik portrelerini çizen temel öğeler olarak belirir. Uzak kentlerden varoşa yerleşmiş topluluklann tersine, Istanbul'un eski yoksullarından olu şan, genelev, pavyon, calgıcılık ibi işlerle nayatını kazanan ürklerden, buralara eskiden beri yerleşmiş Rumlar ve Ermenilerden oluşan sakinleriyle, yapıtta yer alan tüm öteki öykülerde tstanbul'ıın bıı eski mahalleleri adeta soluk alıp verir. Belki öteki öykulerde olduğu kadar hayırsız değildırler ama, öykü kahramanlarının hayatlarının doğrudan birer yansımasıdırlar. Özel likle "Bıçkın Melek"teki Galata sokakları ve eıkmazları anlatıcının deyişiyle "şehrin insan çöplükleri"dir (s. 96); orada yaşayanların yazgısı olmustur. Jale Sancak nöylece tüm öyküleroe uzamı, kahramanlaruı durum ve eylemlerindeki trajik boyutla boy ölçüşecek önemde bir metinsel öğeye dönüştürerek, özel bir coğrafyadan bu çaresiz insanları yan sıtan bir anlam katmanı oluşturmakta yararlanıyor. f ÖZCAN KARABULUT "Özcan Karabulut, tamamen kendine özgü, kendi buluşu olan değişik, çok farklı siyasi 'j öyküler yazıyor, siyasal edebiyata yeni bir biçim getiriyor. (...) Kendi kimliğini kazanmış usta yazarlardan biri." Semih Gümüş "Özcan'm bireyselle toplumsalı iç içe, hüzünle, yer yer nostalji, yer yer öfke, ama çok içten ve yoğun bir dille anlatışı onu çoktan ustalar arasına soktu." 02011 KaıabuJ Sonöyfcü Jale Sancak şiirden beslenen bir öykücü. Öykünün omurgasını oluştururken (kitabın ikinci bölümü, Cansever şüriy le açılıyor, " Yara îştah Âçar" bir Adonis dizesidir), ya da öykünün içinde anlık esinlenişlerle ("En Güzel llkyaz"da sokak aralarında anlatıcı C. Yücel'e rast layacak gibidir; "Surdibi'nde Çilingir Muhabbeti" arada sırada sözü Cansever'e bırakır) öykü kişilerinin aslında hiçbir zaman adını duymadığı ve duymayacağı ünlü şair ya da yazarlara göz kırpar gibi duran J. Sancak, aslında metinlerinin beslencfiği kaynakları da oku ruyla paylaşmaktadır. Edebiyatımızın seçkin adları öykü satırlarından okura güıümser gibiair. Öte yandan, öyküye yönünü ya da adını veren dizeler önemli bir metinler arası ağ örerek okurun paylaşımını beklerken, anlık anıştırmalar da (örneğin Kuzguncuk'la ilgili Se vim Burak'tn ya da Can Yücel'in anılması) öykü atmosferinin algılanmasında birer anlam öğesi olarak belirir. Ve son olarak, Edip Cansever'in dizelerine sözü bırakan anlatıcının söylemi, metnin çoksesli dokusunu da duyurur. Jale Sancak'ın öykülerindeki şiirsel dokıı kuşkusuz bu göndermelerin çok daha ötesine gitmektedir. Sancak, şiirsel dili sıradan bir olay anlatımına katmakta son derece usta bir yazar kimliğiyle karşımıza çıkıyor. Yoksa örneğin soikaklarda kimsesiz yaşayan, birbirinden ürkünç nice tehlikenin orta yerinde var olan çocuklardan birinin yolu elbet ge celerden birinde bir navyon kadınıyla kesişiyordur. Ama kadının ezilmişliğin den Kaplan gibi sıyrılarak çocuğu korııması olağanüstü bir anlatıya an cak sözcüklerle kurulan özel imgelerin ve çağrışımların aracılığıyla dönüşebilir. Yapıtın en etkileyici oykülerınden olan "Bıçkın Melek ve Küçük Önemsız Bir Kayboluş" işte DU denli sıradan bir olayı anlatmaktadır. Jale Sancak'ın şiir dilinin öyküselliğin önüne geçmediğini de belirtelim. Şiirsellik, özellikle "ışık" ve "dııyumsayış" alanına baglanan şiirsel anlatımlar öykülerin anlam evreninin imge boyııtunu oluşturmakta adeta teknik bir işlev üstleniyor. Bir başka deyişje hasas bir denge oyunu sezilıyor öykülerin gerisinde. Düzyazıyla şiirselliği böylesi ustalıkla bir araya getiren bu can alıcı öykülerin keyfini çıkarmak da edebiyat tadından ödün vermeyen okura sunulan bir armağan olsa gerek. • Surdibi'nde Çilingir Muhabbeti/ Jale Sancak/ Doğan Kıtap/ 2002 İnd Aral "Özcan Karabulut kendi öyküsünü yazıyor. Kendi biçemini bulduğunun farkında ama bununla yetinmiyor. Yeni arayışlarla, öyküsünün başka yüzlerinin peşine düşeceğini yazdıkları söylüyor zaten." Cemil Kavukçu "Duygulardan çok usa yönelen, öykülemede sıkhğı ve tokluğu önceleyerek içerikli ama çok anlamlı tümceler kuran, belgesel değil ama belgeli kurgularla okurun bir altyapısı olması gerektiğini sezdiren bir öykü yazan." M. Sadık Aslankara "Özcan Karabulut'u da günümüzdeki farklı hikâye yollannın, kanallannın öncülerinden, açıcılanndan biri olarak görüyorum. (...) 2000'li yıllarda yazılan, genişleyen hikâyede, 80'li yıllarda başlayan bir isim olarak Özcan Karabulut''un önemli bir rolü olduğuna inanıyorum." Haydar Ergülen 4 *«*« Km^auhm BASIANStlNA VAIMZIJk Türk Edebiyatı Denince YAYINLARI http://www.canyayinlari.com eposta. yayinevi@canyayinlari.com Jale sancak şllrden beslenen bir öykücü. CUMHURİYET KİTAP SAYI 690