Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Füruğ'un sesini Türkçemize ileten bir Iranlı şairhekim, bir süre ülkemizde yaşamış Dr. Haşim Hüsrevşahi. Şiirler Türkçe söylenseydi ancak bu kadar güzel olabilirdi dedirten bir çeviri bu. Yıllar önce Furuğ'un dilimizdeki ilk yayınlanışı olan Onat Kutİar/Celal Hosrovşahi çevirisi kadar güzel. ERENDİZ ATASÜ "Ve sıntrlı geometrik biçimler arastndan enginin duyumsaldüzlemlerine sığınacatitm ben çıplağım, çtplağtm, çıplak çıplak sevgi sözcüklerinin arastndaki duraksamalar gibi çıplak ve aşktandır tüm yaralarım benim asktan, asktan, aşktan." (s. 153) lnsan kusursuzlukla karşılaşınca, onu nasıl yorumlayabilir ki... Evrenin tümlüğüne kaynaşan ve bütün koruyucu katmanları aşıp çıplak ruha ulaşan bir şiirle... Dinlemeli Furuğ'un sesini ye o sesin içimizde yükselttiği titreşimi... "pencereyle görmek arasında her zaman birarahk var." (s. 153) Şiir bu aralıkta doğar, söylenmemiş sözlerle var olur ve bin yıllardır var olanı söyler, yasamın dilini, serçelerin dilini söyler. Şiir bu dilin günümüz dünyasında nasıl kınlıverdiğini söyler: "serçelerin dili fabrikada ölüyor" (s. 157) Fürug Ferruhzad şiirlerinin yeni bir çevirisi: Ve Yaralarım Aşktandır Dişil Şîip yimleyebileceği ölçüde iki büklüm kalakaldığı alacakaranlıktaki nokta, ilginç bir rastlantıyla, ışığa, yüzyılların kültür birikimine ulaşabılme mesafesine denk düşmeyeydi, Furuğ, Furuğ olur muydu? Furuğ'un renkli, inişli çıkışlı, çelişkilerle çetrefil, ancak duygu ve yaratıcılıkla dolu ve hep gelişen, yükselen kısa hayatını ve traiık sorunu Rıza Berahani'nin, hem kaaınlık durumuna hem Furuğ'un ruhuna ve sanatına süzülebilmiş kapsamlı ve derinlikli önsözünden öğreniyoruz. Furuğ'un zihinsel ve kültürel gelişimine, onun aklını besleyip özgür tabiatını baskı altına almaya azinîli iki erkeğin, öfkeyle başkaldırdığı babasının ve kocasının dolaylı dolaysız katkıları büyüktür. Daha sonraları evlilik dışı, sarsıcı, uzun bir birliktelik yaşadığı ve herhalde kadınerkek ilişkiierinin derindeki çelişkileri üstüne Furuğ'u geleneksel babakız ve evlilik kalıplarının herkese 'ayan' kabasabalığından çok daha fazla bilgilendirmiş olan sanatçı Golastani'nin Furuğ'un yaratıcılığına dolaylı etkisini de unutmayalım. Herhalde Furuğ'un şiiri bu yaşamdan ayrılamaz. Furuğ'un yaşamı yalnızca fiziksel varlığının, duygularının ve eyleminin kapatılmasına tahammül etmeyi reddetmış bir kadının değil, aynı zamanda başkaldırdığı erkek istibdatıyla baş edebilmek üzere hemcinslerinin bin yıllardır geliştirdiği ikiyüzlü savunma ve sinsice saldın yöntemlerini de reddetmiş bir kadının hayatıdır. Yaralanmaması mümkün müdür? en değersiz zerresinden güne} doğdu" (s. 153) dizesinde tasavvuf relsefesinden bir esinti ürpermez mi? Furuğ bir kopuş değil, bir dönüşümdür. îranlı kadının aydını ve şairi yarattığı noktada, Furuğ ülkesini ve onun kültürel ortamını kuşbakışı görebilir: "Ey şanlı vatan" (s. 138) şiiri buruktur, ironiktir. "Tanrının isyant" (s. 68) tanrı kavramına ince bir eleştiri, bir serzeniştir. Furuğ'un şiir verimi onun yetenekli ve duyarlı bir hevesliden yola çıkıp şiirin doruklarına erişen ustalaşmasımn belgesidir. Kadın olgunlaştıkça, sözü vetkinleşmiştir. Furuğ ulus ve din sınırfannın üstüne yükselebilen evrensel duyarlıkları yakalayabilmiştir: "aynadan sor senin kurtanamn adtnı senin ayağının altında titreyen yer senden daha yalnız değil midir? peygamberler yıktmın elçiliğini kendileriyle getirdiler yüzyuımıza bu art arda patlamalar ve zehirli bulutlar kutsal eyaletlerin ttnlaması mıdır? ey dost, ey kardej, ey kandas, aya vardığında çiçeklerin soykmmı tarihini yaz" (s. 163) Furuğ aynı zamanda, ulusal, dinsel, kültürel sınırların altında yatan insan gövdemize, ortak yaşam duyulanna ulaşır. Onun icin de kadınların ortak sesidir. îran kadınlığının gezegenin daha batısındaki ülkelere göre daha yoğun yaşadığı suskunluk Furuğ'un kaaınlık gerçeğini daha derinden "idrak etmesine" belki de yardımcı olmuştur. "suskunluk nedir söylenmemiş sözlerden başka" {s. 157) Furuğ işte bu sözleri söylevendir. Katmerleşen suskulann ve boş lafların alünda kanayana ulaşandır, "Asktn yaralartyla" yanandır: "benim sevgilim o arsız çıplak teniyle güçlü bacakları üstünde ölüm gibi durdu" (s. 105) "ne de sevecendin ey sevgili, ey biricik sevgili! ne de sevecendin yalan söylerken" (s. 156) Anatomik ve fizyolojik farklann üstüne binen sosyal ve etik eşitsizlik elbette kadınla erkek arasında bir duygu denksizliği yaratacak ve aşk kadını yaralayacaktır. Dünyanın tüm kadınlarının bildiği, çoğu kez eizlediği bir şeydir bu. Haykırmak yürek ister! "O günler gcçip gitti o çekialik ne saşkınlık günlerı o uyku ve uyantklık günleri o günler ber gölgenin bir gızı vardı her kapalı kutu bir bazine saklardı sandtk odasının her köşesi, öğlen ? ?v <. stzliğmde sanki baika bir dünyaydı ktmse karanlıktan korkmazdı gözlerimde bir kahraman vardı" (s. 79) diye anılan, henüz hayatın ağusunun kana kana içilmediği o saflık doncminin ardından, "ve yanaklarım sardunya yapraklarıyla süsleyen o kız, ah iimdi yalnız bir kadındır simdı yalnız bir kadın" (s. 81) evresini göze alabilmek ve sonra "ellerimi bahçcye dikiyorum yeşereceg'im, biliyorum, biliyorum, bilıyorum ve kırlangıçlar mürekkepliparnidkları Furuğ'un şiirinde, köken aldığı ülkenin ve kültürün izleri belirgindir: Ve şiir Furuğ'un sesinde bin yıllardır var olduğu halde suskunlukta boğulanı "tüm varltğtm benim, karanlık birayetsöyler: tir" (s. 146) "Furuğ Ferruhzad yalnız başına, yıllar "Yeryüzü ayetleri" (s. 114) boyunca dilsiz kalmış olan tran kadını"annmanın yeni ayetlerinin peygamnın açık dilidir. Ferruhzad lran kadınıberidir" (s. 158) nın suskusunun usanmış acılı düğümü"ve ben öyle doluyum ki sesimin üsnün patlayışıdır. Furuğ kendi fitünde namaz kılıyorlar" (s. 157) vs. ziksel niteliîderinden dolayı, acılar dolu bir trajedinin yalnız kahramanıdır, çün"Ve paramparça olmak o birleşik varlıkü o bin yıllar boyu yalnızdır ve yalnız ğtn giziydi başına alın yazısının yükünü omuzlamıştır ve yalnızlıkta, zaman çizgisi üzerinde kendi oylumlu volculıığuna kcndini bırakıyor ve geçiyor. Şairane yaratıcılık açısından yüzyıllar boyu lusır kalmış îran kadını Ferruhzad'da gebe kaliyor ve kendini tüm şiddeti ve aydınlığı ile zaman aynalarında yansıtıyor. O bu bakımdan kimsenin yerine oturmadığından öncesiz ve benzersiz ve kimse onun yerine geçmediğinden şimdılik ve belki de maalesef bütün zamanlarda sonrasızdır." (önsöz s. 11) Furuğ hiç kuşkusuz yalnızca lran kadınlarınm değil, kadınlığın scsidir. Belki tarihsel ve kişisel astlantıların ve zorunlukların kesişme noktasında "pallayan bir zerreden günes gıht dog"dn"Furuğ! Ülabilir. Böylesi duyarlı ve duygulu bir yapısı ohnayaydı, incinmeye hazır içtenliği ve dürüstlüğüyle, bastırılmayı reddeden cinselliğiyle şah istibdadının katmerleş,tirdiği erkek istibdatı altında ancak îran kadınlarının deneFüruğ Ferruhzad C U M H U R İ Y E T K İ T A P lardı. "Yalnız sestir kalan" (s. 172) demiş Furuğ. Onun sesini Türkçemize ileten bir îranlı şairhekim, bir süre ülkemizde yaşamış Dr. Haşim Hüsrevşahi. Şiirler Türkçe söylenseydi ancak bu kadar güzel olabilirdi dedirten bir çeviri bu. Yıllar önce Furuğ'un dilimizdeki ilk yayınlanışı olan Onat Kutlar/Celal Hosrovşahi çevirisi kadar güzel (Furuğ, Sonsuz Günbatımı, Ada Yayınları, 1989). Hüsrevşahi çevirinin hazin öyküsünü kitabın başına kaydetmiş (s. 5). 1990 yılında, Dr. Hüsrevşahi ve yakın arkadaşı şair Dr. Behçet Aysan ortak bir çeviri etkinliğine girişme kararı alırlar. Hüsrevşahi artık Kanada'da yas,amaktadır. Furuğ'u Türkçe'ye aktarır ve tasla&ı üzerinde çalışması için Behçet'e yollar. Yıl 1993, mevsim yazdır. Posta bir gün geç kalmıştır. Bir gün önce Türkiyc, Bençet Aysan'ı, Sıvas'taki yobaz ateşinde yitirmiştir... "Behçet'in anısına ve dileğine saygı olarak ve belki de son zamanlarda o sayısız yitirmelerin yinelenen acısından dolayı" çalışmaları sürdürmüştür Hüsrevşahi. Aradan yıllar geçer ve hâlâ Kanada'da bulunan Hüsrevşahi, çevirinin son halini Behçet'in karısı Adviye ve kızı Eren aracılığıyla türkiyeyayın hayatına iletir. Okumalı. "Yeniden Doğuş"u, "înanalım Soğuk Mevsimin Başlangıana"yı döne döne, kerrelerce okumalı, her seferinde yeni incelikler, yeni derinlikler keşfederek, kimi kez bıçak ağzı gibi in ce ve keskin, kimi kez tüysü dokunuşlar gibi hafif ve uçucu sözün duygularımızda ve düşünceıerimizde başlattığı büyüyen dalgaları dinleyerek. Kusursuzluk karşısında ne yapılabilir? Furuğ otuz iki yıl önce, henüz gencecik bir kadınken öldü. Sesi bizimledir. îyisi mi, susup dinlemeli. mın çukurunda yumurtlayacaklardır" (s. 147) diyebilmek ister, kcndini yeniden var edebilmek ister! Virginia Woolf, o benzersiz denemesi "Kendine Ait Bir Oda"da ilginç bir varsayımı tartışır: Shakespeare'in kendisi gibi dahi bir kızkardeşi olsa ne olurdu? woolf tüm olasılıklan sıralar: Kadının dehasına sahip çıkabiimesinin yolu yoktur, dönemin eodal ortamında, büyük rastlantılar sonııcu bilgiyeve kültüreulaşabilsede! KıstınlmşiKonumunda, dehası onu ancak mahvedebilir! Mesele yalnızca Furuğ'un dizesindeki "birperde asımı boyu" kadından çekip alınan "mavi gökyüzü" değildir! Daha karmaşıktır. lnsan soyunun iliklerine işlemiş ataerkil dizgenin (Rıza Berahani'nin deyişiyle "erel" baskının) el değmemişliksadakatferagatfedakarlık nalatlarıyla kadının iç dünyasında ördüğü ağdır. Yalnız cinsef haz söz konusuysa değil, hayatın her alanında "kadın ın kendini silmesini "erkek" adına güvenceye alan bu içsel tuzaktan kurtulabilmek belki de her şeyden zordur. Feodal toplumda ağı yırtan, ancak benliğini parçalayarak gerçekleştirebilir bunu. Sonuç çıldırıdır! Virginia Woolf sanatta yüzyıllar boyu kadın dehasının belirmeyisini "birey"in penceresinden böyle açıklar. Ve bir gün Shakespeare'in kızkardeşinin var olabileceğine ve yaratacağına inancını korur. Woolf yaşasaydı ve Furuğ'un şiirlerini okusaydı, onu, köldendiği ortama yalnızca otuz iki ydlık bir ömür boyu dayabilmiş bu duyarlı yaratıcılığı Shakesy ı y na ilmş I u ( lk d aia t c ğk Shakes 'i l l l peare'in Iranlı (uzkardeşi olarak selam Ve Yaralanm Aşktandır/ Furug Feruhzad/I Çevıren. Ihtiinı Hüsrevşahi/ Ötekı Yayınları/ 7999 SAYFA 1 1 S A Y I 5 13