Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
DEMİRTAS CEYHUN A lbert Camus, "Başkaldıran Insan" adlı kitabında Katolik bir eleştirmenin bir sözünii aktanr; Stanislas Fumet adlı bu Katolik eleştirmen, "Sanat, ereği ne olursa olsun, Tannyla bir yarışmadır." diyor. Katolik eleştirmenin anlatmak istediği, kuşkusuz, yaratıcıları (sanatçılan) Tannyla eskoşmak değil. Yaratmanın Tannsal bir iş oıduğunu vurgulamak. Nitekim Stanislas Fumet de, bu özdeyişini "Suçludur" diye bitiriyor. Sanatçı, Tanrıyla yarıştığı için suçlu. Tanrısal bir işe kalkıştığı için suçlu. Tanrıya karşı suçlu. Gerçekten, varolana karşı çıkmadan, yargılamadan onu, baskaldırmadan, bir şeyleri yeniden yaratabilmenin olanağı var mıdır acaba? Zaten, Camus de "Sanat gerçeğe karşı çıkabilir, ama gerçekten kaçamaz diyor. Katolik eleştirmenin Tanrı dediği şey de, bu olsa gerek. Ve hiç kuşkum yok... Ne Tannsal bir Nupi İyem'in Kendine Özgü, Hem Dingin, Hem Devinnen Dünvası kökten gelinmedikçe gerçeğin ateş çemberinden gecilebiliyor, ne de gerçeğin ateş çemberinden geçilmeden Tannlaşüabiliniyor. Işte Nuri lyem bence, bütün soy sanatçılar gibi yaşamı boyunca Tannyla boğuşarak (gerçekle boğusarak) gerçeğin ateş çemberinden geçebiımiş, sürekli karşı çıkarak, başkaldırarak, yargılayarak, eleştirerek, hatta yadsıyarak gerektiğinde, kendi gerçeğine varabilmiş, kendi gerçeğini yaratabilmis nadir kişilerden biridir. Suçluluğunun tilincine tez vararak, onu yaratıcı kılabilmiştir. Bir yaratıcılık haline dönüştürebilmiştir. Hep Tannyla yanşmıştır yani. Ahmet Hamdi Tanpınar da; "Nuri, tabiata bağlı, yaratılıştan teolog doğmuş münkirlerin inkâr yofuyla da olsa Allah peşinde koşmalan gibi, bir yığın tnücerret nesabın arasından daima ona gidiyor. Bazen de uzun zaman ihanet ettiği bir sevgiliye kavuşur gibi ona atılıyor, onda kayboluyor." derken, Nuri lyem'i başka türlü tanımlamıyor bcnce. Gerçekten de (gene Tanpınar'ın deyimiyle) bir "yaradılış muci 1915 Istanbul'da, Aksaray'da doğdu. Babası Hüscyin Hüsnü lyem. Annesi Melek lyem. 1918 Annesi, ablası ile birlikte Cizre'de bulunan babasının yanına gider. 1922 Ablası doğum sonrası ölür; ardından yeni çocuk da yaşamını yitirir. N. îyem annesi ile birlikte Diyarbakır'a oradan SıvasSamsun yolu üzerinden Istanbul'a döner. llkokula başlar. 1923 Dedesinden kalan miras işi nedeni ile annesi ve teyzesi ile Işkodra'ya (Arnavutluk) gider. Orada önce mahalle mekteDİne sonra bir ttalyan ilkokuluna devam eder. En çok sevdiği uğraş resim karalamaktır. 1924 Sonunda annesi, teyzesi ile birlikte Istanbul'a döner. Bir süre ilkokula devam eder. Bu sırada babası, onlan Mardin'e aldırtır. Bu kez ilkokula Mardin'de devam eder ve ilkokulu Mardin'de bitirir. Resim yapmak en çok sevdiği uğraş.tır. 1929 Nuri lyem Istanbul'a annesi ile uöner. Gelenbevi Ortaokuluna girer. Hemen her zaman resimle uğraşır. Resim kadar sevdiği; bisikletle dolaşmaktır bir de. (Sonraları arkadaşı Kâni'nin bisikleti ile koşulara girdiği de olur.) 1932 Önce Pertevniyal daha sonra Vefa Lisesi'ne devam eder. Zamanının çoğunu resimle geçirir. Derslere çahşmak yerine, geceleri de resimler çizer, boyar. Resimlerini gösterebildiği Nazmi Ziya Güran'ın yüreklendirmesi sonucu öğrenimini yarıda bırakmaya karar verir. 1933 Istanbul G.S. Akademisi'ne girer. Galeride N. Ziya Güran'ın yönetimi altında çalışır. 1935 Hikmet Onat atölyesinde çalışmaya başlar. 1936 Ibrahim Çalh atölyesinde çalışmalarını sürdürürken, akademiye uzman olarak getirilen LeopoldLevy'nin atölyesine, Hikmet Onat atölyesinden beri arkadaşlık ettiği Kemal Sönmezler ile birlikte geçer. 1937 Babası H. Hüsnü îyem, Cizre'de öldü. N. îyem o yıl G.S. Akademisi'ni birinciliği Ragıp Gökcan'la paylaşarak bitirir. Sonbaharda askerlik görevine başlar. 1938 N. lyem asteğmen olarak Trakya'ya gider. 1939 Terhis edilir. Giresun'a ortaokul resim öğretmenliği için gider. 1940 LeopoldLevy'nin yönetiminde, yeni açılan (yüksek resim bölümü)nde çalışabilmek için; G.S. Akademisi'ne tekrar girer. 1941 Vılında, Avni Arbaş, Agop Arad, Mümtaz Yener, Turgut Atalay, Haşmet Akal, Kemal Sönmezler, Selim Turan, Fethi Karakaş, Ferruh Başağa, Nuri îyem arasında LeopoldLevy'nin öğrencileri olmaları nedeni ile ortak bir resim anlayışı ve arkadaşlık oluşur. Kemal Sönmezler'in birçok girişimleri sonunda ortak bir sergi açmayı kararlaştırırlar. Selim Turan'ın ısrarları ile aralanna Abidın Dino'yu da almayı kabul ederler. Sergi, Beyoğlu'nda Matbuat Umum Müdürlüğü binasında (Yeniler Grubu)nun ilk sergisi olan (Liman Şehri Istanbul) ortak konusunu içeren resimlerle gerçekleştirilir. Bu sergiye grafiker Yusuf Karaçay, heykelci Faruk Morel, fotoğrarları ue de llhan Arakon katılırlar. Ferruh Başağa ise sergiye katılmaz. Serginin adı, basındaki yankılarda (Liman Sergisi)ne dönüşür. Bu sergiden bir süre sonra grup Abidin Dino'dan ayrılır. 1942 Grup ikinci sergisini de aynı yerde açar. N. lyem ikinci kez aslcere gider. ç u arada Veniler Grubu üçüncü sergisini; Hilmi Ziya Ülken, Ferda Başman, Ferruh Başağa'nın da katılmaları ile Eminönü Halkevi'nde açar. Nuri îyem onsekiz ay süren ikinci askerlik dönemini Trakya ve (Istanbul) Maltepe'deki birliklerde tamamlar. G.S. Akademisi'ndeki öğrenimine devam eder. 1943 Nuri îyem ertesi yü evlenecekleri Nasip Özçapan ile tanışır. 1944 G.S. Akademisi'nin yüksek resim bölümünün yarışmasını "Nalbant" adlı yapıtı ile kazanarak, ikinci kez akademiden birincilikle mezun olur. Bu arada Nasip Özçapan'la evlenmiştir. 1945 Kızı Müjde iyem dünyaya gelir. Bir süre Resim Heykel Müzesi'nde çahşır ve yedi ay sonra aynlır. 1946 Özgür çalışmaya başlayan Nuri lyem, Beyoğlu'nda bir mağazanın üçüncü katında ilk kişisel sergisini açar. Veniler Grubu'nun Ismail Hakkı Oygar'ın açtığı galerideki dördüncü sergisine katılır. N. îyem bundan sonra her yıl bir kişisel sergi gerçekleştirir. Ferruh Başağa ve Fethi Karakaş'la birlikte, Asmalı îylescit Sokağı'ndaki S. Önay apartmanının çatısında bir resim atölyesini ortaklaşa kullanmaktadırlar. Haftada birkaç gün resim dersleri verdikleri bu atölyede çalışan öğrenciler (Tavanarası Ressamları) adı ile bir iki sergi gerçekleştirirler. Ömer Uluç bunlardan biridir. 1948 Nuri îyem soyut resme yönelir. Asmalı Mescit'teki atölye Yeniler Grubu'nun toplandığı ve ortaklaşa sergiler açmak için uğraş verdiği bir yer olmuştur: Azra Inal, Şükrive Dikmen, Ragıp Gökcan, Fuat îzer, Metin Eloğlu, Kemal lncesu, îhsan Incesu, Hikmet Paksüt, Kemal Artuğ, Nasip îyem yenilerin sergilerine katümışlardır. Bu sergüerin çoğu Taksim'de Fransız Konsolosluğu'ndaki bir salonda gerçekleştirilmiştir. Çünkü o yıllarda îstanbul'da hiçbir sergi salonu yoktur. 1950 îkinci çocuğu Ümit îyem doğdu. 1951 Yeniler Grubu'nu dağıtırlar. Türk Ressamları Derneği'ne katılırlar. Istanbul, Dağcılık ve Eskrim Kulübü'nde Türk Ressamlan Derneği'nin ilk sergisine katılır. 1952 Maya calerisinde kişisel sergi. 1953 Annesi Melek îyem öldü. Maya galerisi'nde sergi. 1954 Maya galerisinde sergi. 1954 Sabahattin Eyüboğlu, Ahmet Hamdi Tanpınar, M. Şevket Ipsirpğlu ve Adnan Benk gibi düşünürlerin desteği ile îstanbul Üniversitesi (Kuyucu Murat Paşa Medresesi'nin avlusunda)ki karma sergiye katıldı. 1955 Maya'da sergi. 1956 1958 Istanbul Bevoğlu Şehir Galerisi'nde. 1959 1960 1961 1962 Türk Alman Kültür Merkezi'nde. 1960 Istanbul Belediye Sarayı'na duvar resimleri. 1964 Şehir Galerisi'nde (Beyoğlu) 1965 Şehir Galerisi'nde (Son kez soyut resimleri ve figüratif yeni resimleri ile) 1967 Taksim Sanat Galerisi'nde. 1968 1970 1973 Taksim Sanat Galerisi'nde. 1978 Galeri Baraz. 1979 Taksim Sanat. 1980 Ümit Yaşar Galerisi'nde. 1981 Galeri Lebriz. 1981 Parmakkapı îş Sanat Galerisinde. 1982 (22 Aralık 1982'den 11 Ocak 1983) Cumalı Sanat Galerisi (Nişantaş). 1984 Kile Sanat Galerisi. 1985 Jş Bankası Parmakkapı. 1986 Kile Sanat Galerisi. 1986 Ümit Yaşar Sanat Galerisi. Ankara Sergileri: Helicon'da (iki) Dil Tarih Coğrafya (bir), Amerikan Haberler'de (iki), ikincisini eşi ile birlikte. Alman Kütüphanesi'nGalerisi (bir), Evrensel Kitapevi (iki). Tanbay Sanat Galerisi (bir). îzmir'de: Konservatuvarda (bir). Fransız Konsolosluğu'nda (bir) eşi ile birlikte. Karma Sergiler: 1937'debaşlar ve 1986 yılına değin sayılamayacak kadar çok karma sergilere katılır. En önemlileri Yeniler Grubu ile olanlarıdır. Yurtdışında devlet eliyle gerçekleştirilen birçok sergiye katılır. • zesi"dir. Nuri îyem ve ressam olarak yaratılmıştır. Kesinlikle resimden başka bir şeyle uftrasamaz ve bütün yaşamı boyunca da başka hiçbir iş yapmamıştır. Resim öğretmenüğibile... Nuri îyem'in yazgısı da gerçekten ilginçtir. Bir yandan insanlığın çeyrek yüzyıIgİDİ çok kısa bir süre içinde ardı ardına iki kez yaşadığı o büyük çılgınlıklann (Birinci ve İkinci Dünya Savaşlan'nın) ilahi örsleri Nuri İyem'in genç kışiliğini çelikleştirerek biçimlendirirken, öte yandan da yaratıcılığın cömert Tanrısı asıl misyonunu O'na daha yolun başında açık açık gösterir; lyem daha onsekiz yaşında bir delikanlı iken, Akademi'ye adım atar atmaz, ustaların henüz başlattıklan Türk resminin geleceği ile ilgili kavganın ortasında bulur lcendini. 1933 yılında Akademi'ye girdiği yıl, Okuldaki en önemli olay eğitimin nitelığinin yeniden düzenlenmesi ile ilgilidır. Okul müdürü Namık îsmail, çağdaş Türk resminin kurucusu arkadaşlarıyîa birlikte, okulda birtakım reform girişimlerini başlatmıştır. O dönemin öğretim üyeleri Çaflı Ibrahim, Nazmi Ziya, Hikmet Onat, Feyhaman Duran, heykeltraş Mahir Tomruk, Namık îsmail ile elele vermişler ve Akademi'nin resim öğretmenleri değil, ressam ve heykeltraş yetistiren bir okul haline dönüştürülmesine çalışmaktadırlar. Akademi'yi bitirenlerin okullarda resim öğretmeni olarak atanmamasını istemektedırler ve Milli Eğitim Bakanlığı'na topluca başvurmuşlardır. Bu yüzden de, Akademi ye ilerde okullarda resim öğretmeni olmak amacıyla girmiş kimi eski öğrenciler, bu hocalara karsı ateş püskürmektedirler. Nitekim, o yıl sonunda Milli Eğitim Bakanlığı Akademi'yi bitirenlerin resim öğretmeni olarak atanmasını sona erdirir. Gazi Eğitim Enstitüsü'ne lise ve ortaokullara resim öğretmeni yetiştirmek görevi verilir. Kısacası, yaratıcılığın cömert tanrısı, İyem'in yazgısını baştan cizrniştir; Nuri lyem çaresiz ressam olacalctır. Daha işin başından itibaren, bir yandan işin zanaatını öğrenirken, öte yandan da (daha çıraklığında) işin meslek kavgasına katılacaktır. Dginçtir, bu meslek kavgasını Nuri lyem, iki ana kanalda, bütün yaşamı boyunca bir misyoner gibi sürdürür. Doğrusu Nuri iyem'in meslek yaşamını da bu iki kanalın çerçevesinde özedemek olanaklıdır: Birincisi, ressamlığı bir hobi olmaktan çıkafıp profesyonel bir meslek haline getirebilmek. Ikincisi, bizim olan resmin gene bizim olan kaynaklardan beslenmesinin zorunluluğunu kidelere anlatabilmek. Ne var ki, yaratıcılığın cömert Tannsının lyem için çizdiği bu yazgı da, karşıtını (trajik çelişkisini) gene kendi içinde taşımaktadır. Dünya, tarihinin belki de en çılgın günlerini yaşamaktadır. Bütün insanlık çıldırmıs gibidir. ikinci Dünya Savaşı patladı patlayacaktır. Yani, bu trajik günler bir yandan yarının ustası Nuri iyem'in ressam kişiliğini oluştururken, öte yandan bir genç yeteneğin "yaradılış mucizesi"de olsa yetişmesine pek de elverişli değildir, doğrusu. Nitekim, Nazmi Ziya, Hikmet Onat, Çallı Ibrahim gibi ustaların atölyelerindeki ön eğitimini tamamlayıp Akademi'nin birinci aşamasını bitirir bitirmez, 1937'de hemen askere alınır. 1939'da terhis olduktan sonraki koşullar daha da zordur ve Nuri lyem, Akademi'ye girdiği an resim öğretmeni olma hakkının bulunmadığını bıldiği ve resim öğretmeni olmamaya kesin karar verdiği halde, çaresiz kalır ve geçim için Milli Eğitim Bakanlığı'na başvurur, Giresun Ortaokulu resim öğretmenliğine atanır. Bir anlık bir bocalamayla verildiğinden hiç kuşku duymamak gereken bu içgüdüsel dürtülü karan da, içinde alev alev yanmakta olan yaratıcılık tutkusunun karşısında, tıpkı güncş görmüş kar gibi bir anda sönüverir. Öğretmenliği topu topu bir dönem sürer sürmez. Henüz daha okullar bile kapanmamışken, bir akşamüstü sahilde bir bankta otururken, karşıdan ışıl ışıl gelen bir vapurun çevrisine kapüıverir ve o gün apar topar vapura adadığı gibi döner Istanbul'a. lstifasını îstanbul'dan gönderir okula. Elinde değil... Ressam olacaktır... Yaratı' SAYFA S de (iki), OrAn Yapı Endüstrisinde (iki). Akdeniz Sanat CUMHURİYET KİTAP SAYI 372