Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Pusu, SIP, ten r gölge yorumcusu CELAL SOYCAN Bırının görmemesini görmek, onun gormedı&inı görmemn en iyt yoludur RolanaBarthes. Hayatı, olguyu ve eşyayı dilin ıçinden geçerek yeni bir anlam alanında kurma çabasının berisinde, modernızmin sorguladığı "gerçeklik" vc "varoluş" duygusunun yattığını biliyoruz. Varoluşun bütünleneceğı biricik anlamı gerçekliğin/nesnenın sunabildiği ilişki düzeylerinde arayan sanatçı, elbette nayat haklundaki gerçeklik duygusunu barındırdığı "yasantılanan varoluşundan" yani "ideolojisinden" bağımsız değildır. Sanat yapıtının öteki ucunda yer alan ahmlayıcı (okur, ızleyıci, dinleyici) zaten gerçeklikle ilişkisini bilinç/yaşam içeriğinin kodlan içinden kurar. Başka bir anlatımla, sanatçı ve alımlayıcının ideolojik tacizi altmdaki gerçeklik, sanat yapıtında "indirgenmiş" durumdadır. Indirgenmiş gerçeklikse, bügiyi bulandmr, çünkü insanlann kendi varoluşlarıyla anlamlı iiişkilerinden doğan ideolojileri, topumsal formasyona içerildiğinden, kapah bır düşüncedir. Çelişkıden rahatsız olmaz, tersine, patlama noktasına gelinceye kadar çelişki, ideolojıyı besleyen kör ısrarın gıdasıdır. 1) Ergüven: "Herhangl bir görüntüyü, hakkında üreteblldlglmlz sorunlar ölçüsünde görme Imkânına sahip oiduğumuzu unutmayalım" dlyor. RertiHnüzftHlşkJsl 2) Dil'in uzlaşılmii gostergeler yiğınağı halindc yalnızca "iletişim" aracı olmayıp ama esas olarak "anlam kurucu" bir dizge olduğunu biliyoruz. Dil'in "anlam kurucu" özelliğine yaslanan Modernizm, gidimli dildeki gösteren/gösterilen ilişkisine saldırarak kurar muhalif kimliğini. Farklı sanat disiplinlerinde "karşıt söylem"in öncelikle malzemenin ünkânları üzerinde denenmesi, yani özgün Dil'in kılıfını parçalamak üzere verili kodların aşılması bundandır. Mehmet Ergüven, özellikle resimmüzik ilişkisini kurcaladığı Sesle RenkArasında'dan (1987) bu yana, her biri farklı bir perspektif düzlemini işaret eden yapıtlarıyla eleştiriyi yorumun düşünsel zeminine taşıyarak ideolojik bilgiyle köklü hesaplaşmalar yaptı. Ideolojiyle bu ölcüde dramatik hesaplaşmanın, güçlü bir teorik bilgiyi öngördüğünü söylemek bile fazla. Ergüven'in Görmece'deki (1988) şu tümcesini anımsaya lım: "Bilineni kurcalamak, bilinmeyeni yakalamanın ön koşulu ise öylece gözümüzün önünde duranın bilgisi yeniye giriştir". Insan bilincinden bağımsız, nesnel bir bilginin olmadığım Marx'tan beri biliyoruz. Insan deneyiminin bütünlüğünü kapsayan bir baöıntı alanı olarak gerçeklik, doğal ya da kurmaca, yaşantı ve bilinç içeriğinin izin verdiği oranda ele geçinlir. Yani kimse bildiğinden fazlasını göremez. Sanat yapıtının kurmaca dünyası karşısında bunu sessizce kabullenen insan, gündelik hayatın göstergeleriyle ilişki kurarken gerçekliği bütünüyle ele geçirdiğini düşünür. Burası, ideofojinin kendinı yeniden ürettiği zemindir. Mehmet Ergüven tam burada girmiştir düsünce dünyamıza. Çekincesiz söyleyebİliriz: Ergüven'in üzerinde konuşmak üzere söz aldığı bir gönderge, ideolojik derisinden acılar içinde soyunacaktır ve yeni, muhalif, şaşırtıcı bir dilsel kurgudan sonra anlam alanını değiştirecektir. 3) Gidimli dilden kopan sanat eseri karşısında, çağdaş eleştirinin felsefi güzergâhtan "yorum"a kayarak sanat tarihçisiyle yolunu ayırdığmı biliyoruz. Ergüven bu anlamda çağdaş elestirinin en yetkin ve ileri örneğidir. Yapıtın durağan SAYFA 6 biçiminde eritilmiş akışkan anlamı kovalayarak sanatçmın diliyle kendi dilinin kesişme noktasında kurar metnini. Kurulan metın, sanat yapıtının bir uzantısı halinde, açıktan onu tamamlamaya talıptir. Belli ki kendini bilmeye talip bir sanat yapıtı da okur/eleştirmenin böylesi açık uçlu okumalarına dayanabilmelidir. Ergüven; "Herhangi bir görüntüyiı, hakkında üretebildiğimiz sonınlar ölçüsünde görme imkânına sahip olduğumuzu unutmayalım" (Görmece, s. 17) diyor. Bu tümce, Ergüven metinlerinin muhalif kimliğini aydınlatır, çünkü Ergüven'de eleştirel nesnellik, hayatın gerçeğine karşı tavır almaktan geçer. Metinlerinin dayandığı zengin terim ve kavram yelpazesiyle sanatsal alanda sorgıılanan kımlik, aidiyet, geçmiş, bellek gibi sorunlar, bireyın hayatı ve kendisini tanımlayabilmesi için zorunlu bir dil içinden geçinlir ve bir üstokumanın optik ayannı yapar. Gördüğü hakkında konuşmaya başlayan, görülen mekândan konuşulan mekâna geçebilmelidir. Böylece üretilen bilgi, düz dilin kuşatmasını aşarak metın oluşturur. Ergüven, kurcaladığı her göndergeyi bir metin kurgu«ma vesile lalar adeta. Uzlaşılmış göstergeler üzerinden dizgeleşen imge, katlı anlamlar üreterek neredeyse varoluş gerekçesini imha eden metinler halinde nayata iade edilir. Böylece görme eylemi, sanatın tekelindeki üst duin çözümüne yönelik bir faaliyet olmaktan çıkarak sa nat nesnesi de dahil, sıradanlaşan her olayın, sürecin, nesnenin sorularla rahatsız edilmesine dönüşür: Her olguda süregiden, doğurgan gostergeler halinde sınırsız soru ve cevap yuküyle önünüzdeyken, görünüşün arkasına sarkmaktan başka çare yok. Görüneni var olandan koparan imge vığınağı karşısında öncelikle epistemolojik bir dağılma yaşayan insan, zaman ve mekân karşısında kendi benine doğru acıtıcı bir yolculuğa çıkar. Çağdaş eleştiri dilini kurarken bilimsel duruşun maliyetini de gözetir. Söz dilinin ımkânlannın eleştirmen için ne yaman bir tuzak olabileceğini açımlayan Ergüven, eleştirmenin kuramla ilişkisindeki uyarıcı levhaya şunlan yazar: "Kuramlar, en iyimser yaklaşımla, eleştirmenin üzerinden sektiği taşlardır; birinde durmaya kalkışan, çok geçmeden dibi boylarorada öyle duran sanat yapıtı ise bütün bu olup bi tenlerden bihaberdir". Eleştiriyle ilgili kuramsal bir çözümlemesinde: "Gerçek sanat yapıtı sadece yoruma açıktır, yargılamaya değil", diyerek, verüi dil içinden yürütülen yargılamanın, üstdilde üretilen sanat yapıtı karşısında hareketsiz kalacağının altını cızer. Kayan bir toprağa çakılı geodezi aletiyle yer ölümü yapmaya çalışanın çaresizliğiıîir bu. Ergüven, yukarda andığımız tümcesini şöyle tamamlıyor: "Yorumun düzeyini ise yazınsal niteliğinden öte belirleyen bir ölçüt voktur". Açıkça anlıyoruz ki, kurmaca bir olgu olan sanat yapıtına ilişen çağdaş eleştirmen, yine kurmaca bir olgu olan metınle sonlandınyor çabasını. 4) Yoruma Doğru, Ergüven'in plastik öğelerle rarklı bir zihinsel dolayım kurduğu, resimde değer, mekân, renk, anlam gibi sorunlara yeni bir dılle sokulduğu yapıtıdır. Bu yapıtta, göstergeleri dış dünyaya açıkça gönderme yapan eski resimdeki "Anlam îçeriğinden" koparak, görünür dünyayla bağlantısı kalmayan göstergelerin kendi aralanndakı işlevsel ilişkide ortaya çıkan "Duyu İçeriğinin açımlandığı örneklerle buluşur okur. "Çağdaş sanat yapıtlarını çözümleyici bir yaklaşımla değerlendirilirken karşılaştığımız en önemli kuram sal sorunlardan biri, göstergelerin konumlandığı düzgünün desifre edilebilirliği ile anlam ve bılgı niteliği arasındaki iliskilerdir" diyen Ergüven, resimsel varoluşun Dil'de konumlandırdığı parlak metinler kurar. Gösterir ki, çağdaş sanat, nesnesine sezgiyle yaklaşılan bir şey değil, bilinç niteliğinin sınandığı ussal etkinliktir. Bu etkinlik olanaklının olanaksıza bitiştiği Bataille'ın söyleyişiyle "Tanrı'nın arabuluculuk ettiği" yerde kurar yazıyi. Olanaklının olanaksıza bitiştiği yerde Ergüven'in getırdiği ölçütü burada hatırlayalım: "Saçmalamayı göze almayan, resim hakkında konuşmamalıdır". Gerçekliğin oykünmeci yeniden üretimini aşan çağdaş sanatta, sanatçı "ben"iyle dış dünya arasındaki uzaklık trajik birboyut almıştır. Bu boşluğun kesinlemeci bir dille doldurulamayacağı açık. Ancak bu, gerçekliğin yitimine değil, ama bir başka açıdan gündemc gelmesine yol açar. Her içe kapanmanın somut yaşamla kesiştiği bir nokta vardır ve sanatsalkurgunun "Duyusal lçeriği"nin nesnel bağlıîaşığı bu noktaya çökelmiştir. Nitekim, yukarda Ergüven'in "saçmalama"va tanıdığı özgürlük bu zemınde bülurlaşır. Paul Valery: "Resim üzerinde konuşmaya kalkışan kişi, sürekli özür dilemek zorundadır" diyerek aynı yöne işaret eder. Sanatsal kurgunun duyumsattığı gerçekliğin tözüyle düz dil arasındaki ilinti her zaman tehlikelidir. Bağlayıcı tümce Ergüven'den: "Dizgeleşmiş göstergenin keşfine yönelik tutku devam ettiği sürece, her şey gerçeğe karşı sorumlu olmaya mahkumdur toplumda. (Yoruma Doğru, s. 157) 5) Pusudakı Tcn, sık sık bedenımizi dc yoklayarak hayatın riskli bölgelerindeki dehlizlere sakıncasız giren, dahası okuru da şöyle ya da böyle mutlaka en yakın tanık olarak kendi bedenine yollayan yazılar toplamıdır. Kişinin en korkutucu yplculuğu, kendi içine doğru olanıdır. Öyle ki, hazırlıksız çıkıldığında bu yolculuğun sunacağı sürprizler, amansız sendelemelere, yarılmalara, düşüşlere gebedir. Pusudaki Ten, baştan şona atak, aykın sözüyle okuru kendisiyle yüzleşmeye jağınr. Kamusal alanın yerleşik kodlanya tüketime sunulan, böylece ideolojik yapılanma sağlayan göstergelerdeki dizgeyi bozarak muhalif okumalar için teorik bilgtler sunar. Leğen kemiğine oturmuş kottan Jimi Hendrix'in fallusa/kadına dönüşen gitarına, "sınırsız çiftleşmenin mekanik aracı" fermuardan kasılc tüylerine, oğlan fetişizminin Caravaggio'yu da içine alan geniş çemberinden dört yanımızı kuşatan cinsel işaretlerdeki mesaj yüklerine dolanan metinler, okuru kendi gölgesinde seğiren bedene yönelik ısrarh bir iz sürücüsüne dönüştürür. Mehmet Ergüven, "entelektüel muhalif" bir söylemin içinden konuşurken sanatın farklı disiplinleri arasında geçirgen bir dil kurar. Münih Devlet Akademisi'nde önce şan sonra opera rejisörlüğü eğitinıi almış olması, başta Alman düünce tarihi olmak üzere geniş bir felsee geleneğiyle buluşmasını sağlar. Buradan hareketle etik, estetik, düşünsel ve siyasal dolayımı dizgeleşmiş bir eleştirel duruş, her türlü görsel malzeme üzerinden bütün bir hayatla hesaplaşır. Bir görsel imgede elin devinimi, bakışm yönü, bedenin eğimi, çizimdeki kurgıı, renk tercihleri, organlann oranı, ayrıntılardaki sessiz dil, mekân kurgusu, nesnelerin öylesine ilişkileri üzerinden radikal bir tarih, bellek, zaman, iktidar, tahakküm, cinsel terör, ideolojik yanılsama, faşizm eleştirisi geliştirir. Ressamlar üzerine kapsamlı çalışmalarında kendiliğinden doğal dilin dışındaki resim dilini anlamlı kullanma adına, bu ayrıcalığı çiğneyerek düz dile yamanan ressamın iktidar ideolojisiyle kan bağını açığa çıkarır. * En korkutucu yolcutuk l Î Mehmet Ergüven, Sezer Tansug Odülünü alırken, 1999. CUMHURİYET KİTAP SAYI 582