23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

konusunu işlemekte, 1982 Anayasası'na konulan zorunlu din derslerinin laikliğe aykınlığını vurguladıktan sonra, însan Hakları Avrupa Komisyonu (İHAK) ve însan Hakları Avrupa Mahkemesi'nin (ÎHAM) kararlarından çarpıcı örnekler vermektedir. Özgürlükleri tek yönlü savunanlann bu konda bilgi sahibi olmalan için büyük birikim ve emek ürünü olan bu yazıyı okumaları gerekmektedir. Kitabın sonunda, yine Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Anabilim Dalı Bakanı Prof. Dr. Ibrahim Kaboğlıı, "Devlet Hukuk ve Toplum: Nasıl Bir Uişki Modeli?" diyerek, ülkemizde hukukun, yönetenler ve yönetilenler için farklı yorumlanıp uygulandığını, çünkü yasama meclisi üyelerine karşı yargısal soruşturma yollarının büyük ölçüde kapatılmış olduğunu belirtmektedir. Kaboğlu, hukukla ilgili çeşitli yanlışlıklan vurguladığı yazısında, "dinin devlet alanına taşınması ölçüsünde, din hem kutsallıktan hem de inanç olmaktan uzaklaştınlır; çıkar, egemenlik ve baski aracı haline getirilir" diyerek, laikliğin, bu ayırımı sağlayan başlıca araç olduğunu vurgulamaktadır. Bu kitabı, tüm siyasetçilerin, hukuk demokrasilaiklik konulanna ilgi duyan ve "nerelere götürülüyoruz acaDa?" diye olup bitenleri sorgulayan herkesin okuması gerekmektedır diye düşünüyorum. Demokrasinin Demokrasiyi Tehdit Eden Güçlere Karşı Koruntnası / Editörlük: Çağdas Yasamı Destekleme Derneği / Otopsı Yayınlart /132 s. Dünya kültürü ve zorbalaşan medya FATİH AKER Hani bir Yeşilçam filminin, önce akıllara sonradan minibüs tamponlarına yazılan, kısaltılmış., tek cümleye sığdırılan yaşam özetlerindeki gibi: Ne sentnle, ne sensiz! Küreselleşmeye yönelimin kavşak noktasında bangt dtl, hangi ses, hangigörüntü ya da eylem ortakhğıaynşıklığı bekliyor insanlan? Bu ön sorulann ilkine yanıtı hayli zaman önce verdik, Ingilizce ile... Hangi sesP'in varlığı ise zamana göre değişti çoğu; lok ve teklejliria, sevecen veyönlendıncı, şuh ve baştan çtkarta.. Hangi görüntüler mi? Kıyım ve kınmın, vaazlann, gözbağcılığın, varlığın ve daha çok yokluğun görüntüleri... Eylem ise, ortaklığın en zayıf ve güçsüz halkasını oluşturuyor. İspanyol Profesör Ignacio Ramonet'nin 1999'da yazdığı "La Tyrannıe de la communication adlı yapıtı, Om Yayınevi îletişim Dizisi'nden yayımlandı yakınlarda. Aykut Derman'ın yetkin :evirisinin, "Medyanın Zorbalığt 'nı anamakta Türk okuruna yardımcı olan unsurların başında geldiğini belirtmek gerekiyor. Henüz 57 yaşındaki Ramonet, göstergebilim ve kultür tarihi doktoralannm ardından, iletişim kuramı dalındaki profesörlüğünü, Paris DenisDiderot, Madrit Carlos 111 ve SaintPetersbourg üniversitelerinde sürdürüyor. Yazar aynı zamanda Le Monde Diplomatique ve Maniere de Voir'ın yayın yönetmenliğini de yüriitüyor. Medyanın varoluşunu kısa dokunuşlarla açan Ramonet, sözü, hemen yapıSAYI 565 f tın varoluşuna getirerek Zorbalığı uzun uzun anlatmaya başlıyor. îşte metnin ara başlıkları; ^Medyatik Mesihçilik", "KuşkuÇağı", "Basın, tktidarlar ve Demokrasi , Günümüzde Gazeteci Olmak", "Televizyon Haber Programlarının Sonu mu Geliyor?", "Teleyizyonvjn Cesetseverliği", "Medyaya Özgii Üç Mit: Gaz Maskesi, 'Hayalet', Patriot", "Yeni tmparatorluklar , "Sonuç: Bilgi Edinmek Yorucu Bir tştir." Yalnızca bu başlıklar bile, medyanın sunucu ve alıalannın, gözlerine ışık tutulmuşçasına hareketsiz kalmalarına yol açabilecek kadar ıçerden tespitleri özetliyor. Medya sunucularını acıtmaz mı dersiniz şu satırlar: "Görüntünün gücüne dayanan televizyon haberciliğinin doruğa çıkıp zafenni ılan ettıği Kör/ez Savaşı'ndan sonra, basın, Cyazılı b^sın' FA) bu yentlgtnın rövanştm almaya çalıştı Bunu, yeni haber alanlart kesfederek başardı; bunlar, tantnmtş kışılerın özelyasamları ile kokuşmuşlug'un ve çıkarctltğtn yol açttğt rezaletlerdi Bu, (arastırmact gazetecuıg'e karşıt olarak) ifsa gazeteciliği de diyebileceğimiz seydi." (s. 18) Ya da su satırlardaki tespitten medya alıcıları alınmamah mı dersiniz: "Televizyon haberlenntn sunuluş modeli değısti. Kurgusal yapıya sahip bir gösteri nitelijfinde olan ana haber bültenı, izleyiciye nerzaman bir Hollytvood/ilmi gibisunulur. (. .) Aynı sekilde insanların radyo haberlerinı dinleyıp, olasılıkla günlük gazeteleri de okuduktan sonra (Türkiye için iyi niyetli bir varsayım. FA), saat 22.00 de izledikleri televizyon haberlerınde de ana haber, o gün olup biten değil, sunucu nun olup bitenibizenasılsunduğudur."(s.}7')8) Ramonet'nin, teknik gelişimi sayesinde yazılı basının önüne geçtiğini belirttiği elektronik medya için tespiti, onun aynı zamanda vuruculuğu ve etkisini de ortaya koyuyor: "Kendini gösteren, sergıleyen, isleyen, 'iletişim kuran' bir elektronik uyarı aygttı bıze sunu söylemek ister gibidir: 'Size gösterdiklerim doğrudur, çünkü teknolojıktir.' Ve btzler de ona inantyoruz, çünkü bize blöfyaptlıyor, çünkü o aygıt bızı sindinyor, etkiliyor, bizi gprüntüye boğuyor ve höyleüne teknolojik yeteneklerle donanmıs bir sıstemin yalan söyleyemeyeceğine inandtrtyor " (s. 41) Medyanın Zorbalığı, 164sayfayayayılan 'saçınımlarla'; gerek elektronik (televizyon, internet, radyo), gerek geleneksel medya ortamlanndan (gazete, dergi) 'saçılanları' döküyor ortaya. Çekinmeden, sakınmadan, sıkmadan... Medyanın yükünü sırtlayanlarla, bu yükün bosaltıldığı yığınlann buluştuğu Show HaDerler'in Televole'lerin, Telegol'lerin tüm dünyada neden bu denli tutulduklarını bu kıtap anlatrruyorsa, yakın zamanda hiçbir metin bu durumu açıklayamayacak demektir. Son sözler yine kitaptan: "Doğru olan ne, yanlış olan ne? Basın, radyo ya da televizyon bir seyin doSru olduğunu ileri sürüyorsa, o şey bıze kendini doğru olarak oenimsetiyor... yanltsda olsa. (...)Altcı, tüm medya aynı şeyı söylüyorsa, olup bitenin doğru biçiminin söylenen sey olduğunu kabul etmek zorunda; buysa, yeni resmîgerçek' denen sey." (s. 72) Dünün Yeşilçam filmlerinde, önce akıllara sonradan minibüs tamponlanna yazılan, kısaltılmış tek cümleye sığdırılan yaşam özeti, sanki bir sevgiliye söylenir gibiydi: "Ne sentnle, ne sensiz!" Oysa, günümüz dünyasında bu kıstınlmış çığlık en çok ona yakışıyor: "Ey medya; ne seninle, ne sensiz!!!" • (*) Capital Radio Haber Müdürü Medyanın Zorbalığı/ Ignacio Ramonet/ Çeviren: Aykut Derman/ Om Yaytnevı/ Temmuz 2000/ 168 s. Federlco Andahazi fecsir GÖKÇEN EZBER Federico Andahazi, tarihin derinlerine açılan koridorlanna ve cinselliğin bilinmeyen yönlerine ilgi duyan Arjantinli bir psikoanalist. Yayınlanır yayınlanmaz inanılmaz bir ilgiyle karşılanan ilk romanı Anatomist, kadın cinselliğinin keşfini, başarılı bir biçimde Rönesans Italyası'nın sosyal ve kültürel ortamında betimlemişti. Aynı düşünceye, Ingiliz metafizik şair John Donne'm Rönesans dönemi coğrafi keşiflerden aldığı imgelerle süsleajği sonesinde de rasthyoruz." Ah Amerikam, benim yeni bulunmus ülkem, krallığım..." dizesi, Andahazi nin ele aldığı cinselliğin keşfi imgesi ile son derecelcoşuttur. Andahazi, bu son romanı "îksir"de, "yaşam nektarı" olan ve spermi içeren semen çevresinde bir kurgu örüyor. Semeni yalnızca insanın yaratıcılığının bir metaforu olarak değil, aynı zamanda ticari özellikleri de olan bir mal, bir güç olarak ele alıyor. Roman elbette ki Dİr sperm bankasında geçmiyor; Andahazi'nin tarihin koridorlarında seçtiği zaman bu defa on dokuzuncu yüzyıl Isviçresi. Romanın kahramanlannı ise, aralannda Shelley, Mary Godwin ve üvey kız kardeşi Claire Clairmont, Lord Byron ve onun kıskanç sekreteri John Polidori'den oluşan karmakanşık görünen bir topluluk oluşturuyor. Ingiliz edebiyatının romantik akımının öncü isimleri olan bu karakterler ve Andahazi'nin güçlü düş gücü bir araya gelince, ortaya inanılmaz derecede yaratıcı bir roman çıkıyor. Kıskanç sekreter Polipori, Vampir adlı uzun öykünün ortaya çıkışında tam olarak nasıl bir rol oynuyor? Oyküyü yazan gerçekten o mu? Eğer insanlar inanmayacaksa, gerçekler ne işe yarar? Vampir üyküsünün gerisindeki gerçek öykü, cinsel ve mistik öğelerle o kadar da ilgili değilse ne olacafc? Vampir (The Vampyre) 1819 yılında anonim olarak basıldı ve bunu Byron'ın yazdığı ileri sürüldü. Fakat Byron " Vamnir"i kesinlikle kendisinin yazmadığını belirtti. Romantik şairlerin bir gece yansı yaptığı o hayalet öyküsü oturumunun bir dığer ürünü de, ünlü "Frankestein" romanıdır. Günümüzde "Vampir" adlı yapıtın, Byron'ın gerçekten sekreterliğini yapmış olan Polidori tarafından yazıldığına inanılmaktadır. Federico Andahazi, bu azınsal karmaşadan yoa çıkıyor ve her zamanki yaratıcı düş gücünden de yararlanarak, bu öyküye bir de, Faust'inkine benzer bir anlaşma ekliyor. Bu anlaşma, Polidori ve Annette Legrand adında bir kadın arasında yapılıyor. Annette Legrand, Cenova Gölü'ne bakan bir dağın tepesinde yaşamaktadır ve romantiklerin o sırada yaşadığı villaya da tepeden bakar. Annette Legrand, hayatta kalabilmek için o "yaşamsal sıvıya" gereksinim duyan, yarı insan yarı canavar biçiminde bir kadındır. Onun yaşamsal sıvısı, vampirlerin içtiği kırmızı sıvı değil, yalnızca erkeklerin üretebildiği beyaz sıvıdır! Romanın başladığı zamana dek, Annette Legrand, kenaisinin tersine inanılmaz bir güzelliğe sahip ikiz kız kardeşlerinin yardımıyla yaşamıştır. Daha doğduğu ilk gün, onu suda boğmaya çalışan babası, iki güzel kızının yaşamının, bu çirkin yaratığın yaşamasına bağlı olduğunu anlamıştır. İkiz kız kardeşleri, kimselere gözükemeyen bu çirkin canavarımsı kız kardeşlerini hayatta tutabilmek için, birçok erkekle yatıp kalkmış ve onu spermle beslemişlerdir. Fakat romanın geçtiği 1816 yılında çoktan yaşlı ve çirkin bir kadın haline geldikleri için, gereksinim duydukları bu maddeyi, cinayetin de içinde olduğu ürkütücü yöntemlerle efde etmeye başlarlar. r Î Î Fakat canavanmsı Annette'nin başka bir özelliği daha vardır: Edebiyata duyduğu açlık! Yaşamını yeraltında sürdürebilen Annette, yine yeraltından, birçok gizli kütüphaneye ulaşır. Kitapları sonsuz bir açlılda okuyan Annette, istediğinde onları fiziksel anlamda da yer ve sindirir. Annette'in bu özelliği, ün peşinde koşan Polidori'nin işine yarayacaktır. Tüm bu koşullar içinde, ortaya gotik bir romanın tüm nitelikleri çıkar ve okura doğrudan Poe ve Coleridge anımsatılır. Andahazi'nin bu romanı birçok açıdan algılanabilir: Gotik romanın ortaya çıkış öyküsünü anlatan gotik bir öykü; 'azınsal yapıtlann özgünlüğünün sorguanması, cinselliğin yaratıcılık sürecindeki işlevi; klasik başyapıtlar olarak kütüphanelerimizin en güzel köşelerine koyduğumuz kitapların gerçek değerinin bir tartışması; fiziksel ve ruhsalgüzellik ikiliğinin gözler önüne serilmesi... Romanın bu çok yönlülüğü onu son derece ilginç bir metin haline getiriyor. Tarihi dokusu içinde, yazınsal konulan irdeleyen bu roman, gotik türün doğuşunu anlatırken, tarihi bir anlamda yeniden yazıyor. Belki de çoğu kişi tararından kanıksanmıs romantik akıma, değişik açılardan bakmamızı sağlıyor. Ünlü romantik şairlere, kıskanç Polidori'nin gözünden cıakarak, onların belki de hiç bilemeyeceğimiz yönlerini metaforik olarak algılamamızı sağlıyor. Doğadaki dinginliğin ve sadeliğin, saf duygulann ve güzelliğin peşinde koşan romantikleri, çirkinliğin son sınırındaki bir varlıkla yan yana koyan roman, güzelin ve çirkınin, iyinin ve kötünün birbirlerinden kesinlikle ayrılamayacağını gözler önüne seriyor belki de. Güzefi ve çirkini birbirinden ayırmaya yönelik yapay bir cabanın, tıpkı Legrand kardeşlerde olduğu gibi, ölümle ve yıkımla sonuçlanabileceği anıştırılıyor. • tksir / Federico Andahazi / Çeviren: Nesrin Akyüz / Güncel Yaymcılık /168 s. SAYFA 17 CUMHURİYET KİTAP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle