Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
0 K U R L A RA Tülay Fcrah 1954 yılında doğdu.Liuyi bitirdikten sonra çeşitli atölyelerde resim egHtirni gördü. Resim scrgileri açtı. Gençlik ve spordan sorumlu Devlet Bakanlığı'nın açmıs olduğu monitör kursuna katılıp Briç hocalıgı yapmaya hak kazandı. Katıldığı briç tumuvalannda yüzün üzerinde birincilig'i var. Yazın yaşamına öyküler yazarak başladı Tülay Ferah. llk öyküsü 1981 yılında "Edebiyat '81" dergisinde yayımlandı. Sonralan Varlık, Gösteri, Cumhuriyet Dergi, E, Karşı, Kıyı, lnsanal, Playboy dergilerine de öyküler yazdı. llk Komanı "Sinek OlmakZor Şey" 1987 yılında, ikinci romanı "Sıcak" ise 1988 yılında yayımlandı. Bu romanlanyla olumlu elestiriler almıştı Tülay Ferah. İkinci romanını yayımladığı tarihten başlayarak romana ara veren Ferah, çocuk öykülerine yöneldi. 1991 yılında çocuk öykülerini topladığı "Ebemkuşağı" nı yayımladı. Neredeyse on yıllık bir aradan sonra ardı ardına üç roman yayımladı. Bunlar dan "Kırmızı Erik" ve "Erkek" 2000 yılı sonunda, "Mayo mu Osmanlı mı" ise 2001 yılında basıldı. Son iki yıldır kadın üzerine denemelerini Türk Dili dergisinde yayımlayanTülay Ferah, yapıtlarında ironik bir anlatımı yeğliyor. Tülay Ferah'ı ve yapıtlarını tanıtmaya çalıstık sizlere. Bol kitaplı günlerl... TURHAN GÜNAY dir, felsefe de, siyasa alanında da böyle. (...) Tersine, topluluk ortaklığa dönüştüğünde, birey güçsüzleşip göze batar duruma geldiğinde aradaki karşıtlık iyice derinleşir. Ama o zaman da, yazınsal yaratma tarihinde, derin bilginleri çok ama yazınsal düşünce tarihçisini pek az ilgilendirebilecek olan yazılarla karşı karşıya bulunuruz artık." (Çeviren: Tahsin Saraç) ELestiPi üzerine (2) Auguste Cornu: MarKçı eleştirinin genel ilkeleri entsoylu eleştiri, Marxçı eleşti riden ayrımlı olarak, sınırkavgasıyla belirlenmis gerçek tarihsel akış dışında, ayrımsızlaştırılmış bir insanlık >lanında, tinsel ve düşünsel gelişme çözüm emeleriyle uğraşır..." "...Marxçılık, gördüğumüz gibı, her dü şünsel devinimi üretım güçleri ve bıı güçlerin belirlediği toplumsal ilişkilerin gelişme sine bağlıyorsa da, bunları yalnr/. bu gelişmeye dayandırmak ve bu iki devinim arasın da salt bir koşutluk kurmak savında değildir hiç de." "Hununla birlikte Marxçılık, bir toplumun ideolojik evriıninin, aktöre, estetik, felsefe ve din anlayışındaki gelişmenin, bu toplumun rutumsal ve toplumsal gelişmesiyle aynı hız ve aynı biçimde olmadığını gosterir ve uretim güçlerinin değişmesi toplumsal Uişkilerde zorunlu bir değişmeyi gerektirirsc de, bunların, kendileriyle dana az iliş kili olan düşünce, duygu ve inançların değişmesi üzerine daha yavan ve daha dolaylı bir etkisi bulunduğunu ortaya koyar." "... Genel dünya anlayışını tutumsal ve toplumsal gelişmeye bağlamanın ortaya koyduğu temel sorunlara, her çağ, çeşitli, birbirinden ayn çözüm yolları getirmektedir; bu çözüm yoflarının nepsi de büyük çatışan smıflar arasındaki çıkar çarpışmalarını ve eğilim zıtlıklarını yansıtırlar. Bundan dolayı, ner çağ, düşünür, sanatçı ve yazarlara, bu sınıfların değişik evrimini dile getiren genel temalar, karşısavlı laytmotifler verir. Orneğin, bilerek ve isteyerek yapılan bir davranış, vazgeçme ya da ölüm voluyla gerçeğe sırt çeviren temalar ki bunlar gerileyip çökmekte olan sınıflara özgüdür daha çok. Içinde yaşanılan dönemi beğenme ve öğüp savunma temaları, bunlar da egemen sınıfların temalarıdır, yenilik, umut ve yaşama bağlılık temaları ki yüksel sınıfların şahlanışını dile getirirler...' "... Böylece Marxçı eleştiri, kentsoylu eleştiri gibi, toplumsal bakımdan ayrımsızlaştırılmış bir insanlık planında yer almak yerine, her şeyden önce, düşünür, yazar ya da sanatçının yaşamış olduğu çağın belli başlı çizgilerini belirtmeye, yazarın o gereksinme ve savaşlarını dile cetirdiği sınmn genel nireliklerini ortaya koymaya çalışır. Işte bu toplumsal inceleme temelinden yola çıkarak, Marxçı eleştiri, daha sonra, sözcüğün dar anlamıyla, yazarın yaşadığı çevreyi, aldığı etkileri ve işlediği, bağlı bulunduğu toplumsal akımın kendisine esinlediği bu genel temalara özgün bir anlatım vermek olanağını kendisine sağlayan varatılışını, yeteneğini ve kişiliğinin geri kalan bütıin özel öğeFerini çözümlemeye girişir." "Oz olarak eyleme yönelik Marxçı eleştiri, geçmişteki yapıtların tam ve olduğu gibi çözümlenmesiyle yetinmez; çünkü devrimci düşünceyi, kılgısal hiçbir önemi olmayan bir anlama çabasına indirgemek, yazın ve sanat yaratmaları sürecine rıiçbir etkisi olmayacak olan bir dışardan seyretme çalışmasına indirgemek olurdu bu. Devrimci düşüncenin bütünü içinde yer alan Marxçı eleştiri, bir yapıtı beıirleyen sınıf ilişkilerine durmadan başvurarak yalnız yapıtın kapsamını değerlendirmekle kalmaz, aynı zamanda 6 1 3 Antonlo Gramscl: Yazın ve ulusal yaşam (...) "Sanat, 'eğitici sanat' olduğu için değil, sanat olduğu için eğiticidir. Çünkü 'eğitici sanat' olarak sanat, hiçbir şeydir ve hiçbir şey olan şey cğitemez de...' (...) "Bir şiir yapıtı ya da yapıtlar dizisi oluştuğu zaman, o diziyi, o yapıtlar çevresinde yapılan incelemeler, öykünmeler ve çeşitlemelerle sürdürmek olanaksızdır. Bu yoîla, kalıntıların servum pecus'u olan ve 'şiir okulu' dencn şey elde edilir ancak. Şiir şiiri doğurmaz. Dölolmadan doğumolmaz. Erkek bir öğenin; gerçek, tutkulu, kılgısal, ahlaksal bir şeyin işe el atması gerekir. En büyük şiir eleştirmenleri, bu durumda edebiyat reçetelerine başvurmamayı, onun yerine 'insanı yeniden yapmayı' salık verirler. Insan yeniden yapılınca, ruh tazelenince, yeni bir duygu dünyası doğunca, bundan da, eğer doğacaksa yeni bir şiir doğacaktır. (...) Aynı gözlem tarihsel özdekçiliğe de mal edilebilir. Edebiyat edebiyatı doğurmaz vb., yani ideolojiler ideolojileri, üstyapılar üstyapıla rı, salt eylemsizlik ve edilgenfik kalıntısı olarak doğurabilir. Bunlar, dollenmesiz yaratıl mamışlardır; ancak "erkek" bir öğe olan tarihin; "yeni insanı", yani yeni toplumsal iliş kileri yaratan devrimci etkinliğin işe karışmasıyla yaratılırlar." "Bundan şu çıkarılabilir: "Eski" insan, ilkel ilişkilerin tersyüz edilmesi sonucunda yeni ilişkilere girdiği için, bu değişiklik nedeniyle "yeni olur. Bu da şu uemektir: Olumlu olarak yaratılan "yeni insan" şiirsel ürün vermeden önce, olumsuz olarak yenilenen eski insanın "kuğu şarkısı"na tanık oluruz. Bu şarkıda, yeni eskiyle birleşir; tutkular, oran götürmezcesine kızgınlaşır vb. (Divina Coomedia, biraz da, yeni zamanlan ve yeni tarihi muştulayan bir ortaçağ kuğusunun şarkısı değil midir?) "(...) Sanat yapıtında salt sanatsal niteliğin aranması ilkesi lcabul edilse de, o sanat yapıtında hangi duygular kitlesinin, hangi ya şam tavrının dolaştığını araştırma gerekliliği hiç de yadsınamaz. Bunun, en yeni estetik aKimlarca kabul edildiğini De Sanctis'te ve hatta Croce'de bile görmekteyiz. Yadsınmak nedeniyle değil dc, salt ahlâksal ve siyasal içeriği nedeniyle güzel olduğu savıdır..." "(...) tçerik ve biçitn: Bu iki terimi birbirine yaklaştırmak, sanat eleştirisinde birçok anlam kazanabilir. lçeriğin ve biçimin aynı şey olduğunu vb. kabul etmek, yine de içerikbiçim ayrımı yapmadan edılemeyeceği anlamına gelmez. Şu söylenebilir: "Içerik" üzerinde ısrar eden kimse, aslında öteki kültürlere ve öteki dünya görüşlerine karşı, belirli bir kültür ve belirli Dİr dünya görüşü için savaşıyordur. Bir de şu denebilir: Tarihsel bakımdan, "içerikçi" diye adlandırılan kimseler, şimdiye dek, örneğin parnasçı düşmanlarından "daha demokrat' olmuşlardır, yani yalnız "aydınlar" vb. için olmayan bir edebiyat istemişlerdir."l "tçeriğin biçüne göre üstünlüğünden söz edilebilir mi? Şu anlamda söz euilebilir: Sanat yapıtı bir süreçtir ve içerik değişmeleri aynı zamanda biçim değişmeleridir. Ne var ki içerikten söz etmek biçimden söz etmekten "daha kolay"dır, çünkü içerik, mantıksal olarak "özetlenebilir". tçerik biçimden önce gelir dendiğinde, söylenmek istenen şudur sadece: Yapıtı işlerken birbirini izleyen girişimler, içerik adıyla sunuluyorlar, o kadar. Tatmin etmeyen ilk içerik, biçimdi de ve gerçekte, tatmin edici "biçim"e ulas.ll dığı zaman içerik de ^eğişmiştir." (Çeviren: Bedrettin Cömert) Şimdilik bu kadar. • SAYFA 3 ve özellıkle, Descartes, Diderot, Balzac, Cîorki gibi büyük yazarların katkılarının be lirtilmesivle ve biıtün ülkücü ve karşıdevrimei eğifimlere karşı savaşla, geleceğe yönelik yeni yapıtların hazırlanmasına yardımcı olmayı da kendisine amaç edinir." (Çeviren: Tahsin Saraç) 1 Lucien Goldmann: Yazınsal yaratmada bireyin işlevini nasıl anlatmalı? "... Yazın ya da felsefe ürünlerinin, yazarlarının yapıtlan olduğunu yadsımayı kimse düşünemez; ne ki, bunların da kendi mantıkları vardır, dolayısıyla keyfe bağlı yaratmalar değıllerdır hiç de. Yazınsa bir yapıttahem kavramsal bir dizgenin iç bağlantısı, hem de bir canlı varlıklar dizgesinin iç bağlantısı vardır; bu bağlantı, bunların birtakım bütünler oluşturdıığunu gösterir; bu bütünlerin parçaları, birbirlerine göre, birbirlerinin yardımıyla, özellikle temel özleri yardımıyla anlaşılıp kavranabilirler. Böylece, bir yandan şu sonuç çıkar ortaya: Yapıt ne denli büyük olursa o denli kişisel olur; çünkü, ancak çok zengin ve güçlü bir bireylik, henüz oluşmakta bulunan ve topluluğu bilincinde pek az belirlenmiş olan bir evreni düşünüp görebilir ve son ayrıntılarına dek bunu yaşayabüir. Ama bir yandan da şu sonuç çıkar ortaya: Bir yapıt ne denli büyük bir düşünür ya da yazarın kaleminden çıkmışsa o denli de kendi gucüyle kendini anlatabilir; dolayısıyla tarihçinin, yapıtı yaratanın yaşamöyküsü ya da düşüncelerine başvurmasına hiç gerek kalmaz. En güçlü kişilik, düşünsel yaşamla en iyi özdeşleşen kişiliktir, toplumsal büincin etken ve yaratıcı biitün güçleriyle en çok özdeşleşen kişilik. Bir yapıtın güçsüz ve tutarsız yanlarını anlamak söz konusıı olduğunda ancak, yazarın yaşamının dış koşullarına başvurmak zorunluğu doğar çok kez." "... Demek, toplumla bireyi, tinsel değerlerle toplumsal yaşamı birbirine karşıt görmek şöyle dursun, gerçek, bunun tam tersidir. Toplumsal yaşam, yaratma gücunün en son noktasına vardığında, birey yaratıcı dehanın doruk noktasına eriştiğinde, her ikisi de, en yüce biçimleri içinde birbirleriyle kaynaşmış olurlar; vazın alanında da bu böyle KİT/MP Imtlyaz Sahlbi: çag Pazarlama Cazete Dergi Kitap Basın ve Yayın A.Ş. Adına Berin Nadi (.' Yayın Danışmani: Turhan Günay Sorumlu Müdür: Fikretllkiz <: Görsel Yönetmen: Dllek llkorur BaskıSabah Yayıncılık A.S. o Idare Merkezl: Türkocağı Cad. No: 3941 Cagaloğlu, 34 334 Istanbul Tel: (212) 512 05 05 < Reklam: Publi Media C U M H U R İ Y E T KİTAP SAYI