25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Gri Yosun Yanıvor Gri Yosun Yanıyor, Izlanda dilindeki metniyle bile hem üslubunun hem de yapısının tuhaflığı nedeniyle, yenilik tutkunu ve olabildiğince çağdaş bir okuru bile şaşırtabilecek nitelikte olduğu için bir hayli ilginç. REGİS BOYER* Bir şairin, ThorVilhjâlmsson'un dilimizde ilk kez yayımlanan romanı nildiği gibi, yazarın boyun eğdiği (etkisinde bulunduğu) kişilik bölünmelerine ve değişmelerine yer verildiği için ve daha birçok nedenlerle, düşsel bir yapıt niteliği taşımaktadır. Ote yandan, romanda öyküyü ören ya da örülmesine yarayan, bir dereceye kadar yakın geçmiştcki olayların canlandırılması da ele alınmalıdır. Bu öykü, en azından özde, kesinlikle gerçektir ve bunun üzcrinde durmak gerekir, çünkü Thor'un getirdiği yenilik Ludur, işte. Romana sokulan kişiler ve olaylar gerçektir. Kitabı genelde ele alırsak: Yaşadıfiımız yüzyılın dönemecinde, yoksul Izlanda tanıtılıyor tıpkı Halldor Laxness'in başarılı yapıtlarında sunulduöu biçimdeve hiçbir şey uydurulmuş olmadığı gibi, abartılmış bile degil; çiftliğinde zar zor geçinen bir köylüRahip, belediyenin baktığı yoksul kişiler, şehvet düşkünü patronların insafına kalmış zavallı hizmetçiler, yetersiz beslenme, kötü giyim, barınaklar, bugünkü Izlanda'yı tanıyan ve yaşam düzeyinin Avrupa ülkeleri arasında başlarda geçdiğini bilen biri için ne denli şaşırtıcı görünürse görünsün, romanda sergilenen durumun gerçekdışı hiçbir yanı yoktur. Kitapta, bu küçük ve ezilmis ülkenin Danimarka'nın vesayetinden kurtulabilmek için (bunu kesin biçimde ancak 1944'te gereekleştirecektir) umutsuzca çırpındığı dönem, sık sık, uygun bir dille aktarılır. Ayrıca kendi çocuğunu öldürme ve bir intiharla sonuçlanan o acıklı "ensest" öyküsünün de uydurulmuş bir yanı yoktur. Yıllık'lara geçmiş olan olayı, bulundukları yerden çıkarmaktan başka bir şey yapmamaktadır yazar. Bu ülkede, ülkenin özümsemiş olduğu gerçek olgulardan kaynaklanmayan hemen hemen bir tek düzyazı metni yoktur. Bu da Izlanda'ya özgü bir başka nitelik, "Izlandalılar" adı verilen saga kişilerinin, hayal ürünü hiçbir yanı yoktur. Romanda Asmundur adıyla geçen yargıç da tarihsel bir kişiliktir. Günümüz Izlanda'sında çok tutulan yazarlardan biri ve her şeyden önce bir şair olan Einar Bcnediktsson (18641940), önceleri, bir süreliğine, hukukçuluk yapmıştı; daha sonra tüm zamanını gücünü ve servetini (onu iflas bekliyordu), ulusunu aydmlık düşmanlığından ve uyuşukluktan kurtarmak, ulusal bağımsızlığın coşkusunu duyurmak ve halkını, sanip oluuğu doğal zenginliklere inandırarak (balıkçılık, ticaret, hidroelektrik encrji) Izlanda'yı Batılı kapitalist ülkeler topluluğuna sokmak için verdiği savaşıma adamıştı. Günümüz gözlemcisi, bu teknik ve ekonomik ilcrleme öncüsünü coşturan ulusal megalomani karşısında, arasıra gülümseyebilir, ancak, Einar Benediktsson'un uyuşukluğa düşmüş yurttaşlannı silkindiımeKte ve büyük bir ulus olmak için birlesmelerini sağlamakta herkesten daha etkili olduğu gerçeğini değiştirmez bu. Bununla birlikte, dinsel bakımdan coşkulu bir gizemci olan Einar Benediktsson bu da kitapta Incil'e yapılan doğrudan ve dolaylı göndermeleri açıklamaktadır yazınsal oağlamda Fransız simgeci okulunun etkisinde kalarak, tıpkı bu akımda olduğu gibi, maddede ruhu ve Îzlanda'nın narika doğastnda Izlanda ruhunu bulmaya çalışmıştır. Çok basit, diyeceğiz: Bu tür görünümler insanı, kendiliğinden, sonsuzluğa, Tann'ya ulaştırır. Kanımca, Thor ile DÜyük atası I^inar arasında, doğal olarak, ortak yanların belirmesi, tersi düşünülemez bir olgudur. Genelde vc aynntılarda, Einar'ın çizgisi sürdürülmüş oluyor. Einar, koz biçimde: F. Sagan'ın, Andre Malraux nun, O'Neil'in, U.Eco'nun çevirmeni olan yazar, o sınıflandırılmış ve eskimiş yöntemlerine geri dönemeyecek derecede kopmuştur bugünün yazı tekniğinden. Ne önemi var, kaynaklara etkileyici bir dönüş yaptı ve îskandinavyalı eleştirmcnler, yerinde bir seçimle, kitaba, 1988'de, Kuzey asıllı yazarlara verilen en büyük ödülü, Kuzey Konseyi Büyük üdülü'nü yerdiler; bölgcye özgü küçük bir Nobel Odülü denebilir buna. Ve kaynaklara cıöniiş dıyorsam, bu deyimi derin anlamıyla almak gerekir. Bu alnızca, Izlanda'yı dağlarıyla, buzlarıyla, av alanlarıyla, nehirleriyle, manzara renklerinin yarattığı inanılmaz periler alemiyle ve özellikle her şeyi başkalaştıran, çift gösteren ya da tam tersine, uzakhldarı yok eden, en ufak engebelere harika bir güzellik katan, sanki istemli olarak seraplar ve sanrılar yaratan o büyülü ışığıyla tzlanda Ülkesini yeniden bulmak demek değildir elbette. Bu saydıklarımız sayfalarca veriliyor bize, özellikle romanın baş kişisi olan yargıcm yaptığı yolculukları anlatan bölümlerde. Bulutlara bakarken büyük bir zevkle oyalanıyor yargıç. O eşsiz göklerdeki bulutlara. Kaynaldar derken, dikkat edelim, binlerce yıllık bir esinle ulaşılan gerçek kaynaklardır bunlar, böyle bir delcorun, oyuncular farkına bile varmaksızın, sonunda onların ruhsal durumlarını nasıl etkilediğini, davranışlarını nasıl değiştirdiğini ve insana özgü küçük uğraşlarını ister istemez yücelterek, insanları özü kavramaya nasıl ittiğini, böğürlerimizi ve yüreklerimizi yöneten parolayı içimizde bulmaya bizi nasıl zorladığı anlaşılmalıdır. Yapıt, bu Büyiii ısığfyta tdanda B u garip kitap, tzlanda dilindeki metniyle bile hem üslubunun hem de yapısının tuhaflığı nedeniyle, yenilik tutkunu ve olabildiğince çağdaş bir okuru bile şaşırtabilecek nitelikte olduğu için, şu birkaç satırhk açıklama, kuşkusuz, gerekli. Bu üstün düzeyli roman, her şeyden önce, bir şairin yapıtıdır ve bu şair, ülkesinin üst düzey aydınlarından ve en usta yazarlarından biridir. Sözü, şu çok biünen "Izlanda Mucizesi"ne kadar uzatacak değilim. Ancak, gerçek şu ki, yedi yüzyılı aşkın bir zamandan bu yana, bu bir avuç insan topluluğu (bugün, ikiyüzelli bin dolayında) Batıya, edebiyatının en göz kamaştırıcı mücevherleri olan Edda'larını, skald şiirini ve Hallıdor Laxness'in adıyla anımsanan saga'larını sunmuştur. Bu küçük ulusun, tarihin oldukça trajik engellemelerine, ülkenin yadsınmaz tuhaflığına ve bugün artık gerçek olmaktan çok düşünsel olan uzaklığına karşın, çağdaşlığın en son noktasında durmayı başarması, doğrusu şaşırtıcı bir olgudur. Bir şairin romanı: Bunu, bu olguyu bir an bile unutmak, romanı çarpıtmak olur. 1925'de doğan Thor Vilnjâlmsson, zamanının tüm şiir türlerine, özellikle ve ilk denemelerini yazarken üstgerçekçi şiire, dört elle, hırsla sarıldı. Bunlar, sözcüğün dar anlamıyla, şiir değildi. İnsan Hep Yalnndır (1950); Bir Damla Suya Yansıyan Yüzler (1957); Çabuk, Çabuk Diyordu Kuş (1968, T.S. Eliot'tan alıntı; bu kitabın başında da aynı yazardan alıntı vardır) Domuzlan Böceğinin Çığlığı (1970); Ayça (1976), Kule Tiyatrosu (1979) adlı yapıdan, gerçek anlamda şiir olmaktan çok, şairin düşscl deneyimlcrini ve düsüncelerini içeren, ölçülü düzyazı türündedir. Aynı zamanda, Thor, dünyanın dört yanından gelen edebiyat, sanat, felsefc, vb. esintilerini Izlanda bilincinc ulaştıran, öncü dergi Birtingur'un (5()'li yıllar ve sonrası) ortadireği olmuştur. Tüm tskandinav ülkelerinde, ulusu perde arkasından yönlendirmek ve içlerine kapanmaya çok eğilimli olan yurttaşlarını bundan korumak için canla başla çabalayan uyandırıcılar vardır. Büyük gezgin, birçok dil bilen, tüm deneyimlerin destekçisi ve tanığı Thor, kırk yıldır, dünyanın en ucundaki îzlanda'nın bakış açısını genişletmckten geri kalmamıştır. Ve bu süre içinde, kendisine itiraf ettiğinden fazlasını borçlu olan ülkesinde, edebiyatın ele avuca sığmaz çocuğu olmuştur. Ve sonra, işte birden, sessiz sedasız, ulaştığı türü bırakıp, krsa bir süre önce (1986) bize bir kitap armağan ediyor; gerçek kişileriyle ve olgularıyla Izlanda'da geçen, yaşanmış bir olayı anlatan "gerçek" bir roman, olay geçmişe yakın gcçmişe dayalı: XIX. yüzyıfın sonu, ülkenin tarihsel öyküsünü yaratan yüzyıl. Thor Vilhjâlmsson anlatıyor, gözümüzün önünde canlandırıyor... doğal olarak kendinc özgü ve hiç de klasık olmayan l mopolit edebiyata ve sanata duyarlıydı, aynı eğilimi Thor'un yapıtlarının tümünde görüyoruz, hatta sınırlan belli dar bir alana oturtulmuş bu romanda bile, sanatçı her fırsatta, onu konu dışına çcken esine uyarak, resim ve müziğe uzunca sapmalar yapmaktadır. Bir de şu var... gerçek bir Izlanda, tam bir Iskandinav romanını biz Latinler için bu edebiyatların tartışılmaz çekici yanlarından biridir bu özellik bu insanlarm varoluşlarının temel oluşturuculanndan birini bir başka dile aktarmaya çalışmak, zorlu bir deneme: farklı bilinçler arasında kurulması çok güç olan iletişimi kurmak ve Nathalie Sarraute'un, nerhalde, "bilinçaltı konuşma" diyeceği türden bir şeyi anlaşılır hale getirmcK için, el yordamıyla, yoklaya yoklaya yapılan söyleşimi kurmada ve "söylcnmcmiş"i aktarabilme ustalığı göstermede benzersiz bir incelik isteyen çaba. Bu noktanın güzel bir açıklamasının, "aşk" başlıklı bolümde, Jon ile Saemundur arasında geçen konuşmanın veriliş biçüninde buluyoruz. işte bu nedenlc, metinde sık sık karsılaşılan "bclki"ler, ya da "sanki", "denebilir ki", "ona öylc geliyor ki" gibi sözlerle yapılan yaklaşık benzetmeler bulunmaktadır. Şunu da eklemek gerekir ki, Thor bu kitabıyla, çağdaş bir roman yazmak amacını gütmüştür. Bir kez daha söyleyelim: Yüzyıllar boyunca, kcndisinden önce yaşamış yazarların çoğu gibi, bilinen yöntemin tam tersine, esKİ düşünceler üzerine yeni yapıt kurmak istemiştir. Ve özellikle dikkat edilmesi gereken nokta şudur: Romanın yapısı, kimi zaman okuru yanıltmak pahasına da olsa, büyük bir ustalık göstermektedir. Böylece, roman iki ayn cinayet öyküsü içermektetir: Hamile bıraktığı sevgılisi Konkordia'yı, boğarak öldürdükten sonra ırmağa atan Jon adlı birinin öyküsüyle (yine yaşanmış bir olay ve bunun davasına, Einar Benediktsson'un babası bakmış tıpkı bu kitapta Asmundur'un babası gibi bir katil ölüm cezasına çarptırılmıştı), üvey kız kardeşi Sloveig Suzanna'nın sevgilisi Saemundur Fridgeir'in öyküsü. Koşut iki olay arasında kurulan iç bağlantılar ve yarı tarihsel, yarı yazınsal anımsamalar üzerine oturtulmuş bu zekice bölümleme, benzer iki öyküyü birbirine kanştırıyor ve aynı zamanda AsmundurEinar'ın özel yaşamının aynntıları, özellikle Italya'ya yaptığı gezileri ana konuya ekliyor. Böyfece, Thor, bir çerçeveöykünün (Italya serüvenleri, kitapta "Çardakaltı sohbeti" olarak yer alıyor) sınırları içinde, aynı türden iki cinayet olayı arasında ve Izlanda görünümü aracdığıyla (sözcük tam yerinde kullanılmıştır), bir adalet uygulamasının aşamalarını, baştan sona, yeniden kurmaya çağınyor bizi. Bu da, tam anlamıyla modernist olan bir beğenide gelişmeler, tepkiler gcrektirir . Ama ben işi oraya vardırmak istemiyorum. Ancak, söylemin iki düzeyde geliştiğine dikkatJerinizi çekeceğim: KJasik hukuk biliminin tutanaklarının parodisi biçiminde ısrarla sergilcnen gelenekçi hukuk ve yasa anlayışının karşısında, suçun anlamı ve özüne, ceza ve adalete ilişkin kaygı verici, çok iyi bilinmesine karşın kaygı verici olan düşünceler yer alıyor. Hiç de sıradan olmayan ve yürekli bir edebiyat ürünü olan bu roman, çok katmanlı, göz kamaştırıcı bir yapıt. Bırakalım okur düşünsün: Yalnızca romanın simgesel adını değil, (aynca, Izlanda dekorunun pek çok ögesini saran o Gri Yosun'un neyi "yakalayabileceği"ni bulmaya çalışsın) ama özellikle de hepimizin biluiği ve romanda zaman zaman tckrarlanan şu sözü düşünsün: Tanrı aşıktır. • *Regis Boycr, kitabı Franstzca'ya çcvıren yazar ve çcvırmcn Gri Yosun Yanıyor IThor Vılh/âlmsson / Çevıren Mükcrrem Akdeniz /Tclos Yayıncılık /2SH s. SAYFA 9 Uusal megalomani Thor vilhjâlmsson. yönüyle, sapına kadar îzlandalı'dır, Izlanda ruhunu taşımaktadır: Romanın metni mahkum etmek üzere yola çıkmış olan yargıcın, bütünleştiği görünümün çekicilifiine kapılarak, "değişmek" ve "bir başka kişi olmak", bu ulkenin uzağındayken öğrendiği katı kurallardan vazgeçmek zorunda Tkaldığını birçok kez dile getirir. Öyle ki bir tan vaktinde ya da kuzey şafağı sökerken, suyun üstündeki kuğuların navalanıvermesi karşısında, dana da yitirmektedir geçerliliğini. Yüzyıllar boyunca şaşılacalc derecede canlı kalmış olan geçmişin sayısız hayaletleri, doğal olarak, birden sökün edcrlcr, o eski Edda metinleri, ya da skald şiirleri, ünlü rimur'lar, o sagalar ve bunların doğmasını hazırlayan devimsi yaratıklar, ejdcrhalar, halk masallannın günümüzc dek ve hâlâ yaşattığı kötü ruhlu hortlaklar, bir de düşler vardı ki, onlar olmasaydı ne saga olurdu ne de dişe dokunur herhangi bir kahramanlık şiiri. Düslere bolca yer veren bu roman yukarıda deği CUMHURİYET KİTAP SAYI 373
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle