03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

O K U R L A R A Cumhuriyet Kitap için her yılın mayıs ayı tam bir koşturmaca ve heyecan fırtınası halinde geçiyor. Neden mi? Birincisi, Uluslararası Arkeoloji ve Arkeometri Sempozyumu mayıs ayında gerçekleştiriliyor. Ikincisi ise bu sempazyum öncesi hem bu alandaki çalısmalara bir katkı sağlamak, hem de iki mayıs arasında çıkan arkeoloji kitaplannı topluca tamtarak konunun uzmanlanna ve konuya ilgi duyanlara yardımcı olmak. Sayısı azımsanmayacak orandaki arkeoloji kitaplannı tanıtma işi konunun gerçek bir uzmanı olan Özgen Acar agabeyimize aüşüyor her ytl. Bundan hem biz dergi çalışanları, hem de aidığımız telefon ve mektuplara dayanarak söyleyelim nkurlanmız çok mutlu oluyor. Sevgili Özgen Acar, altmışın üzerinde kitabı çalışma yönteminin sonucu, titiz bir okumadan geçiriyor ve okurun ilgisini çekecek biçimde özetleyerek sunuyor bu yılda. Semih Poroy ise yine her zaman oldugu gibi nefis çizgisi ve kusatıcı düsünce tarzıyla Bu yılın arkeoloji kapağını oluşturdu. Özgen Acar ve Semih Poroy'a katkılanndan dolayı sonsuz teşekkürler. Geçen sayımızın kapak konusu Örhan Burian nedeniyle okurlarımızdan çok olumlu mesajlar aldık. tlgileri için teşekkür ederiz. Bol kitaplı günler... TURHAN GÜNAY Zamanın Manzarası E n inandırıcı romanlar, kendi yazılış hikâyesini de için debanndıranlar oluyor. Varoluşçu romanlarda sık rastladığımız bir özellik bu, "Yabancı", "Bıılantı" ve "Ahlaksız" gibi ro manlar hep birinci tekil şahısta yaşananları anlattıklan gibi bir yan dan da yazma ya da anlaşılma gcreğine değinen romanlardır. Mehmet Eroğlu'nun son romanı "Zamanın Manzarası" bu anlam da varoluşçu romanları çağrıştmyor. Eroğlıı romanında, üç ayrı zaman diliminde (geç miş, şimdi ve gelecek) hem roman kahramanı Barış'ın geçmişini hem de yazma sürecini romanın konusu yaparak anlatmış, boylece anlatı bir anlamda üstroman, yani roman üzerine yazılmış bir roman olma rizelliği de taşıvor. "Zamanın Manzarası" iki tümceyi sık sık tekrarlıyor. Her iki tiimce romanın ilk sayfa sında yer aklığı gibi, daha sonra da romanın yazdış nedeni oluyorlar sanki. Birincisi: "Be nim kadar acı cekmedikçe Tann'ya inanmamı beklemeyin benden..." bu satırları ilk okudugumuzda, kendisi kadar acı çekmemiş insaniara yöneltilmiş bir sitem gibi geliyor, san ki biz okıırlar ancak ondan inançlı olmasını, onun çektiği acıları çektiğimizde isteyebiliriz gibi; ancak romanın hemen ilerleyen sayfalannda aslında meydan okıımanın biz okurla ra dçğil, Tanrıya yönelik olduğunu anlıyoruz. lnsanlaştırılmış Tann acı çekiyor rau? Bizim çektiğimiz acıları çekmeyen soyut bir varlık ise ve en önemlisi, bizim çektiğimiz acılara duyarsız ise, ona inanmak için bir nedenimiz var mı? Roman boyunca yinelenen diğer tümce ise aynı zamanda romanın ilk satırı "Mücevher takmamıştı ama gozleri vardı." Mehmer Eroğlu birinci tümceyle nasıl Tanrıyla hesap laşmasını dile getiriyorsa, ikincisi de kadınlarla hesaplaşmasını anlatıyor. Roman bu iki cümleden doğuyor. Derin bakışlıkadınlarve Tann. Kahramanın yaşamını belirleyen iki unsur. Roman kahramanı Tanrıdan istediği eşitli ği, kadınlarla ilişkisinde de anyor, fakat kadınlara karşı Tanrıya oldu^undan daha anlayışlı, Benim kadar acı cekmedikçe kadınlara aşık olmamı beklemeyin benden, demiyor; aksine kadınlar söz konusu olduğunda acı çeken o oluyor. Etralı kadınlarla çevrili yaşamında, sevniği ölçüde sevilmediğini anlıyoruz, bu onun trajedisinin bir yiizii. Sevdiği kadın, eski sevgilisi, hayatta en çok sevdiği kadın, annesi, babaannesi ve yakın dosru, olarak tanımladığı kadınların hepsi onu terk ediyorlar. Bazıları zamansız ölümleriyle, bazıları ılgisi/.likleriyle, bazıları da baijka erkekleri sevmeleriyle, ama her zaman geride bınıkılan o oluyor. Yine bu iki tümce taralından aydınlanan geçmişi ve geleceğı var roman kahramanı nın. Geçmiiji, yani güneydoğuda askerligini vaparken ıçinae bulıındıığu savaş; bir de ge lecegi, yani kadınlar. Tanrıyla eşitlendigini hissettiği nokralar ise, dağda ölüm makınesı gibi savaşan bir asker olduğunda: insanları, çocukları ve doğavı taJan ettığınde, ınsan ve hayvanlaruı öliimleri üzerine karar verdiği aniarda ve dağın görkeminden korkmamayı öğrendiği zamanlarda. Aynca bir de yazarken Tannlaşrığını hissediyor. Bunun roman bo yunca t arklı şekillerde dile getirildigini görüyoruz. "Yazarın öliimlüye göre üstünlüğü, nikâyenin sonıınu bilerek başlanıasıdır; oysa 692 Imtiyaz Sahibi: çağ Pazartama cazete Dergi Kitap Basırn ve Yayın AŞ yi temsilen Cumhuriyet Vakfı adına llhan Selçuk Yayın Danışmani: Turtian Gunay • Sorumlu Müdür Mehmet Sucu Cörsel Yonetmen: Dilek Akıskalı Baski: Merkez Gazete Dergi BasımYayıncılık San. ve Tic. A.ş. Matbaası Esenboğa yolu 13. km. Pursaklar/ANKARA o Idare Merkezi: Türkocağı Cad. No: 3941 Cağaloğlu, 34 334 IStanbUl Tel: (212) 512 05 05 ReklamPubllMedla CUMHURİYET ölümlü için hikâyenin sonu sadece yazgısına terk edilmiştir. tşte bu nedenle, sonumu kaderin atacağı zarlara bırakmamak için yazmaya başladun. Yani va^anıak, ölmemek, yaşamla baş edebilecek bir yazgı edınmek için." Burada her şeyi ve geleceği bilen konumuna yazarı, yani kendini koyarak, Tanrıyla eşitlenebiliyor. Tanrının yarattığı kullarına öngördüğü yaşamı vermesi gibi, yazar da kurguladığı yaşamlara istediği sonuıvazabiliyor. Tann, roman kahramanınm karşısına başka biçemlerle de çıkmaya devam ediyor, sevdiği kadını iki kez kaybetriğinde hep Tann karşısında kaybetmiş sayiyor kendisini, ilk kaybedişi tanrılaşmış bir erkeğe (s.250), ikinci sefer ise öliimle onu elinden alan Tanrıya, ancak sonunda olıım karşısında Tanrıya karşı yenilgisini kabul ediyor. "Zamanın Manzarası" bir yaşamdan man^aralar aktanrken, I ürkiye'nin son yirmiyılını da geniş açıdan gosteriyor 17 Ağustos oepremi, açlık grevleri, güneydoğuda binlerce kişinin vaşamına mal olan savaş, polirik sürgünler bir taratta canlanırken, diğer yanda kokain, içki, gece hayatı, rüşvet ve volsıızlııklann giderekarttıfiı.kişiliğiniyitirmişljirtoplumkesitini de canlandırıyor. Ikiye ayrılmış bir tstanbul'da birbirlerinin yaşamlarına tamamen yabancı, ortasından boğazla ayrılmış bir kent gibi kopuk yakalardaki yaşamları bir araya getiriyor. Daha doğmsıı bu yaşamların asla bir araya gelemeyeceğini, her geçen yılla birlikte zenginyoksul arasındaki uçurumların derinleştiğini anlatıyor. Roman tüm bu çok yanlı anlatımına rağmen, sert bir ahlakçı duruşa sahip yine de. "lyi insan" olma, "kötii insan" olma halleri çok sık tekrarlanıyor ronıanda. "lyi" ile "kötü"nün tanımlaı ı hiç verilmese de, kendisinden başka insanları (ve hayvanları) seven kişiler iyi kategorisine yakın dunıyorlar. Kötülük ise varlıklı ve duyarsız karakterlerde daha çok orraya cıkıyor. Roman kahramanı da sanki bu ikilemlerin arasında bocalıyor, güzel ve varlıklı kadına duvduğu aşk ıle hem kazananla rın yanında yer almak isriyor, hem de onların yanında eğretı duruşunun farkında. Çok sık "iyi ınsan olma" konıısuna değiniyor roman: "Sen iyi birisin" (s.181), "kötü bırı değilım, diyerek savunuum kendimi" (s.228), "artık iyi biri olmak istiyorum" (s.233) gibi çok tekrarlanan "iyilik" genelde politik iyi duruşa dayaMehmet Erofllu. yoğun bir a$k traledlslnl farklı karakterleri bir araya getirerek nıyor. Ne olduğunu SAYFA bilerek durmak anlamında kullanılıyor. Hal buki yazının başında değindiğim gibi, roman kahramanı varoluşçu bir duruşa sahip, yani tam duruşu olmayan bir karakter. Yaptıklannın sorumluluğunu yüklenirken, acı çeken biri. Olaylar karşısında belli bir duruşu olmadığı gibi, bunun ezikliğini de vaşayan biri. Sonunda kesin kararlar almaya başladığında kendini nihayet "iyi" biri olarak ranımlamaya başlıyor fakat biliyoruz ki bu kesin duruş "iyi" olmak için yeterli bir neden değil. Barış'ın hayatta en çok sevdiğinı insan diye tanımladığı Semra bunu dile getiriyor: "Sorun iyiliğin niteliğinde değil; sorun yaptığın seçimlerde" başka deyişle, sorun kimin yanında durduğun, kime destek olduğun, kime karşı çıktığın. Sonunda kişiliği belirleyen de bu unsur oluyor. "Zamanın Manzarası"nın en etkileyici yönlerinden biri, roman kahramanlannın şetkat arayışı. Birbirlerine çok sık sanlan, ağlayan ve hüzünlenen bu kişiler, gerçek kimliğe bürünüyorlar. Barış, erkekler dünyası ile kadınlar dünyası arasında parçalanan biri; "geçmiş' inde yer alan erkekler dünyası ile neredeyse tamamen kadınlardan oluşan bir "şimdi' arasındaki bocalamasının en temel nedeni de belki birincisinde edindiği önsezilerin (bir askerin ölüm karşısında gelişen sezgile rinin) ender olarak, alîşmaya çalıştığı kadın lar dünyasında işe yaraması. En iyi yaptığı şey, belki de tek bildiği şey, koruyucu rolü ov namak ama bu da birçok kişinin sommluluğunu üstlenmek anlamına geldiği için çok ağır bir yük olarak sırtında kalıyor. Mehmet Eroğlu, yoğun bir aşk trajedisini farklı karakterleri bir araya getirerek anlatmış. Anlatısının bir özelliği, bir sahneyi tanunlamava başladığında, o sahnede yer alan kişilerin kimler olduğunu söylemeden diyaloga girmesi ye bu sayede okurda merak uyandırması. Orneğin, bir karakterin otobüsten inişini, onu ilgiyle izleyen birisine doğru alımlı yürüdüğünü öğrendikten çok sonra o kişinin kimliği ortaya çıkıyor, bu arada okur roman karakterleri arasında hangisinin ola cağı konusunda düsünceler üretmiş oluyor, bir çeşit okura hayal kurma hatta romanı genişletme şansı tanıyor bu sahneler. Benim özellikle hoşuma giden bir diğer şey, roman boyunca Barış'ın iç sesini duyduktan sonra konusmaya başlaması. Böylece ne durumlarda yalan söylediğini, içten olduğunu okur netlikle görebüiyor. • anlatmış. 3 K İ T A P SAYI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle