06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Küresel medya, elektronik optamlar ve kültürel Geçtiğimiz günlerde Ayrıntı Yayınlan tarafından Emrehan Zeybekoğlu'nun çevirisiyle yayımlanan Kimlik MekânlarıKüresel Medya, Elektronik Ortamlar ve Kültürel Sınırlar (David MorleyKevin Robins) adlı kitabın yazarlarından Newcastle Üniversitesi'nde Coğrafya Profesörü olan Kevin Robins'in Türk'çe basıma yazdığı önsözü sunuyoruz. Robins sık sık Türkiye'ye gelen; Türkiye'nin politik, kültürel ve toplumsal sorunlarıyla yakından ilgilenen bir bilim adamı. Önsözünde Türkiye'nin Avrupa ile ilişkisi hakkında çarpıcı saptamalarda bulunuyor. Türkiye'nin Avrupa ile ilişkisinin en hafif deyimiyle "tartışılır" olduğu şu günlerde Robins'in söyledilderi çok önemli. Robins Avrupa kültüründe temel bir sorun olduğunu, kendi olumluluğunu Avrupah olmayan olumsuzluğa dayandırarak kendi kendisiyle özdeşleşmesinin narsist bir kimliğe dönüştüğünü ve artık kendini yeniden inşa etmek için geri çekilmeye başladığını söyleyerek şu saptamada bulunuyor: "Avrupa bundan böyle bir ideal olarak, medeniyetin büyük başarısı olarak görülemez. Ve bundan ötürü, Türkiye'de Avrupa'ya eskiden verdiği yanıtları veremez. Kimlik Mekânları'nda ilerisürülen şudur ki, artık sineye çekmek diye bir şey olamaz. Öyleyse, Türkiye kendini göstermeli, Avrupalılığın ne olduğunun yeniden tanımlanmasına katkıda bulunmahdır; çağdaş Avrupa kültürünün yeniden oluşturulmasına aktif olarak katılmalıdır. Bu, Türkiye için gereklidir. Avrupa için de." Türkiye'nin "büyük rüya"lar görmeyi çok sevmesine rağmen sonunda, kendi "iç düşman"larıyla ve sınır komşularıyla baş başa kalmasının nedenlerini biraz da kültür ve simge dünyasının sunduğu teorik ve politik kerterizden incelemek gerektiğini düşünüyorsanız, bu kitapta aradığımzdan daha fazlastnı bulacağınıza emin olabilirsiniz. KEVİN ROBBINS imlik Mckânları, çağdaş Avrupa kültürüylc ilgili bir kitap. Bu kitap, Avrupa'nın çağdaş clünyadaki konumu ve Avrupa mekânınm kültürel dinamikleri üzerine eğilnıektedir. Vc tabii, Avrupa kültürü vc kimliği sorunu, geçiş durumundaki Türk toplumu ve kültürü açısından büyük öncm taşımaktadır. Avrupa, Türkiye Cumhuriyeti tarıhi David Morley ve Kevin Robbins'ten "Kimlik Mekanları" Kimlik Mekanlarrnın yazarları David Morley(solda>ve Kevin Roöblns. K boyunca ona temel bir referans oluşturmuştur. 1925 yılında yazan Arnold Toynbee, Tiirk ulusunun doğuşunu, bir medeniyet ve hayat tarzının toptan terk edilmesi, başka bir medeniyetin kabul edilmesi olarak tanımlıyor ve bunu "tinsel ihtida"ya benzetiyordu. Toynbee, bu "zihniyet değişimi' nin statü sorusu tarafından güdülendiğini söyler: Yahudiler gibi Türkler'de Batı'yla ilişkiye girdikleri günden beri "garip bir millet" olagelmişlerdir ve zirvede olduğunuz sürece bu durum hiç fena değildir... fakat roller değiştiği anda dayanılmaz bir aşağılanmaya donüşür bu durum. 'Garip t>ir millet' statüsü her iki örnekte de bir gurur kaynağı olmaktan çıkıp bir aşağıfanma kaynağı haline geldi; ve bundan dolayı, yine her iki örnekte de, bu aşağı statüden kurtulma uğrunda güçlü bir nareketin ortaya çıktığı görültü.(1) Türkler, "Batı dünyasının paryaları olmak gibi berbat bir konumdan kurtulabilmek için Batı'nın tam bir üyesi olmak istemişlerdir." (2) Batı açılardan bakıldığında Fürkiye, Batılılaşmış ve modernleşmiş bir toplum olmanın gerekli bazı koşulîarım yerine getirmiştir (her ne kadar bunun bir psişik bedeli olmuşsa da). Avrupalılar arasında, Türkler'in gerçekten Avrupalı olmadığı, onların yabancı, dışarlıklı kişiler oldukları duygusu ise hâlâ mevcuttur. Türk asıllı Alman yazar Zafer Şcnocak'ın da ifadc ettiği gibi, "Türk, Kuran okur, operaya gitmez" gibi basmakalıp birinanç vardır. (3) Avrupalılar'ın gözündc Türkler, "garip bir millettir". Avrupa, Türkiye'nin Avrupalı özellikIcrini tanımamakta ısrar etmektedir. Türkler'in talcbinc daha scmpati duyan lar, I'ürkiye'nin henü/ veterince Batılı olniadığını veya "kimlik bunalımını" hc nüz Batılılaşma doğrultusunda çözememiş olduğunu belirtmektedirler. Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğine açıktan karşı çıkanlarsa, dana temel itirazlarda bulunmakta, Türkiye'nin Ortadoğulu ve Islami özelliklerine dikkat çekmektedirler. Lord Owen, "Avrupa sınırlarının nerede başlayıp bittiğini açıkça bilmek gerekir, Avrupa'nın sınırları, TürkiyeIran arasında değildir" demektedir. (4) Daha da yakın bir zamanda, dikkatlar Türkiye'nin Asyalı kökenlerine çevrildi. Peter Millar, "Türkleri Orta Asya'daki eski yurtlanndan deniz kıyılanna getiren, Cengiz Han'ın sağlam paralı askerIere olan ihtiyacı olmuştur" diye yazmaktadır The European'da. (4) Bu itirazları yapanlara göre Türk kültürünün özünde, Avrupalı olmayan bir şeyler vardır ve birliğe tam üye olmaları da söz konusu olamaz. Bu perspektiflere göre karşılaşılan tek sorun, ne olduğu bilinmeyen ve yabancı Türk'tür. Burada Avrupalılar'ın yaptığı, kültürel kibirliliktir. Biz bunu, Arnold Toynbee'nin 70 yıl önceki ifadesiyle Türk toplumunun karşılaştığı "Batı sorunu" olarak görmeliyiz. Bunu söylerken Toynbee, Batılılar'ın yeni doğan cumhuriyctc karşı küçümseme ve iıgisizliğinden bahsetmekteydi: "Gerçekleştiği yerde insanların hayatlarında büyük Dİr etki doğuran olay (cumhuriyetin kuruluşu y.n.n.), kendısine pek az ilgi gösterilen bir ortamda cereyan ediyor." (6) Batılılar'ın bugün de süren kibirli tutumları, Türkiye'nin Avrupa'ya bakışına bugünlerde gösterilen duyarsızlıkta da göz çarpmaktadır. Türkler'in, Batı degerlcrini ve normlarını özümsemeleri beklenmektedir, fakat ne kadar uğraşsalar da bunun mümkün olmayacağı inancı da mevcuttur. Ivaylo Ditchev, bunu Avrupa merkezinin çevresiyle olan ilişkisinin temel bir özclüği olarak görmektcdir. Bu kültürlcrdcn, "evrcnscl kültürün bir parçası haline gelmcleri istenmektedir; fakat aynı /.amanda bunu başaramayacakları söylcnmektcdir kcndilerinc " dcr Ditchev. Avrupa, "bir fedakarlık ister, fakat fedakarlık yapıldığındaysa bu fedakarlığı kabullenmeyeyanaşmaz." (7) Türkiye örneği,küçümsenmesine ve reddedilmesine rağmen ele avuca sığmayan bu Batı kültürünü nereye kadar izlcmenin mümkün olduğunu gösteriyor gibidir. Türkiye'nin tecrübesi, daha da trajik olarak kültürel kibrin nasıl kültürel nefrete dönüşeceğini de göstermektcdir. Otcki, aşılması mümkün olmayan bir farklılıkla damgalandığı ve neticede batı kültürü içerisine özümsenemediği (ihtida ettirilemediği) zaman ırkçılığın da zemini hazırlanmış oluyor. Avrupa'da Türkler'in çoğu bu şekilde görülmeye baslamıştır. Almanya'da Gastarbeiter* denen kişiIer, Avrupa'ya (bu sefer ekonomik olarak) saldıran (Müslüman) Osmanlı'nın bir çeşit devamı olarak görülmektedir. 1683'te Viyana'nın kurtarılışının anısına yapılan Dİr nasyonal sosyalist heykeli tarif ederken Claudio Magris, Türk sancağında hilal değil, Davud'un altı köşeli yıldızı olduğuna dikkati çeker: "Türkler düşmanla, yani Yahudilerle özdeşleştirilmiş ve öyle bir tahrifat yapılmıştır ki, bugünün geçici yabancı işçilerine karşı gösterilen korku düşünülecek olursa, bunun trajik bir şekilde gerçekleşmesi riski vardır". (8) Türkler'e narya muamelesi yapılır. "Soykırım dolavısıyla Yahudiler için tabu haline gclcn durum, Türkler için kabul edilir durum olmuştur: Otcki olma konumundan ötürü bir millet toptan karalanmıştır" demektedir Zafer Şenocak. (9) Solingen, Mölln, Rostock, Rostock, Hoyerswerda... Kimlik mekânları'nda, Avrupa kültürünün tam merkezinde temel mahiyctte bir problem olduğunu ileri sürmekteyiz. Kültürel gelişmesi sırasında Avrupa, kendisini kendi kendiyle özdeş ve kendi kendine yeterli görür hale gelmiştir. Avrupa'nın bu kendine düşkün narsist kimliği, (kendine özgü olduğu varsayılan) YahudiHıristiyan ve GrekRoma gelenek ve mirasına dayanmaktadır. Diğer etkiler, özellikle Batı tslamiyeti, kolektif hafızadan çıkarılmıştır. Avrupa kültürünün olumluluğu, "Avrupalı olmayanın" olumsuz imaiına karşı tanımlanmıştır. Genişleme döneminde kendinden emin olan bu kültür, dinamik bir şekilde, kendini dünyaya evrensel kültür olarak göstermiştir. Fakat artık devir değişti. Avrupa, şimdi kendisine kendi dışında tuttuğu, fethettiği ya da inkar ettiği her şeyden farklı kılan özelliklere dayanan özgün, yeni bir kimlik inşa etmeye çalışarak geri çekilmektedir. Yeni sınırfar ve cepheler inşa ederken, farklı oldukları için özümsenemeyecek olanları dışlamaya çalışmaktadır. Şimdi babadan kalma mirasını, bu mirası dağıtma ya da sulandırma tehditini barındırıyor görünen güçlere karşı savunmayı amaçlıyor. Tarihsel dinamizm, olumsuz bir tutkuya dönüşmüş, bir reddetme, itme halini almıştır. Bundan böyle Avrupa kimliğinin hemen hemcn hiçbir olumlu temeli kalmamıştır. Tek olumlu özellik, standart kültürün sürdürülmesi. Sadecetekrarlama vardır; Avrupa kültürün bu bunalımına başka bir çare de bulunamamaktadır. Bu, tarihin akışının inkar edilmesidir, bir çeşit engelleme ya da gerilemedir. Yapılacalt başka tarin kalmamıştır adeta, yaşanacak başka bir değişikfik yoktur sanki. Avrupa Kültürünün çitlcnerek dışarıya kapanmasına, tarihsel amacın yok olması açısından bakılabilir: "Tarihin sonu" fantezileri. Avrupa, artık kendisini, tarih yaratan bir fail gibi görmemcktedir. Tarihsel sürecin belirsizıiğine artık açık değildir. Artık dinamik bir dönüşüm olarak modernlik duygusu da yoktur. Modernlik artık Avrupa'nın geleneği olmuştur; hatırlanıp saygı duyulacak bir gelenek; fakat gö^dcn geçirilmesi ya tla yeC U M H U R İ Y E T KİTAP SAYI 3 8 2 SAYFA 12
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle