Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Gaston Bachelard'ın ele aldığı konuların birbirleriyle ilişkili, birbirlerini tamamlayan bir yanı var ki, bu okumayı rahat kıldığı gibi, üstünde düşünmeye başladığınızda bir önceki konu da bu düşünceye dahil oluyor. Kitapta 'mekân'ı merkez alırsak, her konu başlıöının imgclerle bilenmiş bir ok gibi bu merkeze yöneldiğini görürüz. Tabii bu oklar, mcrkezde eritilir, yazar tarafından. ERDAL DOĞAN üşünce vapısını bütünüyle bilim felsefesinin tcmel izlekleri üstüne kurmuş, çağdaş bilimin hcm ctkin, hcm gelişme halindeki usçuluk çizgisini clinden geldiğince netlikle izlemeye çalışmış bir filozof, şiirsel imgelem sorunlarını incelemek istediğinue, o günc kadar edindiği bilgilerin tümünü unutmak, felsefi araştırma ahskanhklarının tümünü bir yana bırakmak zorundadır." "Mekânın Poctikası" adlı yapıtına bu sözlerle başlıyor Gaston Bachclard. Aslında filozoflar için hayli güç denilebilecek bir yöntemi, yine filozorlara önerirken; 'yeni alanda', yani şiirscl imgelem sorunlannı ele alırken; kültür geçmişinin hesaba katdmayacağını, düşüncelerin yapılandırılması, aralannda bağıntı kurulması için harcanan çabaların etkisiz kalacağını vurguluyor. Kitabında 'mutluluk mekâm'nın imgelerini inceleyen yazar, hayli uzun tuttuğu 'giriş' bölümünde, tezlerini felsefi bir çerçeveye oturturken, imgenin doğuşuna hazır olmaya çağırıyor şiir okurunu. Tabii şiir okurunun yelpazesini, felsefeciden 'ruhçözümcüye' kadar geniş tutuyor ve sıklıkla bu ikiliye göndermelerde bulunuyor. Kitabın diğer bölümlerine geçmeden Bachelard'ın yine 'giriş' bölümünde detaylı bir şekilde üstünde durduğu bir fenomenologla bir ruhçözümcünün şiir yapıtına yaklaşımlarındaki farklılığa ya da yollarının nerede ayrıldıklarına bakalım. Bachelard'a göre "ruhçözümcü, imgenin varlıksal incelemesini bir kenara bırakır; bir insanın tarihini kazmaya başlar; şairin gizli acılarını görür, gösterir. Böylelikle de çiçeği gübreyle açıklamış olur." C.G. Jung da Bachelard'la hemfikirdir. "llgi, sanat yapıtından saparak ruhsal önsellerin oluşturduğu içinden çıkılmaz kaos içinde yitip gider ve şair klinik bir vaka naline gelir, belirli ölçüde psychopathia sexualis'e yakalanmış hastalara örnek oluşturur. Böylelikle, sanat yapıtı üstünde yapılan runçözümleme, nesnesinden uzaklaşmış, tartışma genel insansal bir alana taşınmış olur ki, bu durumun, sanatçının durumuyla ilgisi yoktur; özellikle de bu durumun onun sanatı açısından bir önemi yoktur." Peki fenomenoloji? "Ona göre, imge oradadır, söz konuşur, şairin sözü ona seslenir. Şairin bize sunduğu söz mutluluğunu drama bile baskın çıkan o söz mutluluğunu almak için onun yaşamış olduğu acıları yaşamaya hiç gerek yoktur. Yücclme, şiirdc, bu dünyada mutsuz olan ruh durumunun üstüne uzanır, onu örter. Bu bir olgudur: Ortaya çıkmasına neden olan dram ne olursa olsun, şiirin kendine özgü bir mutluluğu vardır." Yapıtın kendisini muhatap alan fenomenolog için şiir, kısaca bir çalışma derCUMHURİYET KİTAP SAYI 389 dönüşen karmaşası içinde göremedifiimiz, görmek için 'zamanımızın olmadıftı' hani o 'bir şey'ler var ya, işte onlarla karşılaşmak, biraz olsun şaşırttı beni. Çünkü bir mekânın, bir mekân içinde giz sığınaldarının, o mekânda kurulan düslerin şiirle çözümlenmesi ya da bir mekân çözümlemesinde şairin imgclemine başvurulması, şiirin evlcre girmediği bir yüzyılın sonlarında başka nasıl ;> bir duygu bırakabilir ki "Ev ve Evren" başlıklı yazısında Bachelard, Rene Cazelîcs'in "Evim, deniz rüyalarına benzesin isterdim, içinde martıların oynaştığı" dizesinin ardından şairin değil, evrenin şairin neresinde oldugunu anlatır. "Evle ilgili tüm düşlerde, sonsuz büyüklükte kozmik bir evin gücünü buluruz. Bu evin bağrında fırtınalar kopar, pencerelerden martılar uçar. Böylcsine dinamik bir ev, şairin tüm evrende oturmasını sağlar. Ya da başka bir deyişle, evren gelir onun içinde oturur." Yazar, Cazelles'in bir dizesi için söylediklcrini, "îçtenlikli Sonsuz Büyüklük" başlıklı yazısında Rilke'nin "Ova, bize büyüklük kazandıran bir duygudur" cümlesi üzerinden geliştirir. Söz konusu olan konumumuzdur. "Bize büyüklük kazandıran her duygu, dünya üzerindeki konumumuzun yayılmasına neden olur." Bu aynı zamanda içtenliöin debüyümesidir. Mekânın bir diğer haiine dönüşmesidir. Çevresini sayısız varlıkla donatmasıdır. Bachelard'ın ele aldığı konuların birbirleriyle ilişkili, birbirlerini tamamlayan bir yanı var ki, bu okumayı rahat kıldığı gibi, üstünde düşünmeye başladığınızda bir önceki konu da bu düşünceye dahil oluyor. Kitapta 'mekân'ı merkez alırsak, her konu başlığının imgelerle bilenmiş bir ok gibi bu merkeze yöneldiğini görürüz. Tabii bu oklar, merkezde eritilir, yazar tarafından. Yukanda "Ev ve Evren" yazısından bir örnekle "lçtenlikli Sonsuz Büyüklük" arasında kurduğumuz ilişkiyi, konulararası yayabiliriz. Bu bağlamda ortaya çıkan nedir, sorusunu ise; ruh fenomenolojisi biciminde yanıtlarız. Gerek bir mekân içinde, gerekse bir mekân dışında; düş kuran bilincin sahip olduğu yaratma edımi, kendi sınırsızlığı içinde bir mekân yaratıyorsa ve çeşitli varlıkları o mekâna oturtuyorsa, burada esas olan mekân imgesinin deformasyonudur. Bu deformasyon, aynı zamanda ruh fenomenolojisine açık bir çağrıdır. Bachelard'ın yapıtı boyunca ruhbilimin gir(e)mediği ya da deş(e)mediği noktaıar üstünden bir çözümlemeye eitmesi, sonuçta gerçekten "şairlere kulak vermek gerekir" sözünü hakh çıkarır Nedenselliğin çözemediği bir haklıhktır bu: Yazarın, kendimizi küçücük düşünüp (parmak çocuk gibi), içinde kendimize bir yer bulduğumuz kuş yuvaları, deniz kabukları imgelerini ele almasına, bu küçük imgelere sayfalarca yazmasına yol açan... Oruan sıradan 'bir şey' olmaktan çıkarıp, şiirlerde soluk alan bu imgelerin düşlerimizdeki yerini sergileyen Bachelard, yalnızlığımızın küçücük görünen, ama yine düşlerimizde bütün bir evreni kucaklayabilen içtenlik mekânı imgelerini titizlikle irdeliyor "Mekânın Poetikasında". Bunları irdelerken de, kimi yerde ruhbilimcinin, kimi yerde filozofun gözlerinin içine baka baka gülümsemesi, imgelerin, o dünyaya girilerek anlaşılabileceğini, burada nedenselliğin peşinden koşulmasının anlaşılmazlığa kapı aralayacağını sıkça vurgulaması bir bakıma değcrlerin yerli yerine oturtulması değil midir? Sonuçta, "imgeler usa vurulmuyor". • Mekânın Poetikası/ Gaston Bachelard/ Kesıt Yayınahk/ 262 s SAYFA 9 Evren şairln neresinde "D Gaston Bachelard'dan "Mekânın Poetikası" Aslolan hnsonhi kondist İmgeler usa vupulmuvop yasıdır. Bu deryanın mekân imgelerinden hareket eden Bachelard, yapıtında çok farklı şairlerin, çeşitli şiirlerinden örnekler verirken, imgelemin durmak bilmeyen kaynağında kendine de bir mekân yaratır. Kuşkusuz bu mekânın çatısını şiir oluşturur. On bölüm halinde okura ulaştırılan kitapta her bölüm şirsel bir haz verir. "Mahzenden Tavan Arasına Ev, Kulübcnin Anlamı", "Ev ve Evren", "Çekmeceler, Dolaplar ve Kasalar", "Yuva", "Kabuk", "Köşeler", "Minyatür", "lçtenlikli Sonsuz Büyüklük", "Dışarının ve îçerinin Diyalektiği", "Yuvarlağın Fenomenolojisi'. Kitabında imgelemı temel alan yazar, imgelemin kaynağı olarak 'içtenliği' gösterir. Hertürlü sınırlamayı, boyutlandırmayı reddeden imgelem, içtenlik kaynağıyla fenomenolojiye de konu olur. Şiir ve mekân arasındaki ilişkinin yüzeysel değil, derinlikli bir çalışmayla incelenmesi, böylcsi bir incelemede imgeyi yaratanın değil, imgenin kendisinin bir fenomen olarak ele alınması bir bakıma şiire yaklaşılması gereken noktalardan belki de en önemlisini gösterir. Bachelard'ın insan ruhunda öncmsiz sayılabilecek hiçbir şey olmadığından emin bir fenomenolog olarak sorunlara yaklaşımını ciddi buluyorum. Ayrıntılar üstünde duruyor. Çok basit bir imge, biliyor ki araştırmalarına yeni bir soluk kazandıracak, yeni bir ufuk açacaktır. "İmgelem, şiirsel bir ayrıntı aracılığıyla karşımıza yepyeni bir aünya çıkarır. Bundan böyle ayrıntı, toplu görüşünün önüne geçmiş olur. Basit bir imge yeni bir imgeyse birdünyanın kapılarmı açar." Işte bu noktada yeni bir dünyaya açılan lcapılar, bcraberinde o dünyanın korunmasını, o dünyada yeni duygulanımların yaşanmasını ve bu yaşananların birbirinden farklı düşsel değerler doğurmasını getirecektir. Bu nokta, sahip olduğumuz mekânlardır. Mekânı insan ruhunun çözümleme aracı olarak ele alan Bachelard gibi bir fenomenolog için her mekân imgesi, yanıtlanması gereken bir sorudur. "Nasıİ oluyor da gizli odalar, ortadan kalkmış odalar, unutulmayan bir geçmişi banndıran barınaklar haiine geliyor? Dinginlik, kendine nerede ve nasıl ayrıcalıklı durumlar bulabiliyor. Geçici barınaklar ve rastlantısal sığınaklar, özel düşlerimizde kimi zaman nasıl nesnel hiçbir temeli olmayan değerler kazanıyor?" Bachelard, bu soruların yanıtlarını ta Içtenlik kaynaklan odanın yer değiştirebildiği, gizler için çekmecelerin, dolaplarm birer sığınak olduftu, bir kuş yuvasında bir insanın soluk aldığı mekânın şiirsel özüne yazar da şiirlerle dokunuyor. Bachelard'ın yapıtını okuduğumda, beni yapıta sıkı sıkıya bağlayanın da bu olduğunu düşündüm. Günlük yaşamın artık rutin bir hale rihsel bir sıralamayla aramıyor. Evren ile