22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

r ceği bir çeşit ana çatı olarak kullanmayı hedefliyor. Julian Barnes üç mutsuz âşığın hikâyesini anlatırken, onlann her birine değişen uzunlukta monologlarla okurla doğrudan konuşma olanafrnı tanıyor. Faulkner'ın Döşeğimde Olürken adlı yapıtında öncülüğünü yaptığı ve daha yenilerde de Louise Erdich ve Michael Dorris gibi yazarlarca güçlü bir biçimde kullanılmış olan bir reknik bu. Bu romanda Barnes söz konusu tekniği, belleğin keyfi ve kendine yönelik doğası, gerçeğin kaçıcılığı gibi temalan işliyor ki bu temalar Flaubert'in Papağanı ve 10 1/2 Bölümde Diinya Tarihi okurlarının da yabndan bildikleri temalar. Romandaki Jules karakteri, 32 yaşında mal mülk sahibi olmuş, burjuva zihniyetli bir bankacı olan Stuart Hughes. Arkadaşı Oliver'ın belirttiği gibi Stuart iki tane ortakoyugri takım elbiseyle iki tane de koyukoyugri takım elbiseye sahip. Emeklilik fonuna prim ödüyor ve yaşam sigortası da yaptırmış durumda. Kadınlarla arası hiçbir zaman pek iyi olmamıs ve kendini sosyal bakımdan yetersiz Dİri olarak görüyor. Anne ve babasının kendisinden hep biraz hayal kırıklığuıa uğramış göründüklerini söylüyor. Seni Sevmiyorum'daki Jim karakteri olan Oliver Russell ise, Stuart'ın alter ego'su: yakışıklı, çekici, geveze, enerji ve espri dolu biri. Okulda Stuaıt'ı kanatlan altına almış ve o zamandan beri de sosyal yaşamlannı aşağı yukarı hep o ayarlamış. Her zaman para sıkıntısı çeken Oliver Londra'nın adı sanı bilinmeyen okullanndan birinde bir öğrencisine asıldığı için sonunda bu okuîdan kovulmu;ştur yabancılara Ingilizce dersleri veriyor ve daha tatmin edici bir kariyer bulmakta da bıkkın görünüyor. Günlük sohbetlerde "alacakaranlıkkusağı yarattığı" ya da "steatopygous" gibi sözcükleri kullanmaktan noşlanıyor. Hem Oliver'ı hem de Stuart ı kendine âşık eden kadın Gilliam Wyatt, Jules ve Jim'deki kadından daha az canlı ve daha az kendine güvenli bir tip; Catherine'in katalitik enerjisine ve büyüsüne sahip değil. Ashnda Gillian oldukça müzevazı ihtiyaçları ve arzuları olan oldukça sıradan bir genç kadın. Tablo onarımcılığı işinde sıkı çalışıyor ve yaşamından inatçı bir şekilde duygusuzca söz ediyor. Oliver uzun uzadıya onun memesiz, ilginç kulaklarına diîdcat çekiyor. Gillian'ın ilk âsık olduğu kişi Stuart, onunla genç meslek sahipleri için verilen bir bekârlar partisinde tanışmış. îkisi flört ediyorlar, evleniyorlar ve birlikte ev açıyorlar, Stuart sonunda yaşamının değiştiğine inanıyor. Yaşamında ilk kez mutlu, noşnut bir insan oluyor. "Önce ne idiysem öyle kaldım ama şimdi önceleri oldug'um seyi olmak iyi," diyor. "Prenses kurbağayı öptü ve kurbağa yaktsıklt bir prense dönüsmediçünkü prenses onu bir kurbağa olarak seviyordu. E&er ben yaktstklt bir prense dönüsmüs olsaydım Gillian herhalde bana ona kapıyt gösterirdi. Prenslerden hoslanmaz Gillian." Tahmin etmesi hiç de zor değil, Stuart'ın çok geçmeden yanıldığı ortaya çıkıyor. Oliver düğünde kendisinin de Gillian'a âşık olduğunu fark ediyor ve onu arkadaşının elinden almak için uğraşmaya karar veriyor. "Olması gereken su," diye düşünüyor. "Gilliam beni sevdiğini anlamah. Stuart, Gillian'ın beni sevdiğini anlamah. Stuart bir adım aşaSt inmeîi. Oliver bir adım yukarı çıkmalı. Hiç kimse incinmemeli. Gillian ve Oliver bundan böyle bir ömür boyu mutluluk içinde yasamalı. Stuart onlann en iyi dostu olmalı. Olması gereken bu." Kendine güven ve kararlılıkla dolu Oliver, Gillian'ın sevgisini kazanmak için uğraşmaya başlıyor. Ona demet de met çiçekler görürüyor ve ölmeyen bağlılığını bildirdiği telefon konuşmaları yapmaya baslıyor. Gilliam başlangıçta çok şasırmakla ve canı sıkılmakla birlikte, kafa kanşıldığı çok geçmeden meraka ve merak da tutkuya dönüşüyor; üçünün de yaşamlannı alt üst edecek olan bir gelişme bu. Julian Barnes bu olaylan olağanüstü bir ustalık ve canhlıkla anlatıyor. Hikâye bir Flaubert'in Papaganı'nda görülen entelektüel kalıcılık etkisini taşrmasa da okur son sayfalan bitirir bitirmez bunlar akıldan neredeyse uçup gidiyor roman bir bütün olarak son derece eğlendirici bir yapıt. Ana karakterlerin her biri hatta biraz cansız olan Gillian bileharika bir konuşmacı ve karakterlerin kendilerinden hoşnut gevezelikleri çağdaş yaşam hakkında komik vc alcjılmamış gözlemlerle dolu. Julian Barnes Seni Sevmiyorum romanıyla gerçekten de, fikir romanında olduğu kadar töre komedilerinde de usta bir yazar olduğunu kanıtlıyor. • (*) Seni Sevmiyorum/ Julıan Barnes/ Çeviren: Serdar Ri/at Kırkoğlu/ Ayrıntı Yaymlart/ Mayıs 2000. unutulmuşluklarıyla ona bu görevi vermiştir. O, her şeyden önce zonınlu göçlerin oluşturduğu "iç sürgünlüğü"nün trajedisini dile getirir. Bu dıle getiriş terk edilcn yitik dünyaya dönüşlerle gerçekleştirilir: "aynlıklarla solan uzak yurdunu soluyorum" Terkedilmişliğin, unutulmuşluğun bilincindedir şair. O, her şeyden önce bu unutulmuşluğa, terk edilmişliğe karşı çıkar: "babamdı kovdular iste gelip öldü sürgünde ben unuttuktan sonra kim hatırlar ki babamı" Bu iki dize "KeKeMeCe'nin kitap boyunca çeşitlenen tohumu niteliğinaedir. Toplumsal olan trajik olgular bireysel olanın içinde eritilir. M. Çetin, yaşanılanlarla yaşanacak olanlar arasmdaki köprüyü masal tekniğiyle kurar: "belki rüya idi gece" "(..Jgöraü'm: güzeyürüyen beden içinportakal çiçekleri idi açılan bir çi/t göz gibi iki okyanus idi yan yana öyle de "nasıl yanaytm sana a aysalak baksan yazıma ö'pim senin askınt a aygörmemisim a aysalak" Bu sesçilik, ritim kaygısıyla değil, imgesel işlevsellikle ilgilidir. Sözcükler, ses grubu oluştururken şiirin çağnşım alanını genişletir: "ömrüm geçiyordu ahh ile hah arası su sesi sır gecesi suss müziği ile ktrdan kınmdan ile kırktmdan" M. Çetin'de doğa ile doğal olan iç içedir. Sertliğiyle, acımasızüğıyla, güzelliğiyle çizilen doğa görüntüleri insandan doğaya ya da doğadan insana bir etkileşim içinde anlatilır: "gece orada çoğalıyor zaten ve ay düsünce ölümü dağ eteğime" ..."dünya değismis ki değismisim bulutlar değistikçe" (piya'dra) Bu etkileşim mitolojik olanla buluşur zaman zaman. Bilindiği gibi doğa vahşiliğiyle, korkunçluğuyla doğaüstü güçlerini de yaratır insan eihninde. Doğanın ıssızlığını, sessizliğini bozan sesler cinperi düğünlerine dönüşür, korkunç olan güzelleşir bir anda. Biz de bu güzelliği yine bir şiirle noktalayalım: "kabusumdan çtk bir el dokun ru'yama en olmadık yerde bir kavak esintisı ile turunç kokulart içinden gel çocukluğa gel kayakmast ol uzak mezralarda cinperi düğünü, belki..." (cin peri düğünü) • Ke Ke Me Ce / Mehmet Çetin / Piya Kitapltğı / 79 s. EspridofeıMri 'Şairîn dil kekeme olmalıdır' OGUZ OZDEM de rtn tin'in alüncı şiirltitabı(Ağustos2000, Piya). Daha ilk başta kitabın adı, dikkatleri kendi üzerine çekiyor. Bu adın Ahmet Telli'nin "keko" ve "M. Çetin" sözcüklerinden türettiğini öğreniyoruz: "Etno hüzünler ve Kekomeçe" (Kekomeçe, A. Telli). Kitabın ilk şiiri, "KeKeMeCe"yi bir yer (bölge) adı gibi duyumsatır: "burası kekemeçe ıssızlığı/ kurederşi, dokuzyüzellibes" (Yola Düş). Gerçekteyse buranm tarinsel bir olgunun dile getirildiği bir yer olmadığını, fakat, şairin kendi doğum tarihini kullanarak, uzaklaştırma tekniğiyle şiirlerine bir başlangıç noktası oluşturduğunu fark ederiz. Bu başlangıç noktası şairinde içinde biçimlendiği bir coğrafyadır. Bu coğrafya çocuklannın, bildiğimiz gibi, asıl yarası iki dil arasında doğmanın neden olduğu "dil yarası"dır. KeKeMeCe'nin asıl içeriğini bu yara oluşturur: "Çocuk, diller arastna unutulmuş çığltktt ki kekeme kaldt o günden o güzden bugüne kaltrtm kekeme" Bu içeriğin tek sözcükle kapakta somutlaşması bir rastlantı değildir. Tekniksel kaynağını, Nietzsche'nin "Şairin dili kekeme olmalıdır." sözünden alır. Kitap bovunca da kekemeliğin nedenlerini açıklayarak karşımıza çıkar. Şairin, Nietzsche'nin sadece dil felsefesini değil, onun yaşam hakkındaki önerilerini de (Ve bilgi ermişleri olamıyorsanız, hiç değilse savaşçıları olun. Onlardır, bu ermişliğin yoldaşları ve müjdecileri.) kendine kılavuz edindiğini görüyoruz: "...jazz eslig"inde ısık yangını hale olup harelenmiş gözlerle müjde oldum yollanna rüzgânn." (yola düş). Onun yaşadığı coğrafya, acılarıyla, "Ki .M. Çe e KeMeCe" Bu masal tekniği onu dilin mizahına götürür. Bu mizah, güldürma amacıyla değil de trajik olanın yanında vurucu bir güç olmakla birlikte okura da rahatlatıa bir soluk aldırmak içindir. Onu yasamın ağır yükünden kurtarırken kendısi de kekeme dilin oyununa dönüşür: "hepimizölcez kalbimiıle, bey!". ADAM SANAT ŞUBAT2001, YARATICI DİL / Adnan Binyazar Günyol Yücel Topuz Ronen 181. SAYISI :.•• . '.' .' • SARSMAK, SARSILMAK / Vedat A1AYCILIK DA BİR AYAKTA KALMA BÎÇÎMİ / Tahsin REKLAMLARDA INGİLİZCE EGEMENLİĞt / Hıfzı ŞîtR ÜLKESI / Orhan Barlas Canberk Ergun Tümer Kayador Onaran Temizyurek Özsezgin Andaç YAZINSAL KURMACADA OLASI DÜNYALAR / Ruth OKUMA GÜNLÜĞÜ / Eray ELEŞTİRENLERİ VE NÂZ1M HİKMET / Mehmet SAGALASSOSTA SESSİZLÎĞÎN RENGl / Feridun AVRUPA'NIN GÖBEĞtNDE CtNSEL AÇLIK / Bertan MODERNİZMI BİR DAHA ZORLAMAK / Mahmut EKREM KAHRAMAN'IN RESMl / Mehmet ROMANCININ YETERSİZLİĞ1 / Hurriyet Erguven Yaşar Aslankara NEDEN "MOBY DICK'TEKİ O MARANGOZ... / Gürhan KİTLE ÎLETtŞtM ARAÇLARI NE tŞE YARIYOR? / Vakur SANATIN DOĞASI TERSİNE ÇEVRİLEBlLİR Mt? / Kaya NAlF / Tulay German FETHt NACt'DEN ROMAN DERSLERİ / M. Sadık Içsurgünluğu Şiir . Cevat Çapan, Refik Durbaş, Nihat Ziyalan, Ersin Salman, Tarık Günersel, Sina Akyol, Yaşar Miraç, Ergin Yıldızoğlu, tzzet Yasar, Turgay Kantürk, Akgün Akova, Seyhan Erözçelik, Nazmi Agıl, Elif, Aytekin Karaçoban. Bu Sayıdaki Ressam : Ekrem Kahraman Yönetlm Yerl ve Yazışma Adresl: Küçükparmakkapı sok. No : 17 80060 Boyogluîstanbul; Tel (0212) 293 41 OS; FAX : (0212) 293 41 08 Dağıtım : BİRYAY A.Ş.; ABONEIİK : Abonct tcl. : (212) 222 83 32 Abonet faks : (212) 222 27 10 Abonet etnail : alx>net@abonet.net Abonet web : www.Abonet.net SAYFA 17 CUMHURİYET KİTAP SAYI 573
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle