04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Her adımı yazılmış bir yaşam! ADNAN BİNYAZAR M chmet Seyda söylemişti; Tahir Alangu, Türkiye'ue, romancılann 'yazdıklanndan çok yaşadıklannf önemli bulurmuş. Rahmetli Alangu'yu ilk katıldığım 1968 Türk Dil Kurultayı'nda görmüştüm. Uç ciltlik Çumhuriyet'ten Şonra Hikâye ve Roman, Ömer Seyfettin: Ülkücü Bir Yazarın Romanı adlı emek ürünü yapıdarını okumuş, onlardan yararlanmıştım. Bügisi sağlam kişilerin havası vardı duruşunda. Fazıl 1 lüsnüDağlarca, Behçet Necatieil, üktay Akbal, Orhan Hançerlioölu, Orhan Şaik (îökvay gibi zamanın iinlü yazarlarının arasındaydı. Roman ve öykü konusunda ciltlerce kitap yazmış iinlü bir eleştirmenin bu yargısı üzerinde uzun uzun duşünmüştüm. Başta Halit Ziya Uşaklıgil, Mehmet Rauf, Halide Edip Âdıvar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Yaşar Kemal olmak üzere, nasü olur da, edebiyatımızı etkilemiş yazarların yaşadıklarını yazdıklanndan önemli bulurdu, Alangu? Köy Enstitülerinc adımını atmamış Kemal Tahir'in, Bozkırdaki Çekirdek'i, bir süre orada öğretmenlik yapmış olan Alangu'nun anlattıkları üzerine yazdığı söylenir. Söylenti de olsa; ortada, bir başkasının görüş ve düşüncesiyle roman yazan bir romancı, gerçeği saptırarak romancıyı yönlendiren bir eleştirmen vardı. Demek, Kemal Tahir'in Köy Enstitülerini önyargılı yorumlayıp değerlendirmesinin ardındaki kişi 'l'ahir Alangu'ydu. Yaşadıklarını yazdıklanndan önemli bulduğu, köy kökenli yazarlarolabilirdi. Bu yönde sınırlandınlırsa, Alangu haklıdır. Gerçekten, köy kökenli yazarların yaşadıkları, yazdıklarının temel kaynağıdır. Oolambaçfı anlatımı gerektirmeyen katı gerçekler onlann dilinde yalınLk kazanmıştır. Onlar, romanda gerçeklerin kurguya boğdurulduğunun, sorunlann görmezlikten gclindiğinin bilincindeydiler. Hugo'yu, Sthendal'i, Gorki'yi, Turgenyev'i... okuyunca, cdebiyatı kaynağından öğrenme olanağı bulmuşlardır. baglamında Fakir Baykurt'un her yönden oylumlu Ozyaşam'ı, yaşanılanların nasıl roman boyutu kazandığının iyi bir ömeğidir. Roman, öykü, deneme, masal, şiir, anı... yazdıklannın sayısı elliyi aşıyor Baykurt'un. Sekiz ciltten oluşan Özyaşam'ı(l) ise, 'dikenler arasından çıkjp gelmiş'(2) bir yazarın, yaşadıklarını öykülerle, gözlemlerle değerlendirmeleridir, 'bir hayatın romanı'dır. Edebiyatımızdaki onca 'hâtırat' gözden geçirildiğinde, sanırım Baykurt'un Ozyaşam'ı onlann en oylumlusudur. Alangu'nun yargısı Fakir Baykurt'a yönelik olarak da doörudur; Baykurt, yaşamını yazınca, kcndi deyimiyle, ortaya bir 'nehir roman' çıkmıştır. Fakir Baykurt'un Özyaşam'ı(3),çocukluğundanbaşlayıpyurtdısı deneyimleriyle sonuçlanan serüvenleriyfe ilgi yaratan bir roman olmuş. Bu uzun anlatıaa, doğal olarak odak kişi Fakir Baykurt'tur; ancak, okuyanlar Baykun'un yaşamından çok gözlemlcrine, bakısını yönelttiöi olay ve kişilere ilgi duyacaklardır. Öyleki, kimi yerlerde, anılanna kanşan kişiler, Fakir'in dipten dibe iğneleyen ince alayh diliyle birer öykü kahramanı olııyor. Baykurt, kişi ayırt etmeden, abartıya kaçmadan, çoöu sıradan insanın yazılacaK yanlarını buluveriyor. Bir ressamın yaptığı portregibi.kişilerKalemininçizimiylekimlik kazanıyor. Avrupa'nın ortasında da köy insanını Ânadolu'daki gibi konuşturarak üstün yeteneğini gösteriyor. Bu bağlamda, 'anı'nın sınırlarını aşarak 'özyaşam' diye nitelediği hayatının romanını yazmış olııyor. Anı, aydınlık bir bellek, özyaşam ise, iyi bir gözlem ve doğnı yargılama giicü gerektirir. Baykurt'un anlatısı, bir anıözyaşam kaynaşması oluyor. Yaşam bir tanıklıktır. F'akir'in gözden en çok kaçırmak istemediği budur. Bu tanıklıkta yer, insan, olaylar sürekli değişir. Bu deöişimi izliyor Fakir. Her koşulda, insana Stnendal'ın aynasını tutuyor. Yazdıkları yalnızca anı ya da özyaşam olarak kalmıyor; ayna, egitim dünyamızın bütün evrelerini de içine alıyor. Özyaşam böylece kişiselliği aşan bir boyut kazanıyor. Bunıın böyle olması gerekir. Çünkü, Fakir Baykurt toplıımun 'en altı'ndan gelip Türk eğitim tanhine aduıı yazdırmış bir ööretmendir, gerçekçi bir yazar. Tüm olanaksızlıklara karşın kendini yoksulluğun karanlıklarından kurtaımış, Köy Enstitüsüne adımını atarak aydınlığın yolunu bulmuştur. Almanya'daki öğretmenliğinin dışında, yurdumuzda şöyle rahat soluklu bir öğretmenlik yapamamıştır. Öğretmenliğinin her aşamasında önüne engeDer çıkartılmıştır. Ama hiçbir zaman yılmamış, gazetelerde, dergilerde yazdıklarıyla, gittiji yerlerde çocııklarla kurduğu iletişimle, bir toplum öğretmeni gibi davranmıştır. Oğretmenlik, Amerika deneyimleri, l'OS C.enel BaşkanlıSı, Kültür Bakanlıöı'nda danışmanlık, tutuklanmalar, baskılar... derken, Fakir Baykurt, Türk eğitim tarihindc aydın kıyımının simgesi olmuştur. Rahat soluöu Almanya'nın Duisburg kentinde almıştır. Baykurt, adı Mahmut Makal'larla, Yaşar Ke HtaMr roman' mal'lerle, Orhan Kemal'lerle anılan bir yazardır. Toplumu kavrayıp yorumlamasında üstün yanları vardır. Yazarhğı, yazınsallığın yarattığı beöeniyi sloganlara yedinneden, durağan bir eylem olarak algılamamış, bir düşünceyi beyinlere yerleştirmenin aracı saymıştır. Yılanların Öcü'nde hak arama bilincini yerleştirirken, Amerikan Sargısı'nda, çürük temeller üzerine oturtulan toplumdaki köksüzlüğü irdelenmiştir. Kaplumbağalar, örgütlenmiş bir toplumun neler yapabileceğinin, Tırpan, insanın eylemsel gücünün öyküsüdür. 12 Mart sonrasında Fakir Baykurt yalnızca çok tutulan bir romancı olmamış, gelişen düşüncelerin de önünde yer almıştır. Egemenler bu yüzden onun varlığından rahatsızlık duymuşlardır. Sekiz ciltlik Özyaşam'ında bunları sergiliyor, yaşadıklarının, gözlemlerinin çözümünü yapıyor. Eleştirinin nesnel ölçüsünü topluma uygularken, kendini bunun dışında tutmuyor. Baykırfun dinyası Yurdumuzda da, yıırtdışında da Fakir Baykurt'u çok yakından izleme olanafiı buldum. 1 lemen hemen aynı zamanlarda, Fakir Duisburg'da, ben Berlin'deydim. llişkimiz hep sürdü. Yaptığı çalışmalan bitirmeden ortaya çıkarmazdı. Sanınm, en yakınlarına bile duyurmadan yazıp durduğu çalışmalan olmuştur. Benim, yazıda metni temel aldığımı bilirdi. Yazdığımı göze hoş görünecek biçimde kâğıda aktarmamı, metin üzerinde dıl çalışmalanna girişmemi överdi. Fakir kimseye kapalı değildı; ne yaptığını görürdünüz; ama ne düşündüğünü kestiremezdiniz. Kenan Evren in de katılacağını öğrenince, çok saygın bulduğu Alman (.umhurbaşkanı'nın davetine katılmamıştı. O zamanlar için 'kahramanhk' sayılan bu olayı bile çevresinc duyurduğunu sanmıyorum; yakınında olmama karşın ben kitaptan öğrendim(4). Belki yaşadığı olayların etkisiyle, yüreği ağzında Jeğildi, duygularının gemini elinde sıkı tutardı. ()ylesine renk vermediği anlar olurdu ki, içtenliğinden kuşkuya kapılabilirdiniz. Kendi ürettiği mantık telleriyle örüp içine girdiği bir dünyası vardı. Bu dünya nem açıktı, hem kapalıydı. Bıınu bilir, dünyasının dışında kalmaya çalışırdım. Özyaşam'ının daktiloya çekilmiş ilk iki cildini bana yollamasından çok gönenmiştim. Kendi içinde dönenip üreten iyi bir yazann, yazdıklarını okumamı istemesi, dışarıya taşırmadığım sevinçleryaratmıştı içimde. Okuyup görüşümübildırmemi istiyordu. Her işimi bırakmış, bu ilk iki cildi okumuştum(5). F'akiryaşarlcen, ayrıntıları 'fazlalık' saymış, görüşlerimi bir mektupla bildinniştim ona. Ölüm, ne yazık ki, can aldığı gibi, insanın açıklama hakkını da yok ediyor. Özyaşam'ının tümünü okuyunca, o zaman fazlalık saydığım ayrıntıların ne denli önemli olduğunu, şimdı anlıyorum. Ayrıntılar, onu kişi olarak da, yazar olarak da apaydınlık ediyor. Aynntının önemini belirtmek amacıyla, bu konu dışına çıkarak bir gözlemimi yansıtmak istiyorum: Türk Tarih Kurumu'nun o dönemdeki Genel Müdürü Uluğ lğdemir, orada çalıştığtm yıllarda, Enver Ziya Karal'ın I Ieyd'den çevirdiği Yakındoğu Ticaret larihi'nin gelişen l'ürkçc yönünden gözden geçirilmesi görevini bana vennişti. Gücüm ancak 'aglebi ihtimâl' (büyük olasılıkla) türünden kimi sözcüklerin yerine Türkçelerini koymaya yetmişti. Çünkü, kitaptan, kendi ölçüme göre yalnızca ticaretin ne anlama geldiğini öğrenmekle kalmamış, büyük bir tarihçinin gerçekçi üslubuyla da karşılaşmıştım. Aynntının ne denli önemli olduğunu da bu çalışma öğretmişti bana. Yorumların yanında, kimi zaman gerçeğin aydınlığını, bir kâğıt parçasına yazılmış verıler yansıtıyordu. Galata'da kaç konut var, Cenevizliler nerelere yerleşnıişlerdi, kim kiminle nasıl bir ticaret ilişkisi kurmuştıı, neler alıp satmışlardı, bunlann miktarı ne idi?.. Koca ticaret tarihi, bu sorunlann yanıtları üzerine kurulmuştu. Bir ara, Aziz Ncsin'in küçük cep kâğıtlan yayımlanmıştı Papirüs dergisinde. Nesin in o gün neler yapmak istediği, neler alıp verdiği, nerelere gittiği, neyin ne kadar tuttuğu yazıhydı o el kacîar kâğıtlarda. Bir yerlerde yitip gitmediyse, bir gün, o 'parçacıklar'ın(6) yazann birçok yönüne ışık tutacağı kesindir. Şimdi, Baykurt'un, henüz yayımlanmamış Dost Yüzleri (Portreler)'inin dışında, 2907 sayfa tutan Ozyaşam'ını okurken ayrıntılann önemini daha iyi anlıyorum. Nesnel dcğerlendirme alışkanlığından yoksun oluşumuzdan dolayı, Köy Enstitüleri'nin de hep aydınlık yüzünü gönnüşüzdür. Orada öğrencilerin çektiği çilelerin anlatılması 'kötüleme' sayılmıştır. Böyle olduğu için de, iyikötü tartışmasından öteye tek adım atılmamtştır. Sorun, saman alevi gibi parlamış, anında da sönmüştür. Orada okuyanların 'doğuştan suçlu' sayılmalarının nclere mal olduğu, Mahmut Makal, Mehmet Başaran, Talip Apaydın, Fakir Baykurt, Dursun Akçam, Pakize Türkoğlu gibi yazarlarm başına gelenlerden bellidir. Gözlerinizin önüne genç Fakir Baykurt'u, okuma dünyasının iri gözlerini daha da büyülterek açan bir dördüncü sınıf (lise 1) öğrencisini getirin. Güçbela ele geçirdiği kitabı, yüzüne 'gazete çekerek' okuyor. Yeni gelen müdür 'ağız dil milliyetçisi'; görevi, 'hamasi' söylevlerle beyin yıkamak. Kimi öğretmenler öğrencilerine korkarak kitap önerirkcn, kimileri öğrencilerin neler okudııklarını yönetime bildiren gönüllü casuslardır. Oğretmeni Görgü Karamuz'un ağzından siyasal ortamı şöyle çiziyor Baykurt: "Okumanı, yazmanı boşlama sen. Dikkati elden hiç bırakma. Enstitüler üstünde kara bulutlar dolaşıyor. Denge uzmanı ağırlığını güçlüden yana koydu. 1 lalk Partisi'nin içindeki sağ güçlendi. Bunlar DP'den de sağa oynuyor. Olayın içinde USA var. Bizi Orta Doğu'da SoyyetJer birliği'ne karşı kullanmak istiyor. Türkiye Sovyetler'in yanında mı, USA'nın yanında mı yer alsın? Bu ayrı konu. En kötüsü kişiliksiz olmaktır. Yüksek Köy Enstitüsü kapatıldı. Geri bırakılmış yoksul bir ülke şimdi kapitalizm yanında yer alıyor. Işçilerden, köylülerden yana akımlar yasaklanıyor. Sol düşünceye, sol yazına kilit vuruluyor. Köy Enstitüleri Dergisi kapatıldı. Meclis'te Fontamara romanı üstüne tartışma oldu. I lakkı Tonguç bir öğretmene: 'Oku da üzerinde konuşalım,' demiş. Bir genel müdür, öğretmenlerden birine, falanca kitabı oku, üzerinde konuşalım diyemez mi? Ne var bunda? Yurtta şimdi böyle saçma bir ortam oluştu. Türkiye'nin tek sorunu antikomünizm oldu. Sanki sosyalistler yurdu Sovyctler Birliği'ne satıvcrecek! Basına böyle bir anlayış egcmen. Milli Eğitim dar görüşlü bir grubun eline geçti. Kendine dıkkat et..."(7) Okuduğu Enstitüde geçen öğrenciliğinin 'yarısını cennet yarısını cehennem' sayan Baykurt, bu alıntıda 1946/47 yıllarının Köy SAYFA 9 *ynntiapfi önemi Bozkrndü Köy kökenli romancılar, öykücüler bir kentlinin kavramakta güçlük cekeceği sıkıntılardan gelmişlerdir. Bu, edebiyata yeni bir bakış, ayrı bir değcrlendirme anlayışı getirmiştir. Hemcn kamplaşma başlatılmış, köyü konu alan romanlar 'köy romanı' diye adlandırılmıştır. Son elli yılın romanlarına bir iki örnekle bakıldığında, jtnce Memed dörtlüsünden Ortadirek, Ölmez Otu, Yer Demir Gök Bakır'a (Yaşar Kemal), Kaplumbağalar'a (Fakir Baykurt), Yorgun Savaşçı'dan Kemal Tahir), Bir Düğün Gecesi'ne (Adalet Ağaoğlu), l'utunamayanlar'dan (Oğuz Atay) Elma'ya (Enis Batur), Ahmet Altan'ın son romanı AJdatmak'a... alınan yolıın uzunluğu görülecektir. Kaldı ki, Köy Enstitüsü kaynaklı Mahmut Makal, köyü, Hititler'den bu yana biriken gerçekçi gözlem gücüylc yazdıktan sonra, Kent romanı yazanların da ayakları suya enniştir. Bozkırın dilini bozkır mantığıyla biçimleyen Makal, Anadolu'yu yabancılaştınlmış bir cdebiyat beğenisiyle kavramaya çalışanların tıkanık yollannı, gerçeklerin iistündeki binyıllık toz katmanlannı kazır gibi açmıstır. Ondan sonra, yerli değil, ama yerfilikle beslenen öz edebiyatımız doğmuştur. Dünyanın ilgilendiği bu edebiyattır. Bu yazının amacı romanımız üzerine genellemelerde bulunmak, kimi yazarlarca yazma kültürsüzlüğüne örnek gösterilen 'köy romanı' tartışmasma girmek değildir. 1970'lerin başında alevlcnen tartışmanın, nice ağzı bozukların dilinde nasıl düzeysizleştirildiğinin tanığıyım. Ama, başta Mahn)ut Makal, Yaşar Kemal, Fakir Baykurt olmak üzere, Alangu'nun yaklaşımıyla, özellikle köyden yetişen yazarlar, Anadolu yaşamını romanın temel konusu yapmayı başarmışlardır. Bu, gelişen romaneılığımızda kurgusuyla, dünya gürüşüyle, anlatı yöntemiyle bir akımdır. 'Yaşadıklarını yazma' CUMHURİYET KİTAP SAYI 660 Akçaköy de karısiMuzaffer. torunu Onur ve teyzesi Zeynep hanım lle(üstte) Ağlusun'da AzIme Korkmazgil'ln evlnde Saffet uysal, Feridun Andaç ve Semlh Poroy'la...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle