28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ğunu bile söyleyebilirim. Başka sanat dallanndan kişilcrîe bu kadar çabuk arkadaş olunmuyor. Cazcılar herkesten farklı." Utangaç dedik, bir dönem resim bile çcktiremeyen bizim Bıdık hanım, şu sıralar bir adım dalıa atsa bir medya maymunu olmak üzere "Ru durıım, insanoğlunun her şeyc alıştığını gösteriyor. Sesimi benden nabersiz kaydetseler, rcsmimi çckseler safkan kızılderili gibi "Ruhumu çalıyorsunuz" diyekıyamcti koparırdım. Şimdi kameranın karşıstndaki rahatlığıma, hatta ayıptır söylemesi, yavşaklığıma kendim dc inanamıyorum. Radyo daha bile iyi, hiç değilse görüntü yok, yani görsel imaj derdindcn ve clbise masrafından kurtuluyorsun. Bu maymunluk yüziinden bir ara herkesin her şeyi sorduğu biri halinc gelmiştim, kendimi yetersiz bir ansiklopcdi gibi hissediyordum. Televizyon aradan çıkınca, umarım bu komik gelişme de son bulur." Seviıı ne yazarsa yazsin keyifli yazar; bir de alabildiğine sade ama alabildiğine zen gin bir Türkçe'yle, hilafsız doğru bir Türkçe'yle. Şiar Yalçm'la Hakkı Der vim'in kulakları çanlasın, bu da zamane yazar taifesi içinde bir sıradışılık "Ama ben zaten zamane yazar taifesindcn değilim ki, yaş olarak onlara fark atarım. Hoş, bizim dönemimizde de doğru dürüst Türkçe bilen o kadar çok değildi ya, neyse. Türkçe'nin zenginliği de Dİraz yastan kaynaklanıyor, çoğıı kişinin hayatta duymadığı kelimeleri sen doğal olarak öğrenmiş oluyorsun. Biraz da, meraktan. O vakitler dc üstüme vazife olmayan her şey gibi, eski kelimelere mcrak sarmıştım. Doğrusu, yenilere pek merak saramadım ama, örümcek kafalı suçlamasından kurtulacak kadarını öğrendim. Onlarda ayru sesi, ayru rengi, şiiri bulamıyorum. Türkçe'yi çok iyi bilen insanların da yazı yazdığı bir dönemde büyüdüm ben, yani geneşanshyım." Kültür Bıdık hanımın her tarafından akıyor, ama o okurunu bilgisiyle ürkütmüyor, hatta bir bebek safiyetini de kaybetmiyor. tnsanların daha ilkokul bitirmeden safiyetlerini yitirdiği günümüzde, bu bebekliğin sırn ne? "Bebck biraz mübalağalı oluyor, küçük çocuk bakışı belki de. "Hk Romanım"da da öyle birbakış vardı, hem de bcni hiç zorlamadı. Bunıı, dünyaya hâlâ elli yıl öncesinin gözüyle bakabilmeyi bir erdem sayıyorum. Açıkçası, bayağı ifrihar ediyorum. Ama böylc olayım diyc kcndimi zorladığım falan yok, AUah vergisi. Yoksa, "içinizdeki çocuğu bulun" muhabbetindcn beni de hafakan lar basmış durumda. Yani o çocuk oraya buraya saldanmaz ki, niye anyorsunuz? Aynca, ikinci ve esrarlı bir şahsiyet de de'ü. Ya sizsiniz, ya da değilsiniz. Aramaka bulunmaz. Sevin Okyay'tn dördüncü kitabı spor üzerine mi olacak? "Ab, ne iyi olurdu! Ama zaten spor yazısı yazmakta bile yeterince güçluk çekiyorum, talibi yok. Ya çok kısa isriyorlar, ya benim sevdiğim sporları halkımız sevmiyor gerekçesiykhiç istemiyorlar. Noktauaykcn lıer hafta yazardım ama, o zaman da dernek bana spor müsabakalarına giriş kartı vermektcn kaçınmıştı. Başka konularda yazan kisileri istcmiyorlarmış. Yani, çok rizür diIerim. Allahtan diğer alanlardaki mcslek kuruluşları bu tavrı benimsemedi. Yoksa bilet parası vere vere çıra gibi yanmıştım. Evet, bir spor kitabı yazmayı çok istçrdim, hatta daha geçen hafta Anmet Özgür beni bu konuda teşvik etti. Bilmiyorum, belki de yazarım. Yazarım da, kim basar?" "Çiçek Dürbünü" ismiyle müsemma çiçek uürbünü gibi. Eh nıadcm Bıdık 1 laıııııı "kitapsız "lıktan vazgeçti,baripeş pcşe yayımlasın da Türkçe'nin keyfine var vara, keyifle okuyalım. Bekliyoruz ha!« Çiçek Dürbünü Deneme / Scvin Okyay / Yapı KrcJı Yıiyınları / İ4I) v C U M H U R İ Y E T KİTAP SAYI 4 5 1 On iki sıkı yazarın sövledikleni Liz Behmoaras, Türkiye'de de az çok okunan, aralarında Eco, Baudrillard, Maalouf, Kadare gibi dünya çapında ünlü yazarlarla yaptığı söyleşileri bir kitapta derlemiş. Ortak sorular yazarlık, edebiyat, Akdenizlilik, kimlik ve entelektüellik üzerine... RAGIP DURAN gözle irdelemeye girişmesi... Çünkü hiç kuşku yok ki, Eco'yu ya da Maalouf'u, içeriĞin yani sıra salt dil (langue) olarak degit söylem (discours) olarak da Türkçe, ltalyanca ya da îngilizce okumak farklı "lecturc"ler (okumalar) gerektirir. Behmoaras aslında tüm biçemini bu yerli okuma üzerine kunnuş olsaydı, çok rarklı sorular çıkarabilirdi. Kitabmbaşlığındaki "Yüzyıl Sonu" teması on iki yazara ortaklaşa yöneltilen sorıılar arasında bulunmuyorsa da bir tenıa ve başlık olarak enteresan... Kendilerini zaten geniş ve ayrıntılı bir b,ekilde kitaplarındaanlatmış olan ünlü yazarlar şimdiye kadar da özellikle yabancı basında, Fransız, tngiliz edebiyat, kültürsanat dergilcrinde yayımlanan söyleşilerinde neredeyse söyleyecekleri her şeyi söylemiş olan insanlar. Belli ki Behmoaras da bunun farkında, kimi zaman yazarlann eski söyleşilerinden yararlandığını belirtiyor. Baştaki soruya dönelim: Behmoaras'ın verdiği cevap sanki şöyle: "Benim okuduğum, sevdiğim hatta bazılarını nispeten yakından tanıdığım yazarlar var. Bu scvgimi okurlarla paylaşmakisterken, yazarlarla ilgili izlenimlerimi de araya sıkıştırayım", Bu tahmini yanıt saygıyla karşılanır. Ama soruya bence verilmesi gereken yanıt, kimisi Türkiye'deki okurlarca yeterince tanınmayan yazarları tanıtmak, onların okunmasını sağlamak, teşvik etmek, olmalı. Aslında "Yüzyıl Sonu Tanıklıklan" belirli ölçüde bu amaca da hizmet cdiyor. Yine de yazarların kitapları hakkında biraz daha ayrıntılı bilgi verilscydi, okurlaryeniseçecekleri yazarlar hakkında daha rahat tercih yapabileceklerdi. Söyleşiler ayrıca, tanıtılan yazarların kitaplarını okumuş olanlar için de, yazarların dcöişik, bilhassa yazarlık dışı yaşamları hakkında da kimi zaman, sınırlı da olsa bilgiler veriyor. Ama mesela Amin Maalouf'dan söz edcrkcn, romanlarını adadaki bir eve kapanıp yazdıgını da belirtseydi Maalouf'dan söz ederken, romanlarını adadaki bir eve kapanıp yazdığırıı da belirtseydi iyi olurdu. L a abi'nin başına ge 1 e n s i yasi b askılar hakkın da da daha fazI a bilgi bekliyor okur. Keza Kadare'nin Enver Hoca dönemine ilişkin sorulara verdiği yanıtlar yetersiz gibi. Fransız aydın çevrelerinde Levy'ye yönelik eleştirilere çok az ueğinmiş röportajcı. Son üç yazar Batur, Pamuk ve Altan bu kitaba konıık olarak gelmiş olsalar gerek. Ya da az çok "Avrupah" sayıldıkları için... Behmoaras ın söylesjlerinin sunum tarzı ilginç. Soru yerine aralara bazı bilgi ya da yargılarla giriyor. Tarz itibarıyla bir bütünlük yaratıyoı. Zaten iyi bir çevırmen olan Behmoaras'ın vabancı vazarların yanıtlarının Türkce tercümesinde takıfdığım bazı noktalar oldu: "Türk Ermenisi" (s. 13) denmez. "Türkiye Ermenisi" denir. Bir yerde (s. 20) iki ayrı kavramdan söz edercesine" mit ve efsane" diyor.Fransızca "Mythe" zaten "efsane" demek", ama aynı zamanda " uydurmaca ", "söylence" anlamlarına da geliyor. Keza bir başka sayf ada (s. 21) "Bir aydın, birentelektüelolarak" diyor, eşanlamlı mı yoksa farklı anlamlı mı olduğunu, daha sonra bir başka yazarla yaptığı "müncvver/entelektüel" tartışmasında açıyor. "Le Spleen de Casablanca" (s .39), kitapta "Kazablanka Özlemi" diyeçevrilmiş. "Spleen" özlemdençok, "sıkıntı", "içbunalım", "insanın içinin kararması" hatta "bunalım" anlamına geliyor. Behmoaras Fransızca'daki "aeent" (s. 42 ve 46) sözcüğünü Türkçe ye olduğu gibi "ajan" diye çeviriyor. Türkçe'de ajan, daha çok istihbarat örgütlerinde çalışan, kara gözlüklü, pardesüsünün yakaları kalkık adamları, yani casus'u çağrıstırır. Laabi ise "agent' sıfatını daha çok "görevli", "iş yapan kişi" anlamında kullanıyor. "Dekalaj" (s. 63) Türkçe bir sözcük değil. Yerine "fark" ya da " zamanda ya da mekânda uyumsuzluk, dengesizlik" denebilir. Umberto Eco, "kitle iletişim araçlarına biniyorum" (s. 72) demiş. Çok zor bir şey bu. "Kitle ulaşım araçlarına binmek' daha kolay. "Sükse" (s. 73) Türkçe değil, "başarı demek gerek. "Baskıcılığa (s. 75) "la repression" karşılığında kullanılmış olsa gerek, doğrusu "Baskıya" olmalı. "Holokost" (s. 80) henüz Türkçe'ye girmedi, B.H.L metindc II. Dünya Savaşı sırasındaki "Musevi Kırımı"nı kastediyor. "Ilolocauste"un sözcük karşılığı "Kurban yakma". "Bincr" (s. 96) Türkçe'de "Biner biner"in ilk sözcüğü, Fransızca'da ise, ki "Binaire" diye yazılır, metinde açıklandığı üzere, "ikıli birime dayanan sistem. "Times"a kapak olmak (s. 104) imkansız. Çünkü bu isimle New York'ta ya da Londra'da yayımlanan günlük gazete var. Gazetelerin de kapağı yok. Derginin adı ise "Time". Tüm bunlar biraz dikkatle kaçınılabilecek yanlışlar. Bir de baskı hatası olduğunu sandığım "Goeuthe" (s. 127) ile "Ernani" (s. 132) var, Goethe ile Hernani olacak. Lübnanlı bayan yazar Ventıs Khoury Ghata, "Suriyelileri, Filistinlile ri kovmak için sokaklara dökülmcliy dik..." (s. 29) diyor. Siyonist propaganda olsa belki aldırılmaz ama insanın tüyleri ürperiyor biraz. Röportajcı da, normalde, araya girip burada bir soruyla açtırılabilirdi bu sevimsiz tutumun gerekçelcrini. Sel Yayıncıhk kitabı özenli bir şekilde hazırlamış. Kapak kompozisyonu zengin. Kâğıt biraz kalın ama baskı temiz. Yazarları daha iyi, daha derinlemesine tanımak ve tanıtmak için ve özellikle de tanımayanların okumalarını sağlamak için, bu tür söyleşi derlemeleri, kolay okunması açısından da yararlı. Bu kitabı okuyanların da, söyleşi yapılan on iki yazarın tünıünü olmasa bile, dokuz ya zardan birini merak edeceğini şimdiuetı kestirebiliriz. • Akdgnizlilik, Kimlik ve F.ntelektüalizm Uzerine... Yüzyıl Sonu Tanıklıklan (Söyleşi)/ Liz Behmoarat/Sel Yayıncıhk•/Utanbul 19<JS SAYFA 13 LizBehmoaras'tan "Yüzyıl Sonu Tanıklıklan" Keyifli yazar Y azarlarla neden söyleşi yapılır? Bu soruya ayrıntılı, inandıncı ve ge rekçeli yanıtlar vermeden, zaten dünyaca tanınan yazarlarla söyleşi yapıp yayımlamanın anlamı nedirr1 Behmoaras, kuşkusuz bu sorular üzcrinde dü^ündük ten sonra üçii Türk, dokıızu yabancı toplam on iki ünlü yazarla değişik zaman ve mekânlarda, Akdenizlilik, kimlik, yazarlık, aydın olma konulannda yaptığı söyleşileri bir kitapta toplamış. Yaoancılardan Amin Maalouf, Tahar Ben Jelloun, Venus Khoury Ghaya, Abdellatif Laabi, Alain Bosqııet, îsmail Kadare, Umberto Eco, BernardHenri Levy, Jean Baudrillard, Türkiye'den Enis Batur, Orhan Pamuk ve Çctin Altan... Asknda pek de bir araya gelemeyecek yazarlar. Çağdaş yazarlarolmanın ötesindeon iki yazarın tümünün paylaştıöı ortak bir değer yok gibi. Behmoaras, biiyük bir ihtimalle kişisel beğenisiyle seçtiği bu on iki yazarı bir kitapta bir araya getirerek ilginç bir demet oluşturmus. Gerçi kendisi de kimi zaman yanıtlardan daha uzun sorulanyla on üçüncü yazar olarak kitaptaki yerini alıyor ama daha da önemlisi röportajcının özellikle yabancı yazarları yerli bir Yazarları tammak Î Dikkatsizlikler Behmoaras, aslında pek de bir araya gelemeyecek yazarlarla yaptığı söyleşileri kitabında toplamış Ismail Kadare. Umberto Eco. BernardHenri Levy, Jean Baudrillard, Türklye'den Enls Batur. orhan Pamuk ve Cetin Altan...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle