Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Tartışılan Modernlik Tülin Bumin "Tartışılan ModernlikDescartes ve Spinoza"da günümüz Batı akılsallığının bilim, felsefe gibi en üstün kültür ürünlerinin postmodernizm başlığı altında sorgulanmasını "sorguluyor" Sorgulanan, üstelik suçlanan modernizmin, bir zihniyet, dünyaya bir bakış ve bu bakışın yöntemleri, yaklaşımları ve bilgikuramsal araçları bakımından belirlcnme tarzına, postmodernizmin, modernlik okumasında izlenen, ama modernliğe yöneltilen başlıca eleştirilerin anahtar terimleri olan "indirgeyici, kolayca genelleştirici" eğilimlere karşı kimi düşünsel ipuçlarını sunma çabasını deniyor. MEHMET SARSMAZ Tülin Bumin'in adının önünde "prof." unvanının bulunması onu çoğaltıyor mu? Tanıdığım Tülin Bumin'e o dort harf nc bir artı ne de bir eksidir... Onun o^umuşak, o tatlı kişiliği, o "insan hali" halâ usumda, eksilmedı... ü aslında bir "felsefeci"nin ötesinde "filozof" yaradılışı "çalışkantığında" boğulmuş gerçek bir aydıninsan: Bu girişi niye yaptım? Onun Aralık '96 tarihindc yayımlanmış son yapıtı "Tartışılan Modernlik: Descartes veSpinoza"sı bcni hcyecanlandırdı da ondan. Ne yazık ki aydınlarımız "modernizmi" doğru düzgün kavramadan "postmodernizme" sıçrayabüiyorlar ve "ciddi bir postmodern" olabiıme şansını da yitiriyorlar nedenini anlayamadığımız bir yürekliliğin kumsalında... Günümüz Batı akılsallığının bilim, felsefe gibi en üstün kültur ürünlerinin postmodernizm başlığı altında sorgulanmasını "sorgulayan' Bumin; sorgulanan, üstelik suçlanan modernizmin, bir zihniyet, dünyaya bir bakış ve bu bakıSjin yöntemleri, yaklaşımları ve bilgi kuramsal araçları bakımından belirfenme tarzına, postmodernizmin modernlik okumasında izlenen, ama modernliğe yöneltilen başlıca eleştirilerin anahtar terimleri olan ' indirgeyici, kolayca genelleştirici" eğilimlere karşı kimı düşünsel ipuçlarını sunma çabasını denemektedir. Ancak burada Bumin, "diyalektik ve tarihi materyalizmin" kimi olay ve olguları "madde' ya da "kimi tarihi süreçıerc" "indirgemesi" gibi konulara nedenini anlayamadığımız bir çekingenlikten dolayı değinmemcktcdir. Modernizmin bir başlangıç noktası arandığında kartezyen Cogıto'nun görülebileceği saptandıktan sonra, Spinoza'nın seçılişi de onun sisteminin hem modernlik paradigması olarak anılan çerçeveyi hazırlayıcı, hem de sorgulayıcı kimi yaklaşımları içinde barındırması olarak gerckçelendirüir... Bilinuiği üzere Spinoza 17'nci yüzyıl felsefesine egemen olan kartezyen (Descartesçı) kuramın ana yönelimleri olan istemciliğe (volontarisme) ve tinsel alanla ilgili erekselliğe (finalisme) kimi elcştiriler yöneltmiştir. Hem tinsel hem de özdcksel alanda, doğanın bu her iki alanında da bir ereksellikten sözedilemeyeccği hangi kanıtlara bağlanabilir. Gerçekten de Spinoza ve Bumin'in sandığını sandığımız bir biçimde doğada bir CUMHURİYET KİTAP SAYI 384 lı, ama sanat için uygun bir kültür ortamı oluşturduğu görüşünün sunduğu postmodern uçlar Levî Strauss'lara varan bir çizgide günümüze ulaşmaktadır. Ki burada Levî Strauss'un Yaban Düşünce'sini ele almaktadayarargörülebılir, onun yapısalcılığının Leibnız'e uzandığı da vurgulanabilir.Descartes'ı kastederek, "Niçin matematik doğrulukların diğer bütün şeylcr gibi yaratılmış olduğu savı matematiğe bu denli önem veren biri için uygun bir savdır?" sorusunu soran Bumin, buna yanıt ararken acaba matematiksel doğrulukların mantık ilkelerine indirgcnebilcceğini bilmekte midir? Daha kapsamlı bir kanıtlamaya girmeden, bu ilgiyi, "bütünün parçaya eşit olamayacağı" gerçeğinden kolaylıkla çıkarsaviibiliriz sanıyorum. ..Pitagoras'ın "BIR"i Spinoza nın "TÜM"üyle çakıştığına göre "bu matematikselliğin" yaratıldığı savını Descartes acaba hangı kanıtlara bağlayabilecektirr' Bu yanılgının temelinde ondaki "insanbiçimci" algılayışgörülebilir. Brehier'nin Labertnonniere'in yorumu üzerine görüşlerini serimlemeyi onun ilgili kıtabında yer alan Kartezyanizmin Ruhu başlıklı bölümüne değinerek sürdüren Bumin; Descartes'in bizi "herkese yerini belirleycn bir düzen konusunda ınsanlığın yüzyıllar boyu beslediği boş inançtan, yöntemi sayesinde kurtardığını" ve sisteminin "her şeye ait olduğu yere zincirlerle bağlayan DU düzenin yerine düzenin (hem düşüncede hem de eylemde) mimarı olacak insanı geçirmesi, bütün bir modernlik serüvenini başlatan bir devrim" olduğunu aktarır. Brehier'nin deyimiyle: "Uygarlığımız bu ruha ihanet ederse, sahıp olduğu en iyi şeyi yitirecektir." Heidegger Modernlik'i "dünya cörüşleri" ve onlarla sıkı bir ilişki içintle olan totaliter uygulamalar dönemi olarak algıladığına değinen Bumin, Berkeley'in esse est percıpi aut percipere" önermesinde klasikleşen ifadesine kavuşturan "metafizik modernlik"in, insan ın da tek ve hakiki subjectum, varolanın gönderim (reference) merkezi halinde tanımladığından söz eder. "Varolmak algılanmıs olmaktır" anlatımının, Berkeley'in dilkııramı çerçevesinde, sözcüklerin olanaklı tikel idelerin göstergesi olmaları bakımından gcnel olmaklığından dolayı, "Varolmak varlıkta içerilmi^ olmaktır" anlatımına rahatlıkla dönüşebileceği açıkken Bumin'in geneli kavramaya çalışırken ayrıntıyı kaçırdığı sonucuna varmamız bu durumda hiç de sürp.riz olmayacaktır. Yine bu durumda, "Ozne mctafiziğinin Nit/.sche nin güç istemi kavramına taşındığı ne ölçüde söylenebilir?" sorusu gündeme gelebilecektir. Foucault'un Descartes'ı eleştirisine de değinen Bumin, deliliğin kuşku duyan ozne tarafından dıstalanmışlığını ele alır. "Modemeliğin akıısallığının felsefede ve bilimde doğuşuyla, Ortaçağ'da serbestçe dolaşan delilerin, duvarlar arasında nk kez sessizliğe itilişinin eszarnanlı olması hiç de rastlantısal değilüir." Descartes metafiziğin kendisiyle yılda belli bir süre uğraşılmasının, bu süreyi fazla uzatmamanın yerinde olduğunu söylcrken kuşkunun ötesinde olan Cogito'nun berisınde pratik yaşamın yer aldığını vur;ulamak istemektedir. Derida'ya göre ise uşku, delice bir cüretlilik örneğidir. I'oucault'nun Descartes'a mantıksal olarak yöneltebileceği birinci itiraza Derida'nın verdiği yanıt da dikkat çekicidir: "Descartes'ın duyusal kuşku uğrağındayapar göründüğünün tersine, metatizik, köklü kuşku uğrağında deliliği, (dıştalamak şöyle dursun) düşünülür olanın merkezine yerleştirir. (.ünkü buradaki Habis (jin varsayımı "Birinci Düşünceler"de Tülin Bumin'den "Descartes ve Spinoza" ereksellik yok mudur? Orneğin bir "evrim" gerçeği, "gelişme ve değişme'.... olumlu ya da "iyi"ye, daha iyiye yönelik Bergsoncu bir "yaşama atılımı yla birlikte düşünüldüğünde bize bir "ereksellik" sunmaz mı? Doğadaki ıısun ilkelcrinden örneğin bir "çelişmczlik ilkesi" gereği, aynı anda ve aynı koşullarda bir nenın hem var hem de yok olamayacağı gibi gcrçcklilderin kendini sunması bızi Hegel'e götürmez mi? I Iegelci tarihin sonu ulaştığı insandan yansıyan "erekselliğinde', her an yeniden başlamaz mı? Kuşkusuz bu tür öznel sorularımızla yaracağımız ya da vardığımız noktaları istediğımiz kadar sezdirelim, bunlar kitabı izlememize kesinlikle engel olmuyor. Bumin, Descartes'ın Hegel'e göre gelisen, Heidegger'e göre gcrüeyen, batan bir çizginin üzerinde yer alan bir uğrak olduğunu saptadıktan sonra; Heidegger'e göre Platon'la başlamış olan "metafizik yapma suçunun" modern çağlardaki doruğu olarak Descartes sunulduktan sonra bunun "totaliter deneyimler", doğanın ve insanın tcknik sömürüsü ve "varlığın unutulması" anlamında ele alındığını belirtmekte gecikmez., "Ozne" ve "tarih" kavramlannı doğa kavramını zedeleyerek de olsa yeniden tanımlayan Hıristiyanortaçağının modernliğe bıraktığı bu "tanımlama" mirası vanında Aristoteles'in döngüscl tarih anlayışına karşın, çizgiscl bir tarih anlayışı nıırasını da sunrnu^ olması gerçekten düşündürücüdür. Cogito bu zedelemeyi aşan bir özellik kazandırır modernliğe. Ancak yine de Bumin, Lenoble'un kaygısının 16'ncı yüzyıl rönesansının anımist, panteist, büyüseldoğa tasarımına geçişi bir süreklilık ilişkisi gibi görme alışkanıığımızı sorgulamalc ve 16'ncı yüzyıl KÜİtürünün bilımsel ilerlcmeyi hazırlamak dışında kendine özgü boyutları olduğunu da ortaya koymak olduğunu belirtir ki, bu durumda elbetteki 17'nci yüzyılın modernliğin bilim, yöntem ve doğa tasarımının beşiği olduğu anlaşılacaktır. Yine de "yarı bilim adamı, yarı büyücü, yarı şairolan" G. Bruno, Campanella, Cusanus, Pompanazzi... gibi modernliğin kurucuları oldukları konusunda yaygın kanı bulunan kişiler modernlik sürecinden sonra anımsanacaktır. Onlar Hıristiyanlığı yadsırken büyücülüğe inanmış, Aristoteles'le tartışırken ortaçağın uygarlık dışı olduğunu düşündüğü uzak diyarların "ilkel" kabileleriyle aynı doğa anlayışını paylaşmışlardır sanki. Ancak böylesine animist ve vitalist görüşler rönesans sanatının başlıca başarı nedenleri arasında yer almıştır. Böylece Lenoble'un animizmin bilim için zarar I saçma bir varsayım olarak nitelendirilcn, deliliğe özgü bütün kuşku gerekçelerini yeniden yanıtlar. (...) Sonuçolarak bu varsayımlar bütünsel bir delılik varsayımı gibi iş görürler". (...) "O halde Cogito ılk kesin doğruluk olarak öznenin deliliği kendi dışına, nesne konumuna ittnedıği, kendi içinde taşıdığı ilk doğruluktur. Bumin, Derida'nın, FoucaultDescartes arasında tasarladığı kurgusal diyalogda, kendisini postmodernist olarak nitelendirmcyen ama böyle olduğu düşünülen isimlerin kendisinden büyük ölçüde etkilenmi^ olduğu Foucault karşısında Descartes ı, hem de düşüncesinin Cogito'ya ilişkin bir uğrağında savunmasını son derece anlamlı ve beklenmedik bir yaklaşım olarak sunar. Derida, (Cogito'nun delilik olasılığını içinde barındırdığını ve bu olasılığa karşın kendini ilk kesin doğruluk olarak dıle getirdiğini, ya delilik ya da belli bir akılsallık türünde bir seçenekten kurtulan bir varoluş olarak bir değeri ve anlamı olabileceğini düşünmektedir. I Ieıdegger'in varlığm özne ve onun tasarımı olan dünya olarak ayrışmasının, totaliter dünya görüşlerinin felsefi terimlerini oluşturduğunu söyleyerek modernliğin akılsallığını eleştirmesinin, bir Berkeley'in nesne ve onun tasarımı olan dünya ayrışmasının, totaliter dünya görüşlerinden "tarihi materyalizme" yönelik kimi eleştirilerini içermediğini kim söyleyebilir? Denıek kı Heidegger'den ÇOK önce, bir Berkeley'in "metafiziği", benzeri bir söylemde ' Marksist metafiziği" benzer terimlerle eleştirmistir. Bu durumda Heidegger'in "metafızikten bir görüşten (opinıon) kurtulduğumuz gibi kurtulamayız" sözüne karşınkendisinin de kurtulamadığı görülmüş olmalıdır. Marksçı Althusser'in özeleştirisinde Spinozacı olduğunu itiraf ettiğıni saptayan (L. Althusser, Elements d'autocritiaue, Hachette 1974) Bumin, Spinozacı 'Töz"ün, "Bir"in sayı gizemciliğindcki yeri ve önemini saptamak ya da Spinoza'daki "Tanrı'nın yaratması" olgusunun bir "geometrik olarak çıkma" olduğunu vurgulamak durumundadır. Bu olguyu "taşma" kavramı yerine "üretme" kavramıyla açıkJamayı dener. Yaratma olgusu zamansal değil, mantıksal birönceliksonralıkta işler. Vulgarize edilmiş bir tanımı gerçekliğinde sunmaktır bir filozofa yakışacak olan. "Biz 'yaratma'yı bu anlamda algılıyoruz" demek, Berkeley'in dil kuramı çerçevesinde Leibniz'i de anımsarsak, uzlaşmacı, laik bir alana sıçrayışı kolaylaştıracaktır. Spinoza "insanbiçimci" Tanrı anlayışını eleştirirken, "Tanrı'nın her şeyi belli bir ereğe göre yönlendirdiği" türünden anlayışları, insanın doğaya nöylebakışını çılgınlık olarak niteler, ama bu anlaşılabilir, açıklanabilir bir çılgınlık olmaktadır. Bumin, Spinoza'nın 17'nci yüzyılda kartezyen paradigmaya karşı verdiği savaşımı, Freud'un 19'uncu yüzyılda halâ egemen olan istemciözneci paradigmaya karşı vermektc olduğunu ve her ikisinin de direnme ve dışlanmayla karşılaştığını belirtirken Moreau'nun Spinoza ve Freud'un dinle ilgili çözümlemeleri arasındaki yakınlığı hatırlattığını göstererek bunları "yanılsama" ve ıdeolojilerin de bilinç alanının dışında, bedende ve onun isteklerinde gördüklerini ortaya koyar. Hegel, Modernizmi Descartes'la başlatmasına karşın, felsefeyi Spinoza'yfa özdeşleştirerek, "Ya Spinozacıyız ya da filozof bile değiliz" dıyebilmiştir: Ruh, şimdiye kadar doğru olduğunu düşündüğü lıer şeyin içinde eridıği, o tek töz denizine dalmadan felsefe yapamayacaktır. Böylece özgürleşecektir. Ancak Hegel'in Spinoza'yı eleştirisi onun tözüdeş olmakla birlikte, kendi bilincıne sahip bir öznelliğe dönüşememiş olması yolundadır. niin Elea tarzı, devinimsiz, kendisiyle öz Tartışılan ModernlikDescartes ve Spinoza/"1ü lııı Bumuı/Yapı Kredı Yayınları/ SAYFA 13