Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
malı biçimde yüz yüze getirmiş, özellikle savaş araçları üretiminde azgınlaşmış ülkelcri sergiliyor. Bir yandan insansever, iyilikçi, uygar, insan değerlerine saygılı görünme çabaları.öte yandan özellikle Üçüncü Dünya Ülkeleri'ne savaş araçları satma yarışı, işte dünyamızın geleceğini ele geçirmeye çalışanların sanayi devrimi, KÜresellesme, "piyasa ekonomisi" söylemlerinden anladıkları budur. "Sermaye" yandaşlığının doymak, dinmek bümeyen tutkusu denetim altına alınmadıkça, ortam başıboş özlemlerin at koşturdukları bir alan olunca, dünyamızın geleceği karanlıktır. Yazar bu gerçeği sergilerken, düşünme yöntemine uygun olarak karşılaştırmalı örnekler veriyor. Teknolojinin gelişmesi, sanayi devrimleri, yoksul ülkelerin yeraltı kaynaklarını, doğal varhklarını sömürme girişimlerine karşın işsizler ordusunun nızla çığalması, geleceği elinde bulundurma yarışına katılan sömürgen yönetimleri düşündürüyor, güniin birınde çarpıcı engellerini sergileyeceğini sezdiriyor. Piyasaları denetim altına alan birkaç devlet, yannlar için kurtancı olamayacak, açlar ordusunu doyuramayacak, yazar bu sorunları gündeme getiriyor. Ozellikle, sık sık boya değiştiren, buimsel olanaklardan yoksun, yöneticilerin gözüne birer toplumsal kurtancı gibi görünen kapidolu aydınlanmacılığının ışığını götürmüştür. Halkımızı suçlama gibi kolay yollara sapmadan, Avrupa ile Türkiye'yi, birbirine yansıyan karşılıklı bir ayna gibi göstermektedir: "Kimliğini, geçmişe takılıp kalarak tanıtlamaya çalışan bir çevre, bir 'kâfir' edebiyatıyla, yığınların, içinde bulunduğu toplumla bütünleşmesini önlemek uğruna, elinden ne geliyorsa yapıyor; bu arada Sünni'yi Alevi'ye, AJevi'yi de Sünni'ye düşürerek. Kılık kıyafetten yenilene içilene değin kuşatma altında mümin, daracık bir dunyaya hapsedilmiş durumda; gözüne bir duman perdesi çekilmiş ve nefes nefese. Hinoğluhin bir din ve dükkân esnafının bir eli bilincinde ve vicdanında bizim fukaranın, bir eli cebinde, sömürüyor, sömürüyor, sömürüyor... (...) / Ah, yazık olmuştur gurbettekiinsanlarımıza!.." Bu görüşler, Türk ortaçağının Avrupa'da uç verdiğini anlatmıyor mu? Tanifli, yurtdışında yuvadan atıimış bir karga yavrusu gibi, her şeyden yoksun bırakılan halkımızın yaşadıklarına yıllar önce ilgi çekti. Çevreleri öylesine sarılmıştı ki kara cehaletle, o aydınlatmak istedikçe onlar karanlığa gömülüyorlardı. Strasbourg Yazıları bu gerçeklerin örnekleriyle dolu. Ancak, denemelerin konu alanının bununla sınırlanamayacağı üç beş yazıdan sonra anlaşılıyor. Her hoşgörülü yazarda olduğu gibi, Tanilli de uıı düzeysizliğe kızgınlıkla, aşağılayarak bakmıyor; bilgi dünyasının yelpazesini açarak, bilinı adamlığınm omuzlarına yüklediği aydınlatma 'mission'unu yerine getirerek yaklaşıyor. Bu, gerçeği gözlemlemek gerçeklerin derinliğinueki temel sorunlara inmek bu sorunların çözümlerini en anlaşüır bir dille iletmek anlayışına dayalı bir kültür emeğidir. Gerçekten, Tanilli, düşünsel birikimleriyle; yetiştirdiği Voltaire'den Paul Valery'ye, Rilke'ye, Zola'ya Avrupa kültür deneyimlerini her fırsatta anımsatarak, Türkiye'deki kültürel tıkanmanın önünü açmaya çalışmıştır. Evrensel kültür yanında bu alandakı en geniş kaynağı edebiyattır. Türk edebiyatını soy bir edebiyatçı kadar yakından izlediğini bu yazılardan çıkarabiliriz. Edebiyatı düşünsel ve toplumsal boyutuyla değerlendirerek, örneğin, gülmece yazınımızın iki önemli yazarını, Rıfat Ilgaz'la Aziz Nesin'i anarken, onlann edebiyatımızdaki önemini şöyle belirtir: "Bu toplum, Nasrettin Hoca'dan SAYFA 6 talizm, geleceğin gömüleceği yeri seçmekte de güçlük çekmiyor. Bu çarpıklığı, sakıncaları gizli, olumsuz gelişimi Sayın Tanilli ürkütücü örneklerle saptıyor. ABD ile Avrupa'nın îslam ülkelerine karşı sevecenlik örtüsüne bürünerek, iyi davranması da, "petrol politikası"nın kandırıcı bir uygulamasıdır. Ozellikle Ortadoğu Islam ülkeleri bu sinsi yaklaşımı anlayabilecek olgunlukta değildir. Petrol kaynakları, genellikle, sömürücü yönetimlerin ellerindedir. ABD ile Avrupa bu somürgen yöneticileri avcunun içine almanın kolayını bulmuştur. üysa bu umutların uzun sürmeyeceği de bellidir. Bu gerçek, ayrıntılanyla işleniyor (s. 339366). Burada "zenginlerin barışi, yoksullann umudu" diye belirtiliyor. Doğru, somürgen zenginler banşacak, bu banştan sömürülen yoksullar mutluluk sağlayacaklar, nitekım Islamlık da öyle söylüyor, "dünya ahretin tarlasıdır". Peki bu tarlaya ekilecek tohumu kim sağlayacak? Yanıtı kolay: Avrupa devletleri. Bir de ABD. Bu nedenle tüm Arap emirleri, ABD, Avrupa ülkelerine tohum almaya gidiyorlar. Bu çarpıcı, üzücü gerçeği de Sayın Tanilli'nin çalışmasından öğreniyoruz. Bu çalışmada, olumsuzlukları sergilenen yalnızca kapitalizm değil, onun anası ölçüsüz uygulamalara yol açan liberalizmdir. Bu çığırın doğurduğu kurumlar başlayarak, filozofunu mizahçı olarak yetiştirmiştir. Rıfat llgaz ve Aziz Nesin, kaç yüzyıllık bir geleneğin, çağımızdaki iki doruğudur. Çekilsinler aradan, gülüşünüze nalel gelir; kötümserliğe düşersiniz olanbitenden; buruklaşır damağınız, tuzunuzbiberiniz eksilmiş gibi olur sofranızdan... Felsefe dediğiniz de, yaşamı anlamlı kılan diişünce değil mi? / Ve bizi gerçekten bağlayan dünyaya?" Şu yorumu da atlanmamalıdır: "Şıir, edebiyatın zamana en duyarlı alanıdır; akıp giden yıllar, önce şiiri eskitir, ya da güzefliğine güzellik katar. Değiştiremczsiniz bu gerçeği ne yapsanız. Ham ei"vahı kızdınııa panasına aa olsa, alın en yakm bir örneği: Okul programlarında bugün de baştacı edilen Yahya Kemal'in, insan yüzüne çıkarılabilecek on şiiri ya kalmıştır, ya kalmamıştır. / Ölümünün üzerinden de sadece 35 yıl geçmiş durumda! / Ya aramızdan ayrılışı otuzunu doldunnuş, Nâzım Hikmet'in şiirinden kalan?" Hangı edebiyat kitabında rastlanabilir böyle bir karşılaştırmaya? Düşünsel tabana indirilmemiş bir edebiyat ancak zevk ehlinin dilinde dolanır durur. Tanilli, bilginin kökenine inmenin ardındadır; Anadolu toprağında yaratılmış halk felsetesini bulup ortaya çıkaımaya çalışır. Şu yargılarıyla, Anadolu'nun, kendı toprağında nasıl bir felsefe yarattığını inançla belirtmektedir. Aleviliği, "her şeyin insanda başladığı, insanda bittiği" bir insancılık olarak algılayan Tanilli, Hannover'de bir dernekte lbinet Zeki Eyuboğlu'nu dinlerken şunlan geçiri içinden: "'Anadolu uygarlığı'nın görkemini seriyor gözler önüne ve Aleviiikle Bektaşiliğin o uygarlıkta tuttuğu önemli yeri belirtiyor. Eyuboğlu Tconuşurken, ' Ah,' diyorsunuz, 'sizin uygarlığınız yok' diyenleri, imkân olsa da alıp getirsek şu salona, dinleyip aydınlansalar bu sözlerden!" Tanilli, I lannover'in o küçücük derneğinden, Anadolu insanının yüce varlığını duyması için insanlığa, ozellikle de Avrupa devletlerinin ağababalarına sesleniyor gibidir. Bunun özünde, felsefemizin dİDİnde Yunus'ların, Pir Sultanların, türkülerimizin, deyimleme gücümüzün, mizah yaratma yeteneğimizin, atasözlerinden yansıyan erdemli düşüncenin geniş alanlanna çağrı anlamı yatmaktadır. Neredeyse 500 sayfayı bulan Stras arasında, insancıl görünmelerine karşın, gerçekten emek sömürgeni olmaktan öteye geçmeyçn örgiitler vardır. "Birleşmiş Milletler Örgütü, Batı liberalizminin damgasını vurduğu bir bağlamda doğdu ve gelişti. Özgürlükler ve başkalarının felaketine ilgi gibi kuramsal clemokrasinin savunulmasının gerisinde, liberal varsayımın belli belirsiz şiddeti de kendini belli ediyordu" (s. 357). Imdi bu alıntıda vurgulanan gerçek tartışılamaz, açık seçiktir. Sayın Tanilli, tarih sorununa değiniıken, kendi kişisel görüşünü şu sözlerle açıklıyor:".. tarih dıinü anlatırken bugünü aydınlatır ve yannlar için de bir şeyler söyler" (s. 367). Bu düşünce tarihin üç boyutlu bir bilim olduğunu anımsatır. Ozellikle XIX. yüzyıl ile XX. yüzyıldan verilen, çoğumuzun yaşadığı, tanık olduğu örnekler tarihin hangi anlayış çizgisi üzerinde yürüdüğünü, yürümesi gerektiğini gösterme bakımından ilginçtir. Tarih kuru bir anlatım, geçmişin eğlendirici öyküsü değildir. Yazara göre, tarih içerik bakımından sürekli düşünme akışı içinde bulunmalı, olayların birbirine eklenişini, nedensonuç bağlantısı içinde bilgisel birikimi besleyici nitelikte olmalıdır. Bunu sergilenen örneklerden, yaygınlaşan olaylardan anlıyoruz. Değişik kaynaklardan alıntılar yaparak, ünlü yazarlardan görüşler aktararak sergilenen tarih görüşü okuyucuya ışık tutucu niteliktedir. Sayın yazar, "daha insanca bir dünya mümkündür" diyerek umudunu vurguluyor (s. 395). Bu güzel umuda katılmamak elde değil, onun da belirttiği gibi "yeni liberalizmin" kesici dişlerinden hangi uygarca olanaklarla, insanca yöntemlerle, sevecen yönetimlerlekurtulmalı? Yazar, bu konuda birtakım olumlu giri şimler sunuyor, kendi kendini kemiren uygarlığın tutsağı olan sanayileşmenin, teknolojinin baskısından kurtulma yolları öneriyor, tüm kapıları özgür düşüncenin, insan değerlerine saygının, eşitliğin, düşünsel özgürlüğün ışıldağında yürümeden açabueceğini vurguluyor. Ona göre "yeni bir ütopya" gerek, ancak bu ütopya yenileşmedır, yeniden yapılanmadır, reformlardır... devrimlere çağn"dır (s. 417). "Eklenti" baslıklı bölümde de değişik sorunları dizileyen yazarın, eğidmle ilgiü (ülkemizde) uygulamalara değinen önerilerle yüklü su görüşünü aktaralım: "Türkiye'de laikliğin, ozellikle de eğitim için taşıdığı yaşamsal anlam göz önünde tutulursa, yapılacak ilk iş, eğitimi cumhuriyeti kuranların istedikleri gibi, 'tek başlı' hale getirmek,...Öğrenim Birliği Kanunu'nu kayıtsız şartsız uygulamaktır.... Köktendinci akımlann değirmenine su taşıyan.... lmamhatip okulları salgınına son vermeli.." (s. 430). Sayın Tanilli'nin bu kapsamlı, sorunlarla, açıklayıcı, aydınlatıcı örneklerle yüklü yapıtı tüm aydınlarımızın "başucu kitabı' olacak değerdedir. Çağımızın uygarlığını anlamak, geleceğe neler bırakabileceğimizi, bugünden düşünmek isteyenlerin bu yapıtkılavuz ışıldağı olmah. Ozellikle güncel olayların, medyanın kandırmacalarıyla oyalanan yazarlarımızın, kimi bölümlerini anlamakta güçlük çekseler bile, bu yapıtı düşüne düşüne okumaları gerekir. Yazar, bu çaltşmasında, olaylan yüzeysel yansımalarıyla değil, içeriksel nedenleriyle karşılaştırarak okuyucuya sunuyor, konulara yaklaşmakta tutarlı bir görüş getiriyor. Bu yapıttan öğrendiğimiz en önemli bir konu da, çağdaş Batı uygarlığının nereden başlayip nereye yürüdüğü, bu yolda hangi sapaklara girdiği, bilimsel kaynağından ne denli uzaklaştığıdır. Yaşamsal özelliklerine imrendiğimiz Avrupa, ABD insanlığa hangi gözlükle bakıyor, Üçüncü Dünya Ulkeleri'ne, ozellikle petrol kaynaklarına duyulan sevgi insan değerlerini dışlamış, yeraltı varlıkları, doğal kaynaklar; Avrupa, ABD çıkarları için insanı ete kemiğe büründüren birer uygulama aracına dönüştürülmüştür. Bu olumsuz, utanç verici gerçekleri, tartısılmaz bir yöntemle, ilk kez toplu bicimde, Sayın Tanilli'den öğreniyoruz, ellerine sağ Tanilli. TüYAP'takl konuşması sırasında. bourg Yazılan'ndaki hangi denemeyi okursanız okuyun; orada kültürel zenginliğimizle, insanımızın yaratıcı varlığıyla, erdemlerimizle karşılaşırız. Yer yer sohbet havasında, dostça araya girerek, artık anılaşmış izlenimlerini ve özlemlerini yeniden yaşayarak, okuru düşünmenin, duyumsamanın ortamına sokarak; tam bir değerbilirlikle, hoşgörüyle, insanı insan kılan bilgi'nin soluğuyla... Tanilli bunca yazının içinde yınelemelere düşmeden, ner birine ayrı bir "eda" kazandırarak, evrensel bilgi alanlanndan güncel sorunlarımıza ışıklar yağdırıyor. Strasbourg Yazıları'nda yer alan her deneme hem "bütün"ün bir parçası, hem kendi içinde bir bütün. Bu denemeleri okurken, Cumhuriyet gazetesinin, toplumu aydınlatma yolunda, bağrında kimleri barındırdığı daha iyi anlaşılıyor. Son yazılardan birinden alıntılanan şu bölüm, herkesin hevesle sözünü ettiği küreselleşme karşısında Tanilli'nin toplumu ne yönde uyandırmak istediğini ortaya koyar: "Bu dünyayı ele geçirmenin adı 'küreselleşme'dir. / Arkasında da, büyük bir teknik devrimin olanakları ve kapitalizmin dizginlerini elinde tutan hocaları vardır. / Amerika Birleşik Devletleri ve yamakları! Bunun ilk sonucu şudur: Eşitsizlikler dünyamızda derinleşiyor. Sadece o da değil: Rekabet mantığı, toplumun doğal emredici kuralı sırasına çıkarılmıştır. Bu mantık, 'birlikte yaşama'nın, nimetlerden 'ortaklaşa yararlanma'nın anlamını yok etmeye götürüyor. / Üretimden doğan kazançların dağıiımı sermayenin yararına ve emeğin zararına işlerken, dayanışmanın pahası takatin üstünde görülerek sosyal devlet yapısı çökertilmiştir." Tanilli Strasbourg Yazılan'nda, toplumun bilgiyle yaratılması gerektiğinin yollarını gösterıyor. Bu yazılarda, Avrupa uygarlığının aydınlanmacı insanlarla yaratıldığı, egemenlerin sömürü aracı olmadığı ortaya çıkıyor. Tanilli, okuru yasaların, Voltaire'lerin, Zola'ların, Eluard'lann dünyasına sokarak yapıyor bunu. Bu pencereden bakınca, Türkıye'nin insan manzarasını, düşünsel gücünü, sorunlannın kökenindekı gerçekleri somut verilerle görüyoruz. • hk. • CUMHURİYET KİTAP SAYI 565