22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Otuzbeş yıldır îstanbul kültür hayatının, kâh ara sokaklarında seksek oynayan, kâh ana caddelerinde paten kayan Sevin Okyay bizi şaşırtmaya devam ediyor. Kelimenin iki anlamıyla da "o bir kitapsız" demiştik ki, geçen yıl peş peşe bir roman ve Dİr sinema kitabı çıkaran Sevin Okyay, üçüncü kitabında, üçüncü bir türü deniyor: Deneme. Okyay'ın kusursuz bir Türkçe, engin bir kültürle, ama bebekçesine safiyane bir bakışla kaleme aldığı denemcleri "Çiçek Dürbünü" adıyla yayımlandı. VAHAP DİKERMAN amı diğer Bıdık Hünnap, Sevin Okyay'ın handiyse her tarakta bezi var. Ama ncmc lazım, fiziki, ruhi ve dahı ahlaki sıradışılığını burada da koııusluruyor vc ellerinde bez, tarakpeşinde Koşanlann aksine, hangi tarağa bcz bağlarsa, sıradışı ama iyi bağlıyor. Kimisı için çevirmen, kimisi için gazeteci, kimisi için sinema eleştirmeni, kimisi için eski sporcu bir spor yazarı, kimisi icin caz eleştirmeni, kimisi için edebiyatçı, kimisi için televizyoncu, kimisi için radyocu... harta son olarak Reha Erdem'in son filmi "Kaç Para Kaç"ta oyunculuğa da bulaştı. Erdem'le, filmin başoyuncusu Taner Birsd'in yalanusıyız, oyunculuktan da kimselere benzemez bir biçimde alnının akıyla çıkmış "Biraz gözii doymaz bir mahluk gibi görünüyorum, değil mi? Değilim oysa. Sadece her şeye ilgi duyuyorum. Kötü anlamda meraklı da değtlim. Oğrenmenin sonu olmadığına inanıyorum. Doksan yaşında olsam, genc yeni her şeyi, bu arada sinema eleştirmenliği Enis Batur'un, radyoculuk Ömcr Madra'nın, relevizyonculıık da Binnur Kılmçkaya'nın hediyesidir. Bu arada insanlann içi rahat eder belki, TRT " Ve Sinema "nın beşinci yılında benim imajımı uygun bulmadığı için bu alana şimdilik veda etmiş, bulunuyorum. Halbuki dört yıldır aynı durıımdayım bu konuda. lîsas işlerim, yani kendi giriş,imimle olanlar, sporculıık, yazma işi ve çevirmenlik. Ovunculuğa gelince, Reha ile Taner nezaket gösteriyorlar. Bıına rağmen Mehnıet Güreli nezdinde s,ansımi denedım, Zeki'ye de (Demirkubuz) bulaşınayı düijünüyordum. 1 leyhat, geç kalmışım." Sevin Okyay dan denemeler toplamı: Çiçek Dürbünü Bebek durbunu N sel eğitim kitapları var. Üç kitaptı, ikisini ben çevirdim, sadece onlar dava edildi, mahkemelerde süründük. Halkı eğitmeyi amaçladığımızı söyledik, aslında komik bir işmiş." "Çiçek Dürbünü"ndekentler var, ama başkalannın kentlerine benzemeyen kentler. Dünü, dünden bugiine süzülüşii, gözden kaçan ayrıntıları, insanları, duyguları ve Bıdık I îünnap'la ilişkisiyle kentler "Şehirler benim için aslında insanlardan ibaret. Ama tabiat ve mimarinin payını da inkâr edemem. Çok sevdiğim şenirler var, havalarını, insanlarını, yaşama sekillerini seviyorum en çok. Ispanya'nın hemen hemen bütün şehirlerini sevcrim. Prag'ı da. Sonra bazı Italyan şehirlerini. Larin iilkelerinde insan kendini evinde hissediyor, hatta boş bulunıınca neretle olduğunu bile unutabiliyorsun, insanlar aijina çünkü. Ama ben zaten dünyanın herhangi bir ycrinde en fazla üç gün sonra kendimi yabancı hissetmeyeceğime inanıyorum. Biraz daha fazla gezmis olabilmeyi isterdim. Hcr yeni yer keyifli bir macera. Bir dc beyazperde'den yansıyan, yansıtılan; yönetmenlerin elinde tanınmaz olmuş, yönetmenleri ele ceçirmiş kentler. "Hepsi tanınmaz olmuyor. Ama bir yönetmen eğer bir şehre kafayı takmış da en çok (ya da devamlı) onu mekân edıniyor, onu anlatıyorsa, ister istemez nesnelliği kaybediyor, o şehri o yönetmenin prizmasından izliyorsun. Fellini nin Roma'sı, Woody Allen'ın New York'u. l;assbinder'in Berlin'i, Almanya'sı da öyledir. Sonra, l'ransız yönetmenlerin muhtelif Paris'leri. tstanbul, benim anladı^ım anlamda, böyle bir yönetmene kavuşmamış durumda. Ama AJain RobbeCrillet'in filmini görmedim ' Çiçek Dürbünü'nden sinema daha bir renldi görünüyor/'ünlann bir kısmı ya, EnisÖmerOruç'lu (Aruoba) dergicilik dönemimde bana verilmiş bitirme tezleri, ya da gene Enis'in başıma sardı^ı "Sanat Dünyamız" yazılarıdır. Ama sonuncusundan, yani "Sinema'da Ay" üzerine yazmaktan, ısrarlı isteksizliğim sayesinde kurtuldum. Aslında, tcmbellik bir yana, böylc yazılar beni de memnun edebiliyor. Aşlda bağiı oldu^um James Dean başta olmak üzere ikı oyuncu (diğeri, Marilyn Monroe), bir de Nanni Morctti yazısı var. Hemen hemen hepsı dergi yazıları, bir kjsmı da Cumhuriyet Dergi, Ipek Çalıslar'ın hediyesi. Müzik yazılarının büyük kısmı da öyledir." Portreler, onca birikim külyutmazlığına tezat bir bebek safiyetiyle yakalanmış portreler" Portreler her bölümde var: Sinemacılar, müzisycnler, dostlarım, kahramanlarım. I layran olduöum sanatçılar. Ev ödevimi iyi yaparım, runııma çok uzak insanlara yanlış anlatarak haksızlık cderim diye pek buluşmam. tstisnaları da oluyor ama (vazife her şeyden mukaddes), sanırım bu kitapta yok. Adı üstünde, portre işte. Rengini, tonunu, tınısını, kalp atışını yakalamaya çalışıyorsun. Kötü yazması kolay, iyi yazması zor. Bu kitaptakilerin bir kısmı iyidir." Cumhuriyet Dergi okurları da yazdıeı dönemden Sevin Okyay'ın ne denli keyifli bir röportaj ustası olduğunu hatırlar. Belki de portrelere giden yollar bu röportajlardan geçmiştir. Peki en zorlandığı röportajı hangisiydi? Ya da en kolayı? En ilginçleri? "Şimdi de sen nezaket gösteriyorsun. Usta ralan değilim. Gerçi Yaşar Aj*Dİ (Kemal) de benim iyi röportajcı olduğumu söyler ama, onun da bunu nereden çıkardıgını bilmiyorum. Aslında, portreden çok farklı dc^il. Fark surada: Portresini yazdığın insan önyargı larına (varsa eğer, ki olmaması gerekir) müdahale edemez, oysa röportaj yaptığın kişi eder. Bir de, zor konuşan insanlar vardır. Zor ulaşılan değil, konuşmayı sevme yen. Sanatçıysa eğer, cserini bir de, neden sözlii olarak anlatması gerektiğini anlamaz. Bir de, sular seller gibi konuştuğıı halde ya tek kelime doğru söylemeyen, ya da tek önemli kelam etmeyen insanlar vardır ki, konuşmayanlardan bin kat beterdirler. Yazsan bir türlü, yazmasan bir tür lii. Röportaj konıısunu iyi seçmek gerek, ayrıca gene ev ödevi meselesi, tabii. Konuşacağın kişinin karşısına bomboij gidersen, doğru dürüst soru soramazsın. Sorıılan yazıp eline bile verseler, onun cevaplarından ilginç bir şey çıkartıp, konuyu başka yöne çekemez ya da derinleştiremezsin. Konuştuklarım arasında, çoğunu unuttum ama, Ken Loach ve Archie Shepp (her ikisinde de teyp çalışmadı, röportaw yayımlanmadı), bana kök söktüren Şerif Gören, sonra Richie Sambora, Sinjin Smith, Marcel Marceau, Kieslowski, Greenavvay (aslında o benimle söyleşi yaptı), Don Ameche ilk aklıma gelenler." Vtfcitsiz ölenler Iflah olmaz bir (immy Dean müptelası olan Bıdık Hünnap'ın bir zaafj da erken gidenlere ya da başka bir deyişle "those who died young"a ait. "Böylebirkitap bile var elimde. Aslında böylc birkaç kitap var ama bendeki, berbat bir kapaöı olmasına rağmen, en iyisi. Vakitsiz ölenler, özellilde herhangi bir dalda yetenek ya da deha sahibi kişilcrse, beni ilgilendirir. Anla şılan, herkesi de ilgilendiriyor. Gerçekten "vakitsiz" ölüp ölmediklerini ise bilmiy onım. Çoğu, zaten belirli birbaşarıya ulajjmış kişiler, yaşasalar daha iyisini mi yaparIardı, yoksa tekrarlar ve tavsamalar içinde kaybolup gidcrler miydi acaba? Ancak caz bir istisna oluşturuyor. Şimdiki genç aslanlardan önceki birkaç kuşakta, caz, çocuklarını yiyen, onlara hep ıstırabı reva gören bir ana gibi. Çok, ama çok genç yaşta, yapabileceğinin yarısını yapmadan ölen birçok cazcı var. Onların gerçek anlamda "vakitsiz" öldüğünü duşünüyorum." Ekrem Kongar'ların, Necdet Yaşar'Iann meşk ettiği bir evde büyümüş. Maka mıyla, usulüyle, adabıyla alaturka söyler; ama kırk yılda bir, utangaçtır çünkü. Çi çek Dürbünü'nden de anlayacağımız gibi sonunda caza demir atmış "I ler şeye he ves etme hııyum burada da kendini gö.steriyor. Oteyandan da, muzik iyiysciyidir, türünün ne önemi var ki? Caz dışında diöer müzikicri (klasik Batı, klasik Türk, nalk müziği, pop) dinleyerek büyüdüm ben. Bütün diğcr ilgi alanlarımda olduğıı gibi, küçük yaştan beri izleme şansına eriştim. Caza ise, yirmili yaşlarda merak sar dım. Daha önce, popüler big band melodilerinden öte gidememiştim. Ne var ki, cidden merak sardıın. Şimdi durumumun hiç tle kotü olmadığtnı düşünüyorum, halta Açık Radyo'da bir caz programı bile yapıyorum. Festivalleı sayesinde yaşayan büyük cazcıların hemen hemen hcpsini "live" dinlenıe, hatta konuşnia mutluluğuna eriştim. Bazılarının arkadaşım oldu CUMHURİYET KİTAP SAYI 451 Son olarak, bu yıl Sylvia Plath'marrizaede Ted Hughes "tlk Dünya Hikâyeleri"ni çeviren ()kyay "Çeviri işine, sekreterliktcrcümanlık (işyerimde öyle denıyordu) yaparkaıı, Arkın Kitabevi'nin "lnsan Vücudu" adlı kitabıyla l%Vte başladım. Bir di/inin parçasıydı, altmıs, saylaydı, anam agiadı. Editörü Rekın Teksoy'du ama beııi hatırlamıyor tabii. Sonra tnkılapAka'ya Georgette 1 le yer'in çok konıik bir tarilıi romanını çevirdim, bin Iiraya, rarihi bir olay ama, gene de kazıklandığımı sanıyorum () da ni r dizi olacaktı, va/.geçtiler. Çevrilip basıl mamış başka kitaplar da var: Hürriyet Yayınları lağvedildiği için elimde kalan Ciceronun "Dostluk Uzerine'si, örneğin. Allah için, iyi çeviridir. Daha doğrusu, idi, kaybettinı. Onbeş sayfası falan kalmış. Canetti'niıı "Kamaşması"nı üğuz (Atay) bana Ingilizce'dcn çevirtri. () arada Anmet' emal orijinalinden çcvirmiş, tabii o yayımlandı, benim çeviri elimde kaldı. ü n u hepten kaybettim. Bir de, Ali Saydam sayesinde bulaştığım, adı nı da unuttuğum haıil sulandırılmış cinSAYFA 12 Çevipmenlk yıten Sevin Okyay "TRT ve Sinema nın beşinci yılında benim imajımı uygun bulmadığı için bu alana şimdilik veda etmiş bulunuyorum" diyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle