Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Kapak konusunun devamı. yargıları, dünya görüşlerine göre olguları değerlendirirler. Herkes bir olayı, bir objeyi değişik şekillerde tanımlar. Fakat tarihçilerin bir özellikleri daha olması gerckir. O da tarih boyunca bir olayı, Dİr savaşı ya da bir kcnti anlatmak için başkalannın yaptıkları çalışmaları öğrenip değerlendirmeleri ve ele aldıkları dönemlerin çağdaşlarının yargılarını ve betimlemelerini bilme zorunluluğunda olmalarıdır. Yeterli bir bilgi yoğunlaşması olmadan tarih yazılamaz. Yine de seçim vardır ve kişiseldir. Ben tstanbul kentinin tarihini en iyi temsil eden kırk olguyu seçerirn. Bir başkası da, başka başlıklar bulur. Örneğin ben manastır yaşamını ve manastırlan seçtim. Çünkü Bizans dinin egemen olduğu, yaşamı tanımladığı ve bunda manastırların en az kilise kadar etkili olduğu bir dünya görüşü ile yaşjamıştır. Menderes dönemini seçtim. Çünkü o dönem Türkiye'nin en edilgen olduğu bir dönüşüm çağıydı ve tarihi îstanbul'un kendini munafazakâr sanan bir politik düşünceyle sonunu hazırlamıştı. Kıtabı bitirdikten sonra htanbul'un tanhıni anlatmak açıstndan delisen düsencelerinız oldu mu? Ya da islenmemıs konular olduSunu düsündünüz mü? • Eğer böyle olmazsa yazar ya da tarihçi olamazsınız. Yazdıklarınızı okuduğunuz zaman.onlann başka türlü söylenebileceğini de düşünürsünüz, birçok şeyleri söylememiş olduğunuzu da. Bir şeyi öğrendikçe, öğrenmek istedikleriniz artar. Ben kitabımdaki her konu için de bir kitap yazabilirim. Sinan için, Onsekizinci yüzyıl sanatı için, Islam kenti için de birçok kitap yazılabilir. Fakat elli sayfalık bir monografi de önemli bir "statement" olabilir. Önemli olan bir yazann, ya da bilim adamının yaşamının nerhangi bir anında, bir olay ya da varIık üzerinde varmış olduğu sonuçlan insanlara duyurmasıdır. Bunca yıldan ve böyle bir çalışmadan sunra Istanhul tçın ne aüşünüyorsunuz? ••" Doâan Kuban Istanbul bir kent vc uygarlık tarihçisi için hayal edilecek en güzel ve zen;in konulardan biridir. Dünya tarihinde ıu zenginlikte bir tarihi olan bir başka kent tanımıyorum. Fakat onun bir çocuğu olarak bu kentin, tarihine saygısız ve bilgisiz bir biçimde yaklaşan insanların elinde, üstelik sözde ona hürmet ettiklerini söyleyen insanların elinde, bir yağma alanı olmasını, en kötü şekildc muamcle görmesini ve dünyanın en büyük arutlarını yaratmış bir uygarlık merkezinde kırsal kültürün akıl almaz çirkinliklerle çevremi doldurmasını hazmedemiyorum. Kaldı ki ben bütün yaşamımı, tarihin yarattığı güzellikleri görmek ve onlan savunmak için harcadım. Bu kentin başına gelecek en büyük felaket olmalı. Depremden ve yangınlardan bin beter bir felaket. Istanbul ve kırsal kültür, yan yana gelmesi zor ıkı kavram htanbul'un hep yüklenegeldığt iç göçün yarattığı sorunlar üzerinde durabıhr miyiz biraz Göçün en önemli sonucu îstanbul'a göçenlerin kendilerini kentin sahibi olarak algılayamamaları. Bunu anlamak çok kolay. Nerelisin hemşerim? tstanbullu'yuz, Istanbul'da oturmuyor muyuz? Oysa öyle bir şey yok, çünkü adamın tstanbul'a saygısı yok. Bir kente sahip olmak için oraya ilişkin anıların birikmesi gerelc. O birikim yok; sonra sevgi gerek, o sevgi bir tarih bilincinc, bir kultüre dayanırsa var olabilir. Kent bilinci başka türlü gelişemez. Kentin dış mahallerinde karnını doyuran, başını bir odaya sokmak için uğraşan kalabalıkların kentten haberleri yok, kente bir iş için girip çıkıyorlar ama kentli değiller. Tarihle de ilgileri yok... tstanbul'a yaşamak için gelmişler. Bir Kent Tarihçisi i Evlerini kondurabilecek bir toprak parçasına var, yiyeceğe, giyeceğe, görduğü şeyleri almaya gereksinimleri var. Tüketim hırsı giderek artıyor, günümüzün tüketim propagandasmı da buna ekleyince sonu yaöma ile bitiyor. Istanbul'da yaşayanıarın çoğu tarih bilmedikleri için Istanbul'u koruma ihtiyacını hiçbir zaman hissetmiyorlar, Süleymaniye yi bile yıksanız, cami olmasının kültürel tepkisi dışında kaybın niteliğini anlayacak birkaç yüzbin kişi ancak çıkar. ünlar için TaKsim'e cami yapmaK, ata damga vurmak gibi bir şey. Camiyi ibadet için yapmıyorlar, kente kendi bayraklarını dikrnek için yapıyorlar. Kent sahipliği, o kenti kent yapan bazı değerlere sahip çıkmak demek. O deöerlerden haberiniz yoksa ne kent sanipliği olacak? ünun için Boğaz'ın yeşilliği varmış, kıyılannın yalısı varmış, ahşap evlerin sıralandığı sokakları, konaİdarı varmış, şu duvar böyle güzelmiş, öteki mozayik böyle bir şeymiş, Bizans tarihi de, Roma dönemi de varmış... Sokaktan geçenlerin yüzde doksanının Roma çağını bir tarihi bağlamda düşünmek bir yana bildiği de şüpheli. tstanbul bir cahil köylü kentidir. Onun için kent sahipliği yok. Öte yandan okuyamamış insanların bir kabahati de yok; yaşıyor, büyüyor, istiyor. Fakat objektif durum tarihi lstanbul'un yokoluşu. Bunu söylerken suçu köylüye yüklemeyelim. Kırsal kültür dedığimiz şey köylünün kültürü değil, toplumun sanayi öncesi kültürünün bugüne kalan tortusu demektir. Fakat bu tortu çok büyük. O zaman da hemcn herkes bu kültürü taşıyor, başbakan, dışbakan, ıçbakan, bir üniversitede okumuş olmak bunu değiştirmiyor. lstanbul, Bir Kent Tarihi/ Dolan Kuban/ Iurıb Vak/ı Yayınları/446 s Tiirk Hayat'lı Evi/ Dogan Kuban/ F.rcn Ya \tnhtı/27') \ Kırsal kültür bilimselliktcn, plan kavramından bir şey anlamaz. Orneğin Taksim'e cami yapalım! Bu bir plan lcararı mıdır? Cami nercye vapılır, nıye Taksim'e yapılır? Ya da uyuu şehir yapıyoruz diyorlar, peki bir nazım plan mı var da bunu oraya ycrleştiriyorsunuz? lstanbul'da bir boş arsa bulmuşlar, karar vermişler, haydi buraya bir uydu şehir yapalım. Boğaziçi'nue bir yasa var, şöyle olmaz, böyle olmaz diyen koca bir yasa. Peki Boğaziçi o yasanın varlığı sırasında ne oldu? Alal almaz bir şekilde Göksu vadisinc 2500 tane konut koydular. Cihangir'den yoğun bir yerleşim, akıl almaz bir şey. Bu planla mı yapıldı, hangi plan? Dolayısıyla plan yok. Demek ki, 10 milyondan fazla nüfuslu bir kent, bir ucu işte Silivri'de 60 km, öbür ucu bilmem nerede 60 km, 120150 km boyunda lineer, artık lineer de diyemeyeceğiz ha babam ormandı, değiıdi diyerek büyüyen karnı şişmiş bir boğa yılanı gibi bir kent. Bu kent plansız, planı yok. Peki sokağın planı var mı? Yok, çünkü olsa bile önemi yok. Böyle olduöunu anlamak için gidıp sokağa şöyle bir bakmak yeterli. Biri 3 kat, biri 5 kat, biri 6 kat, biri cski eser ne olduğu belirsiz bir yapı dizisi. Bu şu demek; topluma egemen olan kültür bu kadar büyük bir kent olgusunu örgütleyecek düşünce ve kültür birikiminden yoksun. Bu sadecc kent örgütlenmesi alanında böyle değil. Eğitimin zavallılığına bakın. Köylüyü yalcalayıp din eğitimi Ue karışık, ne idüğü belirsiz bir cğitim vereceksin, onunla teknoloji toplumunu yakalayacaksın. Yasaların hiç işe yaramamasınt nasıl yorumluyorsunuz ? Düşünsenize yapılarının yüzde 65'inin kaçak olduğu söylenen bir kent. Peki yüzde 65'i kaçaksa demek ki yasal olmayan, vasa haline gelmiştir. Yasa yok demektir, belediye yok demektir, devlet de yok demektir, değil mi? Ben ne söyleyeyim, yasa var mı diyeyim, yasalara uygun davranın mı diyeyim... Bunların artık komik şeyler olduğunu senclerce bu alanda çalışanlar biliyorlar. Biz bir karar alırız Koruma Kurulu'nda, Belediye Meclisi toplanır vc tersi gerçekleşir... Bundan scneler önce Teknik Üniversite'de bir şehircilik semineri yapılıyordu. Biz hepimız plan fikri, bilim fikri, belediye şöyle olsun, böyle karar versin, 1/5.000'i, 1/10.000'i şöyle yapalım dcrken bir belediye avukatı çıktı ve şöyle dedi: "Siz deli misiniz? Boşuna konuşup duruyorsunuz, bugün belediye meclisinin 14 üyesi inşaat müteahhiti, çoğu da kasap, bakkal kökenli, siz ne biliminden bahsediyorsunuz?" O zaman, bu zaman bu kent bir yasasızlık kentidir. tstanbul'da bir binaya gidip de tesadüfen yasal bir şey bulursanız bu bir piyangodur. Muhakkak ki bir tarafında küçük bir yasasızlık vardır. Zaten artık küçük yasasızlıkların hiç önemi yok. Dolayısıyla yasa da yok, yasal olmayan bir kent bu. Bu durum ulaşımda ortaya çıkıyor, ormanların yağmasında ortaya çıkıyor, otel yangınında ortaya çıkıyor, kumarda çıkıyor, her çeşit üretimde çıkıyor, kaçakçılıkta, rüşvette çıkıyor. Üstelik de bu suçlular televizyonda her gün konuşuyorlar, bu toplumda suç soğuk algınlığı gibi bir şey oldu. Bu da karakteristik. Neyin karakteristiği? Kırsal kültür egemenliğinin karakteristiği. Kırsal kültürün egemenlipnc rağmen Utanbul yine de yaratıcı bir kent. • Evet, tstanbul gene de yaratıcı, olabildiği kadar. Bazen uluslararası düzeyde bile yaratıcı, ama bu yaratıcılık sanat ve kültür alanında, buna katılanların sayısı da çok az. Bunlar benim kavanoz grubu dediğim insanlar. Yani küçük bir kavanozda, gerçek tstanbul'dan yalıtılmış olarak yaşıyorlar. kültür, kavanozda yaşayanlar arasında oynanan bir oyun." CUMHURİYET KİTAP SAYI 376 Dogan Kuban'a Armağan/ Bren Yayınlan/216* SAYFA 4