24 Nisan 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Kapak konusunun devamı. Bütün bunlar eleştiri ile deneme arasındaki sınır çizgisini belirleme bağlamında benim için çok önemli. Nitekim, bugünc kadar hep aynı yolu izledim: Çıkış noktasında belli bir resim ya da fotoğraf olan deneme türündeki yazılanmın nihai amacı, bakış hatlanmızın kesiştiği noktada bana özgü görme modelini tartışmaya açmaktır. Deneme ile yorumun ortak paydası, doğruVu arıyor olmanın bulmaktan daha keyifü olmasıdır. Doğruyu bulmak bilim adamının işidir, sanatçının değil. Kaldı ki, bilimde bile doğrunun sürekli değiştiğıne şahit oluyoruz artık. Yamlmtyorsam Görmece'de özellıkle bu konuyu ısleyen btryaztn var. Ancak bir başka sorun üzerınde durmak istiyorum ben: Türkiye'de resim elestirısımn olmadığı yolundakt yaygın kanı giderek artıyor. Buna kattltyor musun? Önce şunda uzlaşalım: Resim üzerine yazmaK başka, eleştiri başka şeydir. Türkiye'de resim eleştirisinin olmadığı doğru, aynca bu koşullarda olması da mümkün değil zaten. Fazla aynntıya girmeyelim: Semih Gümüş'ün Cernıl Kavukçu için yazdığı yazı üe Levent Çalıkoğlu nun Âltan Çelem için kâğıda aöktüğü metin bambaşka koşullann ürünüdür. Gümüs,, gerektiğinde kıyasiya yerebilir, ama Çaııkoğlu masa başına geçtiğinde çoğu kez sergi kataloğu için tanıüm yazısı yazmak zurundadır. Bitmedi: Gümüş'ün bu emeği paraya dönüşmez, oysa Çalıkoğlu'nun belli bir telif ücreti vardır. Ne var ki, bunu zerre kadar kını*" Mehmet Ernüven or değilim ben. Gümüş de kitabın arağına bir yazı yazacak olsa, eleştiri değil, tanıtım yazısı olmak zorundadır bu; ama söz konusu kitabı beğenmemisse elbette yazmama hakkını kullanır. Peki, Çalıkoğlu da aynı şeyi yapmıyor mu? Onun yazdıklannı görüyoruz sadece; oysa yazmadıklarını da dikkate almamız gerekir. Telif konusuna gelince, bütünüyle sistemle ilgili bir sorun bu; film yıldızının tiyatrodaki meslektaşından daha fazla kazanıyor olmasını eleştiriyor muyuz? Bitmedi: Ne denli tutarlı olursa olsun, yergiye odaklı eleştirinin zamanla çöp sepetini boylayacağı inancındayım; çünkü yanlışlıkla suçlama varsa, geieceğe sadece bir anekdot olarak kalır yazılanlar; yerginin haklı gerekçelere dayanması halinde, zaten o yapıt tarihe kanşacağı için, yine unutulmaktan başka şansı yoktur eleştirinin. Böyle bir durumda yargıya dayalı eleştirinin sadece atölye ortamında usta/çırak ilişkisi içinde anlamlı olduğunu düşünüyorum. Bir resim olmamış sa ya da öyle olduğunu düşünüyorsam, bana düşen şey susmaktır yalnızca; hele yüreğimi hoplatan bunca örnek dururken, Dana ne o resimden! Bir de eleştiri konusunda ciddi bir hazımsızltk var galiba . Hem de nasıl! Bakmayın siz "Bizde eleştiri yok" diye tozu dumana katanlara. Herlces biliyor: Bu sanatçüarın önüne övgü dolu bir yazı koyun, sizden iyisi yoktur. Düzeysiz eleştiriden yakınanlann bir türlü söyleyemediği şey, "Benim ne mühim bir sanatçı olduğumu hâlâ tescil etmediniz"dir. Gel gelelim bu sanatçıların tümü olmasa bile önemli bir kısmı, iyi eleştiriyi ne tarif eder ne de gösterebilir; çünkü vabancı vayınla ilcileri okuma değil, bakmayla sınırlıaır hep. Sözün özü, bir bardak suda firtına koparmaya hevesli bu kişilerin olur olmaz ahkâm kesmeleri, kuru gürültüden başka bir şey değildir aslında. Yasadığım örneklerden biliyorum: Yaşlı ve bu yüzden ünlü sanatçı Üe söylesi yaparken kazara zülfü yâre dokunan bir soru yöneltin, haliniz dumandır! Pekı, bıraz da resmı konu alart yazılar üe dtğer disiplinler arasındaki thfkiden söz etsek Daha doğrusu eleştiri dıstnda yer alan dtğer resim yazılartnt da kettdi tçtnde sımfîandırabilır miyiz? Elbette; üstelik sıradan bir okur bile bunlar arasındaki sınır çizgisini kolayca ayırt edebilir. Geçen yıl, Tintoretto'dan hareketle, bu konuyu irdeleyen bir yazıya başlamıştım, ama hâlâ sonunu getiremedım. Kısaca toparlamaya çalışayim: Biri yazar (JeanPaul Sartre), öbürü sosyolog (Arnold Hauser), diğer Ses ile görüntüye bölünmüş bir yazar ikisi de sanat tarihçisi (Max Dvorak ve Max Raphael) olan dört kışi, dört ayrı perspektiften bakıyor Tintoretto'ya. Aralarında bir seçim yapmak gerçekten çok güç; çünkü her biri kendi biçem ve yöntemi ile Tintoretto'yu bambaşka bir gözle görmemize yardımcı oluyor. Bunların ne olduğunu o yazıda açıklayaca ğım için burada aynntıya girmek istemiyorum şimdi. Ancak, hiç değilse şu kadarını söylemek zorundayım: "Tintoretto'nun buna ihtiyacı var mıydı" gibi bir soru Batı'da kimsenin hatırına gelmezken, bizde resimle hesaplaşma bağlamında, edebiyat ve felsefeyi küçümsemek nerdeyse moda oldu. "Rettamca WP bakış" Bilen bilir; olabildiği kadar polemikten uzak durmaya çalışınm; ama devamh yutkunup, böylece katılmadığımız şeyleri dolaylı yolaan onaylıyor durumuna düşmenin de anlamı yok. Bunun en son ömeklerinden birine, birkaç hafta önce Cumhuriyet gazetesinde Adnan Çoker ile yapılmış söyleşide tanık oldum yine. Sanatçının kendi felsefesini kendisinin yarattığını söyleyen Çoker, geçmiş ile kurduğu ilişkide sadece "ressamca bir bakış"ın yeterli olduğuna işaret edip, edebiyat ve felsefeyi alenen dıslıyor. Eğer kendisi edebiyat ve felsefeye ügi duymayı gereksiz bulup, ne anlama geldiği pek belli olmayan " ressamca bir bakış la yetiniyorsa, yine de ancak kısmen itiraz edebiliriz buna; resim, resimden üremektedir çünkü. Ne var ki, sıra ürettiği yapıtların yorumuna gelince her şey değisiyor; resim yazılarından edebiyat, felsere ve sosyolojiyi çıkann, resimden hicbir şey kalmaz geriye ve en önemlisi, o boşluğa resmiyle birlikte ressamın kendisi yuvarlanır ilk önce. Apaçık: Bütün bunlan Çoker'e karşı çıktığım için değil, tamtersi, onu fazlası Üe önemsediğim için söyleme gereği duyuyorum. Bu bağlamda, hazır sırası gelmişken, bir başka noktaya daha değinmekte fayda var. Çoker, resimlerinin ardındaki katı geometrik yapıyı, hayatımızdaki düzensizliğe bir tepki olarak açıklıyor; ancak bu açıklama, ne zekice bir tepkinin ne de ciddiye alınır bir kuramsal altyapının varlığına işaret ediyor maalesef! Güngör Taner'i ele alalım; onun resimlerinde düzen ve simetri yok; ama aynı kaygıyı bu resimlerde de görüyorum. Binlerce yülık geometrinin simgesel içeriğini hâlâ Uk bakışta telkin ettiği ile sınırlı tutmak, bana göre her şeyin düz anlamına mahkum edilmesinden başka bir işe yaramıyor; Çoker, düzen ve simetrinin kaosu temsü ettiğini söyleseydi, benim için çok daha kışkırtıcı olurdu bu; en azından serseme dönüp, her şeyi baştan düşünmek zorunda kalırdım. Bütün bunlan şunun için söylüyorum: Yaklaşık yirmi yıl önce, aralannda Oktay Akbaf, Hilmi Yavuz ve Selim 1leri gibi isimlerin yer aldığı bir dizi yazarımız Nedim Günsür'e üişkin izlenimlerini kâğıda dökmüşlerdi. Herkesin desteklemesi gereken bu olumlu tablo karşisında, hop oturup hop kalkan bazı ressamlanmız ortahğı birbirine katmak için ellerinden ne gelirse yaptdar. Sartre, ne sanat tarihi okumuştu ne de ressamdı; ama hiç kimse, o kışkırtıcı ve alabildiğine öznel yazısı ile Tintoretto'ya Dvorak'tan daha az katkıda bulunduğunu söyleyemez. Ama bir de öbür yü'zü var madalyonun. örneğın herhangt bir felsefı öğretı ile ressam arastnda kurulan ısmarlama ıltşkı . Haklısınız. Nicolai Hartmann'ın ontolojısinı bir ressama zorla yamamaya kalkışırsanız, yalnız Hartmann'ın ruhu muazzep olmakla kalmayıp, o ressamı da hiç anlamadığınız ortaya çıkar; ama bu tenlike, resim ile felsere yahut diğer disiplinler arasında kurulması gereken CUMHURİYET KİTAP SAYI 581 'GÖRMECE Sesle Renk Arasında / Mehmet Erguven/ Hakan O/set/203s Görmece/ Mehmet Erguven/ Metts Yayınlart / 237 s. Mavisakal Haklı/ Mehmet Erguven/ Remzı Kıtabevi/ 760 T Pusudaki Ten / Mehmet Erguven/ Sel Yaytnctltk/236 s. Gölgenin Ucunda / Mehmet Erguven/ Sel YaytncıItk/240 y Ahmet Yeşil/ Mehmet Erguven/ Btlım Sanat Galertst /226 s. SAYFA 4
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle