17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

\ bu çabayı göstermiş ve oluşturduğu ortam içinde anılarını yazabilmiştir. Kitap, yeğeni Gülleyla'ya anlattığı öyküler halindedir. Bu öykülerde, çocukluğundan başlayarak, cezaevindcn çıkışına kadar birçok şey anlatılmaktadır. llk sayfalarda 1920nin "mütarckc" Istanbuî'u, işgalci Ingilizler, Fransızlar, onlann yaptığı cv baskınları ve küçük Azra'nın ner yana sorgulayıcı bakışlarla bakıp durması anlatılıyor. Küçük Azra coşkun, duygulu ve zekidir. Rumca, Ermenice ve Fransızca öğrenmeye başlamıştır. Onu okula göndermediler, evdeki mürebbiyelerden ders aldı. Aile 1922'dc Izmir'e gidip yerleşti. Oraya vardıklannda ketıt zafer coşkunluğu içindeydi. Izmir'i tstanbul'dan daha çok sevdiğini söylüyor. Evde yine mürebbiyeler vardır. Italya'dan, Avusturya'dan getirtilen mürebbiyeler. Izmir'de iki yıl kalırlar, sonra bütün aile Viyana'ya gider. Kitapta, kibar, aristokrat kültür kenti Viyana ve oranın izlenimleri anlatılmaktadır. Viyana'da ilk kez okula yazılıyor ve Almanca öğreniyor. Değişen koşullar yüzünden iki yıl sonra Brüksel'e doöru yola çıkıyorlar ve bu kente yerleşiyonar. Brüksel'deki yıllarında bir genç kız olmaktan çok, bir insan olarak yetiştiğini söylüyor ve orada gördüğü eğitimin önemini belirtiyor. Şu sözlerini olduğu gibi aktarıyorum: "Omrümdeki bunca çabanın tutuklulukla sonuçlanması, benim yaşımdaki bir kadını kırabilir, yıkabilirdi. Bugün her şeye karşın, en canlı, en güçlü günlerimi yaşıyorsam, bunu Belçika'da gördüğüm insanhk ve insancıllık eğitimine borçluyum. Kendime ilke edindiğim hümanizmanın ilk tohumlarını bu eğitimden aldım. Orada edindiğim bilgi ve kültürden yurdum için bir şeyler çıkarmaya uğraştım, bir çabam, bir amacım vardı." Belçika'da klasik liseye girmişti. Oradaki öğretmenlerini, hele Latince öğretmenini çok sevdi. Latinceyi, eski Yunancayı öğrendi, Fransızcasını ilerletti. Çok gezdi, çok kitap okudu. Ara vermeden okuduğu kitaplar, en yakın, en büyük dostu oldu. Anladı ki, "İnsan, ne kadar çok dostu olursa olsun, yine de yalnızdır. Bu yalnızlığı paylaşabileceği tek dostu kitaptır." Batı daki "erdem" anlayışının önemini de belirtmektedir. Bu anlayışın Avrupa'ya klasik kaynaklardan geldiğini söylüyor, yani eski Yunan vc Latin kültüründen. Lrdem kavramıyla demokrasi süreci arasında bağlantı kuruyor. Para sıkıntısı yüzünden Brüksel'de kalamayacaklarım anlayınca İstanbul'a dönmeye karar verirler. lstanbul'da ilk işinin üniversiteye yazılmak olduğunu söylüyor. Üniversite yenileşmiştir ve 1933 üniversite reformunun ilk yılıdır. Almanya'dan ayrılmak zorunda kalan birçok degerli profesör tstanbul Üniversitesi'nde toplanmıştır. Edebiyat Fakültesi'nde iki büyük profesörün adı geç Azra Erhat, Hallkarnas Balıkçısına "pirim" dlyordu. Onun kendlslneyazdığı. ocoşkulu mektupları kitap hallnde yayımladı. mektedir: Felsefede Hans Reichenbach, Filoloji'de Leo Spitzer. Spitzer onun hocası olur. Şöyle diyor: "Bu hoca olmasaydı ben, bugünkü ben olamazdım. Dünya görüşüm böyle olmaz, anılarımı açık seçik bu dille iletemezdim." Avrupa'nın az yetiştirdiği seçkin bilim adamlarından olan Spitzer, insan ve hoca olarak çok etkileyici idi. Öte yandan kültür tarini kavramına yeni bir anlayış getirmiş, "metin yorumlaması" diye yeni bir yöntem ortaya koymuştu. Bu yöntem, dilcilere ve edebiyatçılara yeni ufuklar açmaktaydı. O zamana kadar, dilcilerle edebiyatçılar, uzak iki alan gibiydi, birbirinden yararlanmazlardı. Spitzer, "metin yorumlaması, uslup incelemesi" yoluyla arada köprü kurdu, çalışmalarını geliştirmeye başladı. Azra Erhat böyle bir hocayı seçtiği için seviniyordu. Spitzer'in öğretimi, "öyle bir cümbüştü ki, güle oynaya geçiyordu dersler, seminerler..." Edebiyat Fakültesi'nde her bölüm kendi dergisini çıkarmaya başjamıştı. Filoloji'nin dergisi Romanoloii Semincri adını taşıyordu. Derginin ilk sayısıyla birlikte Erhat'ın ilk yazısı da yayımlandı. Uslup îlminde Yeni Bir Usuf başlıklı bu yazısında hocasının kimliğinden ve getirdiği yeni yöntemin öneminden sözediyordu. Spitzer'in kürsüsübaşkabakımdan da önemliydi. Sabahattin Eyüboğlu, Süheyla Bayrav, Güzin Dino gibi genç ve de ğerli asistanlar Spitzer'e bağlı olarak bu kürsünün kadrosundaydılar. Erhat, Alman edebiyatı dersleriyle Latince derslerini de izledi. Kitabında, "coştukça coşuyoruum" diyor, "ne sonsuz renk ve zenginlikte bir dünyaydı bu diller." Ünlü Alman profesör Bossert, Arkeoloji Bölümü'nde ders veriyordu. Erhat'ı kendisine asistan olarak almak istedi. Spitzer kesin bir dille karşı çıktı; Azra Erhat'ı paylaşamıyorlardı. Spitzer'in dersleri son derece iyi vegüzel birbiçimde sürüp giderken,onu Washing389 Eriıarın ilk yazısı ton Üniversitesi'nden çağırdılar. Ne acıdır ki, Istanbul Üniversitesi böyle bir hocanın kalması icin en ufak bir çaba göstermedi. Oysa kalabilirdi. Spitzer rektörlüğün bu durumu karşısında kırıldı ve ayrılarak gitmek zorunda kaldı. Ayrılırken, sevgili ögrencisi Azra Erhat'ı Prof. G. Rohde ile tanıştırdı. Bu profesör Ankara'da Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi'nde Latince dersi veriyordu. Rohde'nin asistanı olau Erhat ve Ankara'ya gitti... Yeni oluşan çağdaş ve dinamik bir kentte çalışmak güzeldi. Ankara doöasıyla, dinamizmiyle.herkesi etkiliyordu. Anadolu'nun bu ilk üniversitesinde Latince Bölümü kurmanın bütün zorluklarını Prof. Rohde ile birlikte ycndiler. Bu Alman hoca son derece çalışkandı. Çahşmalarıyla, Türkiye'de klasik kültürün, hümanizma görüşünün yerleşmesine, yayılmasına önayak oldu. "Bu yolda Hasan Ali Yücel'in sa^ kolu idi, çevrilecek klasikleri scçer, çevirmenlere yol gösterir, çevirileri eleştirirdi (11)." Azra Erhat, Ankara'da kısa sürede çok dost edinmişti. Sabahattin Lvyuboğlu, Nurullah Ataç, Orhan Veli de Ankara'va gelince dost çevresi daha dcğerlendi, daha da geni^ledi. Bir ömrün, oluşan bir kültürün çeşitli yönlcrini öörcndiğimiz anıların sonlarında Atatiirk'ün ve onun devrimlerinin önemi üzerinde epcyce durulduğunu görüyoruz. "Atatürk lürkiyesi'ni, tarinin en eski çaglarından günümüze kadar kültür açısından incelemek ömrümün amacıdır" diyor Erhat ve ekliyor: "Şu anda Ata'nın Söylevi, Söylev ve Demecleri önümde. lşlemedigim ağır bir suçla suçlanıyorum, yazacakiarım savunmam olacaktır. Bu savunmayı yargıçların yüzlerine karşı yapamasam da zararı yok. Gülleyla seni karşıma alır, sana karşı yaparım savunmamı. Sen küçük bir kız, bir Türk kızı, bir insan evladı.beni dinlersin, beni anlarsın, bu kadan bana yeter..." Atatürk'ün sözlerini konuşmalarını okudukca, her an onun yeni bir insancı yönünü keşfederek duygulandığını, çok neyecanlandığını söylüyor. "Atatürk ü, Türkiye'nin ilk hümanist düşünürü olarak selamlayabiliriz" demektedir. duygu ve düşüncelerini şöyle dile getiriyor: "Bir gün bizi cezaevinden salıverdiler. O gün içime bir korku düştü. Anılarım ne olacak diye sordum kendime, ne güzel yazıp duruyordum. îstemiyordum koğuştan ayrılmak. Dışarı çıkınca yazmayı sürdüremeyeceğimi biliyordum. Mitoloji Sözlüğü gibi gece gündüz çalışmayı gerektiren bir iş buımasaydım, büyük bir yıpranmaya uğrardım." Yazdıklarını içinden geldiği gibi yazmıştı. Çok kimse daha yazmasını, anılannı bitirmesini bekliyordu. Çünkü ortaya çıkacak "hümanizma tablosunun göz alacak odağı" daha yazılmamış duruyordu. Erhat, anılarının sonrasını, özellikle kofiuş günlerini yazıp yazmamayı kendisiyle epeyce tartışıp düşiindükten sonra, karar verdi, yazacaktı. Üstelik o günlerde Sevgi Soysal'ın Ankara'da aynı dönemde tutuklu kaldığı Yıldınm Kadınlar Koğuşu anılarını okumuş, çok beğenmişti. Geri kalan bölümü yazmaya başladıfiını söylüyor. "Bu konu, aradan geçen Bcş yıl içinde özlemle sarılacağım bir konu oldu" diyor. Böyle diyor ama, kitapta KOĞUŞ anılarının ne kadan yazıldı, yazılanfar ne oldu, belirtilmiyor. Yazıldıysa yayımlanmasını bekliyoruz. Bu insancı yolcunun, bu crdemli insanın yolundan yürüyeceklerin çok olmasını dileyelim. • 1) Bu kitapı Prol. G. Ronde ve Samim Sinanogiu ile birlikte yazmıştır. Ankara, 1943,DTCFYayınları. 2) Troya Masalları, 1981 Istanbul, Cem Yayınları. 3) 1974'ten 1982'ye kadar yazılan bu mektuplar, MilliyetSanatDergisi'nin 15 Ocak 1986 tarihli 186. sayısından başlayarak yayımlandı. 4) Yeni Ufuklar, 1985, sayı 163. 5) Milliyet Gazetesi, 14 Eylül 1982. 6) Milliyet Sanat Dergisi, 15 Eylül 1982, Yeni Dizi, Sayı 56. 7) En Hakiki Mürşit (Anılar), Cem Yayınevi, 205 sayfa, 1996. 8) Yeni Ufuklar, Kasım 1962; sayı 126. 9) Azra Erhat, Sevgi Yönetimi, lnkılap Kitabevi Y., 1980, sayfa 201. 10) Seçkin Cılızoglu, Askerlik Arkadaşım Azra Abla, Edebiyat 81 deıgisin den kestigim bu ya/ının üstüne tarihini yazmamışım. 11) Erhat, degerli [irofesör G. Rondc için 1960'ta Yeni Ufuklar dergısinde bir yazı yazmıştı. Ocak 1960, Cilt 12, Sayı 40. SAYFA 11 Eyuboğlu ve Azra Erhat blrlikte calısırlarken. C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI Kitabın ikinci bölünıü Yazılmayan Anılarba!;lıgını taşımaktadır. Kısadırbu bölüm ve ilk bölümden beş yıl sonra yazılmıştır. Azra Erhat beş, yıl sonrasının
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle