30 Nisan 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Gazetemiz Ankara temsilcisi Mustafa Balbay, meslek sınavını başanyla veren bir yazarımız. Balbay'ın son döncmde yayımladığı kitapları da yazıları kadar ilginç. Balbayın kitaplannı topluca tanıtmaya çalıştık sizlere. ONER YAGCI ustafa Bülbay, meslek sınavını başanyla vercn bir gazcteci. siyaasal ve toplumsal ya şamımızın inccliklcrini, onun "Cumnuriyet" gazetesindeki "Gündem"inden izleyenlerin, onun kara gülmecesiyle buluşanlann şanslı insanlar olduğunu düşünüyorum. keyif veren, düşündürürken gülümseten yazma biçimiyle Mustafa Balbay'ın yazılarının kitap olarak da okurun karşısına çıkmasının, kitapscverler için de bir şans olduğuna inanıyorum. Balbay'ın okura ulaştmlan ilk kitabı Dönekrasi, geçen yıl yayımlanmıştı. Yaşanan her şcyin unutulduğu, belleklerin silindiği koşullarda, aydınlığa ulaşabilmemiz için unutulmamasıgereken gerçeklerden bir kısmının yer aldığı ve "Rasi" dizisinin ilk kitabı olan bu yapıtta, "Demokrasi"nin "Dönekrasi'ye dönüştürüldüğü, "dönekliğin" "erdem" sayıldığı yaşama biçimi koşullarında, gülmeccnin verdiği olanakların sınırsızca kııllanılarak bu iki kavramın açımlanması ve bunlarla ilgili aydınlatma kaygısı güdülen yazılardan oluşuyor Dönekrasi. Balbay, "dönme" sözcüğünün, "insanlığın gelişiminde büyük önem taşıdığı"nı söylüyor önsözünde. Milattan önce 3500 yılında dönmeye başlayan tekcrleklerin "uygarlığa ivme kazandırdığı"nı; 14. yüzyılda aktarma kayışının bulunmasıyla 'dönme sözcüğünün insanlık içind aha çok anlam ifade etmeye başladığı"nı anlatıyor. 16. yüzyılda yeldeğirmenlerinin bıçkı makinelerini daha hızlı çalıştırdığını; 18. yüzyıldaki su tirübinlerınde, 19. yüzyıldaki dört tekerleğin birlikte hareket etmesiyle "sihirli sözcüğün hep dönme olduğu"nu söyleyip "Bütün bunlar bir yana, dünya dönmese mevsimler olur muydu?" diye soruyor. " I'ürkiye'nin dünya teknoloji tarihine fazla katkıda bulıınmadığını ama dönme sözcüğünü siyasete uygulayarak, dünya siyasi tarihine adını altın harflerle yazdırdığf'nı, "bu kitapta yalnızca 199519% yılları arasındaki "dönüşler"in yer aldığını söyleyen Balbay, gazetcciliğin sevdiği iki tanımını da, Gazcteci yaşadığı çağın tanığıdır. Gazetcci tarih taslağının ilk aşamasını yazar." olarak belirtiyor. 2000 yılına girerken Türkiye'nin siyasal yaşamında dönüşlerin ne ölçüde etkili olduğunu araştıranlara yardımcı olmak amacıyla bu Kİtabı oluşturduğunu söyleyen Balbay, ülkemizde "parti ve düşünce değiştirmenin gömlek değiştirmekten dana kolay ve daha kolay hale geldiği" günlerden bazı "dönmeler"i alctarıyor Dönekrasi4dc. Bir liderin çıkıp "scçimden öncc söylediğim hcr şeyi unuttun" dediği; bir milletvekilinin, "beni birinci sıraya koyacak her partiye geçerim," dedıği bir sisteme verilebilecek en güzel adın da "Dönekrasi" olduğunu ekleyiveriyor. kitaptaki yazıları zaman zaman tüylerimiz diken diken olarak ve ben böyle bir ülkede mi yaşıyorum diye kendi kendimize sorarak; zaman zaman kahkahalarla gülerek ve böyle adamlar da olmasaydı bu iilke hepten yaşanmaz olurdu diyerek okuyor, Balbay ın kafa bulduğu olaylarla biz dc kafa buluyoruz. Liderine övgüler yağdırmakla tanı İnamlmaz olaylar dizjsi nan bir milletvekilinin ansızın "dönüp" liderine düşman olmasını ve çözümiı de başka bir partiye geçmekte bultnasını; yeni gcçtikleri partilerde umduğunu bula mayan "dönenuyanıkların" artık "dönenyanıklar" haline geldiğini; "dönüş'lerde kirlcnen siyasetin "komedyokrasi"yc "dönü^tüğü"nü; yeni "dönenuyanıklar"ı; 19. dönemin "130 milletveKİlinin parti değiştirdiği bir meclis olarak tarihe geçtiği"ni; meclisteki holdingleri; HacıBacı sarmasını; dönenin yönünün olmadığını; demokrasi masallannı... okuyoruz DU kitapta. Siyasal terimler arasına katılan "U dönüşü", "T dönüşü", "L dönüşü", "O dönüşü" gibi yeni "dönme terimleri için Türkçe'yi sevenlerin Balbay'a şükran borçiu olduklarına inanıyorum. Balbay, Copokrasi'dc ise adı üstünde, "cop"larfa ilgili kara gülmece örncfii verıyor. Yinc belleğimizin yenilenmesi kaycısıyla ve bir kısım gerçekliklerin hiç deĞilse kitaplaşarak geleceğe daha Koly kalması amacıyla oluşturulan bu yapıtının önsözünde de Balbay, "copun demokrakimizdeki yerinin yadsınamayacağını" söyleyip, "Türkiye'de içinde copu barındırmayan hiçbir eylemin olmadığı"nı, "yılda üçbeş kafa kırmayan hiçbir polis olmadığı 'nı; bu durumuıı, 'ne nakkını arayanların ne de copu kullananların sııçu olduğu'nu; "hukuk devleti yerine kanun devlctini benimsediğimiz için kullanılan her copun kanuni bir dayanağı bulunduğV'nu eklivor. Doğal olarak "cop"un tarihini yazıyor öncelikle: "("opun hak arama tarinimizde çok özel bir yeri vardır. (x>p, Farsça'daki 'çüb' veya 'çöb' sözcüklerinden geliyor. Sözlükte iki anlamı var: 1. Kalın, kısa değnek, 2. Polisin kul landığı araç veya tastik sopa..." Ama copu yalnızca böyle tanımlayıp geçmenin her şeyden önce copa haksızlık olduğunu, tıpkı geleneklercien oluşan tngiliz Anayasası gibi, "bizdeki cop kullanma esaslarının da aslında yazılı olmadığını, çok sağlam bir geleneği olduğunu" söyleyen Balbay, Kendine özgü kara gülmecesiyle "cop tarihini" aktarmayı sürdüryor: "Yazılı olmayan bir cop tarifesinden bile söz edebiliriz. (Burada Balbay'ın hoşgörüsüne sı^ınarak bir not eklemek istiyorum: 12 Lylül döneminin, 1980'Ii yılların Mamak ında da bir cop tarifesi vardı. Gcnel olarak çok soğuk havalarda sağ ve sol ellere ilcişer cop vıırulurken, normal hayalarda dörder cop hakkımız vardı! O.Y.) Tarifenin en ağırı üniversite öğrencilerine uygulanır. Biraz daha harifi memurlara, işçilere vcrilir. Kadınlara da bulundukları ycre göre tarife vardır." Balbay buradan yola çıkarak ünlü özdeyişi değiştiriverirken kara gülmecenin değerli bir örneğini yaratıyor: "Bana yediğin copu söyfe, sana kim olduğunu söyleveyim." Türkiyc'deki "polis devleti" uygulamalarının yasası gözüyle bakabileceğimiz cop ofayının Dİlimselleştiğini, "copoloji" biliminin son derece geliştiğini söyleyen Balbay, bu bilimin anecesinin ilk maddesini şöyle özetliyor: "Copu ehline vcriniz." Bizde bu konunun ehlinin az olmadığını; ehil olmayan bir görevliye mehil verildiğini; polisimizin bu dersi kısa sürede kavradığını; uygulamalı eğitim olanaklarının epeyce geniş olduğunu; üç kişi bir araya gelince polislerimizin "hop dedik"ten önce "cop dedik" deyip icraata giriştiğini söyleyen Balbay, "copoloji"nin ikinci maddesinin ise, "Once copla, sonra topla" olduğunu; bu maddenin sürekli uygulandığını; bu maddenin yasama kısmının, "Bulduğunu topla, suçlu mu suçsuz mu sonra hesapla" cümlesiyle anlatıldığını ekliyor. Peki "copoloji"nin üçüncü maddesi neymiş? "Kent sokakları yürümekle, eyfemci sırtı dövülmekle aşınmaz." Türkiye'de bu bilime katkıda bulunan pek çok kişi olduğunu; bunlara "Copokles" denılebileceğini; ünlü sözü de "Copokles'in Kılıcı" olarak değiijtirilebileceğini söyleyen Balbay, konunun "izah tarzı"nı bulamadığı için "mizah tarzı"nı yeğlediğini ekliyor. Demokrasi özlcminin, arayışının, umudunun yer aldığı; demokrasi dışı "cop düzeninin" ayrıntılı sorgulandığı bu kitap için Balbay'a eline sağlık deren, "Polisin copladığı yerde nak biter" özdeyişinden sonra yazdığı sonsözü ve dileği de hepimizin dileği olarak buraya aktarmak istiyorum; "Onümüzdeki kuşakların sırtı copsuz, vücudu mikropsuz olsun." Balbay'ın yine bu yıl yayımlanan bir başka kitabı ise gezi yazılarından oluşııypr. Ülkelere Değil Savaşa Diişmanım adını verdiği gezi yazıları kitabına Nâzım Hikmct'in "Yol Türküsü" şiiriyle başlayan Balbay, gezme sözcüğünün kendısinde ilk çağrıştırdığının "yeniden doğmak, çoğalmak olduğunu söylüyor. Gezmeninörenmek, dinlenmek, yaşamı katlamak, dünyada ne kadar kçük olduğumuzu görmek, dünyayı içimize sığclırmak olduğunu düşünen Balbay için her gezinin, yaşama yeniden gelmek gibi olduğunu yazdıklarını oldukça anlıyoruz. Mustafa Balbay'ın kitapları M Savaşsız ve sömürüsüz bir dünyada gezmenin kimbilir ne kadar güzel olacağı düşüyle ve "önümüzdeki kuşaklara sınırsız yolculuklar dileğiyle," sunu lan kitaptaki yazılarını yazarken Hcrodot'un geziler kitabından; Marco Polo'dan; g^eziye "her şeyin ilacı" diven Haldun I'aner'den; ' lnsansal ilişkilerden söz ettiği sürece, zaman ve mesafeler ne denli küçülürse küçülsün ve kısalırsa kısalsın, gezi edebiyatınm mudası geçmeyecek ve yeni atılımlaıla bu edebiyatın yenilikleri sürecek," diyen Aziz Nesin'den; 25 yıl dünyayı dolaşıp gördüklerini, yaşauıklarmı "Manazıru'l Avalim" adı altında kitaplaştıran Mehmet Aşık'tan; 50 yılı bulan gezile rinden süülcn "Sayahatname"sindc ne ararsak bulacağımız Kvliya Çelebi'den; "Insan gökyüzünde yıldızları görünce, oraya gitmek ister," diyen llnan Sel çuk'tan güç ve esin aldığını belirten Balbay; kitabm adını koyarken çok düşündüğünü ve çşeitli seçenekler arasından, Hiroşima'daki Barış Parkı'nda üniversite öğrencisi takasi Araki'nin, "Amerikalılar'a düşman mısın?" sorusuna verdiği, "llayır. Bcn, ülkeler değil, savaşa diişmanım..." yanıtı seçtiğini ekliyor. nım'da hangi ülkelerle ilgili izlenımler var sorusuna yanıt verirken kendimi buralarda geziye çıkmış gibi duyumsadığımı söylcmek istiyorum. Balbay, "Dünyamızın Akciğeri Amazonlar'ua bir Latin Amerika ülkesini anlatıyor ilkin; Brezilya'yı. Yudum yudum siyah suyuyla tek yol olan nehiriyle, kutu evleriyle, bir erkeğe 14 kadının düştüğü, balık, meyve, seks ülkesini; Amazon'un doğal bir parçası gibi yasayan insanlan, dağı, yılanları, buffaloları, karnavalıyla, kahvesi, beş sıfırı birden atılmış Cruzado'su, 300 bin Türk'üyle, Türkçe özlemiyle geçen iki bin kilomctreye yakın süren Brezilya yolculuğunu anlatıyor. 2. yolculuğu Arjantin'e, kuyruklu enflasyonun yaşandığı diktatörlüğe yapıyor Balbay. Ermeni lokantasında Adana Kebap yiyor. Faili meçhuy, kayıp çocuklarını arayan annelerin (Madres) dünyaya öğrettiği Mayıs Alanı'nın olduğu "Işıklar Kenti" Buenos Aires4ten gülümsüyor. Sıraya Şili giriyor. Beş bin yurttaşının girmesinin yasak olduğu ülkeye. Neruda, Allende, Pinochet, Miguel Littin... Sokak şenlikleri, kadınlar, Neruda'nın evi, "Nâzım Hikmet'in dili!" Latin Amerika'dan Kuzey Afrika'ya geçiyoruz; önce Fas'a Casablanca'ya; sonra da Mısır'a, piramitJere, Nil'e, Iskenderiye Kitaprığı'na, Kızıldcniz'e. üradan Irak'a; Saddam'ın ülkesine, Kerbela'ya, Basra'ya; oradan Yunanistan'a, Lavrion kampına ve Türkiye'yi özleyenlere geçiyoruz. Oradan "Keşfedilen mi katledilen mi?" sorusuyfa Meksika'ya; "sonsuz bahar ülkesi "Meksiko City "e, Troçki'nin evine, Kınm'dan göçenlere, güneş ve ay piramitlerine yolculuk yapıyoruz. 'bulutların üzerinden otobüsle" Guatemala'ya; "Sandino'ların ülkesi" Nikaragua'ya; "Kapitalizm horm o n u " n u n verildiği Çin'e; "Kwai Köprüsü"nün ülkesine, Tayland'a; "Avrupa'nın ortası" Varşova'nın bulunduğu ülke Polonya ya; Çek Cumhuriyeti'ne; Romanya'ya; Japonya'ya. Tüm bu gezilerde neleri mi yaşıyor Balbay, neler mi anlatıyor oralardan diye soranlar, pek de küçük olmayan bir dünya gezisine çıkmaları için Ülkelere Değil Savaşa Diişmanım ı okusunlar. Dönekrasi/ Mustafa Balbay'ın yazıları/ Ümıt Yayıncılık/ 1996/208 s Copokrasi/ Mustafa Balbay'ın yazıları/ Ümıt Yayıncılık/ 1997/ 174 ı Ülkelere Değil Savaşa Diişmanım/ Mustafa Balbay'ın gezi ızlvnımlcrı/ ÇağJas Yayınları/ 1997/254 s CUMHURİYET KİTAP SAYI 381 Ülkelere Değil Savaşa Diişma Mustafa Balbay SAYFA 8
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle