Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Gercene tamklık etmek Dr. EWA ODACHOVVSKAZİELİNSKA* ofia Nalkowska l\ 8841954/, Po lonya'nın en tanınmış kadın yazarlarından biridir. Romanlarının, öykülerinin, anlatılarının, dramlarının, dencme ve günlüklerinin sanatsal düzeyi, kuşkusuz, Avrupa ölçütüne erişmiştir. Yazar, uzun bir ömür sürdüğü mna girmesi nlçusunâe ortaya çıkar vc geItşır. largılama, yani hukuk, ilkel toplum için, Polonya Edebiyatı'nın üç döneminde de yaratıcıhğını sürdürmüştür: ların bütüniinde mevcut değildir (...) Ancak, etnolajik verilerine ulaşabildiğim ör Yazmaya başlayışı modernizm dönemineklerin tiimünü dikkate aıarak şu genel ne rastlar, en güzcl epik yapıtlarını iki dünya savaşı arasındaki dönemdc verlemeyı yapabilinm: Diğer kosullar esit olmiştir, II. Dünya Savaşı'ndan sonra ahmak kaydıyla, nüfusun toplum lalyoğunlug'unun artısı iktidar yapılartm artan öl lakiedebiyat alanında büyük bir otoriçüde belirginlestirir, bu da iklidarın mer te olmuştur. Polonya Ulusal Kütüphanesi'nin kikezi gücü ile yargılama ve yaptırımlandırmayı, bütün olarak hukuku ortaya çıkarır taplıklarında büyükçe bir rafı, yazarın Materyelkültürün ilerlemest, nüfusun top yapıtlan doldurur, ancak bunların arasında dünya edebiyatında en fazla ses lumsal yoğunluğunu başhbaşına arttıran getireni, dışardan bakıldığında daha çok bir bağtmsız deiiskendır ve bu ılerleme dolayısıyla hukuku ortaya çtkarır. İlkel top şiir kitabını andıran, incecik bir kitap olmuştur. Bu gösterişsiz kitap, "Madallumun sona erip uygar topluma dönüştüğ,ü örnekler, mevcut verilere dayalı bilgile yonlar" başlığını taşır. 1946 yılında, çok güçlü duyguların, hani nereueyse bir şorimiz ıştğında, her durumda hukuka sakun etkisiyle kaleme alınmıştır. hiptir. Ancak materyel kültür ılerlemese dc, nüfusun toplumsal yoğunluğu başka Zofia Nalkowska'nın diizyazı yapıtlanedenlerin etkisiyle artmışsa, bu da huku rı, yazmaya başladığı tarihi izleyen birkun ortaya çtkmast ıçtn gereklikosullan te kaç on yıl boyunca, bazı karakteristlikmıneder"(s. 310311) lerletanımlanabilir: Edebi kahramanlarını çizerken psikolojik çözümlemede Demek ki, iktidarla toplumsal evrimgösterdiği ustalık, toplumsal gelencksel leşme arasındaki ilişki uiğer toplumsal ron üzerinde özenli bir çalışma, zarif bir kontrol mekanizmalarına hukukun da eşbiçim ve kusursuz bir stil bu dönemde lik edişindc kritik bir rol üstlenmekteNalkowska düzyazınının belli başlı kadir." rakteristikleridir. "Prens" (Kstaze, C) Marmara Üniversitesi Hukuk Fakül1907). "Nergis" (Narcyza, 1910), "Teretesi ö'ğrettm elemam. sa Hennert in Aşkı" (Romans Teresy Hennert, 1924) gibi yapıtlan ve en ün(1) Özcan'ın çalışmasına temel oluştulü yapıtı "Sınır" (Granica, 1935) bu döran ilkel toplum teriminin ise bu amk genemin ürünleridir. II. Dünya Savaşı, niş ölçüde aşılmış "işbölümü"nün etnookuyucuların ve edebiyat eleştirmenlesantrik öndayanaklarımn kabulüylc bir rinin büyük beğensini kazanan bu veUgisi olmadığını kaydetmckte yarar var. rimli yaratıcılığın önünc bir set çeker. Terime yüklediği anlamı kcndi satırlanndan izleyelim: "Uygar toplumların biliÖNim kamplapı ve "Günliiklep" nen ortak noktalanna sahip olmayan top1939 sonbaharında Polonya'nın, 1 litlumlar, içlerinde yaşayanların homo sapiler Ordusu karşısında aldığı yenilgiden ens olması koşuluyla ilk toplumlardır. sonra, yazar, işgal edilmiş ülkcsinde kaBunlarda zanaatkârlık gelişmemiştir; yahr. Artık kitap yayımlayamamaktadır 21, hesap ve takvim mevcut dcğiluir; külama, aydan aya gittikçe daha ürkütücü türleri basit yapıdadır ve ctni karakteri hale gelen haberleri kaydettiği günlüktaşır; örgütlenmeleri, hısımlık bağının ler tutmaktadır. Hitler, Polonya toprakesas olduğu alt gruplaşmaların bir aradalarında her geçen gün yeni ölüm kamplığı şeklindedir; yaşam sürdürme etkinliklan kurmakta, oütün Avrupa'dan toplaleri evsel ve hısımlık gruplarına ait çerçenan Yahudileri ve aynı zamanda Polonvelerde sürdürülür; tümü avcdık, toplaya aydın kesimini dc bu kamplarda kityıcılık, bahçe tanmcıhğı vc hayvancılığın leler halinde yok etmektedir. biri veya birkaçının birlikte uygulandığı Bir zamanlar kendi halinde birer Poyaşam sürdürme etkinliklerini sürdürür; lonya kasabası olan Oswiecim, Treblika, devlet ve tonrak csasına dayalı örgütlenSztutovva (Almanca Auschwitz, Birkkemc ycrine, kandaşlığa dayanan gruplaşnau, Stuthoff) artık çalışma kamnları, malar bulunur. (...) 'ilkel toplum' terimi, insanlık suçu ve gaz odaları ile anılır ol bu haliyle antropoloji ve sosyolojide tarih muşlardır. biliminden ariyet alınmış şekilde kullanıNalkovvska'nın daha sonradan yayımlan bir terimdir." (s.1718) lanan "Günlükler"inde, okuyucu, yaza(2) Söz konusu kültürel ayrımların ge rın ölüm kamplarına gönderilen arkaniş ölçüde aşılmış olmasının, bu ayrırnladaşlarına dair notlara sıkça rastlar. Garı temel alan yöntem, veri ve birikimlerin zeteciler, üniversite profesörleri, aktörtümünün dcğersiz ilan cdilmesi anlamına ler, yazarın meslektaslanydı bunlar... gelmediği de kaydedilmelidir. Cf. NorBirçoğu kamplardan dönemedi. Götübert Rouiand, 1,'Ânthropologie Juridique rülen elli kişiden sağ kalmayı başaran (Paris: PUF, 1990) s. 1214. yalnızca bcşiydi. (3) Cahit Can, Hukuk Sosyolojisinin Savaş kabusu, en sonunda bitmiş ve Gelişim Yönü, (Ankara: A.Ü.H.I'. Yay., Zofia Nalkowska bir hümanist vc büyük 1997), s.15. bir ahlaki otorite sıfatıyla, Nazi Suçları(4) Söz konusu tanımın uluslararası nı Araştırma Komisyonu tarafından göhukuku nitelemekte özellikle "iktidar reve çağrılmıştı. Yazar, komisyonun dimerkezi" unsuru açısından kimi güçlükğcr üyeleriylc birlikte ölüm kamplarını Ierle karşılaşacağını ise kaydetmekle gcziyor, bu kamplarda toplanan delüleyctinelim. ri inccliyor, cehennemi bizzat yaşamış tanıkların ifadelerini dinliyor ve notlar alıyordu. Duydukları ve gördükleri, intlkel Toplumlarda Topjumsal Kontrol sanın dayanma sınırının ötesine geçcn /Meh/nct Tevftk Özcan/Özne Yayınlan/ şeylerdi. Zofia Nalkoıvska'dan "Madalyonlar' Z "Madalyonlar" ilk yayımlandığında, bir çeşit şok yaratmıştı. II. Dünya Savaşı'nı izleyen yıllarda, Nazi kamplarını anlatan yüzlerce kitap yayımlandı. Bu yapıtlar, çoğu faşizmin bizzat kurbanı olmuş, zamanın tanınmış ve önemli yazarlarının kalemlerinden çıkmıştı. Ancak bu kitapların niçbiri, "Madalyonlar"ın düzeyine erişemedi. Zira, "Madalyonlar"daki hümanist gönderme, sadece, insanlık tarihinin en büyük vahşetine duyulan isyanaan kaynaklanmıyor, ama aynı zamanda faşizme ve her türlü totaliter düzene karşı insanları uyarmak kaygısından doğuyordu. Dehşetten adeta taşlaşarak Nalkowska, ölü yakma ocaklanna, henüz yakılmamış binlcrce cesete, ölümüne aç bırakılmış, neredcyse yürüyen iskeletlere dönmüş insan yığınına bakıyordu. Ozel gaz odalarında daha kampa getirildikleri günün akşamı zehirli gazla öldürülccek insanları taşıyan tıklım tıklım dolu trenler, açlıktan insan eti yemek zorunda kalan insanlar üzerine anlatılanları diniliyordu... Gerçeklik, bir kabusun çerçevesini çoktan aşmıştı; hayal gücünün kurgulayabileceği en korkunç fanraziler bilc, yaşanan bu gerçeklerin karşısında yavan kalıyordu. En korkuncu da katliamların ölçeğiydi: Avrupa'nın tüm uluslanndan, tamı tamına 6 milyon insan bu yazgıyla karşılaştı! Zofia Nalkowska, kendisini iki açıdan, hem bir insan hem de bir yazar olarak çaresiz hissedivordu. Bu vahşetin ölçüsüzlüğü, onu, bir insan ve bir hümanist olarak adeta felç etmişti; diğer taraftan bir yazar olarak, dünyaya gerçeği aktarabilmek için, uygun bir edebi biçim bulmakta zorlanıyordu. Bu gcrçek, yazarın vicdanında bir ağırlıktı. Gerçeğe nasıl tanıklık edilebilir? Nalkowska, içgüdüsel olarak, davranışçılık kuramına uygun bir anlatım tekniği seçti; araya hiçbir yorumcu sesi katmadan, tutumlu ve gösterişsiz bir dille olayları anlatmaya girişti. Bir yıl süren yazma uğraşının ardından, en sonunda "Madalyonlar" şekillenmişti, ama ortaya çıkan bu yapıta bir öykü kitabı, deneme ya da röportaj denemezdi. "Madalyonlar"da yazar ya da anlatıcı, sanki biraz gölgeye çekiliyor, kampları yaşamış ve sağ kalmayı başarmış az sayıda tanığın anlattıklarını ön plana çıkartıyordu. Okuyucu, bu anlatım tutumu sayesindc, mucize cseri kamptan kurtulabilmiş bir Yahudikadınının, Varşovagettosunda katliamlar yapılırkcn mezarlık bekçiliği yapan bir kadının, insan yağından yapılmış sabunla yıkandıgını itiraf eden bir tutuklunun ya da kamp treninden kaçan insanların öldürülüşüne tanık olan bir delikanhnın anlattıklarını doğrudan, birinci ağızdan dinlcr. Bu insanların anlattıkları, sanki duygusal sıcaklıktan yoksunmuş gibi görülebilir. Eşi bcnzeri görülmemiş bir vah şetle yüz yüze kalmış olmalan, içlerindeki her türlü duyguyu öldürmüstür, 1ıatta korku bile duyamazlar. Tanıklar, ölüm kamplannda çocukların başlarına gelenleri, açlıktan ölenleri, yakılan binlcrce ceseti, sanki birer robot gibi, umursamazlıkla anlatırlar. îşte bu anlatımlar, okuyucuya en acı verici olan gerceği, faşizmin öfumcül bir hastalık gibi bulaşabileceğini ve bulaştığında da iyileşme yönteminin bilinmediğini gösterir. Hangi yöntem daha iyidir? Hâlâ insanken ölmek mi, yoksa tüm ahlaki değerleri yerle bir olmuş bir dünyada hayvan gibi yaşamayı sürdürmek mi? Madalyonlar"da Nalkowska, zaman zaman anlatıcının sesini yükseltir, ancak onun anlatımı sanki acıyla düğümlenmiş bir boğazdan çıkıyormuşcasına heyecansız, kısa, gösterişsiz bir anlatımdır. Anlatıcının tek bir amacı vardır. Kamplarla ilgili olabildiğince fazla olayı, hiçbir özncl değerlendirmede bufunmadan, araya hiçbir yorumcu sokmadan okuyucuya ulaştırmak. Avrupa medeniyeti, yaşamında ve eylemlerinde biricik vc tekrarlanamaz olan insanın bireysel varoluşuna saygı temelinde yükselmişti. Asırlarca uğraşılarak elde edilen bu kazanımı, faşizm, tek kalemde silip attı, kollarına boyayla yazdığı rakamlarla insanları birer sıra numarasına dönüştürdü, dehşet verici bir ölümle insanıar arasındaki tüm bireysel farklılıldarı yok etti. Faşizm saldıracak canlı bulamadığında, ölülere bile eziyet eder. Cesetler sabuna dönüştürüldü, ölü yakma ocaklarında kalan küller ise tarlalarda gübıe olaı.ık kullanıldı. Bu yok edilmiş milyonlarca insani varlığm savunulması, Zofia Nalkowska'nın hümanist tepkisini oluşturmaktadır. Yazar, yaşanan ner bir trajediye bireysel karakterini geri vermeyi, o kamp sıra numarasına dönüştürülmüş varoluşta, yeniden, belirli bir adı ve soyadı bulunan, kendine ait bir yazgısı olan insani görmeyi ister. lştc bu yüzden, o kısacık anlatımların herbiri içerisinde bir sürü aynntıyı banndırır, kitapta adı geçen her insan, onuruna verilmiş ve onu rıpkı mezartaşlarına konulan foto^raflarda olduğu gibi açık seçik gösteren bir madalyonla ebedileştirilmiştir. "Madalyonlar" yayımlandığında, bir çeşit şok yaratmıştı. II. Dünya Savaşı'nı izleyen yıllarda, Nazi kamplarını anlatan yüzlerce kitap yayımlandı. Bu yapıtlar, çoğu faşizmin bizzat kurbanı olmuş, zamanın tanınmış ve önemli yazarlarının (Pola Gojawiczynska, Gustaw Morcinek, Sewcryna Szmaglewska, Jerzy Drawicz) kalemlerinden çıkmıştı. Ancak bu kitapların hiçbiri, "Madalyonlar"ın düzeyine erişemedi. Zira, "Madalyonlar"daki hümanist gönderme, sadece, insanlık tarihinin en büyük vahşetine duyulan isyandan kaynaklanmıyor. ama aynı zamanda faşizme ve her türlü totaliter düzene karşı insanları uyarmak kaygısından doğuyordu, çünkü böyle düzenler kolayca hayvani bir yırtıcılığa bürünebilirler. XX. yüzyılın traiik kaosu içerisinde, bu savaşlar, kitlescl yok etmeler ve yok edilmeler çağında, Polonyalı kadın yazarın sesi sürekli işitilir; O, büyük bir acıyla şunu tekrarlayıp durmaktadır: İNSANLAR, tNSANLARlÇlN HAZIRLAMIŞLARDI BU YAZGIYI • (*) Dr. hıva OdachotvikaZıelınska Ankara Üniversitesi Leh Dili ve lidehıyat Eölümü Yahana Uzmanı SAYFA 17 GerçafttMÜfeetımk CUMHURİYET KİTAP SAYI 490