Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Sukunet denizinde hüzünlü bir SanDho' izleni... FİKRET DEMİRAG £4 1 adın kum tanesinden bile kiil ^ çüktii/daha kiiçük deniz kadınX\daki acıdan/ ...esip dumyordu o eski riizgâr/ dnize ve Samanyolu'na aldırmadan/ ...ve kadın yürüyordu çıplak andanyla/ kumlara ve yıldızlara basmadan". Ayten Mutlu, Yön Özel Şiir Dizi si'nden basılan yeni şiir kitabı "Çocuk ve Akşam"ın ilk bölümii "otlarla bulutlar arasında uçuşarak çiçek ölüleriyle"ye bu dizelerle başlar (rüzgâr, s.7). tlcrledikçe, bir terna bütünlüğü saptadığımız "Çocuk ve Akşam"ın, ana izleğini haber veren, ipuclarını saklayan "rüzgâr", bir bakıma filmi geriye saran; bir sürü yaşanmışlıktan sonra başa dönen şairin, kitabın bütününde derin izlerini bulduğumuz serüvenini bizimle paylaşmaya başlamadan önce, bir açılış şiiri olarak önümüze koyduğu özetyoğun bir metin gibi. 'Jenerik'ten sonraki şiir (ilk sekans). Ruhundaki fırtınanın, düşkınklığının elestirel boyutlarını, dışındaki nesne ve melcânlarla kıyaslayarak sezdirir bize: "kadın kum tanesinden bile küçüktü" (doğanın ve yaşamın süreğen dcğişimi ve sonsuzluğu karşısında, fani bir gövde dış görüntüsü olarak kadınnesne; ama bu kıyasın bclki bir başka elestirel boyutu da var: 'Kadın'ın cisim olarak kozmik ve doğasal boyut karşısında durumundan hiç dc aşağı kalmayan; kadını ezici, hoyrat, yüzeysel erkek egemen bakışa yönelik bir eleştiri); ama; "daha küçüktü deniz kadındaki acıdan". Böylece, daha ilk dizelerden, Ayten Mutlu'nun algılama, duyumsama ve ifade etme yöntemine ilişkin poetik ve etik ipuçlannı, şiirlerin dibindeki psikolojik boyutu yakalamış oluyoruz: Ayten Mutlu. Vedat Günyoiia blrilkte, 1997. <*' çıplak, yalansız ve lirik tapınç ve sunak özdeşleşen Mutlu, antik ve söylencescl bir çağla asri zamanlar arasında kurulan bir köprüde gerçekleşen bir ruh kardeşliğine de vurgu yapıyor. Ama, şair, ötekılerden farklı olarak, büyiik bir uğultu yaşarruş ve geçici bir süre, dmginük arası limanına çekilmiştir. Belki Apnrodite ve Sappho için de dönemleri içinde böyle bir süreç söz konusudur. Ve bu da bir kuruntu, yakıştırmaca olarak alınabilir, ama işte, bir şiiri üretmek biraz da bu değil mi? Bir tek şiir üzerin, başka şiirlerle de dolu bir kitabı değerlenuirme bağlamında niye bu kadar söz? Yazımın girişinde buna işaret etmiştim: Çünkü bu şiir, Ayten Mutlu'nun insan ve şair kimliğinin tüm etik ve poetik ipuçlannı özetliyor, bence. Ve çünkü öbür şiirler üzerinde ne tek tek ne de genel olarak bu kadar uzun boyul durmayacağım. Bu şiirin ışığında (ve elbette öbür şiirlerin ışığında da) Ayrcn Mudu'nun "Çocuk ve Âkşam"ına ilişkin özet saptamalarla yetineceğim; şöyle kı: Yaşanmıslıklar, yaşan(a)mamıslıklar, düşlenmişlikler çizgisindc gelişen;kesişmeler, paylaşmalar, kopmalar, yükseliş vc inişler, örtüşmeler vc aynı düşmeler eksenindc ha/ların, doyumsuzlukların, düşkırıklıklarının, hüzünlerin, iç sorgulamalannın, anlamlandırmaların inişliçıkışlı tansiyon ritmiyle seyreden bir serüvenin ışığında Ayten Mutlu ve şiiri için söylenebilecek şev: Dünyaya, yaşama ve yaşadıklarına bakışı, onları anlamlandırışı, h'rik, akıcı, çarpıcı metaforlarla bezli bir dille şiirleşiyor. Goşkusu ve hüznü son derecede yalçınlıklar yaratan bir seyir izliyor. Doruklar, fay kırılmaları, çöküntüler... Şiddet birimi çok yüksek bir seyir ve dil. Ama, hep kadinsı bir seçimle. Yumuşak, içli, lirik, olgulara, iç fırtınaları ve kanamalanyla getirdiği yorumlar; içli, kırılgan, ama kararlı ve tutkulu kadın imgesinin, iç ve dış gözleriyle bakışı, tutkunun, hazzın ve acının yüksek titreşim dpzu...onun şiirinin özünü oluşturuyor. Üzgün bir ruh haliyle 'Sükunet Denizi'nde dinginlik arayış ve yukanda ifadesini bulan tüm öbür girdilerle birlikte düşünüldüğünde, Ayten Mutlu'nun Dionysos'a yakın duran şiiri, bir yandan O'nu Aphrodite ve Sappho ile ruh kardeşi yaparken, bir yandan da ıflah olmaz (gibi görünen) bir marazi' Mutlu'nun tasan ve şair kJmHğl olan ölüm odağından bakılmakta, hayata buradan bir anlam giydirilmekte, yasanı lan acılan, insanlık dışı durumlann bosluğu, anlamsızliğı gösterilmeye çalışılmaktadır. Doğa insan iç içeliği, aynlamazlığı, derin bir umutsuzlukla işlenmcktedir. Zira ikinci şiirin sun dizeleri şöyledir: "ah, bütün tayfalar ölü/ bütün kıyılar uzak". Elbetteki bir başkasının farklı anlam bağıntılarıyla okuyabileceği bu şiirler hakkında bu söylediklerimiz mudak olarak anlaşılmamalıdır. Sonuç olarak okuduğumuz metinler şiirdir ve yaratıcısının kodlaması bizlerde göreceu zanlara yol açabilir. Böyle bir görecelik payını da göz önüne alarak kitabın son iki bölümünün (Sudaki Ateş, Şiirin Yakıcı Kumlarında ve Gül ve Katran) içerik olarak toplumsal olana, belli bir topluınsal ve tarihsel sonumdan bakışla gönderme yapılan şiirmetinler olduğunu söyleycbiliriz. îdeolojinin belli bir sımfsal çıkan gizleme/gizemleştirme olduğunu biliyoruz. Şairler de aynı işi sözcükleri, yeni kodlamalar ve dilın özel kullanımıyla gerçekleştirirler. Çok anlamldık ise gereK sözcüklere eski anlamlarının yapışıp kalmasından ve gerekse bunların yeni içerikler cdinmelerinden kaynaklansa da, şiirin içinde yaşadığımız toplumsal yaşarnbiçimini ikinci bir dcfa ideolojik olarak ürettiği esnada, yani gizemleştirdiği esnada gerçekleşir. Bu gizemleştirme aslında her şiirde yapılagelen bir işlemdir. Şair aynrnında olsun olmasın bu işlem gerçekleşir. Cünümüz şiirinde birçok şairin basarısız olmasının nedeni, bu işlemi ideolojik tarafsızlık adına bilinçsiz bir şekilde yapması, dolayısıyla güçlü olana hizmet vermesidir. tste Ayten Mutlü'yu Ş a ' r v a ~ pan bir özellik de gerçeklik karşısında tarafgil davranması, bilinçli bir tercih yapması, tavır alması ve buradan yaşadığımız dünyanın gerçekliklerini sorgulamasıdır. Elbetteki kadın duyarlığını, yani sairin kendisi olanı sürekli, bir insan olarak duyumsatması da Ayten Mutlu\u Ayten Mutlu kılan yanlardan biri. Söyleyiştc dengeli, lirik, lirizmin çağrışım patlamalarıyla incc bir duyarlıkta eridiği, klasik, sağlam dizc yapısıyla göze çarpıyor Mutlu nun şiiri. Böylecc ona ait özellikleri du yumsuyoruz. Insani olanın titreşimlerini sezdirirkcn geleneksel değerlerdcn de yararlanıyor şair. Sesini geleneğin güvenli koylarında buluyor. Daha önce duyduğumuz bir çığlığın yankılarını görmemek olası değil. Yaslandığı asırlık çınara, kendi sesini katarak şiirini söylemektedir/ yazmaktadır. Hatta kimi sözler de tanıdık gelebilir. Her birimiz bir başka şairi bulabiliriz. Böylecc de tanıdık bir sesin verdiği cmniyet kcmerleriyle yolculuğa çıkma şansını ediniyoruz Ayten Mutlu'nun şiirinde. Ama o kendi sesinin çağlayanlarıyla sarar bizi. Duyduğumuz artık yalnızcaonun şiirlcrinin oluşturduğu şelaledir. Olümün fısıldadığı bir şeşale. • SAYFA 6 Hiçbir şey, hiç kimse, dıştan görüldüğü boyutlarıyla değerlendirilmemeli; derinc inmeli. Içe. Dış görüntü, yüzeysel bakıs yanıltıcıdır. Gözlerimizin bize yüzeysel bir sunuşudıır. Şiirin ikinci ikiliğinueki "Samanyolu" sözcüğü, zamana ilişkin ikili bir çağnşım yaratıyorokurda: 1 Gecedir. 2 Geçmişe ilişkin bir zaman kayması söz konusudur. Yaşanıp geçilen bir şeyler yıllar sonra anımsanmaktadır, yani nostaljik bir boyut (belki, bir zamanların ünlü "Samanyolu" şarkısına bir gönderme; bu yolla, bir bakıma, şimdi iç sızısıyla antmsanan bir gcnçliğe, yaşananlara özlem; düşlerin, romantizmin öldüğü, her şeyin, bu arada insan ruhumuzun da mekanikleştiği hale bir gönderme, eleştiri). Yakıştmyor muyum? Sanmıyorum. Oyle bile olsa, bu, 'şiir'in kendisinden bekleneni verdiğini gösteriyor; icerdiği çağnşım zenginliği, anlam katmanları yoluyla okuyana, zenginleştirici, onu yeniden üretmeye yönlendirici bir etki taşıyor demektir. Şiirin son ikiliğinde, alışılagelmiş romantik fonun özgün bir şiir düiyle yeniden çizilmesi, Ayten Mutlu'da yoğunlukla gözlemlenen mekân seçimi ve buna bağL olarak duyumsanan ruh halleri (yaşanmışlıklardan yorgun düşüş, dinginlik arayış, sükunet denizine çekilip bütün olup bitenleri anımsarken, onlarla hesaplaşma da); bu çerçevede, metaforlar yoluyla duyumsamaduyumsatma, anlamlandırma yöntem ve boyutlarını da sezdiriyor bize. Antik çağnşım öğeleriyle sunduğu bir mekân ve zaman içinde gezinirken, Aphrodite gibi mitoloiık, Sappho gibi yaşamış bir antik dönem kişisiyle, iki dişi ve 'iki' cinsel seçim öznesiyle (iki naif, Ş H uretmsk Rüzgârın Beklemc Odasmdaki Şair GULTEKİN EMRE A yten Mutlu, Dayan Ey Sevdam (}984), Vaktolur (1986), Seni Ozledim (1990), Kül tzi (1993), Denize Doğrudan (1996) sonraki şiirlerini ÇOCUK ve Akşam'da sunuyor şiirseverlere. Ayten Mutlu, "acıdan" süzülmüş yeni şiirlerini "oeski rüzgâr"lara sarıp sarmalayıp, "yıldızlara basmadan" "çıplak anılarıyla" seriyor önümüze. Şiirlerinde "gözlerine pazar yeri kuru"lan "çocukkuşlar"a da yer veriyor Ayten Mutlu. Onun şiirinde balıklar "çilingir sofraları kurar", kuşlar göğü yitirir, ateşler "kösnül"dür, anılar aşkın mezarhğında küllenir, yağmurun çanları çalar, sözcükler "morötesi"dir, yaşamak ölüm gibi, sesler tüyden hafiftir, mevsimlerin sırça kalbi çatlaktır, çağ yalnızlık çağıdır, dağlar köpüklüdür, ömürlerin Fırtınaları dinmistir, bağbozumları liriktir, "ulusu" kargışlanmıştır", kimi sesler çürüktür, yazgılar sıkış sıkıştır, sular yankısızdır, kimi sular "siyah"tır, dallar delikanlıdır... Çocuk ve Akşam'daki şiirlcrinin bağrında durmadan rüzgârlar estirir Ayten Mutlu. Dağ ve rüzgâr imgelerini yeni kitabında yoğun olarak kullanıyor şair: "esip duruyordu o eski riizgâr" dizesi ki tabın ilk şiiri Rüzgâr'da geçiyor ama, öteki şiirlerde de benzer ımgelere sıkça rastlıyoruz. Günlük yaşamın ter döktürücü yoğunluğundan kolay kolay sıyrılamayan insana yöneliyor Ayten Mutlu: "dal delikanlı şiirler sunuyor. Kimi zaman gözyaşartıcı olgulara da dikkat çekiyor Ayten Mutlu: Günümüzde "ne çok eşya, ne çok kaygı, ne az sevgi" her yanımızı sarmış durumda. Tüketim toplumu insanı "eşya"lara bağımlı kılıyor. Gelecek korkusu, tedirginliği giderek daha derin izler bırakıyor insanlar üzerinde. Korkıı, tedirginlik ve tüketim üçgenine sıkışmış insanın yaşamında sevgiye çok az yer kalıyor. Sevgisiz bir toplumun, ortamın duygulanımlarını damıtıyor şiirlerinde Aytn Mutlu. Onun için dağ ve rüzgâr imgelerinc sığınıyor. Dağ onun yüreğindeki, ülkesindeki dünyadaki olmasını istediği özgürlüğü içeriyor. Rüzgâr, yaşamın kendisi, insanın günlük sıkıntılarının dışa vurumu. Böyle bir "yaşama arzusu" yaratma isteminin dedilegctirilmesidir "rüzgâr". Şimdi de dizelerin elinden tutan, şiire can veren " rüzgâr" imgesinin peşine takılalım: Yapraklar "bulutun gözlerine bakarak" "rüzgân" içlerine çekerler, yaşamsa önümüze "sermiş bütün sevınçlerini" "çıplak bir nar gibi kösnül ve dingin". "o eski rüzgârın sesi" kcndini unutturmadığı gibi, yeni çağrışımlarla yaşamımızdaki dolaşımını sürdürür "söndürerek kösnül ateşlerini". Yaprakların "çanlarını rüzgâra" savurur şair, "anılar da küllenir aşkın mezarhğında" diye diye. Çağın ve kcndisinin yalnızlığını "dosüarla içilen eski şaraplar gibi" tadınavara vara yudumlar Ayten Mutlu, bu tadı okura da duyumsatır. "o bildik rüzgârla yarışacak" "bu sessiz acılar", "çığlıklı günler" içimizde "rüzgârın soluğunu duy"aüm diye. Böylece yüreğin "o yakut ülkesine" gitmek için yollara düşeceğiz demektir bu. Orada da "biraz ölüm gibf'dir "biraz yaşamak". Böyle bir yaşamı sözcükler "dansederek rüzgârda betimlerler; günse "ateşe göçer" elbette. Şairinse gözü dağlarda, "göğe uçan yoflar"dadır. Hüzünse içimizde esas duruştadır hep: "rüzgâr bütün kış ağladı kiremişlerue/yazdan kalan bir şarkı titriyordu sesindc". Biten bir ömür, "son armağan"dır yaşama: "bitti işte, ne rüzgâr/ne ağaç kurtlarının şenlıkli tıkırtısı" sevileni geri getirir, yeniden varedebilir. Ayten Mutlu, "beni sarın rüzgâra" diyor, "zamansız keder"deki yaşamına dikkatimizi çekiyor; onun yaşamı hcpimizin yaşamı değil mi? Bizler dc birer "keder" kurbanı değil miyiz? Gömüt başlıklı şiirinde sevdiklerini arayan bir' CUMHURİYET KİTAP SAYI 490 J