Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Q K U R L A RA HilmiZiya Olken ülkemizin ilk fehefecilerindenbiri. 1920'lerdeZiya Gökalp ve Mehmet tzzet'ten aUtğı felse/e bayrag'ınt 1960'lara7Ö'lcrc kadar taşıyan bir hoca ve düşünür. Çıkardığı dergiler, yaytnladığı yüzlerce yazt ve 64 kitamyla tek başına bir felsefe kitaplığı oluşturan; felsefenin yam sıra, sanat ve edebiyat alanlarında da etkiliolan bir düşünce adamı. Tümyaşamını bir yanâan felsefeyi sevdirmeye, öğretmeye adarken; biryandan da "insan" kavramıntn merkez olduğu bir felsefe sistemini oluşturmak istedi. AşkAhlakı(1931), Türk Tefekkürü Tarihi (1932), tnsani Vatanperverlik (1933), Şeytanla Konuşmalar (1943), İslam Düşüncesi (1946), Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi (1966), tslatn FelsefesiKaynaklan ve Tesirleri (1967), Sosyoloji Sözlüğü (1969) yapıtlarınm en önemlileri. Cumhuriyet Türkiyesinde felsefi düşüncenin öncüsü, hocalann hocası Hilmi Ziya Ûlken'i doğumunun 100. ytlında Arslan Kaynardağ, Mustafa Günay, Füsun Akatlı ve Emre Kongar'tn yazılartyla irdelerken, bu saytmızda tamttığtmız iki kitaba daba okurlarımtZtn dikkatini çekmek istiyoruz. Biri, AliAkyıldız'ın yazdıfa "Osmanlı Dönemi Tahvil ve Hisse Senetleri", öteki de Alain de Botton'un "Romantik HareketSeks, Altşveriş ve Roman" adlı romanı. Tüm okurlartmıza bol felsefe okumalı, bol kitaplı günler diliyoruz. (; ^ <<JETHI NACI 'Kardesim Budala'yı okurkenll C astillo: "Aklın hcr zaman Bielinski olacak, kalbinse Isa; senin üslubunu tanımlayan işte bu bölünme." (s. 121) Dostoyevski: "Bilinçli ya da bilinçsiz, bana yaşamım boyunca acı veren tck temel sorun, Tanrının varlığıoldu." (s. 121) Bayan OgariovTuçkov'un betimlemesi: (Dostoyevski) Sevimlı dış görünüşüyle herkesin ilgisini çekiyordu. Uzun boyluydu, düzgün çizgileri vardı; koyu sarı saçları bukle bukle omuzlarına dökiılüyordu, gri yeşil, iri gözleri hüzünle gölgelenmiş gibiyui." (s. 123) Castillo: "Gogol'iin iııaııışını değiştirmesini acınası buluyorsun. Onun mıstikliği ve tutuculuğu senı ısyan ettiriyor. Zayıf insanlara karşı acıma duyeıısuyla dolu olan scn, yazann yakınmalannı duymuyorsun. Onun yakında, kara cahil bir papazın buyruğuna boyun eğerek, basyapıtının, Ölü Canıar'ın ikinci bölümünün elvazmalaıını yakacağını, sonra da öleceğini haber vercn o metni dınlcmıyorsun. Kıtabıru alevlerın içıne atacak, yatağma yatacak, sılcı sıkı ke netleuiği dudaklarını beslenmek içın bile açnıayı kabul etmeyerek, birkaç giın sonra olccck. (...) Gogol'iin düşünccsinı zehırleven, sanatçılara özgü kuramlan, cn azından daha bir yüzyıl boyunca çürütmeyi sürdürecek olan şey: Sanaun misyonunun, yararlı olmak, kitleıen aydınlatmak olduğunu savunan düşünce. Ya da kilise önündc eğilmek. I Icr durunıda hizmet etmek. 'Savcı' Bielinski de aslında aynı kuşkulu cstetiği savunuyor. Eleşurmene göre, sanat toplumun hizmetinde, Gogol'e göreyse, Tan^ rının hizmetinde: Temelde.bu ikisi arasında ne fark var?/ Scnin Cinler'inden alınan bu sahnede hiçbir şeyin eksik kalmaması için polis, aranıza bir jurnalci yerlestirmişti./ Tutuklanıyorsun, PierreetPaul kalesinc hapsediliyorsun./ 1840 devrimi Avrupa'yı tümüyle sarsmış, Çar, herkesin kulağına küpe olacak bir davranışta bulunmak istiyor./ Uzun ve kıh kırk yaran bir soruşturmadan sonra, karar açıklanıyor: Aranızdan yirmi iki kişi ölüm cezasına çarptınlıyor." 128) " 'Zindan bize Dostoyevski'yi kazandırdı' diye özetliyor Kerre Pascal, özlü bir biçimde." (s. 128) "...Pierre Pascal, Sibirya'da tuttuğun notlan yayırrJıyor ki, o notlarda seni her zaman olduğun halinle keşfediyoruz: Romanlannı beslcyen, günlük olaykra, çeşitü deyimlere karşı duyduğun açlık içinde. Bir kez daha, bu ince gözlenılerde hiç felsefe olnıadı^ını görüyoruz. Cezacvindcki arkadaşlanna bakıyor, onlan dinliyorsun; Amazon bölgesindeki halklardan birini inceliyonııus gibi. Biçimini henüz ayırt edemediğin bir anlatı düşünüyorsun: Anı mı? Tanıkbk mı? Belge mi?/ Kısacası, cezaevi sana, in san tiplerinin gözlenıini yapabüeceğin, onlan açımlayabileceğin bulunmaz bir laboratuvargjbi gorünüyor.' Ve ne tipler!' diyeekliyorsun, yazarlara özgü heyecan içinde. Ne var ki, Rus halkının psikolojisinin derinliklerinde yapuğın bu inceleme, kendine daha on altı yaşında çizdigin programın dışına raşmıyor: 'fnsan gizeminin derınliklerine inmek' Daha azı değil!/Dünyada kuskıibuz benı en iyi tanıyan insan olan Jacques Catteau, şoyle yazıyor: '...Dostoyevskı'nin yazınsal temeli ana çizgtleriyle, tutuklanmasındanönceoluşınuştu...'/ 1850'deTobolsk'ageldiğindc, kadınlar sana îsa'nın Öğreti Kitabı'nı uzattı; bu, orada okunmasına ızın venlen tek kitaptı. Mahkumluğun sırasmda onu tekrar tek rar okudun. Dort yıl süren o hapisane yaşarm boyunca o kitabı hcp yasdğının altında sakladın ve ölümünden birkaç dakika önce, hakkındaki ilahi karan öğrenmek için, onu yine rasgele bir yerinden açacaktın: rakat Isa ccvap verip ona dedi: 'Şimdi bırak, çünkü her salâhı böylece yerine getirmek bize gerektir*. Kitabı elinden bırakacak ve kanna şunkn söyleyecektin: 'Bu demektir ki ben öleceğim...' (ss. 128129) "... Aynca elimizde senin yazdı&un, bizi kesinliklc aydınlatan, hatta biraz da tedırgin kılan bir mektup var. O mektubu, 1854 Şubatı'nın sonunda, Omsk Cezaevi 'ndeki koruyucun Nathalie Fonvizine'e yazdın: 'Size kendi hakkınıda diyeccğim şu: Çagimızın bir çocuğııyum ben, o güne kadar (bunu biliyorum), mezara gireceğim güne kadar inançsızlığın ve kuşkunun çocuğu olacağrm. Ruhumda üışıdığım, inanç karşıtı kanıtlar kadar güdü inanma susuzlugu bana bugüne kadar ne korkunç acılara mal oldu ve bugün hâlâ olmakta! Bununla birlikte Tann bana, bütünüyle dingin olduğum anlan bağışlıyor: tşte o anlarda, insanlann beni sevdiği ni eörüyor, buna seviniyorum ve yine o anlarda Denim için her şcyin açık seçik ve kutsal olduğu bir inanç kurdum kendime. Bu basit inanç şöyle: Isa'dan daha güzel, daha derin, daha sevimli, daha akla yakın, daha yiğit ve da ha yetkin hiçbir şey yoktur; olmadığı gibi bunu kendi kendime kıskanç bir tutkuyla söylüyorum olmayacak da. Bundan çok daha fazla olarak, bana Îsa'nın gerekdışı olduğunu, gcrçckliğin îsa'nın dışında gerçek olduğunu kanıt lasalardı bile, gerçekliğin yanında yer alrnak yerine, îsa'nm yanında yer almayı yeğ tutardım." (s. 130) "Yeraltı insanlannı kcşfettın./ 'Büyük, korkunç kötü insanlardı.(...) Kirilov, Şatov, Stav rogin: ...Cinlerin hizmetine girmiş bu üç insan, işte bu umutsuzluğu anlatacaktı. Cinayetler, intiharlar, yangınlar: Toplumsal luyamet, inan maya gerekseme duyup onu korumalannın olanaksız oluşundan kaynaklanıyordu. tnsanhğa olan sevgilerini doğmlayabilmeleri için, kötü lüğün varhğını yadsımaları gerekiyordu; bu da onlan kaçınılmaz olarak, toplumsal annmayı sağlamak amacıyla insanları öldürmeye itiyor du. "Sınırsız özgürlükten vola çıkarak, sınırsız zorbalığa vanyorum." / "Bir şey tasarlıyorum: Delirmek." (Bunu gcnçliğinde soylemiş.) (s. 133) Castillo: "Yoksulsun, Fedya, yoksulun biri değil. Yoksulluk ekiyorsun scn, yoksulluğa katlanmıyorsun. Lanetliler sürüsünden, babadan oğula laneti taşıyan kişilerden bin değilsin. Ben de halktan biri değildmı; arkadaşlarım bunu ılk bakışta anlıyorlardı. Sen de, ben de, bulunmamız gereken yerin her zaman altında kaldık; ben aynca, tiksinilen ve hor görıılen azınkkJa rın manevi hücresine kapatılarak, o durıımu ıkı kat yoğunlukta yasadım." (s. 1W)) (Daha önce de (.astıllo'nun oazı düşüncelerı beni yadırgat mıştı ama "Sen de, ben de, bulunmamız gereken yerin her zaman altında kaldık.." diyerek kendini Dostoyevski ile avnı düzeyde sayması doğrusu tam bir haddinı bılmezlik! F.N.) Castillo: "içinde bulunduğum her toplulukta, her salonda bir kadın okur çıkmış ve ken dınden emin bir hava içinde bana şunları !>öy lemiştir: 'Yaşadıklarımı bilseydiniz, bir roman yazardınız.' Oysa yaşanan olaylardan her şey yapılabilir, ama roman yapılamaz./ Olay anla tıyı yaratmaz, olayı ortaya çıkaran anlatıdır."/ Dostoyevski: "Yalnızca insan olmak bile ağır geliyor bize gerçek bir bedene, damarlannda akan kana sanip olan bize; bundan utanç du yuyoruz, bunu Dİr leke kabul ediyoruz ve kürcsel, fantazmaları olan insanlar haüne gelmcyeçabalıyoruz." (s. 161) Castillo: "Dostoyevski'nin kişileri, entelektüelizmden çok, aşırı duygusallıklan yüzünden suç işler. Raskolnikov, düsürimeyı beceremez. Hesap kitap yapmavı da beceremez. Deliliğe yakın bir kafa karışıklığı içinde debelenip durur. Kafasına takılan düşünce yüzünden, hiçbir şeyi elinde tutamaz. Onun tutkusu bu aynı zamanda Rusva'nın da tutkusudur, o Düşünce'yi yaşamak, onu fiziksd olarak duyumsamaktır, öyle ki, öğrenci Raskolnikov, savcının kurnaz, neredeyse dostça bakışları altında ka fasını işgal eden o düsüncede boğulup gider./ ... Raskolnikov, hiçbir şeye sahip olmayı beceremedi, hatta tefeci kadından aldığı çantanın içinde ne olduğuna baknıayı bile unutru. (...) Kaıasırun içindeki o saplantı lı Düşünce yüzünden bocaladı, boşu boşuna iki kez cinayet işledi...n (s. 1907 Castillo: "SuçveCeza'danbaşlayarak, senin büyük tragedyaromanlarından her biri, farklı rki düzeyde okunuyor: Konulannı gün lük olaylardan alan anekdot dıize yinde ve cörüntülerin ardına gizlenmiş anlam düzeyinde. Romanlannı alegorilerle ve esinlerle kuruyorsun." (s. 194) "Kitaplannın hepsini sevmiyorum, bu ortada; o kadar sofu de ğilim. Yine de sen benim yaşa mımla sıkı sıkıya bağlantıhsm, oyle ki, ne zaman yazmava başlayacak olsam, kendımı sana gore ko numlamam, aramıza gerekli mesaieyıkoymamgerekıyor..." (s. 198) Bu ahntılar, okurda, yeniden Dostoyevski'yi okuma isteğiııi uyandırırsa emcklerim boşa gitmemiş demektir. • SAYFA 3 Imtlyaz sahlbl: çafl Pazartama cazete oergi Kltap Basın ve Yayın A.$. Adına Berln NadloYayın Danışmani: Turtıan Günay osorumlu Müdür Flkret llkiz • Cörsel Yönetmen: Oilek llkorur Baskc çaöda; Matbaacılık Ltd. Stl. > idare Merkezi: Türkocaflı cad. No: 3941 Cağaloğlu, 34 334 Istanbul Tel: (212) 512 05 050 Reklani: Publi Medla Castillo: "22 Aralık 1849, saat sabahın yedisi, pis, sisli bir şafak vakti. Mahkumlar, Semenovski Meydanı'na getirilmişler; birbirleriyle kucaklaşuktan sonra, infazın yapılaca£ı iskelenin üzerine üçer üçer çıkıyorlar, direklere bağlanmışlar, gözlerine birer bant bağlanmış, topuklanna kadar inen bevaz infaz gömleği giymişler; bir papaz, öpmeleri için haç uzatıyor7 Karann okunmasından sonra, trampetler çalmaya başlıyor sonra sessizlik, tüfeklerden çıkacak salvonun beklentisi. Birden, trampeder ikinci kez çalmaya başlıyor, yeni bir karar okunuyor, bu kez af karan." (Dostoyevski:) "Dünya üzerindc, yüzüne karşı ölüm karan okunup işkence çektirilen, sonra da, 'Haydi git, bağışlandın,' denen belki tek bir insan vardtr. Ve yalnızca o insan, size neler çektiğini anlatabilir. Isa'nın sözünü ettigİ, işte bu aa, bu dehşettir. Hayır, bir insana böyle davranmaya kimsenin hakkı yok." / "...Hakkımızda verilen ölüm kararını en küçük bir pişmanlık duymaksızın dinliyorduk...Bu, uzun süre böyle oldu. Ne sürgün yılları ne çektiğimiz acılar direncimizi kırabildi. Hiçbir şey bizi çökerteme di, içimizde yaşattığımız inancımız, görevimizi yerine getirmiş olma bilincimizi korurnamızı saSlıyordu." (s. 127) "Özetleyecek olursak, öncc kendi ölümünu aşarak, daha sonra da kürek mahkumluöundan yeniden yaşama dönerek kişiliğini buldun." (s. 605 C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI