18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

gerekli uyarımlar.. Güncelliğe çekilmcmiş vc bastınlmış yaşantıların 7,ihnin kontrol mekanizmalanııı yıkarak açığa çıkartlması.. 20. yüzyılın hcmen başlarında Freud ve diğerönemli psikiyatrların düşüncelerinden yola çıkarak sürrealizmi (Gerçeküstücülük) ortaya atan sanatçılar, normatif değerlerle sınırlanan vc toplumun biçimlendirdiği değerler evreniyle şartlanan bireyin yaratı konusunda sınırlı kalacağı ve sürekü dışlanan, bilinçdışına itilen kimi yaşantıların ortaya çıkarumasıyla hastalıklı bireyin yeni bir gcrçeklik ortaya koyacağını ileri sürmeleri anlamlı görünür. Karşılaşma olayı böylece nesnel evrenden, bunu içerimleyen ve farklı birbileşkcde depolayan usdışı birevrene çekilmiştir. Yaratım tümüyfe kendiyle karşılaşma ve bilinç dışı itkilerle yüzleşmekse pekâlâ bunu ua dıişünmek gerektiği ortadadır. Yoğunlaşma (consantration) kişinin belirli koşullardaki ifadesidir. Bunun özünde içsel bir zenginlik ve o ana yönelik bir istem vc hazırlık gcrcktirir. Yoksa içsel dünyası güdük bir bireyin yaratım sürecine girmesi o denli zordıır. Sanatçılar için ileri sürülen önemli iddialardan biri dc onun nevrozlu bir hasta olduğu yönündedir. Ozellikle Freud; Dostoyevski, Beethoven vb. sanatçıların yaşamlan ve yarattıkları eserler üzerine kcndince bir incelemeye gitmiş ve elde ettiği çıkarımlarla bu iddiaları ileri sürmüştü. May, yaratı sürecini psikolojik açıdan irdelerken bu konuya ua parmak basıyor: "Yaratıcılığın kendi özel kültürümüzde ciddi psikolojik sorunlarla bütünleştiği muhakkak Van Gogh çıldırıya kapıldı, Gaugin içe kapanık (scnizoid) görünüyor, Poe aikolikti ve Virginia Woolf ciddi bir çöküntü içindeydi. Yaratıcılık ve özgünlüğün, kültürlerine uymayan kişilerdc bütünleştiği apaçık. Ama, DU ZOrunlu olarak, yaratıcıiığın nevrozun ürünii olduğu anlamına gelmez. Yaratıcılığın nevrozla bütünleşmesi karşımıza bir ikilem çıkarır yani, sanatçıların ncvrozunu psikanalizlc tcdavi edersek artık yaratmayacaklar mı? Diğerleri gibi bu çatallanmanın kökü de indirgemeci kuramlarda. Daha ileri gidersek, yücdtmc ilc (sublimation) ima cdildiği gibi, affekt ya da dürtünün aktanlıp (transfer) yer değiştirmesi yoluyla yaratıyorsak ya da yaratıcılığımız telafi ile kastedildiği gibi, sadece bir başka şeyi başarmaya çabalamanın yan ürünü ise, tam da yaratıcı edimimizin değeri bir sahte değer olmaz mı? Yeteneğin nastalık, yaratıcilığın de nevroz olduğunu sokuşturmaya çalışan bu savlara karşı gerçekten güçlü bir tavır almalıyız (s. 62). May düşüncelerinde son derece haklı görünüyor. Ama burada özclliklc büyük sanatçılarla özdeşleşen bu ruh halini, kimi sapkın tavırları ele almamız gerekirse, farklı noktalara değinmemiz gerekir. Çoğu toplum dışı kalan ya da onla bütünleşmeyen yaratıcı birey zaten normalin ötesinde düşünen ya da algılayan bir özelliğe sahiptir. Bu uzlaşmazlık yaratıcıyı kendi iç âleminde bir tiir hesaplaşmaya götürür ki bu da onu içinden çıkılmaz bir savaşıma sürükler. Paul Tillicn'in çok güzel belirttiği gibi, sanatçılar Tann ya, Tanrı'nın ötesindeki Tanrı adına başkal dırdılar. Tann'nın ötesindeki Tanrı'nın sürekü ortaya çıkması dinsel alandaki yaratıcı cesaretin göstergesidir. Çünkü sanatçılar varolana, yaratılmış olana razı olmayan, onun ötesinde yeni bir gcrçekliğe koşan cesur maceıaperestleruir. Yaratıcı runlarını bu macera ve bitip tükenmeycn arayış tutkusundan alırlar. Sanatçılar genellikle iç imgeleri ve hülyalarına dal mış yumuşak hııylu insanlardır. Ama tam da onları baskıcı bir toplum için korkulu kılar. Çünkü sanatçılar, insanoğlunun süregelen kafa tutma uücünün taşıyıcılarıdır. JamesJoyce'ıın dediği gibi "Soyıımıın yaratılmamış vicdanmı dovmek".. Vic CUMHURİYET KİTAP SAYI 504 Sanatçı nevnnkı mudur? dan, her şcyden önce sanatçının semboller ve biçimlerden türetilen esinden yaratılıp çıkarılır. Herotantik sanatçı yapmakta olduğunun farkında olmasa nile, soyunun vicdanının yaratılmasına içten bağlanmıştır. Sanatçı, bilinçli bir niyetle anlak yaratmaz, o sadece varlığında kendini gösteren görüyü duymak ve bunu ifadc ctmekle ilgilenir. Ama sonra, sanatçının gördüğü veGiotto'nun Rönesans'ın biçimlerini varatışı gibi yarattığı sembollerden, topfumun etik yapısı yontulacaktır. Picasso'nun haklı tabiriyle "Her yaratma edimi, ilk önce bir yıkma edimidir." Gelcnekleşmiş vc sığlaşmış yapılan aşındınp çağın mantığını taşiyan bireylerdir yaratıcılar. Sontag'ın sözleriyle "Her çağ kendi tinsellik tasarısını kenuisi için yeniden bulmaltdır... Modern çağda tinsellik için cn ctldn mctafor 'sanat'ür." Bu evrimsel bir süreçtir. Yaratıcılık kendinden önce gelen hiçten türer. Yaratıcılık açıldanamaz: Yaratıcılık özgürlüğün gizidir. Özgürlüğün gizi ölçülmez dcrinliktcdir vc açıklanamaz.. Hiçten yaratma olanağını reddedenler, kaçınılmaz biçimde, yaratıcılığı, belirlenmiş bir düzenin içinde oturtmak zorundadırlar, böylece de yaratıcıüğın özgürlüğünü inkâr etmiş olurlar. Özgürlüğü tanıyan ve belirlenimciliği istemeyenler de özgürlüğü ussallaştırmaya çalışmışlardır. Oysa ki özgürlüğün ussallaştırılması, özgürlüğün sınıreız gücü inkâr edildiği için bizzat belirlenimciliktir. Kant'ın dediği gibi "Sanat ussal olarak ifadelendirilemeyen, metafizik bir aiana kayar. Bu yüzden sonsuz bir özgürlüğe saniptir." Musevilik vc Hıristiyanlıkta, 10 Emir'in ikincisi şöyle tembihler: "Kendine oyma bir put yapmayacaksın, ya da yukarıdaki gökte, ya aa aşağıdaki toprakta, ya da toprak altındaki suda bukınanlara benzer bir şey yapmayacaksın." Bu emrin görünürdeki amacının Musevi halkının, putçuluğun yaygın olduğu o zamanlarda puta taparkğa karşı korumak olduğundan emin olsak da bu toplumların bağımsız endişesini dile getiren sanatçılarına ket vurduğu da bir gcrçek. Çünkü şairler, ermişler ve sanatçılann toplumun kendini korumaya adadığı status que'yu tehdit eden kişiler olduğu da göz önünde bulundurulursa durıım karmaşıklaşır. Çünkü bilindiği gibi sanat Rönesans'a dek dinsel bir baskının etkisi altında kalmış ve kutsal olana hizmet etmiştir büyük ölçüde. Kısmen Antik Yunan'da var olan birgerçeklik, Rönesans'Ia canlanmış ve doğaya cgcmen olan aklın utkusu canlanmıştır. Doğayı deneyimleyen aklın kendi gerçekliğini dayatmasıyla belirir modern dönemin doğası... Kant'ın haklı söylemiyle ncsneler Lizimle basit biçimde konuşmazlar artık: Kendilerini, bizim onları bilme yollarımıza uydururlar da. ü halde zihin dünyayı etkin biçimde tekrar biçimlendirme kaygısıdır. Yaratınm doğasında da var olan giz işte tam da burada yatmaktadır. Rollo May'in dediği gibi "Yeni bir biçim için duyduğumuz tutku, dünyayı gereksinim ve arzularımıza clverir kılma özlemimizi ve daha önemlisi, kendimizi önem taşıyor olarak yaşama özlemimizi ifade eder." (s. 134) Yaratma ediminin hiçbir insana yabancı olmadığını, kendi varlığımızı ve insanlığımızı keşfetmek için cesur bir savaşıma gereksinim duyduğumuzu hatırlatan cesur bi r yapıt May'in" Yaratma Cesareti Kaybettiğimiz benliğimizin karanlık dehlizlerinde bizi kendimize davet eden güçlü bir sese kulak vermekle başlamalıyız ye ni giine... Rsaretin prangalarından kurtulup, bizi kendimize hapseden içsel duvarları yıkmak için cesur bir çağrı May'inki.. Koca bir hiçlikten sıyrılıp varoluşa adım atmak için nebekliyoruzöylcysc.. • Yaratma Cesareti/ Rollo May/ Çeviren: MperOysal/Metis Yayınlart, İ'J87/141 s. Gioconda Belli'nin şiirleri Seni Sevebilmek Nikaranua BETUL TARIMAN Ş Yaratmm doğası iir insanın kendini ifade etme biçimlerinden en eskisi, belki de ilkidir. Karşı duruştur şiir. Aşktan bir fener ışıtır içimizi. Ince bir sudur kimi kez gittikçe büyüyen. "Sözün tükendiği, dilin sürçtüğü, bir bakıma hayatın dilin ayağını lcaydırdığı bu tenha yerde atılan bir çığlık..." (1) Şairin işi kafa yormaktır, gül kokusu sürmektir kanayan çağa. Ve yasaklı bahçeye girmek, arındırmaktır kendini çerden çöpten. Kendini çcrden çöpten arındırır. " 1. Ararlar, araştırırlar. Bir bilgi bir öğrenme, duyma, kavrama, gönülleme yolundadırlar. 2. ses verirler, soluk verirler, evren çiçek açar, insan şiir açar. 3. ses verip ses alır, hem kendilerini hem gerçekliğini tanır, tanıtırlar. 4. çalarlar. Âteşi değil yalnız (Prometheus). sazı, saz konuşur. Dinlcrler sazı, ses verirler. Ondan ses alırlar." (2) Eluard siirin bir savaş, şarkı söyleyen bir dil olduğu, gerçek dünyayı dıle getirmek zorunluluğu ve siirin bulaşıcı olduğu düşüncesini her nrsatta dile getirir. Gioconda Belli'nin "Seni Sevebilmek Nikaragua" adlı kitabını okurken düşündiim tüm bıınları. Okşayıp durdum saçlarını suyun, sığda kaldım, ürperdim. Bclli 1948 yılında zengin bir ailcnin kızı olarak Managua'da doğmuş. lspanya ve ABD'de eğitim görmüş. 1974'te ilk şiir kitabı Çimenler Üzerinde'yi yayımlayan Belli bu yıllarda Nikaragua Devrimci Hareketi ile ilişkilerini kurmuş ve 197ü'te Sandinist Kurtuluş Cephesi'ne üye olmuş. Şiirlerinden birisinue kendisinden "sınıfını terk etmiş" bir kişi olarak söz eden Belli 1975 yılında bir tutukluluk döneminden sonra Nikaragua'yı terk ctmck zorunda kalmış. Sandınista hareketinin 1979 yılındaki zaferinden sonra çeşitli yönetim kademelerinde, televizyon kurumlarında ve planlama bakanlığında çalışmış. 1982 yılında Gökgürültüsü ve Gökkuşağı adlı üçüncü şiir kitabını çıkarmış. Ben Belli hakkındaki bu bilgileri kitabı dilimize kazandıran Alper Oktem'in önsözünden öğrcndim. Erkek egemen bir dünyada Belli'nin duygıı, arzu, fantezi ve zaaflarını şiire dönüştürdüğünü de. Kitabın çeviri olması ilk başta beni ürküttüyse de okudukça korkumun yersiz olduğu ayırdına vardım. Çünkü Çeviri şiir, çevrildiği dilde şiir tadı veriyorsa iyi çeviri ve hatta iyi şiir sayılır; öylecc çevirmen bir ölçüde kendini silmiş, okuru özgün şiirle baş başa bırakmış olur. Ama bu başarılı sonuca varmak için çevirmen, özgün yapıtın biçimine ve anlamına ne kerte bağlı kalmıştır? Bunu ancak özgün yapıtla çeviriyi karşılaştırmakla anlayabiliriz ki bu yorgunfuğa hiçbir okur katlanmaz." (3) Alper Öktem bunu bilcnlcrdcn. Çeviri kokmuyor şiir ama ben yabancı bir ozanın şiiriyim diyor. Okutturuyor kendini. üzanın bundan sonra ne diyeceğini merakla bekliyor insan. Ben Belli yi okurken bunları hissettim. Birey olmuş kadının çığlığını, soluğunu... O duygu larını çekinmeden dile gctircn bir kadın. Ölümün burçlarınua gezinmesine rağmcn hayatı seviyor. "Bütün bu belirsizlik içinde seni sevmek, / sevgimizin bir armağan / mermi yağmuru altında ve bunca acı içinde / bir ara vermek olduğunu / duymak; sevgimizin, / tenimizin şefkatle ne denli gereksinimi olduğımıı unutmamak için. Zengbı bir allenln km Aşk insani bir duygudur. Konuştuğumuz bir dildir en eski. Kimi kez insanın içine bir gülücük oturtur kimi kez ayrılıklar acıtıverir insanın içini. "benim sevgim / ülkemin dağlarında ud çalar, davul çalar, / ve öpücükleri ateşler mitralyözlerle, / savaşın ortasında bir sevgidir, / hoşçakal ve yeniden görüşmek üzere denüen / ayrılıklarla dolu, / ve uzaklardan / dumanla haberleşilen bir sevgidir." Ya da Gene Gidiyorsun şiirinde sevgisini dile getirdiği gibi aşka ilikler bedenini. "nereyegitsen seninle gideceğim / ve toprak ile senin gölgen arasında / sana dokunuveren / oir kadın olacağım yanında." Sana Yazıyorum Sergio'da da duygulannı esirgemez. "günes yanığı ve yalnız / bu çıplak öğle vaTctincîe / rüzgâr uğuldarken, / kedi gibi kıvnlmış, / yatıyorum, / geceleyin seni sevdiğim ve senin beni sevdiğin / soluğumuzu tutup, gülerek ve kavranılması imkânsız / seviştiğimiz yatakta." ünu sevebilecek erkeği tanımlar bazen de dizelerinde. beni sevebilmek için bir erkek / öyle bir gülümsememden alınmamalı / dolu aolu saçlarımdan korkmamalı / suskunluğa ve üzüntüye saygı göstermeli / ve tenimde oynamalı dudakları / gitar çalar gibi, melodileri / ve sevinci bedenimin derinliklerinden / ortaya çıkartmalı." Annedir ama mücadelesinde kararlı bir anne. Gerektiğinde ayakkabı yerine çizme, el çantası yerine sırt çantası taşır. Kendisini çağıran yavrusunu düşünür kimi zaman. Onu çağıran halkın çığlıklarına kulak verir. Kadındiliyle konuşur kadınlığından utanmadan. "Bedenim / verimli bir toprak gibi / şişiyor. / Dümdüz karnım çok yakında / yuvarlak ve nabzı atan bir tepecik olacak / vc orda / su, kan ve sessizlik içinde / açılan bir yumruk gibi / bebek büyüyor / öylesine gizemli. / O doğurganIığıma / ektiğin tohum." der Gioconda belli. Gönlüm Leyla Şahin'de konaklamak ister bu kez. Saf duru bir aşkla yıkanmak. "sana acele değildim, sanıyordum aşılır bir dağ / bir dağa kavuşurken arada kalan boşluğa." Sonra üya Uysal'a konuk olurum. Durur kuşlann kanadından hizaya bakarım. BaKarım ki "Ah! bir bilsen. tçini çekiyor sokak scn geçerken. / birşeyler kalırdı senden ince, uçuşan, zarif / ellerin nereye değse eskiden." EUerimiz, ah o kadın ellerimiz. Seven, dönüştüren ellerimiz. Adımız belki Zeynep, belki Serap, belki de Gioconda Belli. Ama ne fark eder ki çığlıklarımız hcp aynı. Hayat evet her dilde. Ben Gioconda Belli'yi okudum, sevdim. Özgürlüklerin sınırlarının erkekler tarafından çizildiği bir dünyada Seni Sevebilmek Nikaragua içimi ısıttı, aydınlandım. Diyorum ki siz de okuyun seveceksiniz. • (1) Şükrü Argın, Suskun Dil adlı yazısından. insan, sayı 7 (2) Ahmet [nam, Ne Arar Şairler llayattmtzda. İnsan, sayı. 1 (3) M. Cevdet Anday. imge Ormanla, n, say/a. 375 Seni Sevebilmek Nikaragua / Gioconda Bclli / Türkçesi; Alper Öktem / Öteki Yayınevi SAYFA 17 Her dHde hayat
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle