27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Veysel Colak Kapak konusunun devamı. öyle olacalc biraz. Aslında anlamak istediğiniz 70'li şiirin "dış dünya ve nesnc kavrayışı" gibi geliyor bana. Hemen söyleyeyim: '70'li şiirin böylesine bir sorunu olmamıştı. Ama ayırıcı bir özelliği vardı, çünkü yaşanılanı ;özetiyordu. Bu bir anlamdı, ama mana iç yiiz) değildi. Bu bağlamda söylersem, yazılanların hiçbiri gerçek değildi. Ortak hir suçtu ve güzeldi. Çünkü coşku ve sürükleni^ önemliydi. îste bu akışa inanmış bir şair tipi vardı. Ve DU şair, inancı gereği her ycrdeydi: Grev çadırında, partilerde, derneklerde, mitinglerde, alanlarda, boykodarda, içerde, dağlarda... Tonlumun değişeceğine, devrimin gerçekleşeceğine bütün gövdesiyle inanmış r>ir şair, bir militan... O günlerde bu algılayışın bilimsel, politik, ideolojik bir karşıfığı yoktu belki. üaha doğrıısu nesnel koşulları oluşmamıştı. Buna karşın, öyle duyumsanıyor olması ürkütücü r>ir idealizmi gündemc getiriyordu. tşte'70'li siir, bu idealizmin şiiridir. Belirttiğim gibi bu, yaşanandı. Inanç boyutu vardı. Ama unutulmamalı ki yaşanan yanılgılann bireysel bir gerçekliği oluşturduğudur. '70'li şiir, en çok bu yanılgılarm yorumudur. Ve önemudir insanınyanlışı olması. Lirikolandan, romantizmden söz ediyorsun. Doğru bu saptaman. Lirik ve romantik olmayı simdi de önemsiyorum. Ama şimdilerae duygu anının bilinciyle yazılan şiirin eksiklikıerinin olabilcceğini de düşünüyorum. 70'li şiir duygu anının şiiriydi. tlk kitabım Terin Yaktığı Bir Yaradan (1979) ve ikin ci kitabım Günlerin Yağmurunda (1980) gözlenen bu duygu anıdır. Somut ve keskin bir coşkudur yansıyan. Günlük yaşantıdan ve o sürüklenişten beslencn bir coşku. Yalın inancın coşkusu. 19 yaşını açıklayan bir coşku. Bu, nesnc kavrayışı ve dış dünya yorumu olamadı belki. Ama '70'li şairin kendini nesneleştirdiği ve bunun şiirini yazdığı rahatça söylenebilir. En azından bcn bunu yaptım. ** sı Kalır'ını, Turgut Uyar'ın Toplandılar'ını, Ece Ayhan'ın Devlet ve Tabiat'ını; tlhan Berk'in Hüseyin Çapkan lçin Ağıt adlı şiirini de düşünmek gerekiyor. '70'li yıllann etkisinde yazılmıştı bu şiirler de. Yaşamın dayatması karşısında eleştirmenler de desteklcmişti bu şüri. Memet Fuat'ta, Mehmet H. Doğan'da da vardır bu destek. Nedendir bflinmez, ama Hilmi Yavuz ise '70'li şiirin "...1971 rejiminin sona ermesiyle birlikte başlayan hesaplaşma döneminin sorumluluğunu taşıdığını ve bunun umut verici olduğunu..." söylüyordu. Bütün bunlar, yazılan şiirin sorgulanması gerekirken, benimsenmesine neden olmuştur. Bu yüzden sosyolojiden bağımsız düşünülmemeli '70'li şiir. Aşkmsun (1982) adlı kitabtmzla şiirinizdc başlayan dönüşüm; Ocak 1988'de dnrt arkadaşınızla birlikte yayımladığtnız Bir şiir fanatiğj, Yenibütüncü Şiirin Mani/estosu'nda ilkelerini ortaya koydu denilebilir. Kanımca utangaçbir "politikayı dışlama çabası" içercn bu metin, sizin şiir anlayıştntzda birdeğişikliğe yol: açtı nmi; açtı ? Yani bir doğru Şöyle demek dahakonum gibime gelilaha doğru.^ y ş gş yor: Bir dönüşümden ç , bir gelişmeçok, den sözedilmeli bana kalırsa. llkkitaplarım olan Terin Yaktığı Bir Yaradan (1979) ve Günlerin Yağmuru'nda (1980) iki kanalın izini sürüyordum ben. Bunlardan biıi coşkuya dayanan, nesnel karşılığı olmayanbir yönelmeyi içeriyordu. îdealist bir şiirdi. Yazılan değil, söylenen bir şiirdi. Diğeri ise sizin dönüşüm diye tanımladığınız bir başka çizgiyi karşılıyordu. Toplumsal ve bireysel değerler yerine oturdukca; 20 yaşında olmaktan çıkınca, ben bu ikinci çizginin şiirini yazabileceğimi anlamış oldum. Bu yeni konumumu Yenibütüncü kavrayışla ilişkilendirdiğiniz için belirtmck durumundayım: 1979'da benimle yapılan bir söyleşide (Varlık'ta), sonradan Yenibütüncü Şiriin Manifestosu'na giren, şiire ilişkin ilkelerden söz ediyordum. Bu, nedense anlaşılmadı. Manifesto yayımlandıktan sonra, koyulan ilkeleri yazdığımız şiirde hemen görmek istediler. Oyas bütün teoriler var olandan (yaşamdan, yaşanılandan) çıkartdır ve yenidcn ona uygulanır. Yani ilkeler koyup sonra onların şiirini yazmak gibi bir şey olamaz. Yani, Yenibütün yazılacak bir şiirin değil; yazılagelen bir şiirin tanımıydı daha çok. Bir farkla: Dağınık lığın giderilip, olmayan bir şeyin değil, olan bir şeyden yola çıkarak, ileri sıçrama çabasıydı. Bir şiir düşüncesiydi. Doğru. Ama bir şiirin ağırlığıru da içeriyordu. Şiir ortamı olarak insan önemliydi. Çünkü kendine biriken birey önemliydi. Yaşamın dağınıklığı ve örgütlülüğü önemliydi. Dilin verili kullanımının kırılarak, yaşantılan ve sonraya taşınan ideolojik egcmenliğin kırılması gcrckliydi. Bireyin, kendi tragedyasını yaşamadığı bir dünyada, toplumsal ve bireysel kurtuluşun olamayacağını göstermek etkinli^iydi Yenibütün. Bir içtenlikti. Şairin bırey olarak bulunduğu ve bulunması gereken yeri, bir tanırruama deneyimiydi. Anlaşılacağı gibi politikayı dışlama çabisı değil; şiir geçmişimizde olmayan, insanî politikfeşmeydi Yenibütün. insanî ve sentetik değerîeri gözeten bu ilkeler hiçbir zaman yadsınamaz diye düşünüyorum. Bu yüzden şiirlerimi bu değerlere yaslanarak yazıyorum, yazacağım. Cemal Süreya "He pimiz Yenibütüncüyüz." derken ortaya koyduğumuz ilkelerin yadsınamazlığını vurguluyordu bana kalırsa. Düşünülmeli bu. Yenibütün olanağı, şiirin gelişimi için kullanılmalı. Yazılan şiirin, oluşan şiir düşüncesinin altında kalınmamalı elbette. Bu bağlamda düşünerek yazıyorum ben de. Bu da yazdığım şiiri besliyor, geliştiriyor. Sriylediklerinizin uzantısında şunu sormak istiyorum. '80'lt yıllar; sızden hemen sonra, '70'li yıllann sonunda, '80'li yıllann baştnda şiir yazmaya/yayımlatmaya' sökerken kanamamak olur mu? Ama kendi olarak bakmanın; yaşadığı her şeyin kendine dayandığını buerek, varlığı ve düşünceyi izlemenin coşkusu için kanamak, değmez bir şey değildir. Şair, böylesine kabalaşan bu dünyada, kendini yonta yonta öylesine incelmiştir ki ve bu öylesine durmasız bir kendini soymadır ki, yarasının kabuk tutacak denli zamanı yoktur. Böyle birini kuşatacak olan, asktan ve özgürlükten başka ne olabilirdi ki? "Dudağımın kıyısından başlıyor uzayıp duran çatlak. Dünyanın yaşlanan bilgeliği, inceltilen yüzüm Çoğaltılan ökseler ve köpüren yalnızlık Ve sen dinmeyen uğultunla anlatsan Yaşadığımız ne varsa küftinden annacak." (Bir Aşkın Sonrasına) Veysel Çolak'ın şiir kitaplannda, sıkça karşılaştığım bir izlek de pas" oldu. Tarihinden ve gününden kopanlmış bireyin yaşantısındaki oksitlenmenin bir imgesi olarak... Kalbinin kırgınlıklar yurdu olduğu doğru. "Unutabilmek için kalbimi yakacağım." dese de, böylesi bir yaşantı içinde, nas tutan aşb bileyip durur yine de. Bu kez, kendisilcalptir ve ayaklanmış bir dünya önerir: "Bileyip dururken pas tutan aşkı, damıtılmıs sevgiyi Kalbim sana ayaklanmış bir dünya öneriyor." (Bir Mevsimi Terketmek) O, "bütün gövdesiyleyürektir" artık ve bütün yüreğiyle de aşk. Pas tutan aşklan biledikçe ipekleşir: "Ipekolanın pas düşer bıçağına" (Boynumuzun Tanıklığı) tncelen vc sarmak isterken savrulanın b^çağı pas tutadursun, düşünceleri pas tutanlar sarmıştır her yani: "Dünyayı incitiyorsun Duyguların pdıtılaşmış iyice Düşüncelerin çoktan paslanmış Karanhğı sevmen şaşırtmıyor ki beni" (Loş) Şair, dünyanın havasını çalan, yürcğini söylemeyen, gözleri çürümüş çirkin insanların ömürlerinin, yalanları kadar olduğunu düşünüyor ve şiirin insan tarihi ni değiştireceğine inanıyor: "Yaşamak seni çoktan unuttu Senin cezanı şiir verecek, " CUMHURİYET KİTAP SAYI 504 Kendisinin tranedvası ZEYNEP UZUNBAY ££ T T içbir şeyi unutmayan ölü tarih II Unutmasın bunu da." (Buz J J ve Ateş (1), Bir MevsimiTerketmek, s. 7) '"Buz ve Ateş, yani yaşamın tragedyası. Kendini biriktiren bireyin yol vc yolcu oluşu." (2) diyen Veysel Çolak, yazdığı şiirlerin rengini üretmesini istiyor, yani kendisini. Şiiri, bireyin kendisiyle, tarihiyle yüzleşmesinin, kendini sorgulamasının, kendin deki ben'e ulaşmasının bir ürünü olarak görüyor. Kendini reddeden bir şiiri yazmak istemediğini söylüyor. Bu kaynaktan olmalı, yaşanan hiçbir an'ı gözden çıkarmıyor şiirlerinde. Ya da şöyle mi desem, her an'ı yaşanmış ve vaşanır kılmak istiyor. Çünkü bekledikleri var gelecektcn. Dünü ve günü kavramayan, kaçıran, kendi tarihini yaz(a)mayan bireyin yarınının da olamayacağını düşünüyor. Kısaca, onun tarihsel ve insani bir sorunu var: Bireyin yok sayılması! Şiirini böyle düşünen, yasamaya böyle bakan bir şairin, temel izleklerinden birinin kendi (si) olmasına şaşırmadım. "Ne desem? arkadaşları vvırgun yemiş biriyim Hangi günü yaşasam valnızlıklara çıkar, Bir şişenin içinde okyanuslara duşen mcsaj Kim tarur seni bir gezgin olsan bile Çöl ortasında tek tanığım martılar, O günse, zamanı gelmiş olur Vurur geçerim kendimi, Olüme inanamarn." (Şişedeki Mesaj) "Vururgeçerim kendimi" dizesibenzer biçimde, başka bir şiirine, tek dizelik bir son oluyor: "Kendinizi vurdunuz mu hiç?" (însan Düşcr) Yaşantilarpis,zalim,ikiyü/.lü,düşman ca ve saçma! lnsanların çoğu bunun içinde yaşıyor. Şairin, kendi kendileriyle bağ lantı kurma gereksinimi duymayan bu insanlara duyduğu tepki, umutsuz ve öfkeli bir seslenişc dönüşüyor dizelerinde: "Boş verin siz kendinizi anlayamazsınız Bu acı sizi aşar Yaşadığtnızfcenttedünyanız kör edilmiş Her şeyin az öncesi değildir umduğunuz". (Şişedeki Mesaj) Şair, kendine gidiyor, buluşuyor onunla. Ama kendini anlamak, öyle kolay işlerden değil: "Kendimle buluşur, kendimi anlayamam." (Şişedeki Mesaj) Bu anlayamayışın nedeni, bir başka şiirinde açıklık kazanıyor sanki: "Inançlarma yer bulamaz Hep geç kalır kendine varmasına." (Acıyı tlk Duyumsayan) Şair, insanın kendini anlayabilmesi için, her yolu deniyor. Vurmalı değil, bu kez küsmeli: "însan artık kendine de küsmeli" (Dünyada Yara Izi) Kitaba adını veren şiirde: "Tuttum kendimi kırdım işte Bir daha hiç onaramadım" dese de, onun hemen bütün şiirlerine sinen, kınldığı yerden fışkırmayı görmekte gecikmiyoruz: "Ele geçirmek istediğin ne var Onlann yerine koy kendini Bir dağ, Dİr nehir, bir ses olabilir bu." (Buz ve Ateş) HBIIIIOinaK Pastutanafkfar Öte yandan şiirde politiklcşmeyi dilsel bir sorun olarak anlamak istiyorum. Çünkü her izleği yazabilir şair. Ve hiçbir izlek bir döncmin şiirini tanımlamaz, belirleyemez. '70'li yıllarda şiir kitleleşmişti. Daha doğrıısu toplumsal kesimlerin benimsedi ği, dolayısıyla ısmarlamış olduğu bir şiir yazılıyordu. Uvriycrizme, popülizme açık bir şiirdi bu da. Üç gün hapis yatmanın, benimsenilen siyasi fraksiyonun gücüyle var olana bir şiir. J. Paul Sarter'ın vurguladığı gibi; çirkin olduğu için politikaya sığınan şiirdcn (sanattan) söz edilebilir belki. Ama böyle değildi bütün bütünc. Daha önemlisi yaşama öncelik veriliyor ve sa vunuluyordu. () ytllar, şiirin göğüs göğüse savaşa girdiği yıllardı. Kanınla kendi derine yazmak gibi. Bu bağlamda kimsedcn insaflı bakmasını beklcmiyorum, ama şiirin dc bir sosyolojisinin olabileceğini anımsatmak durumundayım. Bu dönemde Edip Cansever'in SonraSAYFA 4 Veysel Çolak, "Kendinizi vurdunuz mu hiç?" diye sorarken, belli ki başka sorulann açılmasını istiyor: Yoksa biz, başkalarının bakışlarındaki bedenimizi mi kendimiz sanıyoruz? Böyleyse, ne denli katı, ne denli çaresiz olduğumuzu düşünemiyor muyuz? Başkaları için güzel ya da çirkin; iyi ya da kötü... Bu ağır yükü taşımak zorunda mıyız? lçten içe şunu duyurmak istiyor diye düşünüyorum: Kendini bulamayan insan başkalarıdır, yani özgür değildir. Kendimiz için kendimiz, yalnızca özgürlüğüz. Şairi, ayvaçürüğü ceketinin içinden doğrultup kaldıran ses, bu kokuşmuşluğun içinde kendi olmayı başaran, bunda direnen insanın sesidir işte. Kendine gitmek, kendini bulmak; olsa olsa, önceden ve başkalarınca giydirilmiş paslı zırhların atılmasıdır; bir çıplaktır. Gövdelerimize dikilmiş, çakılmış DU pası
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle