Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Neşe Cehiz'in dördüncü kitabı "Fasulyeden Aşklar" on bir öykülük bir düşsel ve izleksel anlar sarmalı. Uyku Adam'lar ve kırık kadınlar giz özneli içuzak hayatlar toplamı. HUSEYİN ALEMDAR eşe Cehiz çok özlediğim, çok sevdiğim eğik mor ağızlı sinemamla bile benimsediğim bir yazar(ım)dır. Daha önce yayımlamış olduğu, biri öy.kü (Evlilik Cüzdanlarını Buruşturan Oyküler), ikisi roman (413 Yaşadı mı? / Yalan Roman) üç ayrı güzelliktcki üç güzel kitabıyla beni hayatın arka yakasına çekip götüren; kavga dövüş, tatlı şeker sıkı sıkıya sahipleniverdiğim içuzak yazarlar(ım)dan biridir. Her nedense, ah, kendisi de yazarlığı gibi bir içuzak imgedir bana! Içimin düş koridorlarında en çok neyin peşinde koşar, daha çok neyin yokuşundan geriye döner doğrusu bilmem! Tek bildiğim şey, daima kurşunkalemiyle hep birşeyler karaJamasıdır, hayatın yazı defterine! îçeriği nedir, türü nedir, atlası nedir karaladıkJarının hiç mi hiç merak etmem. Derim ki, nasıl olsa zamanı gelir de boşaltır içinin damperli kamyonunu! Işte, "Fasulyeden Aşklar" adıyla boşalttı bile içinin dampcrli kamyonunu! Fasulyeden Aşklar ki, on bir öykülük bir düşsel ve izleksel anlar sarmalı. Uyku Adam'lar ve kırık kadınlar giz(Ii) özneli hepsi de içuzak hayatlar toplamı. Göründüğüyle on bir öykü, bit(e)mediği ve Sürükleyen Bir Gece Mektubundan kurtulduğunuz yerde on iki, kurtulamadığınız yer de iç içe on iki öykü belki! Fasulyeden Aşklar yeyle iyi midir araları acaba!? Aşkın uzayan gürültüsünügidiyorlarmıdır hâlâ! Gidememek Acımak mıdıryoksa hayatın zayıf ycrinde? Bizdeki Tufan ve Betiil imgelej;i Hasan ve "Ozel bir kadın" imgelerine mi dönüşmüştür bu öyküde? Nasıl bir duygudur "Özel bir kadın"la Hasan'ın yaşadığı duygu? Sevse nasıl sever Hasan, nasıl sever kırmızı ruia, kırmızı dona bayılan "Özel bir kadın '; yaptıklarının çoğu yanlışken ve kaçamak severken? Nasıîdır ki sahi, bu iki insanın öyküye dönüşmüş röportajları: Çıkışta randevulaştık. Buluşup konuştuk. Hasan beni sinemaya eötürdü. Tiirk filmi oynuyordu. Doya doya ağladım... Sarılıp teselli etti. Gözyaşlarımı sildi. On dakika arada kola ve sigara içtik. Etrafımızdaki herkes genç ve mikropsuzdu. Hasan arkadaşlarıyla karşılaşınca, onlara beni arkeolojiden bir arkadaşı olarak tanıttı. Sözde ben, insan fosilleri üzerine tez hazırhyor muşum!.. Ne desem? Hoşlandım elbette. tkinci yarıda el ele oturduk. Sonra benim eve gittik. Hasan'la iicretsiz tarife yattık... Sahi, aşk bazen ücretsiz tarife yatmak mıdır? Ev miydi gördüğüm yoksa Diin Gece Rüyamda!? Nasıl bir rüyaydı gördüğüm rüya, nasıldı rüya görmüş olmak? Nasıldır ki annemin, anncannemin gördüğü rüyalar? Seri rüyalar görmek hayatın sallanan koltuğuna oturmak, durduk ycrde yaşlanmak mıdır biraz da anneanne? Yanındayım anneanne, işte annem de yanımızda! Bir pembe rüya gibi sessiz gidiyor musun anneanne, gittin mi yoksa? İnsan bir yalnızlık mıdır şimdi anne!? Kolumu tutup da bırakmayan nedir ki böyle? Anne, üzülme her şey eskisi gibi yeni ve güzel olacak. Yeter ki sesini boşluğa düşürme, koluma gir anne: Kolumdan tuttu. "Gitme" dedi. "Hiçbir yere taşınmıyoruz. Kendini yorma bu kadar." "Yok anne, olur mu öyle şey! Bugün bu iş tamam. Her şey istediğin gibi olacak." Annem kolumu tutmuş bırakmıyordu. Gitmemi istemiyordu. "Dur, dinle! Diin gece rüyamda Edirnekapı'daki evi gördüm. Yerinde yoktu!" Kalbim sızlıyordu. Süklüm püklüm evden çıktım. Bir şey aradığım yoktu. Birkaç ev baktım. Geri dönmek istedim hemen. Geri döndiiğümde annemin başı önüne düşmüştü... Artık annemin oturduğu o koftukta ben oturuyordum. Torunlarımın rüyalara aldırdığı yok. Ama korkmuyorum. Bekliyorum. Belde... Bekle, sen de Olivia Bonamy, Triandafilis! Beklemek hayat demektir, beklemek parmakJarın canlılığı demektir. Düşlerimin hemen hepsi numarasızdır. Numarasızlıktır yazgım da. îşi gücü bir apartmanın numaraıı dairelerini izlemek olan biri gibiyim bu Numarasız Daire'de! Birbirine bitişik dairelerdeki hüzün ile sevinç, huzur ile huzursuzluk, sevgi ile sevgisizlik kavramlarının çelişik durduğu yerdeyim sanki. Her şey o kadar çelişki, o kadar umarsız, vurdumduymaz v,e kopuk yaşanıyor ki, kendimi on dakika bile olsa bu numarasız dairemden dışarıya çıkarmak istemiyorum. Bir apartmanın üç ile on üç numaralı dairelerinde yaşayan iki genç kızın hayatları birbirine tam zıt gidiyorsa, benim o apartmanda bundan böyle işim ne? Bütün bunlar eğer öykü toplamak içindiyse öykü evreninden, şimdi tamam öyleyse! Bizdeki Tufan ve Betül adları bu kez de Mete ve Defne imgelerine dönüşmüştü. Fasulyeden aşklardan biri zamanla evliliğe uzanmış, üç kişilik bi r dünya kurdurmuştu kendine! Evin kadını bir taraftan erkeğini beklerken, diğer taraftan Mönü'yü, akşam mönüsünü hazırlıyordu. Kadının yüzünde gün vorgynluğu vardı, saçlarında ev dağınıklığı: Üç yaşındaki çocuk, oturma odasında öğıe uykusundaydı... Defne, akşam yemeğini hazırlamak için mutfağa girdi. Evlilik yıldönümü için özel yemekler düşünmüştü. Bütün gününü alışverişte geçirdiği için yorgundu. Evin kedisine et suyunda papara yapıp verdi. Çocuğun üstünii örttü. Krem karamelleri yapıp soğutucuya dizdi. Ispanaklı börek, dilimlenmiş olarak servis tabağına dizilmiş, formika kaplı masanın üz'erinde yerini almıştı. Grateni son anda pişirmek üzere fırına koydu. Sebzeli dana eti, kısık ateşte yavaş yavaş pişiyordu. En küçük bir huzursuzluk olmasa da ağız tadıyla mönü ycnse, kutlanıverseevlilik yıJdönümü. Hani.nerdeee! Şu var ya, şu Uyku Adamı!.. Sanki her eve gerekli. Uyku Adam ki, nesneler kadar sessiz, dilsiz vc sağır olmalıydı. Yalnızca kıpırdamadan yatmalıydı yatakta. Soluk alıp verişi dışında cansız gibi uzanıp yatmalıydı sadece. Böyle bir adam bulunsa bulunsa ancak yüksek tirajlı bir günlük gazeteye verilecek çerçcveli bir ilan sayesinde bulunabllir! Düşlenmesi bile güzel! O halde her eve bir Uyku Adam ve Uykuyu Arayan Kadın! Olmuyorsa, ah olmuyorsa hiç dcfiilse imgeleri! Kadın pcspembe, tüyden hafif uyandı... Kadın Uyandığında "Uyku Adam"ı gitmişti! Yazmak, zamanın sıkışan yerini öykülemek Duvar'ları yıkmak değil midir ki bazen!? Ortadaduran birduvarsabuduvar ve bir yanında kadın, bir yanında adam duruyorsa, öykünün yakıcı diliyle yıkılmalıdır işte bu duvar! Bu da öykücünün kaJem tıkırtılarıyla olabilirdi ancak: Duvarcı gitmişti. Kadın neyaptı etti, bütün malzemeleri buldu. Duvardaki deliği özene bezene onardı. Yorgun argın daktilonun başına geçip yeni bir kâğıt taktı. Bir duvarcı ustasının ellerini anlatmaya başladı. Artık canı hiç sıkılmıyordu. Eilbette ki, iki ayrı öyküsü olmalıydı duvarın da duvarcının da! Şimdiye değin ki sevişmelerini, sevinçlerini hep düşsel mi yaşamıştı Alben? Kimdi ki Alben? Alben (neden bu adı aldığını da hiç bilmiyor), muduluğun anlamını bilen ender kişilerden biriydi. Neşe Cehiz den düşsel öyküler N Hayatın o günkü ders konularından biri, en önemlisi hepimiz de çok iyi biliyorduk ki aşktı. Yani, iki insan arasında cereyan eden, aşırı sevgi ve bağlılık duygusu. Neresinden bakarsak bakalım, mevsim de yaz olduğunaıgöre aşk da yazar kadar fasulyedendi. Günlerin gülkurusu yerlcrini fasulyeden yaşıyorduk. Bir ara biz de kızlı erkekli Dersaadet'c oturmuştuk, yakalarımızdaki gül sessizlikleriyle! Oturduğumuz masa Edip'in masasına benziyordu biraz da. Hemen yan masamızda bizdeki adlan Tufan ve Betiil olan iki sevgili oturuyordu, iki kumru gibi başbaşa! Kız da erkek de sanki bir şeylerden kaçıp kurtulmuş gibiydiler sanki. Eller, bakışlar, dudaklar fasulyeden nedenlerle aşkın küçük menzilinde gidip geliyordu. Gürültülerin hemen hepsi cle küçücüktü. Demek ki aşk, ilk önce gürültüden ibarctti! Sonrası gene gürüitü nasılsa! Neşe Cehiz de, benzer gürültünün orta yerinde, bizden ve gürültülerimizden habersiz kendi öyküsünü yaşamaktaydı demek. Yaşamıştı çok derinden ve çok kısa zamanda. Üstelilc, hayatının yazı defterine dökmüştü an'ları kurşunkalemiyle. Nasıl bir şeydi ki aşk? Ne sorusunu sorabilmiş, ne de yanıtını alabilmişti. O günün, günlerin anısı olarak yaşanmışlık ve öyküsü kâr kalmıştı yanına: Nasıl bir şey olduğunu hiç anlamadı. Erkekle kibrit kutusuna girdiler çok sonra. Annesini anladı. Annesi de "Nasıl bir şey" olduğunu hiç bilmiyordu kendisi gibi. Annesi de akıntıya karşı kürek çekemezdi kendisi gibi. Ancak bir dal parçasına tutunup sürüklenebilirdi. Felsefesini yeniden oluşturdu. Aşk; dal parçalarına tutunarak boğulmamaya çalışan kadınlarla, dal parçası olmak zorunda bırakılan erkeklerin, kibrit kutusuna dolduramadıkları, zeytinyağlı fasulve kadar bile olmayan duygu durumuydu. Kocası o giin eve epeyce geç geldi. Dal çatırdamaya başlamıştı. Genç kadın, düşünceli başını önüne eğip valizini topladı. Ertesi giin annesine taşındı. Aşk üzerine diişünmeyi bıraktı. Zeytinyağlı fasulyeye de hiç yanaşmadı... Bizdeki adları Tufan vc Betül olan iki sevgilinin zeytinyağlı fasulSAYFA 8 Yaptığı, yapmadığı (nasılsa bir gün yapacaktır) her şey onu keyiflendirmek için düsünülmüş eşsiz araçlarmış, o da bu araçıarı son damlasına kadar kullanmak üzere yeryüzüne indirilmiş bir başka araçmış gibi, yaşamı bir bekleme oyunu olma özelliğinden arındırdığını sanarak, kendi kurmaca düzeni içinde, çok katlı bir binanın gün ışığını ne hikmetse pek içeri sızdırmayan "üç oda bir salon" dairesinde, milyonlarca insanın sıgdığı bir kentte, milyonlarsız ama sakin ve uyumlu, uyuyup uyanmaktaydı... En belirgin yanı beklemekti, hep beklemek! En çok beklediği kişi de Erdi'ydi. Onda kendini bulmak istiyordu Alben. Olmadı, ne Erdi'yi bulabildi ne kendinde Erdi'yi! Bir sala binip çok uzakJara gitti. Herkesten ve kendinden kaçarcasına. Beyoğlu'nda, karışık sesler arasında Bahkpazan'nı Sabah Sabah dolaşmak nasıldır ki acaba? En çok kimindir Balıkpazarı, Beyoğlu? Yazarların, şairlerin, sanatçıların mekânı olmalı. Tabii ki, her yazargibi biraz da Neşe Cehiz'in: Balıkpazarı na sabahları yolu hiç düşmezdi ya, o sabah aylak ayaklarım beni doğruca oraya götürdü. Demek ki yaşadığımı anımsamamı gerektirecek bir sıkıntıya düşmüştüm. Böyle durumlarda kimisi bir dost sesine, kimisi denizin maviliğine, kimisi de sıkıntının kendisine sığınıyordur belki!.. Sahi, insan en çok kendine, sıkıntının kendisine sığınmaz da ncye sığınır ki! Bir de iç sıkıntısıyla Beyoğlu'na çıkmıssa?! Sevgili efendim, bu yazının da bu öykülerin de canınızı sıktığını biliyorum. îstemeden canınızı sıktığım için beni mazur görün! Ha, bu arada sıkılmayanlarınız da var galiba! Doğrusunu söylemem gerekirse, bu fasulyeden şeylerle bayağı meşgul oldum, Fasulyeden Âşklar'ı en az üç kez yaşamama rağmen zcrrc canım sıkılmış değil nedense! Sürükleyen Bir Gece Mektubundan size pasajlar okumamı ister misiniz?! lstersiniz, istersiniz! Her sey hayatın kendi kokusunda: Düşünürken gecikiyordum... Evliliğin ne olduğunu düşünüyordum. Evlilik, fasulyeden bir aşka kapılıp bu nikâh dairesine gelmekti. Kimileri için evlilik; iki kürtaj, bir doğum, bir terk ve birkaç tokattan oluşuyordu. Toplam altı parça, bir arada, reklam fiyatına, gitmekte olduğum o dairede satışa sunuluyordu. Evlenilen kişive koca deniyordu ve kocalar, karılardan daha güçlü kişilerdi... Günaydın Neş'ECEeee! Yeni mi anladın! ? Hâlâ sürüklenmekte miyiz yoksa? Hayvanlar da sadık, bağımlı, avantacı, emekçi, vefalı, vefasız, sevecen, sevgisiz, iyi ya da kötü olabiliyordu... Ama siz! Benim düşlerimin Eros'u! Düşüncelerimin düşü! Yaslandığım en son dayanağımdınız! Son kez gördüğümde, yüzünüz ifadesiz, bakışlarınız sert, kımıltısız bir taştınız. Taş yerinden kımıldadı, kımıldadı... One arkaya sallanıp... Yatağının içinde düşler gören bedenimin üzerine devrildi... Beni ezmek istiyordunuz... Bir taşın altında ezilen dişilik... Karalar içindeyim... Sizsiz olmak zorundayım artık... Köfteci, Yambali'ydi belki... Sizce mektuplar yüzünden doğum sancıları çeken Kuin!.. Sizi unutmayacağım... Sevgimle kalın... Ne o, bu son mcktup mu yoksa? Telefon rehberinden seçtiğim isimlere içi fasulyeden aşklar dolu yeni mektuplar göndermeyecek misin?! Biliyor musun ki, onlar sadece mektuplarla yaşarlar, mektupların yaşadığı kelebek bir ömürle! Aslına bakarsan yaşadığımız her şey fasulyeden. Fasulyeden Aşklar ki, bıraktığımız yerdeki hayati gürüitü hâlâ! Gürültüyü mürültüyü, Erdi'yi Merdi'yi boşver sen! Posta kutusundaki beyaz zarf, Dersaadet'in arka masasındaki birbirine yapışık iki gül imgesi, dahası sağ eli sol yakasındaki hayat, aşkla belclenen bir sevili gibi duruyorlar aynı yerlerinde! peydir, yerinden bulun(a)mayan bir tek sensin, öyle ya! t Neşe cehiz lıkYayınları/112s. CUMHURİYET Fasulyeden Aşklar / Neşe Cehiz / VarKİTAP SAYI 382