Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
den sanatçıların katılımcı olduğu bu çalışmasındaki yaklaşımını ve kendi gözlemlerini aktaran Pavis, Doğu ve Batı tiyatro geleneklerini, oyunculann çalışmaya getirdiklerinde değerlendiriyor, ana karakterleri çözümlüyor. Kitabın son yazısı, Pavis'nin bu yapıtta amaçladığının somutlanması gibi. "Çağdaş Sahnelemede Kültürlerarasılık: Mahabharata, L'lndiade, la Nuit des Rois ve Faust'ta Hindıstan tmgeu" adlı bu çalışma, yine DoğuBatı iuşkisinde tiyatronun işlevini anlatıyor. Brook, Mnouchkine ve Barba'yı sahneye koyduklarıyla bir araya getirirken, göstergebilime uygun düşünsel çerçevede onfara ilişkin kuramsal ve uygulamaya yönelik gözlemlerini ortaya koyarak buluşturuyor. Aslında, amaçlanması gerekenin bir kültürü kavramak olduğunu belirten Pavis, oyunizleyici ilişkisinde tiyatro yapanların kiıltürel altyapısı olan ve bunabağlı tanımlanan "kotlar'z dikkat çekiyor. Sahneleme, Patrice Pavis'yi çok yönlü kimliğiyle tanımak açısından da oldukça önemli. O, yalnızca bir araştırmacı, bir bilim adamı değil, kendisini tiyatronun (uygulama anlamında) içinde nisseden bir tiyatro adamı. Böbürlenmeden, bilgiçlik taslamadan, tepeden bakmadan, söylemek istediğini yalın, anlaşılır, somut ve elle tutulur kanıtlarla tanımlayan bir araştırmacı. Dizinin yöneticiliğini yapan Inönü Bayramoğlu'nun deyişiyle, tiyatro insanlarının "aıkkattni metınsel düzeyden göstertm düzeyine doğru yöneltmesı gerektıg/'"ni savunan grupta yer alan Patrice Pavis, "bu yönde kuramlar gelistirmiş bir tiyatro göstergehilimcisidır." Sahneleme, onun bırebir günümüz Avrupa Tiyatrosu'yla hesaplaşması, taraf ya da karşıt olarak, bütüncül çözümlemeler ürettiği bir yapıt. Göstergebilimsel yaklaşımı öne çıkarsa da, ele aldığı dönemi, çalışmaları belgeleyen, sonraki yıllara kalmasını sağlayan bir çalışma. lçeriğini genelleyerek, kısaca tanıtmaya, anlatmaya, hatta özetlemeye çalıştığımız Gösterimlerin Çözümlemesi ve Sahneleme adlı yapıtlar, bir yanıyla göstergebilimin tiyatrodaki yerini ve çözümlemeye katkısını gündeme getirirken, diğer yanıyla da Patrice Pavis gibi önemli bir tiyatro adamını tanıtıyor bizlere. Öyle ki, Pavis'nin diğer yapıtlarını Türkçede görme (ki Dost Kitabevi Yayınları bunu "Tiyatro Sözlüğü" adına söz veriyor) isteği ve merakı uyandırıyor. Göstergebilimsel çözümlemeyi önemsemek ya da karşıtı olmak, sanata ve dünyaya bakışımızla ilgili bir yaldaşım. Ancak, görmemezlikten gelmek, sunduğu tartışma ortamını ve verilerini değerlendirmemek, bizleri yeni yanhşlıkların eşiğine götürür. lşte Pavis, içimizdeki kaygıları da önemseyerek göstergebilim içinde tiyatro alanına yeni bakışlar sunuyor. Geleneksel çözümlemeleri küçümsemeden, tarihsel, dönemsel önemferini gözardı etmeden, yaklaşım biçimini ortaya koyuyor, tartışmaya açiyor. Bunu yalnızca, anlattıklarında değil, kcndisinden önceki birikime saygınuk için bakan anlatım biçeminde de gösteriyor. Sanırım, tiyatro yayımcılığına önemli katkılar sunma çabasmdaki Dost Kitabevi Yayınları, Patrice Pavis gibi, ülkemiz ve dünya tiyatrosunun tartıştığı konuları içeren, yeni yapıtları gündemimize getirir. • "Gösterimlerin Çözümlemesi: Tiyatro Dans Mim Dans Tiyatrosu Sinema'V Patrtce Pavis/ Çevtren: Şebsuvar Aktasl Dost Kitabevi Yaytnları/ Ankara, 2000 "Sahneleme Kültürler Kavşağında Tiyatro"/ Patrice Pavis/ Çevtren Sıbel Kamber/ Dost Kitabevi Yayınları/ Ankara, 1999 • Hayatın ve Aşkın Yasaları NESRİNTURA Connie Palmen 1955 Hollanda doğumlu. Amsterdam Universitesi'nde felsefe ve Hollanda dili ve edebiyatı okuyan Palmen'in edebiyat dergilerinde yayımlanmış çok sayıda öykiisü var. Türkccye Hayattn vcAşkm Yasaları (De ınetten Yasalar) başlığıyla çevrılen ilk romanı, yayımlandığı 1991 yılında Hollanda'da büyük bir başarı kazanmış; 250.000 adet satmış, 1992'dc Ydın Avrupa Romanı Ödülü'nü almış ve pek çok dile çevrilmiş. Palmen'in 1995'teyayımlanan ikinci romanı De Vrıendschap (Arkadaşhk) yaklaşık 500.000 adet satarak ilk romanının okunma düzeyini de aşmış görünüyor. Hayatın ve Aşkın Yasalar/'nın çevirmeni tlknur îgan'ın çevirdiği bu kitabı da öniimüzdekı günlerde, yine Ayrıntı Yayınları'ndan okuma imkânı bulacağız. Hayatın veAsktn Yasaları, yolaiçindeki öğrenme ve yazma tutkusuyla çıkan, " Yasa kişisel değildir. Bence yasalar herkes için geçerlidır" diye tanımladığı hayatın yasalarını araştıran felsefe öğrencisi genç bir kadının, Marie Deniet nin serüveni. Marie'nin arayışı. yedi erkekle yaşadığı birbirinden çok farklı ilişkilerin öyküleriyle iç içe gelişiyor. Astrologla başlayıp fizikçiyle biten ilk beş erkekte aşkı değil yasaları arıyor Marie: "Onlara kulak verdim ve yuttum. Beni hep beslediler, erkekler." Yasaları arayışının, bilgiye doymazlığının tek kaynağı yazma tutkusu; kendi dilini bulabilme umudu. Başkalarının anlattıklarını dinliyor, yazdıklarını okuyor; ama bir türlü yazmaya başlayamıyor Marie. Oysa artık öğrenciliğin sonu görünüyor: Mezuniyet sınavı öncesi, depresyon; ardından kafasındaki her şeyi yazarak boşalttığı mezuniyet çahsması. Mezuniyet çalışması yazıdan çok "yazmanın bir savunması". Aynı zamanda bir aşk hazırlıfiı. Marie yazabilmek için hiç bilmediği bir şeyi, askı öğrenmesi gerektiğini düsünüyor. Kader mi, bireyin özgür seçisleri mi^ Ya da her biri nereye kadar? Aşk, Connie Palmen'in roman boyunca alttan alta sürdürdüğü bu temayi tartışırcasına geliyor. (Aşk mı Beliyor, aşkı Marie mi getinyor?) Ama, Marie tüm beklentisinin tersine, yazı sanki bir daha hiç gelmeyecekmişçesine gidiyor: "Onun yanındayken yazma isteği ağır bastığında bunu oir ihanet gibi algılıyordum ve onu bir an için bile olsa yeterince sevmemiş olmaktan korktuöumdan Lukas için ağlamak istiyordum.' Lukas insanlarla ilişki kurmayı reddettiği için artık üretemeyen bir sanatçı, Marie ise belki de ilişkilerden başını alamadığı için yazmayı hep erteleyen bir yazar auayı. Bu kez ertelemenin adı "Lukas'ı kurtarmak" hem de kendine rağmen. Ancak bu kurtarma girişimi, Marie'nin kendisinin kurtardmaya muhtaç olduğu bir noktaya varıyor. "Lukas gelip gidiyor. O gittiğinde ben kalıyordum ve ne yapacağımı bilemiyordum. Onun yokluğunu çekiyordum. Artık onsuzken gözJerimin, kulaklarımın, *** Yasaya girmesine izin vermeyen papaz, yasadan çıkmasına da izin vermiyor: Yasaları kadınlar yapamazlar, ama yasalar kadınlar için de yapılmıştır! Papaz romandaki yedi "esas oğlan dan biri değil, ama belki hepsinden daha önemli bir figür. Erkekler yazan kadınlan sevmeseler de, Marie erkekler tarafından sevilmek istese de bulduğu yasa/ikilem/klişe hoşuna gitmese de, sonunda kendi sözcüklerini buluyor, Hâlâ kilisede olsa da hiç değilse artık ayakta. Artık papazın da, psikiyatrın da ne dediklerinin pek bir önemi yok: "Belirleyici ivmeyi yaratan ağzımın ne işe yaradığını anlayamıyorsizin analiziniz bile olmadı, çünkü sizin dum. Kendi kendime yetmiyordum." yorumlarınıza katılıp katılmadığımdan Kitapları, bilgileri, iliskileri, tüm olaemin değilim. Daha ziyade hikâyenin sılıklan hiç elemeden, bir gün yazmak kendisinin önemini kavrayabilmiş olmaüzere biriktiren Marie kendisinden genız mucizesiydi beni harekete geçiren." riye bir şey kalmadığının farkında. Ama böyle mutlu olduğuna inanıyor, kurtulAltıncı ve yedinci adam, aşk ve delilik, mak istemiyor. önce bir kopuşu ifade eder gibi görünüyorlar. Ama salt yaşantının ötesine gecil"Düsersem ag'layacag'ım.. mutîuluktan diğinde, aşk, delilik ve yol açtıkları dü Samuel Beckett şüş, üzerine düşünülmüş deneyimler olaraK Marie'nin kendini yeniden kuran kişiliğinde bir sürekliliğin parçası haline Sonunda düşüş de geliyor, önce aşkla, gelıyorlar. Yazıyı başlatan da bu. Yazı; ardından delilnde. Bılgi aşk yaşantısıykimlik, özgürlük. Hpeyce de yalnızlık! la tamamlandığı anda tükeniyor; yerini astroloğun canlanan işaretlerine bırakıPalmen'in romanındaki ana tema, biryor: "rler şey iç içe geçıyor. îsaretlerin bu çok kadın yazarın işlediği bir tema: Kadenli birbirine bağlı oluş,u beni korkudın olmak ve yazmak. Ancak Palmen'in tuyor.Her şey cok fazla, temalar cok fazele aldığı sorun ne Virginia Woolf'un la, motifler çok fazla, ustalar çok fazla, "kendine ait bir oda" teması, ne yazmadiller çok fazla, bitmemiş hikâyeler, çeya çalışan kadının eteğindeki çocuklar, lişkiler, hepsinden çok fazla var. Bunlane ev işleri, ne bencil ve talepkâr bir korın hepsi simdi benim arkamdan oynaca. Romanda bir kadın yazarın, aile, nıyor. Kaderin dizginleri Marie'nin okul, erkek egemen edebiyat çevreleri elinde değil artık; o işaretlerin peşinden vb. tarafından fiili bir engellenmesinden sürükleniyor. Aşk yazmayı başlatmak yesöz edilmiyor; tabii tersi de söylenmiyor rine onun yerini alıyor. Arayış kayboluş(Marie henüz çok genç, ileride başına ne la sonuçlanıyor. geleceği hiç belli olmaz!) Palmen sorunu daha sar haliyle ele almış. Dışsal bir Yedincı ve son adam psikiyatr. Yazı engel ancak yasaları erkekler yaptığı ölMarie'nin düştüğü sıfır noktasından, di•üde söz konusu; gerisi Marie'nin ötebe vurduğu yerden uç veriyor. Bir kop:i"nin taleplerinden bile bağımsız "göyasını hediye ettiği hikâyesiyle, bir daha nüllü vazgeçişi"nde ifade bulan içsel Tbir dönmemek üzere çıkıyor psikiyatrın yaengel: Yasanın içselleştirilmesi. nından. Çünkü düşüş kendi bilgisini de birlikte Retiriyor. Connie Palmen'in romanı otobiyogra"Erkelcler, yalnızca kafalarında da olfik özellikler taşıyor. Ancak tkinci Dalsa kadınların onları sevmesini sağlamak ga feminizmin ivmesiyle ortaya çıkan, için kitap yazarlar ve eğer kadın kitap kadın yazarların, deneyimin aoğrudan yazıyorsa erkeğin kendisini sevmesi için betimlenmesine, itirata, kısacası femiyazar. Ama erkekler yazan kadınlardan nizmle birlikte politik bir içerik kazanan kaçarlar. Bir kadın asla erkeklerin iyi oltanıklığa dayalı otobiyografık çalışmaladukları alanlarda bir şeyler yapmamalırından biraz farklı bir roman Hayattn ve dır. Bu noktada daha önce yanılmıştım. Aşktn Yasaları. Türkiye'de en bilinen örOğlanların kendilerine benzeyen kızlaneği, Duygu Asena'nın, Kadtntn Adı Yok rı sevdiklerini sanırdım ve bu yüzden adlı kitabı olan bu tür, özgürleştirici güdaha vahşi bir Kızılderili, daha sert bir cünü, politikliğini, gizli tutulanın basitasker, kavgada acımasız, daha katı, daçe ortaya konmasından alıyor. Betimleha atılgan oldum. Ama oğlanlar kendime ve duygunun açığa vurulması ön lerine Denzeyenlerden hiç hoşlanmazplanda. Connie Palmen'de ise deneyimlar. Süslenen, kıkırdayan, kadınca koden çok, roman boyunca deneyim üzenuşan, benim kendime her zaman yarine düşünme ağırlık taşıyor. tlişkilerin sakladığım şeyleri yapan genç kızları seduygusal ya da cinsel boyutu ne itirafçi verler"... ya da teşhırci ne de ketum ya da sakınımlı denebilecek bir tarzda ışlenmiş. Cin"Klişenin gerçekliğini keşfetmek icin sellik ya da duygularla ilgili aynntılar bir mi bu lcadar uzun süre öğrenmeye aedüşünceye gönderme yaptıkları ölçüde vam ettim?" açık bir biçimde verilmiş. Ama belli ki Sığınabileceği, kendisini rahatça tesyazara göre bunun gerekmediği birçok lim edebileceği, ona, ötekilerin yanındadurumda, bu konulardan söz edılmemiş. ki kendi biricık yerini gösterebilecek haPalmen'in ironik dili de itirafın mesafeyatın, aşkın ve yazmanın ipuçlarını sunasiz dilinden uzak. cak adil yasalar ararken Marie'nin önüne çıkan bunlar: Klişe ve ikilem. Artık popüler sanatçıların bile, mil"lkilemlerden nefret ediyorum, bu yonlarcaluşinin izlediği televizyon progdoğru, onlardan tiksiniyorum. Ve buna ramlarında nasıl tecayüze uğradıklarını, rağmen aslında bulduğum tek yasa da nasıl dayak yediklerini anlatabildikleri bu. îkilem yasanın kendisinde var." bir zamanda, salt itirafın özgürleştiriciliği tartışılmaya muhtaç görünüyor: Kuşİkilem psikiyatra anlattığı çocukluk kusuz, tanıklığın özgürleştirici gücünün anısında simgeleşiyor. Küçuk bir kızken hâlâ geçerli olduğu pek çok kadınlık dukiliseye duyduğu aşırı ilgiye köy papazırumu bugün de varhğını sürdürüyor. nın verdiği tepkı: "Ona, Denim de papaz Ama tanıklığın parodisinin yapıldığı, kuçömezi ve daha da sonra kendisi gibi Dİr şatılarak etkisizleştirildiği yerde, bunu papaz olup olamayacağımı sorduktan aşan bir adıma ihtiyaç var gibi; politikasonra bana karşı daha da kaba davranda olduğu gibi edebiyatta da. Palmen'in maya başladığı izlenimine kapıldım. Bu tarzı, salt itirafın ötesine geçen bir kadın bazen acı veriyordu." On bir yaşındayyazınına atılmış adım olarak da görüleken Sartre okuyup Tanrı'nın var olmaaıbilir. • ğına karar verince, kilisede herkes diz çökerken Marie ayakta durmaya karar veriyor. Aynı papaz onu zorla oturtuyor: Hayatın ve Aşkın Yasaları/ Connie " 'Diz çök,' diye tısladı, 'azizler azizinin Palmen/ Çevıren: îlknur îgan/ Aynntı önünde diz çök, seni gidi beyaz kafa!' " Yayınları/2000 , İ SAYFA 16 CUMHURİYET KİTAP SAYI 566