Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
OSMAN BOLULU B ildiğim kadarıyla; kenti insan kimliğine büründürerek, insanı anlatırken kentin dokusunu deşeleyen, kentle insanın iç içeliöini anlatan, kcnti bir öykü gibi ele afan öykü kitaplarının sayısı azdır. Dört öykii kitabını okuduğum Dinçer Sezgin'in "lzmir Resimleri", o az çalışmalardan biri olduğu için, öyküleri içinde ayrı bir ycri vardır. "tzmir Resimleri" adını görünce, fotoğraf ya da resim tabloları gclir usunuza ılkin. Halbuki bir öykü kitabının adıdır bu. Öyküyü gencllikle, insanın duyumsamalarını,değişikdurumlarını, herşeyleilgili etki ve tepkisini, içdış çatışmalarını işleyen, sunan bir anlatı türü olarak biliriz. "lzmir Resimleri"nin ise kahramanları yalnızca insanlar değildir; kent de öykiilerin kahramanıdır. Hatta "Birbirini biçimlendiren insan ve kenttir, bu öykülerdeki kahramanlar" da diyebiliriz. Bilindiöi gibi kent, insanı mayalandıran "ana kap"tır. Sonradan insan o kabın mimarı olur, kabı biçimlendirirkcn kcndi kimliğini ve kişiliğini de örer, ayrımına varmadan. "tzmir Resimleri"nde insan ve mekân gerçek anlamda birbirine geçmiştir, sarmafanmıştır. Ve durmadan birairlerini yeniden nkışturup, dokumaktadırlar. Giderek, kent insan, insan da kent olmuştur. tnsanda kentin, kentte insanın yansısı oluşmuştur. ürtak bir scrüvende dc buluştukları için sanki aynı ağızdan konuşu yor gibidirlcr. Kentle insanı bir potada eritmek için ne yapmıştır Dinçer Sezgin? En kısa söyleyişle; kamerasını (kalemini) fzmir içinde dolaştırmış, ilginçbirgörüntü yakalayınca deklanşöre basıvermiştir (yazmıştır). Bu yorumdan onun yaptıjı isin, adeta bir fotoğraflama oldufiu anaşılacaktır elbette. Oysa yaptıfiı iş totoğraflama değildir. Öyle olsaydı kitabına "tzmir Fotoğrafları" adını verirdi. Sezgin "Resim" sözcüğünü bilinçle kullanıyor. Çünkü, fotoğrafta yorum, soyutlama ve ueforma.syon objektiHn izin verdiği kadar yapılabilir. Yani fotoğrafta, neolursa olsun bir foto gerçekçilikîe karşı karşıyayızdır dainıa. Oysa resimde ressam, elindeki fırçayla figürleri beyninin ve yiireginin isteuiği gibi deği^tirebilir, fıgüriin çagrışımlarını istediği renklere dönüştürebilir, rebme, üznel yorumunu istediği oranda katabilir. "lzmir Resimleri"nde de öz nel yorum biiyük ağırlık taşımaktadır. Sezgin, o ilginç görüntünün önce saptamasını yapmış, sonra görüntünün geri nlanına geçip, oluşum aşamusını, bir başka deyişlc görüntünün mutfağını, pcrdc arkasını öyküleştirmiştir. Saptama anındaki görüntüyü geriyc doğru işletmiştir. Bu yaklaşım değişik bir kurguya götürmüş Sezgin'i ve öykülcre gerçekfe lirizmin harman cdildiği bir tat kazandırmış. Bu yaptdaki öykülerde ön planda hep insanlar var elbcttc. Öykülerin ikinci kahramanı kent, hcr öyküde gizli bir kahraman adeta. Dirckt olarak karşınıza çok az çıkıyor. Ama tüm öykülerde, varlıg'ını bildiğiniz, toprak altından akan bir ırmak gibi, önplandaki kahramanlann yanıbaşında onun sesini, soluğunıı duyuyor, yüreglnizionun rengine, renklerinc boyuyorsıınuz. .Öykülerde kente (kentlerimize) nobranca abanışlarımız, kentin kıyısında köşesinde kalmış güzelliklerin değerini bilmeyişimiz, hatta o güzellikleri talan edişimiz, göç olgusu, yaşanan, yaşanmış sevdalar, çarşıda, pazarda, caude ve sokaklarda yakalanmış anılar, şimdi ile çoeuk luk günlerini birlcjtiren çağrışımlarbazen birincil, bazen ikincil izlekler olarak kaışımıza çıkıyor. lzmir'in baharını, yazını, kı^ını, okulunu, hastanesini, sokağını tanıyorsıınuz insan kimliğiyle. Ccleneksel İzmir resimleri vcaranızdabirazcık yakınlık varsa, "Girseneiçeri" diye bağıracaktır... Bakışlarınedeniy le bir sıcaklık duyarsınız ona karşı. Aslında içeri girseniz ve Mustaia'nın gözlerine yaktndan baksanız, bakıslarının burada anlatılmaya çalışıldıgı gibi, çok fazla 'masumiyct' taşımadığını görürsünüz. Masıımiyet yoktur da bakışlarında; hinoğlu hinlik, nanıussuzluk, üçkâğıtçılık, şarlatanlık mı vardır? Elbette ki, hayır. Onun bakışlarmda korkunç bir espri uyanıklığı vardtr. O çakırımsı renklerde öyle bir eda vardır ki, Mustafa'nın az sonra bir fıkra anlatacağını, bir espri patlatacağını, ya da bir şeyleri gırgıra alacağını sezinlersiniz. Elinizde olmadan beklemeye başlarsınız. Çoğunlukla beklediğiniz espri hemen geliverir. Espri yapmazsa duramaz; çatlar, kahrolur. Dükkânda kimsc yoksa, kendi kendinc espri yapar. Çünkü o kcndisiyle şakalaşmaktan da hoşlanan bir insandır." Gecelcri, Alsanıak'taki meyhanelerden birine yolunuz düşerse "Geee Kitapçısı'"na rastlarsınız. Gece kitapçısı, bir emekli astsubaydır. "Tekamül kursundayken yapılan bir aramada, dolabından Nâzırn 1 likmet'in kitapları çıkmıştır. Kitapları onun dolabına, lcurs arkadaşlarından birisi, kıskançlık nedeniylc koymuştur. Tekin astsubay derhal "mim"lenir. Çok çalışkan ve sevilcn biridir aslında. Dlncer sezgin. Can Yücel'le bir söyleşlde KonttB tassmn y n s v ı f kimliğini yitiren insanlar, kültür yozlaşmasının kötü sonuçları, birer lzmir acısı olarak atmaya baslıyor nabzınızda. Yaşamını kentin güzelliğiyle birleştiren tipler, bazen eriyip çözülen insanlar, bazen bir bakış, bir damla gözyaşı, birer öykü olup çıkıyor karşınıza. Öykülerdeki insanlar, kentin kaymak tabakasının insanları değil. Dolmuşta, otobüste, trende yan yana durduğunuz, yolda birlikte yürüdügTmüz, eli elinize değmiş, yaşamın daha çok siilesini yemiş, acılarıyla yogrulmuş "sıradan insanlar" di ye yıllar, yıllar boyu la/laca önemseumemiş, insanlar bunlar. Onların düşleri, unıutları, beklentileri, sevinçleri ve sızıları, elbettekı öykülerdeki yan izlekler. Ornegln Kar^ıyaka'da Çarşı bir soluktur. tnsanlan birbirinin gözünden ışık almaya, birbirleriyle var olduklarını duyumsamaya çağırır. Çarşıya girersini/.. Çarşı konuşmaya başlar. Yazarın, sanki bir hekim titizliğiyle, insanların yürek atışlarını yakaladığını duyumsarsınız. Oysa tek tek kimseyi anlatmıyor gibidir. Sez;in'in şiirli söylesisinde Çarşı'daki insanar birer birer anlatılıyormuş gibi, bir zenginlik yakalarsınız. Biraz yürürsüniiz. "Kcstanc kebap" diye bağıran orta yaşh bir satıcının önünde durursunuz. Sabri Baba konuşur: Kan davası yüzünden memleketinden kaçıp gelişini, yavuklusuyla birlikte lzmir'e yerleşmesini anlatır size. Anlatır mı, siz mi kurgularsınız yoksabazılarınir1 Anlayamazsınız. Ama onun yanından hüzün ve sevgi yönlerinden zenginleşmiş olarak ayrılırsınız. tçinizde, dhv lediğiniz öykü sizinmi^ gibi bir sıcaklık duyarsınız. Komutanı, işi örtbas edcr ama, Tekin astsubay "ihraç"tan kurtulmak için emekli olur. Ev, ocak, eş, okula uiden çocuklar. Emekli aylığı yetmez, işlere girer çıkar. Nâzım okumaktan damgalı oldugu için, hiçbir işte dikiş tutturamaz. Sonra kendisini mesleğinden eden kitaplara merak sarar. Kitapları okur. Nâzım sarar Tekin ast subayı. Başka kitaplarını edinir. Okudukça gcrçeği Kavramaya başlar. Sonunda "Vatan sizin çiftliğinizse, ben vatan hainiyim" bilincine ulaşır. Nâzım'dan başka kitaplara atlar. Ufku genişler. Durmadan yeni kitaplara gereksininı duyar. Ama parası yoktur. Bunun üzerine okuduğu kitapları satmaya karar verir. Onları satacak yenilcrini alacaktır. Çantasına doldurduğu kitaplarla meyhaneleri, barları dolaşmaya başlar. Zaman la iş, tutar. Para girer cebine. Kitabevleriyle anlaşır, yeni kitaplan da koyar çantasına ve giderek adı "Gece Kitapçısı"na çıkar. Düzenin çarptklığindan.yönetimin baskısından güzef bir adam doğar. Dayatmacı anlayışı, pratik zekâsı cansuyu olur Tekin astsubaya. Dinçer'in kamerası uğramadık yer bırakmaz Izmir'de. Sade, sıradan insanların cirit attığı Kemeraltı'na götürür sizi. Karfon'a oturtup teleferiği izletir. Vapura bindirip karşıdan karşıya geçerken Körfez'in berbat durumunu gösterir, evlendirme dairesinin üstündeki kafede bir kadch içki ikram ederken evliliklcri, aşklan düşündürtür; dcğişen duyumsama ve mekânlarla aşktaki lirizmin yitip gidişinin hüznünü yaşatır bir solukta. "lzmir Resimleri"nde yer yer röportaj ki kendisi de öykü röportaj diyor bu kitabına tadı da yakalarsınız. Ama ben her çalışmada sıcacık bir öykü tadı buldum. "tzmir Resimleri", lzmir'in nabzını duyuruyorbize. Görmezdengeldiğimiz kücük insanlann serüvenlerinueki gizli güzellikleri duyumsatıyor. Acı gerçekleri ıskala mıyor. Öykü için gerekli olan içsel dramı, çarpıcı sonlarla başarılı bir biçimdc sergiliyor. Özenli ve akıcı dili saycsinde ralıat okunuyor. "lzmir Resimleri", "lzmir Resimleri2 "yi merakla bekliyorum. • "Geca KttapçtsT ( SEL YAYINCILIKTAN YENİ KİTAPLAR • Il.mıU I»ll 1 (IKıLHI* HAYATIN B U YAKASI JALE SANCAK Uzak LoArdfydlardan y.ışadığımız sokaklara, sokoklardan ev içlerıne akan uzun ince bir yol. Sonra birden hayatımızn karışıveren yolcular: Beyoğlu'nun yavuklusu Şpfika, karanlıkta sesleri dinleyen Yakup reis, şehir hatları v.ıruplarına sığınan Suzan ve Perikli'nin pıı pır eden yuregı... Sonra kaybolmuş bahçeler, Leyla hanımın bıtmeyen aşk ronıanı ve bitmek bilnıeyen bir av düşünun çııpınışları H a y a t i n Bu Yakası'nda o n l a r l a b i r l i k t e bir y o k u l u k . Sezgin böylesi anları öyküleştirirken, titiz ve özenli bir dille, biçemin gerektirdi ^i bazen kısa, kesik kesik, bazen bol ayrıntılı uzun tümcelerle, içinden şiir geçen tablolar çizer yürcğinize. Sonra bir sokaktan, ipek bürümcügünü yele vermiş, yüregi imbat kokan bir kız geçer. Eski nir sevdayı anımsatır size. Derken yolunuz Aksoy Caddesi'ne düşer. Aksoy Caddesi Kar^ıyaka lskelesi'nden Bostanlı'yagiderken çıkar önünüze. O, Karşıyaka'nın atardamarı gibidir. Bu eaddedeki Ekin Pastanesi'nin ortaklarından biri olan Laz Mustafa'ya bclki bir "merhaba" dersiniz. Aksöy Caddesi'ni Laz Mustafa uyandırır her sabah. Dogrucu Davut'un birisidir. Yaşamın gerçeğinden ışlun vermiş bir tiptir. Aynca yazılası bir roman kahramanıdır. Sezgin, Laz Mustafa'yı bir şiir tadındabetimler" Mustafa tezgâhın arkasında kaybolmaya 'müsait' boyuyla, çok alçakgönüllü bir resim halinde oradadır. Şayet ooşsa, mutlaka uzun maltepesini yakmıştır ve CAimhuriyet gazetesi okuyordur. Yanında da dainıa yarıya kadar içilmiş bir çay bardağı görünümü tamamlamak için (lurııp dıırmaktadır. Si/.i görmüşse imbat kokulan ESKİ ZAMAN EŞKIYALARI MUIISİN KIZILKAYA Topu topu bırkaç adamdırlar. Ölüm fermanlarını, boyunlarındaki hamaylın içinde taşıyorlardı. "Hepsi çapraz asmısjardı turkulerıne mavzerlerıni." Uzun bir yolculuğa çıkmışlardı. Yollarına ıhanet, buhtan, sınırın öte yakasındaki savaş bu yakasındaki kıtlık, kıran çıkıyordu. Eşkıyaydılar. Zaman, pski zamandı. Eski zaman eşkıyaları* SU TÜYÜN ÜZERİNDE BEKLER ENİSBATUR Codot yoksa gıızel bir kadın mıydı? Ölüm mü insana verilmiş en büyük ceza, ölümsüzlük mü? Gecenin kaç çocuğu vardır? Zaman nereden gelir, kaydırağımı onarabilır mi? Yazar bu yeni kıtabında soruları kuşatıyor, onları tartışıyor, kesin yanıtlar aramaya kalkışmıyor: Sorular bir buluşlar zincirinden çok bir kayboluşlar zınciri ıle okurun onunden kayıyor. FATMA TÜLİN ENİS BATUR Bir (iki) sergi öricesinden tablolar Babıali Cad. 20/1 Cağaloğluİstanbul Tel.: 0212 511 10 05 SAYFA 7 *SEL YAYINCILIK CUMHURİYET KİTAP SAYI 482