Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
İnsanlmı Nasıl Bir Gelecek Beklivor? Server Tanilli, XXI. yüzyıla girerken, insanlığı nelerin beklediğini, tarihsel özdekçi diyalektiğin özüne uygun olarak saptıyor. însanoğlu, XX. yüzyılda, önceki yüzyıldan devraldığı sorunları çözümlerken, kuşkusuz, kendisinden sonraki kuşaklara, birçok sorun da bırakıyor. Tarihin akışının bir gereğidir bu. Tanilli'ye göre, en önemli sorun, sanayi devrimiyle birlikte başlayan, ağır koşulları şimdi duyumsanmaya başlanan çevre kirlenmesidir. Çevrenin kirlenmesi, uygarlığımızın geleceğini tehlikeye sokmaktadır. VECİHİTİMUROĞLU {{ T nsanlığı nasıl bir gelecek bekliI yor?"(*), giderek bilgeleşen l Servet Tanilli'nin son yapıtının adı. Ben, Tanilli dostumuzun portresini çıkarırken onun namuslu bir bilim adamıkimliğini öne çıkarmıştım. (Vecihi Timuroğlu, Yazınımızdan Portreler, s. 227, 1991 Ankara, Başak Yayınları). Montaigne'in şu sözünü, Jean Calvet eleştirse de, çok severim: "Ezbere bilmek, biltnek değildir." Kaynağında, Jean Calvet haklıdır. Bildiğini anlayan, özümseyen insan, bilgi sahibidir.d) Ne ki, bir bilgiyi ezberlemeden de, anlayabilmemiz bıraz zor görünüyor. Kaynağında, insan, anladığı şeyi ezberler, kendisine mal eder. Tanüli dostumuzu, ilk okuduğum anda, bildiğini anlamış bir insanla karşı karşıya olduğumu anladım. tşte ondan sonra, onu ezberlemeye başladım. Son yapıtını okuduğumda, Server Tanilli'nin, çağımızın sorunlarına derinden bakan bir bilge nitemini (sıfatı) kazandığını gördüm. İnsanlığın ve Türkiye'nin sorunlannı arastınrken nesnesiyle çıkışan düşünceyi Duluyor, okuruna sunuyor. Bilgeliğin baslıca özelliği, "doğru akla" uygun yargıua bulunmaktır. Tanilli, insanlığın ve ulkemizin sorunlannı, doğru akla uygun olarak çözümlemeye çalıştığından, bize, iç kaygılarına kapılmadan, tutkularından uzak yargılarda bulunabiliyor. Eski deyimiyle, "nikmetli bir bilim adamı"dır o. Bir bakıma, ülkesinin ve insanlığın sorunlarıyla uğraşı, bir haz kaynağı yapmıştır kendisine. O, bir bilim adamıdır, ama bilgine oranla, sezgilerini daha çok kullanır ve bulucudur. Bilgeliğin kaynağı da, bilimsel verilerin yetersizliği karşısında sezgiyi kullanmayı bilmektir. Tanilli, aklın en derin, en birlikçi, en geniş, en evrensel görüşleriyle sorunları kavrıyor, onları Delirleyen bilgiyle çözümlüyor. Bu yüzden, "bilge" diyorum ona. Yalın bilgilerle değil, bilginin eksik kaldığı yerde, sezgiyle derinleşerek, nesnesiyle tam çakışan düşünceünceyi" yakalıyor. Tayı, yanı "do. nilLi, beklediğimiz durumla karşılaştığımız durum arasında belli bir orantıyı kurarak bize, sorunların çözümlenme yollarını gösteriyor. Bundan dolayı "bilge" diyorum ona. Server Tanilli, XXI. yüzyıla girerken, insanlığı nelerin beklediğini, tarihsel özdekçi diyalektiğin özüne uygun olarak SAYFA 14 saptıyor. Însanoğlu, XX. yüzyılda, önceki yüzyıldan devraldığı sorunları çözümlerken kuşkusuz, kendisinden sonraki kuşaklara, birçok sorun da bırakıyor. Tarihin akışının bir gereğidir bu. Tanilli'ye (;öre, en önemli sorun, sanayi devrimiye birlikte başlayan, ağır koşulları şimdi duyumsanmaya başlanan çevre kirlenmesidir. Çevrenin kirlenmesi, uygarlığı mızın geleceğini tehlikeve sokmaktadır. Tanilli dostumuz, insanlığın karşı karşıya bulunduğu tehlike karşısında uyarılarını yaparken suçluyu da saptıyor: Sanayi burjuvazisinin aymazlığı. Dünyanın her ülkesinin yurttaşlan, teknoloiinin nimetlerinden yararlanırken, karşılaştıkları çevre sorunlannın farkına varmakta gecikiyorlar. Türkçemizi kirleten adıyla "medya" bu terimi sevmiyorum, görsel iletişim araçları varken, neden medya? insandan yana değil, domuzdan yana bir yayın siyasası güdüyor. Ülkemiz, geri kalmışlığın sancüarını çekerken "DoğuBatı" karşıtlığının çeIişkilerini yaşauı. Çağımızda, bu karsıtlık, yerini "KuzeyGüney" çatışkısına bı raktı. Batı Doğu karşıtlığı, bir bakıma, "akılgizem" karşıtlığı idı, oysa, KuzeyGüney karşıtlığı, "gelişmişfikgelişmemişlik" karşıtlığını ifade ediyor. Tanilli, "gelişme" ile "çevre sorunlan"nı birbirlerinden aynlmaz sorunlar olarak görüyor. Kuşkusuz, bu gözlemi, tarihsel bir gelişme sürecini yansıtıyor. Bilimsel ve teknik ilerleme, inancın karşısına, bilinci, zamanında yerleştirmiş Batı'nın ürünüdür. Bilimlerin özelliği, durmadan artan bilgi birikiminin, arkadan gelen kuşaklarca kullanılmasıdır. Doğu'da, bilgi birikimi olmamıştır yeterince. Batıh bilim adamının efinin altında, eski Yunan'dan başlayarak çok zengin bir bilgi ve deneyim bulunmuştur. Bu durum, Batılı bilim adamına, gelecekteki çatışmalan için, çok elverişli bir devinim olanağı vermiştir. Bilimsel devinim, yaşamı sürekli onarmayı başarmıştır. Doğu toplumlarında, yaşamı sürekli onaracak bilimsel birikim olmamıştır hiçbir zaman. Batı'da üretilen ve yaşamı sürekli onaran bilim, kıızey yarımkürenin toplumlarınca değerlendirilmiş, dünyamızın kuzey yan küresinde yaşayan halkların yaşam düzeylerini yükseltmiştir. Çünkü, bilimin uygulama süreci kesintisizdir. Doğu, gizemin büyücülüğünde tatlı bir esrikliği yaşamıştır tarihi boyunca. Özellikle, dınsel kurumların egemenliğinde, yaşamdan çok, öte yaşamı zenginleştirmeye çaba göstermiştir. Din, ölümsüz yaşamın korunması için tüketmiştir insanın enerjisini. Bu yüzden, Doğulu yaşam anlayısı, güney yarıkürede, bilimsel bilginin birikimini engellemiştir. Bilimsel bilginin belirtici özelliği, gerçekliği, özdeksel (maddi) dizgelere uygulamasındadır. Bu aşamada, bilim adamının işlevi sona erer. Bilimin verilerini yaşama geçirme işlevi, mühendislere ve uzmanıara özgüdür. Mühendisler ve teknik adamlar, sanayi burjuvazisinden daha aymazdırlar. Sanayi burjuvazisini yönlendirmeyi kafalarından bile geçirmemişlerdir. Çevrenin kirlenmesi, onların aymazbğından kaynaklanıyor. Sanınm, Arşimet in (M.Ö. 287212) mühendisleri geri zekâlı olarak nitelemesi, bu yüzdendir.(2) Gelişme, kaynağında, çok çatışkılı (paradoksal) bir içerik kazanmıştır. Burjuvazinin kendi çevresini ve yaşamını üst düzeylere çıkarmak için, azgelişmiş ülkelerin zengin kaynaklannı tüketmesi, güzel doğalarını yozlaştırması, kapitalist toplumları, gelişmiş toplumlar durumuna getirmiştir. Bu bakımdan, gelişmişlik, aldatıcı bir kavram olarak görünüyor. Gelişmekte olan ülkeler kavramı, bunun en çarpıcı orneğidir. Yanlış olduğu duyumsanmakla birlikte, üstesinden gelinmesi zor bir mantık izlenimi veren "akıl yürütme", tasımlama (kıyaslama) ya da tanıtlamadır (ispatlama) aldatıcılık. Tanilli, ülkemizde, 1950'den bu yana, "aldatıcılık"ın iktidarların siyasal durumuna geldiğini ileri süriivor. Gerçekten, ülkemizde, siyasal partiıer, iktidarlannı sürekli kılmanın bir yolu olarak görüyorlar "aldaöcılık"ı. Adnan Menderes'in "nurlu ufuklar" kavramı, aldatıcı bir kavramdır. Tarihsel ve toplumsal bilinci, Kuvayi Milliye ile oluşmaya başlayan Anadolu halkını, özlemini duyduğu sanayileşme ve çağdaşlaşma gösterileriyle, emperyalizme teslim etmek icin aldatıcı bir kavram olarak kullanır bu terimi. Her tcmel atma töreninde, "Bu tesisle, Türkiye, yılda... dolar tasarruf edecektir." diye söylevler verdi, ama her kuruluşun sonrasında, Türkiye Cumhuriyeti, kendi mali birikimini tükettikten başka, milyonlarca dolar borçlandı. Tarihsel bir yanılgıyla idam edilirken arkasında, gerdan kırmakta birinci, peltek clilli Süleyman Demirel'i bıraktı. "Plan yok, pilav var!" gibi üstesinden gelinmesi zor bir "kalkınma tnantığt"nı, lumpen burjuvazinin gözboyayıcı yaşam biçimine dönüştürdü ve halkımızın yüzde elli sekizini, yoksulluk sınırına, yüzde otuz ikisini yoksulluk çizgisinin altına itti, yerine de, tüy diksin diye, ayartıcı, gözboyacı, usta spfist, yapmacık davranışlar kralı Turgut üzal'ı yetiştirdi. Lafaye, "Dictionaire des synonyme" adlı yapıtında, "aldatıcılık" (trompeur) terimini şöyle tanımlıyor: "Yapmacık, kılgıyla ilgifi bir şeydir, kuram ise aldatıcı olur. Kandırmaca, hile, entrika, övgü, dalkavukluk gibi her tiirlii davranış biçjmi için yapmacık denilebilir. Aldatıcı ıse söylevi. akıl yürütmeyi, başkalannı kandirmakta kullanan insanın niteliğidir. Çoğu kez yapmacık bir övgii mantıksal akıl yürütmelerle elde edilemeyen bir sonucu, elde etmeye yeter."(3) Menderes, Demirel, üzal üçlüsü, kalkınma gözboyayıcılığıyla, ülkeyi, Sovyetler'in kucağına oturtmamak aldatmacasıyla, emperyalizmin kucağına oturttular. Bu işi yaparken de ırkçı, şeriatçı, milliyetçi bir mantık izlenimi veren akılyürütme yolunu seçtiler. Server Tanilli, XXI. yüzyıla girerken, dünyayı bekleyen acıları sergilerken, Türkiye'nin ana sorunlarına da değiniyor.(4) Türkiyeli insanlar, 20. yüzyılın ikinci çeyreğinde, görkemli bir atılımla, çöken imparatorluğun kurulus topraklarında, önce tarihin en anlamlı Kurfuluş Sava;ı"nı vermişler, utkularının ardından, toplumun yapısına en olumlu devrimi yaparak çağdaşlaşma yolunda onur verici bir atılımı gerçekleştirmişlerdir. Tanilli'nin soylu deyişiyle, "Yıldızm parladığı anlardır' o anlar. Bana göre, "Giineş'in batmayı bilmediği yıllardı" o yıllar. Yazık ki, yıldızlar kaydı. Güneş, beklenmedik biçimde, balçıkla sıvandı. Tarihte, haksız banşlar haklı savaşlar vardır. Mustafa Kemal'in önderliğinde, Server Tanilli'nin gelecek öngörüleri, oturup düşünme zamanının geldiğini de anımsatıyor bize. HctMm siirekH kılmak Türkiyeli insanlar, haksız Sevr Bsrışı'nın belgesini yııtmışlar, onurlu bağımsızlık savaşını yapmışlardır. Haklı Kurtuluş Savaşı'yla, haklı Lozan Barışı'nı.emperyalistlere kabul ettirmislerdir. Saygıdeğer dostum Prof. Dr. Biilent Tanör'ün savladığı gibi, Kurtuluş Savaşı, haklıdır, ama "halkir değildir. "Halklı" bir savaş, o savaşı veren halkın tarihsel ve toplumsal biuncinin ürünüdür. Tarihsel ve toplumsal bilinç, "ulusal istenç"i ifade eder. Kurtuluş Savaşı, salt Mustafa Kemal'in tarihsel oilincini, bağımsızlık istencini yansıtıyor. Kendisiyle birlikte Sarnsun'a çıkan insanların bile, böyle bir bilinci ve istenci yoktur. Kurtuluş Savaşı'nda ve devrim sürecinde yaşanan olaylar, bu gerçeği açık seçik gösteriyor. Türkiyeli insanların tarihsel ve toplumsal bilinçleri ile ulusal istençleri, Kurtuluş Savaşı'nın yaratıcı öğeleri olsaydı, Türkiye, XX. yüzyıhn ikinci yansında, devrim yolunu tıkayarak ırkçı ve şeriatçı eğime kaymazdl. Tarihsel bilinç, zihinsel ve ruhbilimsel bilinçten çok farklı bir bilinç biçimidir. Zihinsel ve ruhbilimsel bilinç, örgensel bir rahatsızlığın, bir anlama güçlüğünün, kapsamı genişletme yoluyla, dışımızda tanık olduğumuz bir kötülüğün sezgisidir. Bir de, kendiliğinden bilinç" vardır. Yaşanan durumun dolaysız duyumsanmasıdır kendiliğinden bilinç biçimi. Türkiyeli insanların, durumu, dolaysız algıladıklan bile kuşkuludur. Mustafa Kemal'in ısrarlı, dirençli, biraz da dayatıcı uyarısıyla kavramışfardır durumu. Türkiye halkı, o günkü durumu, dolaysız olarak algılayıp olaylann üzerine eğilerek durumun içeriğini, nedenlerini, anlamını çözümlemeye calışan bir tepki göstermemiştir. Bu, tepkisel bir bilince bile sahip olmadığını gösterir. Türkiyeli insanların yığınsal tepkisi, yazık ki, Kuvayi Milliye'ye karşı olmuştur. Yozgat, Konya, Bolu, Düzce, Koçgiri ayaklanmaları, Anzavur, Delibaş kaıkışımları, Hilafet Ordusu, hemen her bölgede görülen direnişler, Kuvayi Milliye'nin Mustafa Kemal istenci ile yaratıldığını kanıtlıyor. Adlarını saydığım kentlerde, hâlâ, ırkçı ve şeriatçı direnişlerin sürdüğünü görmüyor muyuz? Kurtuluş Savaşı'nın en zor döneminde, Çerkez Etem'in Yunan Ordusuna katüması, tarihsel bilincin boyutunu belirliyor. Kurtuluş Savaşı'nın kıyısında dolaşan Celal Bayar'ın, Ismet Paşa'ya karşı Galip Hoca" kılığında çıkması, Türkiye halkının ulusal istençle şeriatçı ve ırkçı eğilimi birbirine karıştırdı ğının en büyük kanıtıdır. Ben, Celal Bayar'ın, Bitlis'te, kendisinden küçük Norşin Şeyhi'nin elini öptüğüne tanık olmusumdıır. Tarihsel bilinci oluşmus bir nalk, Bayar, Menderes, Demirel, özal, Erbakan, Tansu, Mesut Yılmaz, Ecevit gibi insanları başında tutabilir mi? Mustafa Kemal'in bağımsız istenci, tarihsel bilinci, bir avuç Kuvayi Milliyeciyi ateşlemiştir. Açık açık sömürülen, emperyalizmin gizlemeye gerek görmediği oyunlanyla bölünmeye çahşılan, dinle imanla, temelsiz milliyetçilik duygularıyla kandınlan Türkiyeli insanlar, hâlâ başarılamayan "kalkınma" nesnesi üzerinde yoğunlastırılarak aldatıhyor. Bu da, Türkiye halkının, "ekmek" dışında saygın bir kavramı düşünemediğini gösteriyor. Oysa, bağımsızlaşmadan, ekmeğini tam olarak yiyemeyecektir. Bu duruma bakarak, halkımızın bilinç alanını "dar bilinç" terimiyle nitelendirebiliriz. Türkiye halkının bilinci, büyük ülküleri, evrensel büCUMHURİYET KİTAP SAYI TatmHresrfUk J 571