29 Mart 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

0 K U R L A RA Cüneyt Arcayürek, öğretmen anne ve babanın ikinci çocuğu olarak, 1928 yuında Ankara'da doğdu. Öğrenimini Ankara'da tamamladı. Gazeteciliğe 1947 yıltnda CHP'nin yaytn organı Ulus'da bai'ladı. Bir çok gazete de uzun süre de Hürriyet'te çaltştı. Milliyet'te ve Metin Toker'in yayımladığı 'Akis' dergisinde hem yazarltk hem de genel yaytn müdürlüğüyaptı. Demokrat Partt'mn 19501960 ikitidan sırasında bir yaztsmdan dolayt hapse girdi. Mesleğinin her kademesinde görev yapan Cüneyt Arcayürek, Cumhurbaşkanlığı Başdamşmanlığı yaptığı süredışında 1985'ten beri gazetemizde çahi'iyor. Arcayürek yakın siyasi tarihimizin en yakın tanıklanndan biri. Bu tanıklıklanm dönem dönem yayımladığı kitapları ile tarih kitaplığımıza armağan ediyor. Arcayürek'in son çalışması on kitaptan oluşacak. Üç yıltık yoğun bir çalışmanın ürünü olan ve "Büyüklere Masallar, Küçüklere Gerçekler" ana başlığı taşıyan çalışmanın ilk iki kitabı geçtiğimiz günlerde yayımlandv. L)emokrasi Dönemecinde Üç Adam ve Bir GidenBir GelenBir Bekleyen. Kitaplar Arcayürek'in deyişiyle, 'Bizbu filmlcri izlemiştik' diyc konmmaları olası büyüklere 'masallar'ı; Öğrenmeyc meraklı genç nesillere yakın geçmişten izlcyemedikleri kimi 'gerçekler i aktarıyor. Cüneyt Arcayürek'e leşekkür ediyoruz kitapları için. Bol kitapîı günlerf... FETHINACI Fotokopiler John Berger'in Fotokopiler (Metis Yayınları, 1999. Çeviri: Cevat Çapan) adlı kitabının arka kapağında şöyle bir ciimle var: "Ve yavaş yavaş, hiç bir araya gelmez sanacağınız bu insanlan Berger'in kaleminden tanırken, yazarın istemeden ele verdiği otoportresi belirmeye başlıyor gözlerinizin önünde." üysa John Berger, "otoportre"sini "Bir Bardakta Bir Demet Çiçek" adlı o unutulmaz "f otokopi"de apaçık sunuyor bize: "Olmeyeceksin, dedim ona. Öleceğini biliyordu. Ben ona ölmeyeceğini söylediğim zaman, bana sık sık baktığı gibi, sanki bende anlaşılmaz bir şey varmış gibi baktı, aynı zamanda da delinin birine bakar gibi." (s. 64) John Berger'in dostu Marcel seksen yaslarında. Yılın dört ayını inekleriyle dağda geçiriyor. îki köpeği, kırk kadar ineği ve bir boğasıyla çıkıyor dağlara. Onu görmeye gelen dostlarına "aşağıda olup bitenleri, köydcki hayatı sorardı." / "... Marcel'in her zaman bir hayvanı kaybetme korkusu vardı. (...) Dağda olasılık yasaları değişir. Bazen çam ağaçlan yürüyorlarmış da, o anda durmuşgibi görünürler. (...) Marcel'in aşınmış, çatlamış, eklemleri şişmiş elleri vardı. Hem nasırlı, hem de duyarlı eller. Bugün artık kullanılmamaya başlayan birtakım eski sözcükler gibi." / " O n u en son birlikte kutladığımız bir yılbaşı gecesinden sonra arabayla evıne götürürken görmüştüm..." John Berger, Marcel'in öldüğünü şöyle anlatıyor: "Geçen haziran Marcel'in dağındaydım. Ne otlayan inek vardı, ne onların boyunlarındaki çanlar, ne de köpekler. Ama birçok yabani çiçek vardı." John Berger, bir demet çiçek topluyor, Marcel'in boş daö evinin kapısını açıyor. Elindeki çiçekleri nir bardağa yerleştiriyor, bardaga su doldurup masanın üstüne koyııyor. "O artık orada olmadığı için masanın yanındaki sıraya oturmadım. Orda durdum, o sessizlik içinde sığır sürüsünden gelen can sesleri arasından onıın bağıran ve ltüfreaen sesi kulaklarıma gelinceye kadar durdum." Işte yazann portresi... John Berger kadar elleriyle (Bu defa yaznıak için değil!) çalışan, bundan yüksünmeyen bir yazar görmedim: "...Siit sağma makineleri olmadığı için inekleri elle sararlardı. Benim işim ner akşam ahın süpürmek, içtigi su boğazından geçerken borudan yalağa dökülür gibi ses çıkaran kısrağa su vermek, hayvanların pisliğıni gübre yıöını üstüne boşalttıktan sonra cl arabasını hortumla yıkamak, gerektiği zaman da hayvanlar için yenı torbalarını taşımaktı." (s. 73) John Berger'den usta işi bir "portre": "Şimdi öğle saati ve kadın Oxford Meydanı'nın arkasında yüzlerce güvercinin toplaştığı yaya bölgesine doğrıı yürüyor. Güvcrcinler şapkalı kadını görür görmez, ya paytak paytak yürüyor ya da kaldınm taslan üzerinden kadına doğru uçuyorlar. O da arabasından ("alışveriş arabast" FN) çıkardığı plastik torbadan Mortimer Caddesindeki bir lokantadan atılmış bayat ekmeği elleriyle ufalayıp avuc avuç havaya serpiyor. / Bir sürü güvercin kadının kollarına konuyor, birkaçı havada, başının üstünde kanat çırpıyor, ama çoğu havadan dökiılen kırıntıları gagalamak için yerde bekliyor. Zaman zaman kadın da dalgınlıkla ağzına bir parça ekmek atıyor. / Çocııkluğumda evimizin arka bahçesinde kuşlar için taştan bir havuz vardı; SAYI 513 çok sert geçen bir kış, KIMN B l M.tM o zamanlar bu kadının F'O'IÜKOPİLER yaşında olan annem, her sabah donmuş suyun üstüne kızarmış, ekmek" koyardı. "Arabalı kadın, elleriyle bir kuşu tutarken bir yandan başını sallıyor, bir yandan da dirseğini havaya kaldırarak ötekileri kovuyor. Göğsünün üzerinde tuttuğu kuşun tüylerinin bir bölümü dökülmüş, (...) yuvarlak başı yan yarıya dazlak. Kadının verdiği ekmeği ae reddetmiş. Kadın bir eliyle güvercini ceketinin üstünde tutarken, bir eliyle de (...) içinde biraz süt olan bir biberon buluyor; güvercinin açık tutmayı başardığı gagasına bırkaç damla damlatıyor. /1 ler gün Oxford Meydanı'na gelmeden dazlak güvercinin sütiinü veriyor. / Oxford Caddesinde alışverişe çıkan kalabalık da durup şapkalı kadını seyrediyor." "Bebek Arabah Yaşlı Kadın" adlı bu "fotokopi", J. Berger'in" Anacığım benim!" sözüyle (ya da inleyişiyle) sona eriyor. J. Berger, "5 Ekim 1993 Salı günü Fransız basınınua yayımlanan fotoğrarını görememiş olanlar seni görsün diye, Durada o fotoirafın sözlü bir fotokopisini çıkarıyorum" diye bitirdiği "Şapkalı Bir Genç Kadın" adlı "fotokopi"de Olga'yı ve "serbest piyasa"lı Rusya'y anlatıyor: "Son iki yü içinde değerini yitiren yalnız ruble değil. Bir zamanlar yaşanan her şey değerini yitirdi. Artık her şey bit pazarına düştü. (...) Üç kuşağın özveriyle biriktirdikleri şeyler şimdi Serbest piyasanın sunağında kurban ediliyor. / Gazete başlıkları senin komünizmi özlediğini ve demokrasi için bir tehlike olduğunu yaymaya çalışıyorlar... / Ama halkın belleği o bezirgânlannki kadar unutkan değil. Bu şimdiden senin yüzünüden anlaşılıyor. Senin bir çocuk rau, yoksa bir nine mi olduğuna karar vermek o kadar kolay değil. (...) Sen sınıf arkadaşların orospu olmak için Hamburg'a ya da Zürih'e göç ettikleri için mi, yoksa eui yıl önce Stalingrad Savaşı'nda kocanı yitirdiğini hatırladığın için mi Beyaz Ev'i savunmaya geldin, anlamak kolay değil... Serbest Piyasa'nın bezirganları ve onların yarattığı mafya, dünyayı artık kendi çiftlikleri olarak görüyorlar. Orası öyle. Ama bu güvenlerini koruyabilmeleri için bütün dillerde hayatı açıklayabilecek, övebilecek ya da değerlendirilebilecek sözcuklerin anlamlarını değiştirmeleri gerekiyor. Artık onlar icin her sözcük kazancın bir uşağı. Bu yüzaen onlar artık dilsiz sayılırlar. Ya da dana doğrusu, onlar artık tek doğru söz söyleyemezler. Bunu yapamayacak kadar kıırumuştur dilleri. Bu yüzden belleklerini de yitirmişlerdir." Son "fotokopi", kitabın en sert yazısi: "Herkese her şey, kendimize hiçbir şey." diyen Zapatistleri anlatıyor: "Işte buradayız, sonsuza dek ölü, ama şimdi bir kez daha ölmemiz yaşamak için." J. Berger, ekonomik sorunlara da değiniyor: "Geçen yıl IMF'nin dünyaya çağdaş gelişmenin bir modeli olarak övgüyle önerdiği Meksika ekonomisi geçen kış çöktü ve ancak, bir dünya bunalımına yol açacağı korkusuyla, uluslararası sermaye tarafından kurtarıldı. Bir ülkeye verilen en yüksek borç (50 milyar dolar) karşılığında Meksika hükümeti bütün petrollerini sonsuza dek rehin gösterdi ve çalışacak yaştaki nüfusun yarısı işsizlik sıkıntısı çekerken ekonomide on üç yıldır uygulanan neoliberal şok önlemlerini artırma kararı aldı. (...) Şimdilik hiçbir hükümetin engelleyemediği Internet sayesinde Zapatistlerin Bildirileri dünyanın her yerinde artan bir ilgiyle okunuyor, tavırlan hayranlıkla izleniyor ve destekleniyor. (...) Dağlardaki sığınaklarında saklanan, yüzleri tanınmayan birkaç bin gerçek adam ve kadınla muzaffer Dünya Düzeni arasında daha önce bcnzeri görülmemiş ideolojik bir kavga." (s. 116) John Berger, kimi "fotokopi"lere kattığı birkaç satırla, okurlara büyük bir edebiyat keyfi veriyor: "Otların üzerinde otunırken komşunun tavuklarından ve güvercinlikteki güvercinlerden gelen sesleri dııyııyorduk. Gökteki bıılut yoktu, Ağustos güneşi batıda ağır ağır batıyor ve uçsuz bucakstz aydınlık sanki bütün Atlantiği yansıtırcasına her yana yayılıyordu." (s.54) "Kendi acısı başkalarının acısını arar, onlarla birbirlerine dayanak olmalarını sağlardı." (s. 16) "Dışarı çıkıp otların üzerinde duran masanın yanındaki erik ağaçlarına doğru yürüdük. Orada durup hala bulutlu olan göğe baktık." (s.14) John Berger, alçakgönüllü bir yazar "19 Numaralı Oda" başlıklı yazısında şöyle anlatıyor kendini: "Bizim yaşımızda ve oizimki gibi bir geçmişi olanların Venedik'e onur konuğu olarak çağrılan, Hotel Danieli'de kalan, kendileriyle ilgili bol resimli monografiler yazılan başarılı sanatçı arkadaşları olması doğaldır. Bunlar iyi arkadaşlardır ve ne zaman onlarla bir araya gelsek, şakalaşır güleriz. Oysa biz, ikimiz de kendine göre, sürekli tutulmayan daha açık söyleyeyim çok satmayan kişilerdik." (.109) "Işte insan!" dememek elde mi? John Berger, yazarhğıyla da, insanlığıyla da önemli. "Fotokopiler"i okurken, tadını çıkarmak istiyorsanız, yavaş yavaş okuyun, çok yoğun metinler bunlar, günde 34 yazı okumakla yetinin, daha bir keyfine varırsınız "Fotokopiler"in. Çeviri nasü mı? "Çeviri: Cevat Çapan" dedikya! SAYFA 3 TURHAN GÜNAY KİVA1P Imtlyaz Sahlbl: Çağ Pazatiama Gazete Dergi Kltap Basın ve Yayın A.S. Adına Berln Nadi Yayın Danı$mani: Turhan Günay o Sorumlu Müdur Fikret llklz Cörsel Yönetmen: Dllek iikoruro Baski: Çaâdaş Matbaacılık Ltd. Stl ldare Merkezl: Türkocağı cad. NO: 3941 Cagaloğlu, 34 334 Istanbul Tel: (212) 512 05 050 Reklam: Medya C John Berger CUMHURİYET KİTAP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle