Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
0 K U R L A RA Doğan Hızlan 1937 yılında htanbul'da doğdu. Pertevnıyal Lisesi'ni bitirdikten sonra Istanbul Üniversüesi Hukuk Fakültesi'ne girdiyse de bu öğrenimini sürdürmedi. îlk yazısı 1954 yılında yayımlandı. 1950 'li yıllann ortalannda gazetecilig'e başladı. Yayınevlerinde redaktör ve danışman olarak da çalıştıA980 yılında kültür, sanat ve edebiyat dergisi 'Gösteri'yi kurdu ve Yayın Yönetmeni oldu. Bu görevini hâlâ sürdüren Hızlan, yazarkk yasamı boyunca yirminin üzerinde gazete ve derginin sanat yönetmenliğiniyaptı ve yazılannı buralarda yayımladı. 1980 yılında 'Bayram Gömleğı' adtnı taşıyan bir çocuk hikâyeleri güldestesi hazırladı. Ayrıca Ercümend Behzad Lav'ın Bütün Şiirleri'ni yayıma hazırladı. Yazın yaşamına erken yaslarda başlamasına karsın, kitaplannı bir hayli geçikmiş olarak yayımladı. îlk iki kitabı lazılı îlişkiler' ve 'Günlerde Kalan' 1983 tarihini taşıyor. Bundan dokuz yıl sonra da üçüncü kitabı 'Sanat Günah Çıkarıyor' okur önüne geliyor. Denetne ve eleştiri yazılannı biraraya getirdiği 'Kitap'lar Kitabı', 'Saklı Su ve 'Güncelin Çağrısı' 19961997 arasında yayımlanıyorlar. Kültür, sanat ve edebiyatın tüm dallarını geniş ilgisiyle kucaklayan Doğan Hızlan'ı tanttttk sayfalarımızda. Bol kitaplı günlerl... Kasımpatlam John Steinbeck kadar ayrıntılara önem veren bir hikâyeci (ve romancı) az bulunur. Kasımpatlan'nı (Çeviri: Memet Fuat. Birinci Baskı: 1953, Üçııncü Baski: 1985, Adam Yayınları'nda Birinci Baskı: 1992) yeniden okuyorum. Yıllar önce (6 Ağustos 1992) "Kasımpatları" üzerine bir yazı yazmıştım, söyle bitiyordu: "Kasımpatları, bir hikâye başyapıtı bence. Ruhsal durumların sadece diyaloglarla ve hareketlerle verildiği, işlevsel olmayan tek konuşmanın, tek hareketin bulunmadığı, böylesine ustaca kurulmuş çok az hikâye anımsıyorum. Steinbeck düz, sade bir aniatırnk 'yazınsal dil'e örnek gösterilebilecek bir hikâye yazmış: Söylemek istediklerini açıkça söylemiyor, söylenenlerden siz çıkarıyorsunuz bunları./ 'Kasımpatları"', edebiyat derslerinde üzerinde çalışılacak örnek bir hikâye." (Roman ve Yaşam, Eleştiri Günlüğü: 3, s. 212) "öldürme" adlı hikâyede aynntılar alıp başını gidiyor. Jim, "tozlu haziran ayının bir cumartesi günü" yulafları bicmiştir. Yorgundur, gene de Monterey'e eğlenmeye gitmek isterjkarısına, "Eğergelmelc istersen, arabayı koşup seni de götüreyim." der ama kansı gitmek istemez. Bundan sonra Jim'in yapacağı iş atına atlayıp yola koyulmaktır. Steinbeck, Jim'in "atına atlayıp yola koyulmasını" söyle anlatiyor: "Jim siyan şapkasını giyip çıktı. Karanlık, boş ahıra girdi, yemlıkten bir yular aldı. Çimenlerle kaplı yamaçta tiz bir ıslık çaldı. Atlar otlamayı mrakıp yavaş yavaş ona doğru geldi, on adım ötesinde durdular. Doru atına ürkütmeden yaklaştı, elini hayvanın sağrısında gezdirip boynunun yukanlarına doğru götürdü. Yuları başına geçiriverdi. Atı çekerek ahıra döndü. Eyeri vurup kolanını iyice sıktı, gümüş işlemeli başlığı kulaklarının üzerinden geçirdi, boğazının altından kayışı sıktı, boynuna bir ip oağlayıp kangalı eyerin tahtasına astı. Sonra yuları çıkardı, atı eve doğru çekti..." (s. 26) Bir satırlık bilgi, 12 satırda veriliyor: Amaç, ayrıntıları somutlaştırabilmek. Steinbeck, bu ustalığını hep kullanıyor. O benim tüylerimi diken diken eden "Yılan"da, bir yazar gibi değil, bir hekim gibi çahşmıs, sabırla, gozlemler yaparak: Genç Dr. Phillips'in işyerine bir kadın gelir, erkek biryılan satın alır, "Ne yer bu?" diye sorar. Doktor beyaz fareler verdifiini söyler. Kadın bir fare satın alır. Doktor,' Anlıyorum. Çıngıraklı yılanların yemek yiyişini görmek istiyorsunuz. Pekâlâ." diyor. Gerisi §öyle: "Yılan kutunun ortasına kadar sürünmüştü. Fare baktı, yılanı gördü, sonra gene aynı kayıtsızlıkla göğsünü yalamaya koyuldu./ Genç adam (yani hekim), "Yeryüzünde bundan daha güzel bir şey olamaz, dedi. Bayağı heyecanlanmıştı. "Yeryüzünde bundan daha korkunç bir şey olamaz."/ Yılan yaklaşmıştı artık. Başını biraz daha yukan kaldırdı. Yavaş yavaş, ileri gerı saJlandı, nisanladı, uzaklığı ayarladı, nisanladı, Dr. Phillips tekrar kadına bir göz attı. Içi bulandı. Kadın da tıpkı yılan gibi ileri geri sallanıyordu, belli belirsiz bir sallanıştı bu, ya da ona öyle gelmişti./ Fare baktı, yılanı gördü. Dört ayagı üstüne indi, geriledi, sonra vuruş. Gözle görülecek gibi değildi, bir ışık çaktı sanki. Fare rüzgâra tutulmuş gibi sarsıldı. Yılan hemen geldiği köşeye çekildi, durup bekledi, dili hep dışardaydı./ Dr. Phillips, "Yaşa," diye bağırdı. "Tam iki küreğin arasina. Yüreğine ıslemiştir bu vuruş./ Fare olduğu yerde kaldı, beyaz bir körük gibi soluyordu. Birden havaya sıçradı, biraz öteye düştü. Ba TURHAN GÜNAY Imtlyaz Sahlbi: Cağ Pazarlama Gazete Dergl Kltap Basın ve Yayın A.ş. Adına Berln Nadio Yayın Danı$mani: Turhan Cünay o Sorumlu Müdür: Flkret llklz Cörsel Yönetmen: oilek llkoruro Baski: caödas Matbaacılık Ltd. Sti. 0Idare Merkezl: Türkocağı Cad. No: 3941 caflalofllu, 54 334 Istanbul Tel: (212)512 05 050 Reklam: Medya C insan daha olsaydı!" Evet, linç olayından sonra, cezaevinin kapısını açmak için saldırdıkları zaman Mike en öndeymiş,"Arkasından gelenler onu bir koçbaşı gibi kapıya çarpmışlar". Mike açık bir birahane bulup giriyor. Linç üzerine konuşmalar. Ve Amerikalı kafasını gösteren bir olay: Mike, cebinden mavi birbez parçası çıkarıyor, zencinin üstündeki pantolonun parçası olduğunu söylüyor. Biri, "Bir dolar veririm buna," diyor. Mike: "Yok, satmam ben.'V "Peki, yarısına iki dolar." Mike kuşkuyla bakıyor adama: "Neyapacaksın?" Ceyap:" Altına küçük bir yazı yazdırıp duvara iğneleyeceğim. Gelenlerin hoşuna gideronu orada görmek." Mike, kumaşı çakısiyla böcakları bir saniye halüyor, adamdan iki doları alıyor. Ve ikısi aravayı dövdü, sonra ölsında bir "linç dostluğu" başlıyor: "iki yıl oldü." du bu kasabaya geleli." Welch, "Ben hiç linç Kadın, yılanının fagörmedim. Ne duyuyor ınsan, sonradan? reyi nasıl yiyeceğini diye soruyor Mike'a; Mike'ın cevabı: "Bir görmek ister: "Yılan kesiklik, bir yorgunluk duyuyor insan, ama koşesinden çıkıp ilerbir tatmin edilmişlik de var. îyi bir iş yapledı. Boynu S biçiminmıssın da yorulmuşsun, uykun gelmiş gibi." de değildi bu kez, geMike eve girince karısı, "boğuk bir sesle", ne de çekine çekine "Kadına gitmişsin sen. Söyle kiminleydin?" yaklaştı, bir tehlike ile diyor. Mile gülüyor: "Kendini akıllı bir şey karşılaşırsa geri atılmaya sanıyorsun, değil mi? Nerden anladın kadıhazırdı. Küt burnu ile fareye şöyle bir dokuna gittiğimi?" Kansı kızgın kızgın: "Yüzünup kenara çekildi. Ölü olduğuna aklı yatnün halînden anlaşılmıyor mıı sanki!" Mitıktan sonra, çenesiyle tepeden tırnağa hayke, banyoya geçiyor. "Duvarda küçük bir vanın her yanını yokladı. Ölçüyormuş, öpüayna var. Kasketini çıkardı, aynaya baktı. yormuş gİDİydi. (Pes! FN) Sonunda ağzı"Ne dese doğru," dedi, "Hani bana da öynı açtı, çeneleri köşelerinden çıkıp ayrudı. le geliyor." (...) Yılan çenelerinı farenin başına uydurdu, sonra birbiri ardına gelen titremeler, kasılKaçış", sıradan bir hikâye. Oysa "Sabah malarla, hayvanı yutmaya başladı. ÇeneleriKahvaltısı" unutulmaz güzellikte bir hikâni sıkıyor, boğazı ileri gidip geliyor, gene çeye; şöyle başlıyor: "Bir türlü tadına doyamınelerini sıkıyordu..." yorum. Bilmem neden, hepsini inceden inceye canlandırabiliyorum gözümde. îkide bir aklıma geliyor. Durup dururken, hem de gittikçe daha iyi hatırlıyorum; hatırladıkça da garip, ılık bir şey oluyor içimde; tadına doyamıyorum." Anlatıcı, yolunun üzerinde bir çadır görür, sonra "kıvrık koluyla tuttuğu, soğuktan korumak için de başını gömleginin içine sokmuş olduğu bir bebeğe meme" veren genç bir kız... Sonra çadırdan genç bir adamla arkasından yaşlı bir adam çıkar. Merhabalaşırlar. Kadın kahvaltı hazırlar. Anfatıcıyı da kahvaltıya davet ederler: "Hepimiz hızla, çılgınca yedik, tabaklanmızı tekrar doldurduk, midelerimizi iyice doyurup ısınana kadar bu böylece sürdü. Sıcak, acı kahve boğazımızı yaktı. Son damla kahveyi telvesiyle birlikte toprağa döküp maşrapalarımızı bir dana doldurduk. Yaşlı adam "Gidelim artık" der, genci'Tamuk toplamak istersen, belki sana da bir iş bulabiliriz." der. Anlatıcı, "Gitmem gerek. Kahvaltı için sağolun." der. Hikâye şöyle bitiyor: Birlikte uzaklaştılar. Doğuaa gökyüzü ışıktan alevlenmiş gibiyoı. Ben de dağ yolunu tutaJohn steinbeck. Bir dönem cok okunurdu Türklyede rak uzaklaştım./ Hepsi bu kadar. Bu karşılaşmanın niçin hoşuma gittiğini Kasımpatlan'nı ilk okuyuşumda "Yılan" büsbütün anlamıyor değilim. Ama orada hikâyesini atlamış olacağım, çünkü o hikâbaşka bir şey de vardı, bana her hatırlayısımyeyi hiç mi hiç hatırlamıyorum. Nedeni açık: da o ılık tadı veren, büyiik güzellik deaiğiHayatımda en korktuğum, en nefret ettiğim, miz şeyi." en tiksindiğim hayvan yılandır. Bir filmde bile yılan görsem gözlerimi kapanm. Bu de"Sabah Kahvaltısı," zaman zaman yenifa, eleştirmenlik uğruna bu nikâyeyi okuden okuduğum bir hikâye. Benzer, etkisi badum ama ödüm kopuyor: "Yılan"ın etkisiykımından benzer bir hikâye de Çehov'un le rüyalanmda yılan görürsem ne halt ede"Güzeller" adlı hikâyesidir; "Güzeller"ı de rim! zarnan zaman yeniden okurum. Neden bu iki hikâyeyi birlikte hatırlıyorum diye düşü"Dünyayı Düzene Koyanlar", bir linç sonnüyorum. Nâzım'ın o ünlü oyunundaki birrasını anlatiyor: "Kalabalığın ortasınua bir kaç sözcük gerekli açıklamayı getiriyor: adam katlanmış bir gazeteyı tutuşturmuş, "Ferhad Usta! Ferhad Usta! Bu güzellik niyukan doğru kaldırmıştı. Mike'ın durduğu çin mahzun eder seni?" yerden, karaağaçlardan birinde sallanan çıplak, boz vücudun ayaklarına, alevlerin san1950'lerin başlannda ne çok okurduk Stelışıgörülüyordu." inbeck'in romanlannı...,Jlahmetli Rasih Güran'ın çevirdiği Gazap Üzümleri'ni, BitmeLinçle gelen heyecan dalgası durmuş. yen Kavsa'yı okumamış olmayı bağışlanmaz "Alevlerin ışığında görülen yüzlerde düz bir bir eksikJik sayardık. Ne var ki, daha sonratahtanın anlamsızlığı, boşluğu vardı. (...) Kaki yıllarda, Vietnam savaşındaki tutumu solabalıktan uzaklaşır uzaklaşmaz buz gibi bir ğutmuştu bizi Steinbeck ten... • yalnızlık çöktü üzerine. (...) Yanında tek bir ETHINACI CUMHURİYET KİTAP SAYI 566 SAYFA 3