04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

• Kömüp GözUinı AÜ ÖZENÇ ÇAĞLAR ömür Gözlütn, Bekir Karadeniz'in, 1997 yılında yayımlanan 'Ela Gözlüm'den sonra, ikinci çok kapsamlı araştırma kitabı. Yukarıdaki başlıktan anlaşılacağı cibi, iki cilt de Anadolu türküleri üzerine bugüne kadar yazılmış en ciddi ve sağlıklı başucu kitaplanndan biri. Aynı zamanda bundan sonraki araştırmacılara, ozan ve sanatçı arkadaşlara ısık tutacak nitelikte, TRT arşivlerinin de gözden geçirüdiği ayrıntılann verildiği bir yapıt. B. Karadeniz'in ikinci kitabı da, birincisi gibi geniş kapsamlı, 685 sayfa. 35 sayfalık giriş bölümünde bin yıllık Anadolu kültürünün, gelenek ve göreneklerimizin, türkülerin yüzyıllardan beri günümüze kadar halk tarafından nasıl sağaltılarak geldiğinin iyi bir dökümü yapılıyor. Bununla ikinci bölüm olan Türküler'e ciddi ve güvenilir bir temel oluşturuluyor. Yazar "Türkülerin (ya da halk şarkılarının) insana ilişkin her şeyi anlattığı, aktardığı bilinir. Bu genellemeden çok türkülerin bireye özgü en önemli ve pasif başkaldin aracı ofduğunu öne çıkarmak istiyorum" derken de tavrının zaten halk türkülerinden yana olduğunu ortaya koyuyor. Çalısmada okuyanı heyecanlandıran bir başka yan, kimi türkülerin, şiirlerin ilk defa yayımlanıyor olması; kimi ozanlann ilk bu yapıt kanalıyla halkla, yığınlarla, türkülere, halk bilgeliğine gönül vermişlerle bütünleşiyor olrnasıaır. Işte böyle bir türkü: "Devlet çarkı dönsün döndükten sonra/ Böyle devır böyle devran ıstemem/ Yaş da kuruyunan yandıktan sonra/ Böyle hayat böyle kervan istemem" (Âşık Gerçeği, s. 107). Ve yine Âşık Devran Baba'dan bir dörtlük: "Kanlt yaşlar aka aka gözümden/ Nasır çıktı gel de bir bak sevaipm/ Ben kendtmı sordum kendi özümaen/ Kusur çıktı gel de bir bak sevdiğim" (s. 279). Bunlar gibi daha onlarca yeni ürünle, yeni türkülerle karşılaşmak mümkün. Yeter ki okuyucu türkülerin izini sürmeyi bilsin, onu arzulasın, istesin. Adnan Binyazar, B. Karadeniz'e gönderdiği bir mektubunda bakın ne diyor: "Yurtdışı koşullannın dar olanaklarını genişletme gücünü göstererek hazırladığınız bu kitap, halk yazınımız açısından büyük bir kazançtır." Fakir Baykurt ise: "B. Karadeniz arkadaşımın, bilmem kaç yıl gecesini gündüzüne verdiği bu türküler çalışmasını birkaç yıldır izliyordum. Şimdi onun basılmasından büyük sevinç duyuvor, kapışılmasını diliyorum." Tolga Çandar da araştırmanın bir başka boyutuna dikkat çekerek şunlan dıle getiriyor: "Toplumsal gelişme ile sanatsal gelisme arasındaki koşutluğun farkında olan bir araştırmacının ürünü, gerektiğinde gönül rahatlığıyla başvuracağımız bir yapıt olarak kitaplıklarımızda yerini alacaktır, eminim." Bu yazılanların hepsi, Kömür Gözlütn isimli çalışmanın güvenilir bir kaynak olduğu konusunda okuyucuya yeterli ipucu veriyor sanırım. KUŞKUSUZ istesek de, 685 sayfalık kitabı bir çırpıda anlatamayız, buna sayfalarımız da el vermez zaten. K dal'lardan, Yunus Emre'lerden bahsetmeden, onlara güzellemeler düzmeden geçemez. Ve şiirinin bu kaynaklardan beslendiğini uzun uzun anlatır. Ancak gelin görün ki, bugün yaşayan şiirimizdeeski ozan geleneğine, âşık geleneğine, onlann yazdıldarına ince ve gizli t i r karşı duruş, bir yadsıma vardır. önlar anlama karşı, anlamsızhktan yana, bir zamanlann Osmanlı saravlarına kapağı atan Divan şairlerimiz gibi halktan kopuşu yeğlemektedirler. Eğer bugün 65 milyonluk bir toplumda bir şiir kitabı bin, bin beş yüz satıyorsa, bunun başka türlü açıklaması olamaz. Kimilerinin "has şiir" diye uydurdukları bazı ölçülerle de bu yaklaşımı temellendirmek mümkün değildir. Geçmişte denenen 'İkinci Yeni' salgını, aslında günümüzde de çoğu şairlerce sürdürülmektedir. Bekir Karadeniz'in yapıtı, aslında, bu salgına karşı bir karşı çıkıştır da. Yazar, Kömür Gözlüm'de âşıklar, ozanlar geleneğinin en güzel örneklerini sunarak, bizlere bu geleneğin ne kadar köklü, vazgeçilmez olduğunu da göstermektedir. Şiirde yenilik arayanlann, biraz da geçmiş tarihlerine, kökenlerine, Anadolu'nun o binlerce yıllık halklar mozaiği dediğimiz gerçeğe Dakmalannda yarar vardır, diye düsünüyorum. Bugün içtenlikle söylenebilir ki, Çağdaş Türk Şiiri, bu özlü geleneğin sayesinde ayakta durmaktadır. Nâzım Hikmet'Ier, Ahmed AriPler, Ruhi Su'lar, Nesimi'ler, eğer yığınlann gönlünde taht kurmuşlarsa, halkın diliyle halkı yazdığı, halkı söyledikleri içindir. Günümüz gençliğinin de yüzünü halk kültürüne, türkülerine çevirmiş olmalan, bizi gelecek için daha da umutlandınyor. Bu anlamda Bekir Karadeniz'i ortaya koyduğu bu özlü çalışmasından dolayı içtenlikle kutluyoruz. Eline, yüreğine sağlık!.. • Kömür Gözlüm/ Bekir Karadeniz/ Türküler/ Özgür Yayın Dağıtım/ Aralık 1999. rın başanlı olmasını engellemiştir. Anadolu laik bir yaşamın içine giremediği süre içinde çağdaşlaşma adını verdiğimiz olgudan hep uzak kalmıştır. Âtatürk'ün büyüklüğüyle, devrimlerinin önemi burada göze çarpmalıdır kanımızca. Gözlenen, salt bir yönetim değişikliğiyle dinsel etiketli bir kurumun görevine son verme eylemi değildir. Dikkati çekmesi gereken en önemli nokta, çağdaşlaşma grafik eğrisinin hareket edip tırmanmaya başlamasıdır. Atatürk siyasal, sosyal ve ekonomik yapıya bulaşmış olan dinsel karmaşayı büyük bir cesaret ve yerinde bir davranışîa bu alanların içinden çıkanp kendi kalıbına sokmuştur. Bu işlemden sonradır ki üzerinde yüzyılların ağırlığını taşıyan ülke ve ülke insanı bu ezici baskıdan kurtulup doğrulmuş ve derin bir soluk almıştır Atatürk döneminin sonrasında din, sık sık tutucu ve çıkarcı birtakım gruplarca daha önce sokulduğu kalıbından çıkarılıp diğer alanlara ve özellikle siyasal yapıya sokulmak istenmiştir. Yaratılan "gericilik endüstrisi" dini çıkar konusu yapıp sömürdükçe, ülkenin demokratikleşme ve çağdaşlaşma sürecinde tıkanmalar göze çarpmıştır. Bütün bu noktalar anımsandığında Sayın Ozankaya'nın kitabının önemi daha iyi anlaşılır. Sayın Ozankaya'nın da beürttiği gibi "laiklik konusunun Türk toplumunun gündeminde hep güncel bir yer tutmakta olmasını doğru anlamlandırmalıyız". "Gerçekte güncelliğini sürdürmekte olan ve hep sürdürecek olan; cemaat ve ümmet koşullarından kurtulup işbölümü ilerlemiş, yapıları farklılaşmış çağdaş ulusal sanayi toplumu olma mücadelesidir. (s. 1) Sayın Ozankaya çok yerinde bir yaklaşımla laikliği "Türk aydınlanmasının özü" olarak tanımlamaktadır. Toplumun çeşitli kesimleri tarafından iyi tanımlanmadığı için iyi algılanmayan laikliğin bu kısa, öz ve anlamlı tanımı kavramın iyi özümlenmesine boyut kazandıracaktır. • (*) Öğretim Görevlisi, Akdeniz Üniversitesi Türkiye'de Laiklik Atatürk Devrimlerinin Temeli/ Prof. Dr. Özer Ozankaya/ Ccm Yaymcvi/ 2000/319 s. İştahlı bir makasf aşk BETUL TARIMAN adın, denızden yapılma bir gov • deydi! Adam, onun sesini içiyordu. 'Bana hayallerimi geri vermeyin, sizde kalsın! Ben sizdeki arzuya yenik düstüm! Küçük ihtiraslar yolculuğunda beni aşksız bırakmayın...' diyor Engin Turgut. Evet aşkın söyleyecek çok sözü olsa gerek, farklı bir anlamı ya da... Çünkü o çok da toplu olmayan ev odalannda sırnaşık bir güneş, utangaç bir bulut. Akıllı uslu da durmuyor. Elini tutmasam sanki kaçıverecek. Sanki ıslandığı kalpte soluğunu dinliyor Engin Turgut un. Ya da hayata uzattığımız saçlarımızda kuşlu bir toka. Zaten DU ona yakışmıyor gibisinden bir söz belki de. tmkânsızlığın tutkuya dönüştüğü o anda, o ince anda yitik bir cenneti aratır renklerden yıldız topuna resimler yaptınr bize. Engin Turgut'un Aşk Canım Benim adh kitabını okurken hep Bav Esrik ile Bayan Veda'nın sözlerine takıldım. O göğüs uçlanna sevgililerin birer tomurcuk gül bırakan bir sesti ve "Aşkın kendi umutsuzluğundan ve açısından başka mucizesi yoktu! Dünyanın en güzel yarası oydu! Koşmak, şaşınyor ellerimizi nereye koyacağımızı bilmıyorduk! Aşk, hangimizin kalbine dokunursa, hayallerimiz tatile gider, kafiye yoldan çıkar, akıl evde unutulurdu... Aşkın kanatlanarak uçması, ruhlanmızın yere düşmesi kadar güzeldi!.." Düşündüm de içim kamaştı. Bir metro akşamına takılı gözlerim yürekli bir kuş oldu. Belki de beni bu kitabı okumaya götüren şey kitabın sayfalanna sinmiş o elma kokusu o gizdi. Bu nedenle bu kitabı hep okumak istedim ve "Aşk bir gün yurtsuz kaldı!.. Boynumuzu ısırdık! Evimize almadık içinde aşk olmayanı... Kalleş dünyaya rağmen; aşk bugün yine işbaşı yaptı! Her şeyi mesafesiz ve hesapsız yaşayan sezgi çocuklanydık! Yosun tutmuyordu kalbimiz... Ahşap bir yalnızlığın omuzlanndan sokaklara sarkmak için ruhumuza merdiven dayardık!.. Yırtıbrdı hayallerimiz... Canı acırdı kimsesiz bir serçenin... Haset yok!.. Haset k!.. Kalbimizin huyu böyle... Yalanla plı dünyamızda kirlenmeyen bir tek kalbimiz kaldı..." Ben aşkı severim. Aşkın derinliğini de. Şahidim olan duvarlarda bir el izi gibi durur çünkü aşk. Ağlamaklar, yakarmaklar ve içimde ip atlayan çocuk hep bir sevinçtir, öyle bir sevinçtir ki kendimi temize çekmek adına oynaaığım bu oyun beni hep uzaklara, eski aşklara götürür ve seni seviyorumun derinliğinde kaybolup gider insan. Belki de tüm aşk şarkılarını ezberler, kilitli bir kapının ardında günlerce kalabiliriz. "Fazla geceydi... Adam'ın kalbine tutulan aynanın yanlış gölgesi, omuzlanndan dökülüyordu kaaının... adamın gördüğü rüya kısa devre yapıyordu. Sıkılmanın atlara yakın rengi kiinsesizdi ve hayatın ruhundan damlayan yağmur, gecenin suluboya yalnızlığına kanşıyordu..." Tuttum ben de gecemi, bir kenara bıraktım. Issız bahcelerimi, avlularımı da. Şükür olsun ki bulutlann saflığı, şiirin sesi yüzüme güldü. Güldü de Engin Turgut'un yüzüne tuttuğu aynasında evin içinden geçen gemiler, tahtadan atını özlediğini de gördüm adamın. Yazılmışsa da bir de ben yazmak istedim aşk olanı yağmuru her sevişimde. Kaybolmak istedim aşkın ve şiirin derinliğinde. Çünkü aşk içimizdeki boşluğa köprü kuran hayatın fezzeti, geyikler ulkeşinde hayalle buluşmak denli güzel. Oyleyse şiir şeytanınız bol olsun. Haydi aşkı iplemeye. • K Berlclllk endüstrlsl Türkiye'de Laikllk ABDULLAH TEKİN A ltı yüz yirmi dört yıl Anadolu ve civarında genişleyip daralan Osmanlı Imparatorluğu laik bir tablo içine giremediği için çağdaş çizgiye bir türlü ulaşamamıştır. Gerçi zaman zaman reform nitelikli kimi çabalar göze çarpmıştır. Ancak bu çabaların bir ikilem niteliğinde oluşu ve eskiyi kaldırmadan yeninin boy vermesine olanak tanınması (medreseokul örneğinde olduğu gibi) gösterilen iyi niyetin ve olumlu çabala S Sizlere, burada bir paragraf açarak ilginç bir paradokstan bahsetmek istiyorum. Sözde, hiçbir fblklorcu, ozan, edebiyatçı, edebiyat tarihçisi, Türk şiirinin kökenini verirken bin yıllık Anadolu kültürünü, onun sözlü, yazılı ozanlar geleneğini yadsımaz. Eline kalemi alan her şair, Karacaoğlan, Dadaloğlu, Pir Sultan AbCUMHURİYET KİTAP SAYI 537 Ozankaya çok yertnde bir yaklaşımla lalkllul "Türk aydınlanmasının özü" olarak tanımlamaktadır. Aşk Canım Benim/ Engin Turgut/ însanŞıırDefterıl999 SAYFA 17
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle