19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

kurtulmak ulası değildi. "Mağdur bir âşık" olarak onun büyülerine ömür boyu katlanmaktan başka elden bir şey gelmiyordu. Bu büyüye ömür boyu scvc sevc katlanmış biri olarak şimdi övünerek söylüyorum: lyi bir şiir okuruyum ve iyi bir şiir avcısıyım.Oykülcrimdeki şiir tadıvar sa şair Sezgin'in yardimıyla oluşmadı. Çocukluktaki sözünü ettiğim tanışıklığın zamanla büyiiyc dönüşen güzel tadlarından süzülüp oluştu. Ayrıca, şiirin olmadığı bir sanat dalı var mı? Şiirsiz bir müzik, bir resirn, bir roman, bir tiyatro düşünebiliyor musunuz? Öykünün de şiirle iç içe olması çok doğal bence. Ben sözcükler arasındanir ses vc renk akrabalığı okluğuna inanırırn. Oykü yazarken bu akraba sözcükleri bulabilirscniz, yakalayabilirseniz, yan yana getirebilirseniz, onlartn oluşturduklan ses ve renk birlikteliğiyle şiir tadını ya ratmanız pek zor olmuyor. Sanırım, bütiin sorun, yüz on bin sözcük içindcn ses ve renk akrabalığı olan sözcükleri arayıp bulmaya baölı. Sözün özü, dil yazarınşairin her şeyidır. Şiir dc bir dilin ilk çocuğudur. Birinci sorunıızda öykülerim için 'maviylc gri' arasında dcmiştiniz. Çok yerinde bir saptama bu. Gerçekten mavi ve gri, cn çok sevdiğim duygu ve beyin lenklerim dir. Seçtiğim sözcüklere duygularımı ve beynimi yansıtabildiğim için nıutluyum. Bu açıklamalarımdan sonra şair Dinçer Sezgin'in şiiriylc başının derttczorda olduğunu ve öykü yazarı Dinçer Sezgin'e 'bigram' bile yardımcı olmadığını anlamışsınızdır. Bip durum sairi VECİHİ TİMUROGLU aul Eluard, 17 ücak 1952'de, Bilginler Derneği'nde verdiği bir konferansta, şiirin "türkü söyleyen dil" oldugunu söyler (1). Dünya nın her yerinde, halklara, "Şair kimdir?" diye sorduöunuzda, "Saz çalıp şarkı söyleyen kisiair" yanıtını alırsınız. Sümbülzade Vehbi Efendi'nin eline saz tutuşturulması, lzzet Molla'dan sazının sorulması, yalnız bizim şairlerimizin başına gelen bir olay değildir. Paul Eluard, Yunanistan'da dolaşırken, halka bu soruyu sorar, aynı yanıtı alır. Çok açık ki, insanogkı, cfaha toplama ve avlanma çaöında, nesnelcri ilk adlandırmaya başladığında, işini "sessözeylem" birliği içinde yapıyordu. Bu davranış bütünlüğü, üretim sürecine girildiğinde, tapınağa taşındı. Müzik, ilahi ve dans, tapınaktaki taşınmanın birbirlerini bütünleyen öğeleriydi. Ciderek, söz, yanına sazını da alarak tapınaktan ayrılcıı. Söz, bağımsızlığını duyururken, saztlan ayrılamadı. Ezgili söz, şairin yaşamı algılama, yaşama savaşımı verme aracı oldıı. Toplumsal sava şımını da, ezgili sözle yaptı. Şiir sa/.dan ayrılmasına karşın, ezgiden kopnıadı. En ideolojik şiirler bile, geniş halk tabanına, Çalışmalannız öykü, ştır, oyun, elejttrt, iç müziğiyle, tartımıyia ritmiyle yayılmışdeneme (kö$e yazılarınız zaman zaman bu tır. Çağımızın en büyük şairler de, şiirin ladı vertyor) alanlanna yaytldt Bu yayılma ses değerini yadsıyamamışlar. sanatımza bir şeylcr katıyar mu, yoksa sa Çağımızıtı önde gelen şairlerinden natımzdan bir şevler götürüyor mu? ZaAragon, Elsa'nın Cîözleri adlı kitabının man zaman "Keşke hunlardan yalnızca bi önsözündc, "Canımı alabilirler, ama şarrini (sözgclimi (ryküyü) seçseydim ve bütün kımı susturamazlar" diyor. Aragon un çalışmamı onun üzerine yoğunlaştırsay Şarkısı, şiiridir. "Şarkı, türkü", bireok şi dım" dedi&iniz oluyor mu? ire ad bile olmuştur. Namık Kemaı'in en P Özgüveneksikfiği Dcğişik alanlata yayılma, dağılma yetınmeme duygusıından ya da insanın kendine duyduğu asjirı güvenden kaynaklanır. I ler ikisinin de temelinde 'Özgüven eksikliği' duygusu vardır. "Ben henı ijiir,hem öykü, hem oyun, hem roman yazarım, resim de yapar, piyano da çalarım. l lepsini de mükemmel yaparım" tavrı aşırı güvenin göstergesidir. "Evet, bu kadar değişik aJan da yazmamam gerektiğini biliyorum. Ama yalnızca şiiryazarsam Kendimi eksik anlatırım gibime geliyor. Ya da yalnızca öykü yazmak doyurmuyor beni" tavrında da yaptığıyla yetinmeyen ve öteki alanlarda da kendini aravan bir kişiliğin doyumsuzluğu vardır. 1 ler ikisinin özünde de bir alan da yaptığı çalışmalara tam anlamıyla güvenmeme duygusu yatar. Bir alandaki ürünlerinin gerçekten başarılı olduğuna dair bir özgüven geliştirememiştir. Sanatçı, bu çelişkiyi büyük boyutlarda yaşar. Çiinku, sanatçı siirekli olarak beynini yiyen, tükcten bir insandıı. Bir yandan bey nini füketir, bir yandan beynini tamamla maya çalışır. Tukettiğinin yerine yenileri, değisikleri koyarak yapar tamanıfama işirıi. Yeniyi ve değişiği koyma isteği onıı ye ııi atayışlara götürür. Yeni arayışlar, yeni anlatim biçimleritıi getirir. Beyni tümle yen yeniler ve dcğişiklcr, kendilerinin değişik bir dille dışavurulması için sanatçıyı zorlarlar. Sanatçı siirekli kendini eksik dıı yumsayan bir insandır. Siirekli bir doyıırnsu/lıık içiıuledir. Ürüııünün tam olduğu nıı hiç mi hiç düşünmez. Düşünse iiretc mez. Olduğu kadarıyla da 'vaziyeti idare' edeıuez. Yani yetinemez. Eksiksiz üriinü bıılabilmek, yaratabilmek, üretebilmek için durmadan çoğaltırkollarını. Sanat ev reninde ürün venliği tek alanla yetinmi), başka sanat dallanna el atmanıış, o dallar da da ürün vermemiş çok az sanatçı var bildiğim kadarıyla. Bu arama ve coğalma iiji ölene değin sürer. Ve sanatçı ciliirk.cn bile eksik ölür. Bu söyletliklcrim, lx;ııun için de neden geçerli olmasın? Biliyorum, ben de eksik öleceğim çiinkü. • CUMHURİYET KİTAP SAYI 482 vurgulu siirlerinden birinin adı "Vatan Şarkısı"uıı Tevfik l'ikret'in "Millet Şarkısı", bugün bile birçok yurtseverin, çü rümüş yönetinıe karşı söylediği bir şiir dir. Demem o ki, türkü, şarkı, ezgili söz, şiirden ayrı oldugu halde, şiir, sözün iç sesinden ayrılamıyor. Peki, türkü, şarkı ya da ezgili söz neye yarıyor? Sözün nıü ziksel etkisi, sözün işlevsel de/*erine neler katıyor? \ ler şeyden önce, şair, insan la, doğayla, toplıımla ilişkilerin de, bir dıırumu sezer. Ezgi, sezgiyi derinleştirir, etkin kılar. Sözün iç sesinde, şairin duyarlılıgı belirir. Salt sözcük ekonoınisin de sezemezsiniz duyarlıkları. Kaynağında tartımsız sözün dııyarlığı yoktur. Tartınısız sözün mantıksalörgüsü dahabaskındır. Hemen her türkü, yaşama gereksiniminin yansımasıdır. Şair, yaşama ge reksinimini yansıtmakla kalmaz, yaşama gereksinımleri ellerinden alınan insanların savaşırnına katılır. Yaşam sevgisinden önce, yaşama gercksinimi önemlidir. Ezgisel söz geıçeğe dayalı aklın taşıyıcısıdır kaynağında. Yaşamın içinegirmeden, yaşama gereksinimini anlamak, onun türküsünü söylemek olanaksızdır. Şair öteyaşama yönelen şair, gizemci olur. Onun yaşama katacağı türküsü yoktur, yaşamdan alıp gotürdüğü bitik ezgileri vardır. Şaiı, Baudelaiıc'in dedığı gibi, saçmalı;ın kajiısına dayanınalıdır. Bu kapıyı zor adığında, çatal yürekli bir halk adamı olur. Şair, ezilen ınsanların direncini teııısil edebilnıelidir. Kuşkusuz, şaire "ben" demek hakkını tanıyorum, ama, hepimizin barış, özgürlük, esitlik şarkısını söy lediği zaman yücelir. Şair, barışı, özgürlüğü, esitliği tanıyınca, insana aykırı ola ııı göıebilir. Bu kavramlara yabancı biri, kim olursa olstın, insana yabancıdıı. Insana yabancı bir şair, her tiirlü duyarlığa kapalıdır. Yaşamı yeniden üretmek, tanınıadıj^ı insanların koşullarıyla, ortamla rıyla, yaşantılarıyla özdeşleşerck yükselir. Şair, gerçeg in ardından koşarken, dogru yöne bakıyorsa, zorlanmaz. Olanak ları ve konuları, gerçek olan sağlar. Yeter ki, "salt cerçek"in üzerine fazla düşmesin, imgelem hakkını kullansın. Salt gerçekte, şîirsel özgürlüğün olmadığını söylerler. Şair, yaşanan dünyayı, yaşantının değerini, insanın dünyasını yansıtmalıdır. Dinçer Sezgin'in şiirinde, böyle bir yan gördiim. Yaşantının türküsünü söylüyor. Salt gerçegln ardına takılmıyor. Kendi şarkısını söylerken, insanın iç dünyasına yönelirken, değiştirilmesi gereken dünyayı unutmuyor. Kuşkusuz, de^iştirilmiş dünyayı algılarken, kendi dünyasında kaynayan öznel gerçeğin de değiştiğıni sezer. En azından, kendi gerçeğini de değiştirir. Dinçer Sezgin, yaşanan dünyayı, insanın dünyasını yansıtan şiiri amaçlıyor. Yaşanan gerçeğin değişmesini istiyor. Deöiştirilmiş dünyayı algılamak, yazmak, hepimizin düşü, ama değiştirifmcyen bir gerçeğimiz var, işte bunu yansıtmayı öne çıkarıyor. Bu durum, biraz da, yüreğimizi yakan bir gerçek, nesnel olduğu değin de öznel. Ellerin adlı şiirinde, bu "durum"u yansıtıyor bize: "haklı görüyor musun ellerini / Anadolu'daki güzellerin / tezek karan / hamur yoğuran / çift sürüp harman savuran bileklerinde / toplanan sızı acıtmıyorsa yüreğini / söyle haklı görüyor musun ellerini." Bu dizelcrde, amaç edinilmiş dünyanın gerekçeleri duyumsanmış. Amaç edinilmiş eşitlikçi, özgürlükçü dünya için bir ipucu yok, ama öyle bir düzene geçmek için, yaşanan dünyayı, kendi insanımızın yaşantısını yalın biçimde yansıtıyor. Amaçlanan dünya, devrimcinin uğrıına savaşım verdigi dünyadır: "söyle haklı mı ellerin / uzanmamışsa bölüşmeye / sızıyı acıyı yorgunluğu / birlikte karşı cıkmamışsa olmeye/ becerememisse kurşun olmayı / bir devrimcinin tüfeğinde / söyle haklı mı ellerin / sahibi olmaya bunca güzelliklerin." Amaçlanan dünya, devrimcinin savaşımı ile değiştirilecek dünyadır. Yiireğimizde kaynayan öznel gcrçegimiz de, bu değiştirilecek dünyada güzelleşecektir. Değiştirilen dünya istemi, imgelem güeünü, öznel duyarhğı aşıyor. Dinçer, düşmanlıklarla aşk arasında kaçınılmaz görülen savaşı kazanmak istiyor. Küçük de olsa Dinçer'in şiirini okuduğunuzda, eylem olana^ı, değiştinne istemi duyuyorsu nuz. Çünkü, Dinçer Sezgin'in şarkısı, aşk ve güzel yaşam üzerine söyleniyor. Cîü zel yaşamın koşulları da, özgürlük ve S eşikliktir. Dinçer, her yerde söylüyor aşkın ve değişimin türküsünü. Dinçer in şiirinde, tema her zaman bir durumu içeriyor. Babasının ölüınünden sonra yazuığı şiirinde, öznel duyarhğı aşmıştır. Ölümü değil, ölümden sonraki gerçek durumu yansıtıyor: "o sessiz bir ipekböceği sanılırdı / öldüğü gün / bir şey bırakmayınca ardında /ipekböceği olmadığı anlaşıldı / usta öldü / insanların sağlam hasması için yere / inanırdı kunduralar üreten ellerine / çıplak ayaklar dolaşıyorsa şimdi yervüzünde / herkes inanmalıdır bir emekçinin öldüğüne." Bu dizcler, ölen bir emekçinin ar dından yazılan bir ağıtı değil, bir durum şiirini gösteriyor bizc. Çağımızın şiir ortamı, durum şiirini hazırlamıştır. Dinçer Sezein, özellikle Babam tçin adlı şiirinde durum şiirinin hemen her gerecini kullanmıştır. Bütiin yaşantısında, gözlerine bakıp aradığı babasını, ölümünden sonra bufabilmiştir. Bu, birölçüde trajik bir durumdur, ama toplumsal gerçeğin dayattığı bir acıdır. Bütün gün, bizini mumlayıp, çekicini vuran bu emekçi, bir gün olsun, meyhaneye oturııp, "getirin bir küçük rakı diyememiştir. İşte oütün bir yaşamın özet durumu. Dinçer, bu durumu, girişimci bir imgelemle aşıyor. Bir tiyatrooyuncusu gibi: sağ olsavdın / bu ece/ iki kadeh içmeye çağırırdım seni" iyor. Bu girişimi, eylemeuönüşememiş tir, ama temanın genele ulaşmasma yardımcı olmuştur. Şair, bu duruında kendi duyarlığıyla, sağduyusuyla, mantığıyla tam bir uyum içindedir. Her şair bu yapıyı sağlayamaz. Dinçer, özellikle bu şi irinde, yapı çalışmasını çok başarılı yapmıştır. Şıirde, insan ağırliğı görülmesi, hemen hcr şiir okurunun aradığı bir olgudur. Dinçer'in her şiirinde insan ağırlığını g(>rcbiliyoruz. "Babam lçin"de, yaşama se vinci ölümün sandığından söküliip alınıyor. Ölüm, yaşanan bir durumdur. Baba, bu şiirde çok yüce bir durumun, yaşama gerçeğinin bir simgesidir. CMüın burukluğu, emeğe saygıya, onııra, özgürliığe, yaşama isteğinedönuşüyor. Bilgi, düşünce eriyor, ama emeğin onur ve yüceliği, yaşama bilinci daha güçlü yeşeriyor. Dinçer, dilini insan ağırlığı için biliyor. Barı şı savunan her dizesinde, güçlü nir insanlık şarkısı yükseliyor. Dinçer Sezgin'in şiirinde, öznel duyarhğının aynasını görürken, (]emal Süreya'nın sözcük doku sunu da seziyorsunuz. Divan gülleri her aşk bahçesinde açıyor, Dinçer'in bahçe si dc dalıil. • (1) Paul Eluard, Ozan ve Gölgesi, s. 40, Adam Yayınları, 19S4. (Çeviren Özdemır înce.) • f Dinçer sezgin. yajanan dünyayı. insanın dünyasını yansıtan $llr) amaçlıyor. ya$anan gerçeğln deOI$meslnl İstiyor. SAYFA 5
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle