04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Rafik Schami den 'Dürüst Yalancı ve 'Gece Masalcısı' Ortadoğu'nun bilinçaltından Doğu'nun belleğine anlattığı kadar, ne anlattığı. Zaten Rüşdi, Malouf, Roy ve Schami'nin yazdığı kitapların Batı'da bu kadar ilgi görmesinin sebebi, takdir edersiniz ki, ikinci dillerini son derece başarılı bir biçimde kullanmaları değil. Anlattıkları şey ve anlatma biçimleri, okurun yoğun ilgisine mazhar olan, onu yakalayınca bırakmayan. Zaten ve belki bu nedenle, her üç yazarın da içine doğduklan coğrafyayı, o coğrafyanın, o kültürün sorunlarını konu almalan anlaşılır bir dıınım. Kitapların ısimlerı bile, dikkatlerin hangi iklimin ürünü olduklarını koyuveriyor ortaya: "Harun ile Öyküler Denizi (Rüşdi)", "Küçük Şeylerin Tanrısı (Roy)", "Semerkant (Malouf)", "Dürüst Yalancı (Shami)". amaben, insanhğın bin yıllar boyunca kulaklarıyla aldığı bu hazzın, sadece birkaç onyıllık geçmişe sahip televizyon tarafından öldürülmüş olamayacağını düşünüyordum. Bugün artık giris için çok fazla para ödemek zorunda oldukları halde 400800 kişi saJonu dolduruyor (...) Aslında ben 19651982 yıllan arasında kendi meslcğimi yaptım. Kimyasal araştırmalarla geçen bu yıllar, benim için ölümcül derecede tehlikeli yıllardı. îçimdeki anlatıcı mutsuzdu. Işten ayrıldığım, ayda yaklaşık 10 bin markı yazar olmak için gözden çıkardığım ve sadece 900 markla yaşamak zorunda kaldığımda birçok kişi benim mutsuz olacağımı düşündü. Ama ben son on yıldır ilk defa gerçek anlamda mutlu ve dopdoluydum ve bugüne kadar gönlümdeki düşü yaşamayı göze aldığım o andan hiç pişmanlık duymadım." 1966 ile 1969 yıllan arasında Şam'da bir duvar gazetesinin yazar ve yayımcılığını yapacak kadar "amatör" bir runa sahip olan vel971'de"zorunlu" sebepler yüzünden Almanya'ya yerleştikten sonra, "amatör"lüğünün olanca heyecanını bütün bir Ortadoğu belleğiyle birlikte bu ülkeye taşıyan Rafik Schami, hemen her kitabında 1001 Gece Masalları'nın olağanüstü renklerle ve düşlerle bezeli atmosferini, modern dünyanın eteklerine sermesi, okuyanı daha ilk merhalede sarsan bir özelliğe sahip. M. SALİH POLAT Bundan birkaç yıl önceydi. tngiltere'de yaşanan "roman öldü rnü? konulu bir tartışmaya müdahil olan Hint asıllı romancı Salman Rüşdi, romanın ölmediğini, tanı tersine yeni bir yükselişe geçtiğini, bu yükselişin arkasında da, merkezinde Ortadoğu'nun yer aldığı kültürlerin bulunduğunu belirterek, ilginç bir noktaya çekmişti dikkatleri: "Yeni roman Suriye'de, Iran'da, Türkiye'de, Pakistan'da, Hindistan'da yazılıyor ama pek çok kimse farkında değil bunun." Salman Rüşdi'nin sözleri, her ne kadar geleceğe yönelik bir tasavvur gibi görünse de, esasen bir olgunun tespitinden ibaret. Çünkü, uzıınca bir süredir Rüşdi'nin sözünü ettiği coğrafyadan dünyaya açılan bir edebiyat besliyor zihinleri. Salman Rüşdi'nin kendisi başta olmak üzere, Lübnan kökenli Amin Malouf, Hindistan kökenli Arundhati Roy ve Suriye kökenli Rafik Schami ilk ağızda akla gelen isimler. Burada hemen dikkat çeken ve dikkat çekilmesi gereken nokta şu: Söz konusu isimler Kendi dillerinde ve kendi ülkelerinde değil, bir başka ülkede ve bir başka dilde ürün veriyorlar. Malouf Fransızca, Roy îngilizce, Schami ise Almanca yazıyor. Şüphesiz bu durum bazı handıkaplarla birlikte, bazı imkânları da getiriyor beraberinde. Handikap, bir başka dilde kendini ifade etmenin zorluklarından kaynaklanıyor doğal olarak. Kişinin kendısini anadilinde ifade etmesinin bile çoğu kez ne kadar sıkıntılı olduğu hatırlanırsa, mesele vuzuha kavuşabilir. Ancak, çelişkili gibi görünse de, bu kendiliğinden bir zenginliği de beraberinde getiriyor. Ait olunan (içine doğulan) dilin anlam haritalarına, dahil olunan (içine girilen) dilin imkânlarmı keşfetme heyecanı eklenince, yeni ve biroirine açılıyor bir bir. Buna bir de başka bir dilin karasularında gezinmenin tedirginliğinin getireceği itinayı eklerseniz, hadisenin seyir defteri daha okunaklı olabilir. Ancak, altı çizilmesi gereken bir başka önemli nokta, anılan isimlerin nasıl CUMHURİYET KİTAP SAYI 566 bu konuda oldukça deneyim sahibiyim. Ama edebiyatta bu kendiliğinden ve lansız olarak gerçekleşiyor. Bölümden ölüme, olaydan olaya bu imgeler ve resimler, doğrudan sentez olarak ortaya çıkıyorlar. Doğrudan Almanca yazıyorum. Kendisi de bir Alman şair ve yetenekli bir dil sanatçısı olan özel redaktörüm (ki çok çalışıp iyi para kazandığım için onunla çalışabiliyorum.) bana bu sentezlerin okuvucu için anlaşılır olup olmadığinı söylüyor. Metinlerim ancak ben onunla bunlar üzerinde tartıstıktan sonra yayınevine gidiyor. Orada da başka bir editör tarafından her şeyin tutarlı olup olmadığı, az veya çok anlaşılırlığı açısından tekrar kontrol edilerek okunuyor. Bu bahsettiğiniz unsurların sentezini üstelik bir de yabancı bir dilde yapmak hiç de kolay değil, çünkü edebiyat sadece iletişim anlamına gelmıyor, aynı zamanda dil üzerinde çok büyük bir hakka da sahip." E Kendi kompleksini yazmak Schami'nin Avrupa kültürü karşısmda takındığı tutum kadar, sahiplendiği konum da dikkat çekici özellikler ihtiva ediyor. Schami'ye göre, "Alman yazarlar sadece kendi göbekleriyle meşgul babalarıyla, anneleriyle, eşleriyle ve köpekleriyle olan çatışmaları ve kompleksleri hakkında yazıyor ve dünyanın bunu sıbcı bulmasına şaşıyorlar." Işte Salman Rüsdi ile Schami'yi buluşturan ortak nokta da bu zaten. Bir nüanslar bütünü olan Avrupa, kendi taşrasına bakarken, o taşrada yaşayanlar ve yaşananlar arasındaki belirgin nüansları fark etmek konusunda hayli müşkülpesent davranıyor. îster Ârap, ister Türk, isterse Pakistanlı olsun hepbi birer genellemeden ibaret. Bu nedenle, Schami'nin şu sözlerini, Salman Rüşdi'nin yaptığı tespitle birlikte okursak, yeni romanın adresinin neden Ortadoğu ve Uzakdoğu olduğunu daha net kavrayabiliriz: "Çocukken gittiğim o seçkin okul sayesinde Avrupa kültüründen uzak olmadığım, birçok kitap okuduğum ve dahahenüz Şam'dayken Heine, Brecht, Balzac ve diğerleriyle uğraşmış olduğum için, bir Suriyeli ve Libyalıyı birbirinden ayıramayan gerçek Avrupalılarla karşılaştığımda hayran kalmaktan çok, hayal kırıklığına uğradım. Iletişimi kolaylaştırmış olan modern yaşam, insanların algılarını duyarlılaştırmak yerine, onları acımasızca öldürüyordu. Modern insan üç yüz tane kötii haber dinleyince dünyanın sefaletine karşı duyarlılaşmamış, aksine daha da yorulmuş ve körelmişti. Modern yaşam insanı neredeyse sizofrenik durumlara sokuyor. Insanlar bir yandan Afrika'da açlık çekenlere yardım ederken, bir yandan da komşularından nefret ediyorlar. Goethe'nin yazılarını okuduğumda dil sanatı, yazarın bilgeliği ve büyüklüğü hakkında birçok şey öğreniyorum. Ama çağdaş Alman yazarlar bana hiçbir şey vermiyor. Bu nedenle sık sık eski yazarlan okuyorum. Benim eserlerim, Orta ve Kuzey Avrupalılardan daha çok Cervantes, Maksim Gorki, Gabriel Garcia Marquez, Kazancakis ve Yaşar Kemal'den etkilenerek, anlatı sanatının güzellikleriyle donanıyor." Schami, yüzyıl başında masa üzerinde cetvel ve gönye yardımıyla rastgele pay edilen topraklara ait yitik belleğı, yüreğinin yardımıyla yeniden yorumluyor. Bunu yorumlarken, yüzyıl başında cetvel ve gönye tutanlartn dilini kullanması ise talihin garip bir cilvesi olsa gerek... Salman Rüşdi nin sözlerini, bir de bu açıdan okumaya ne dersiniz.* (Tırnak içindeki metinler, Yeşim Tükel'in yazarla yaptığı söyleşiden ahntılanmıştır.) • Dürüst Yalancı ve Gece Masalcısı/ Rafik Schami/ Kabala Yaytnlart SAYFA 9 Sözlü anlaü geleneği 1966 ile 1%9 yılları arasında Şam'da bir duvar gazetesinin yazar ve yayımcılığını yapacak kadar "amatör" bir ruha sahip olan ve 1971 'de "zorunlu" sebepler yüzünden Almanya'ya yerleştikten sonra, "amatör"lüğünün olanca heyecanını bütün bir Ortadoğu belleğiyle birlikte bu ülkeye taşıyan Rafik Schami, bu noktada öne çıkıyor zaten. Hemen her kitabında 1001 Gece Masalları'nın olağanüstü renklerle ve düşlerle bezeli atmosferini, modern dünyanın eteklerine sermesi, okuyanı daha ilk merhalede sarsan bir özelliğe sahip. Schami'nin, "sözlü anlatı sanatı" olarak nitelendirdiği ve edebiyatçı kişiliğinin temelini teşkil ettiğini söylediği bu gelenek, esasen bizim de yabancı olmadığımız bir dünyaya işaret ediyor: "Sözlü anlatı sanatı konusunda öğrendiklerim, benim için dünyadaki tüm eserlerden daha Önemlivdi. Bugüne kadar tüm öykülerimi etkileyen bu sanatı öğrendim ve uyguladım. Öykülcrim, en azından bana göre, sözlü olarak anlatılabilirolmalıdır. Benim şansım, bu sanatın Alman yazarlar, şiirlerini ya da öykülerini kitaptan okuyorlardı. Kimsenin dinlemeyeceğini düşündükleri için benimle alay ettiler. Önceleri haklı gibi görünüyorlardı. Konferanslarımı dinlemeye aşağı yukarı on kişi geliyordu, Suriye üe Ubyah arasındakl fark ve Avrupa Gerek "Dürüst Yalancı," gerekse "Gece Masalcısı" yaslandığı geleneği modermeştirme çabalanyla, "yeni anlatı " türiinün yöneldiği ve/veya yönelmesi gerektiği istikametler açısından da hayli sağlam fikirler veriyor. Bu tercihin, "postmodern" altbaşlığıyla okunabileceği de söylenebilir elbette ama tek başına bu, Schami'nin yaptığını veya yapmaya çahştığını gereksiz bir kıyıa çekme çabasından fazla bir anlam ifade etmez doğrusunu söylemek gerekirse. Çünkü Schami, modern öncesine ait metinleri yeniden üretirken, yaslandığı geleneğin imkânlannın formunu bozmak ve bu harabeden veni şeyler elde etmek gibi bir kolaycılığa sapmıyor. Bu nedenle, gerek "Gece Masalcısı"nda, gerekse "Dürüst Yalancı"da, küçük bir namleyle Uzakdoğu'ya kadar uzatabileceğiniz bir Ortadoğu bilinçaltının sergilenin sahnelenmesi tesadüf değil. Rafik Schami de bunun farkındadır zaten. "Bulduğunuz veya dinlediğiniz öyküleri ve geleneksel biçimleri nasıl işliyorsunuz?" sorusuna verdiği şu çarpıcı cevap, bunun somut bir göstergesini teşkil ediyor: "Sentez yaparak; bir kimyager olarak Reflk Schami, Doğu'nun masal tadını Batı'ya aktaran bir yazar olarak öne çıkıyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle