Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
DİDEM ÖZDEMİR Miguel de Unamuno'nun "Sis"i B ir köpekle konuşan "Augoste Perez". însan olma durumunu yaşamaya çalışan bir Augoste, sonunda yalnız kcndisi kendi canına kıyamadı diye neden üzülsün ki? Zaten iki nokta arasında başlangıç ve bitişbaşka son yoktu ki. Son, olümse o ölsün veya ölmesin (şimdi de) yine öleceği için iki durum da kurtuluş olmayacaktı ona.. O da bir zaman hayata başladı. Annesiyle birlikte yaşayan, belli istekleri olan sıradan bir hayattı bu. Ama o konuştuğumuz ve yaşadığımız kavramlar üzerinde düşündü. Varlıkaşkölüm konularını çözmeye çalısırken, onları asıh olduklan, bizden çok uzaklardaki yerlerinden alıp kullandığımız somutluklanyla bağdaştırmak istedi. Bir sabah yola çıkıp, bir köpeği takip ederken bir insanı buldu, bütün yaşamı oradan kendi kesfine kadar giden bir yürüyüş oldu şüpnesiz. O, bir insanı sevdi, o sevgiyle diğer insanlara baktı, onları da o gözden sevgili buldu. Sevgisiyle varlığı arasında bir bağ kurarak onun aracııığı ile özüne ve insanlara giden köprüyü atmak istedi. Yaşam da çok ciddiliği kaldırmazdı, bir yazarın dediği gibi ölümün olduğu yerde hiçbir şey ciddi olamazdı ki.. Belki o yüzden hüznünde sevinci, kahkahasında hıçkırığını sürükledi. Hepimizin yaptığı aynı şey biliyorum, tüm insanlar esen rüzgârda, tutunacakları dallan sağlam yerlere saplama kaygısındalar ama bu da ancak daha sert bir rüzgâra kadar olacak. Bizim dürüst derken imlediğimiz bu kelime işte o toprağa güven duyma isteği, kendın gibi Delki de fazlaca kendi dışındakine güvenme arzusu... Bazen çevremizdekiler için çok sözler sarfedebiliriz, ama ya kendimiz hakkında. Kendimiz ve kendi dışımızdaki şeyler arasındaki tüm ilişkilerde bilmek baş kavramı oluşturur. Ben ve onları iki nokta kabul edip ayrı dairelere alırsak, bu iki şey arasındaki eşleme ancak onlann varlıkları hakkındaki bilgimiz oranında mümkün olacaktır. tnsanları tanımanın gerçek anlamda güvenmenin bir anlamı yok ashnda. Kafka'nın çığlığı belki bu noktada benimle acısını bölüşür. "Birine nasıl güvenebilir insan?.. Birisine güvenmek bayağınıo da aşağısı bir durum" derken. Bir insanı ancak görünüş olarak bilebiliriz. Hem bir insanı bilmek de neyin nesi? Insanların kendilerini bile bilmedikleri bir evrendc... Bu noktada tek teselli, insanı, güveni ancak hiç yollanılmamış mektuplarında tanıyabilme umududur ki, o mektuplar da zaten hiç yollanılrnamıştır dcyip cümlemizi bitirirken üzerimize büyük bir yığının düştüğünü hissedcriz. Geriye söz kalır, zaten başlangıçta da söz vardı, bilmek anlamında bu bildiğimiz tek şey galiba. Augoste'yc göre de o söz bizim insanlığımızı götüren tek şeydir. Dil ile insan olan, düşündüğünü ileten insan, yine dil ile düşündüğünü iletemez. Sürekli yalan söyler kendine ve başkalarına. Eylemlerinin altında hep başka türlü olmasını istediği noktalar vardır, ama onlar hiç konuşulmadık olduktan sonra.. Herkes kendi kabuklarında dışarıyı gözlemler, binlerce göz bir anda birbirini süzer fakat ufak bir tehlikede tüm gövdeleriyle içeriye kaçarlar. Kaçış için yüzlerce dönüij yolunıı da bilirler, herkes çok başarılıuır aktörlükte, bu komedi bazen tek, bazen seyirci ile oynanır, a prioıi olarak roller bilinir de hep, peki bu oyun bitmcz mi hiç? Eğer bir an biterse yüzdeki boyalar akıp, kostümleri çıkartmayı başarabilirsek uyumadan önce, sorabilsek kendimize küsünün, belki en ilginç konuşmalarını yapmasına sebep olur. "Zaman zaman ben asla mevcut değilim düşüncesine vardım Orfeus. Ve dığer insanların bcni göremeyecekleri kanaati içinde, sokak sokak dolaştım. Başka defalar gene, beni kendi gözümle gördüğüm şekilde görmezler kuruntusuna kapıldım. Çok dürüst davrandığımı sanarak, tamamen efendice bir tavırla, karşıdan doğru gelirken, farkına varmadan bir palyaço rolü oynuyormuşum da herkes gülüyor, benimle alay ediyormuş zannettim." O hep yaşamında karşılaştığı şeylerin, görünüş mü gerçek mi olduklan konusunda sıkıntıîar duyar. Kendisini sevdiğini zannettiği Eugenia, onun beklediğinin tersine, evlenmelerine birkac gün kala eski nişanlısı ile kaçarak terkeder. Eugenia'ya yapmak istediği psikolojik deneyin, umduğu gibi sonuçlanmaması, hatta farkında olmadan esas kendisinin bir deneye kurban gitmesi onu çok üzer. Fakat bir yandanda bütün ona yapılan alayları, öldürücü şakalan, ince planları, kendi başına gelmemiş gibi sessizlik ve dinginlikle karsılaması yine kendi varlığmdan şüpheye kadar götürür. Bazen yaşadıklarını, içinde duyarak, mutsuzluğunun kaynağının kendısi olduğuna karar verip, kendini ölümle cezalandırmayı ister, bazen de kendisinin bir oyun kahramanı olduğunun bilincinde, uzaktan seyrettiği, rolünü iyi oynamış bir aktör gibi görerek, gülümseyebilir. Bay A'nın tek dürüstlüğü, bir köpekle konuşma anlan olur. Çünkü O, köpek yönünden bilgisizdir ya da köpeğin onu anlayamayacağı konusunda inançlıdır tıpkı diğerleri, insanlar gibi. O, kendisinin hiç etkilenmeyeceğini bildiğinden Orfeus'a adcta boşalır, evrenin boğucu anlarında, varoluşuna açtığı deliktir ashnda köpek. Bay A'dan hisler; yaşanmışlara tepkiler olarak, olduğu ya da olamadığı gibi, tek aracı olan köpeği sayesinde yürür. Dil Orfeus'a göre de onun yalan söylemesine, olmayan şeyleri uydurmasına, çoğu zaman da dış dünyada karsılığını bulamamasına, gerçeklikler hakkında bulanık bir görüntü elde etmesine yarar. Bir nesneye isim vermek de cevap değildir. Isim verüdiği an, o nesne görülmez artık.. Zaten insan daima duşündüğünden başka şey düşünüyor gibidir, baktığı şeyi de görmez diyerek insanoğluna şaşkınlığını da belirtir Orfeus. Bu noktada o, üstündür efendisinden. Romanın sonlarında, insanın daima hasta olduğunu, bunda şüphe olmadığını, yalnız uyuduğu vakitler sağlığına kavuşur gibi olduğunu ama bunun da her vakit değil, çünkü insanın zaman zaman uykusunda da konuştuğunu söyler, Orfeus. "Şimdi bana söyleyebileceğin bir şey yok artık vc benim de sana susmalarımla söyleyebileceğim bir şey yok artık" diyerek ruhunda dünyaya olan inancının temel desteklerinin yıkılıverdiğini ve içini sonsuz bir ümitsizliğin kapladığını hisseder. Çok geçmeden Augoste'nın yardımcıfarı, Domingo ile Ludivina, onu sahibinin ayak ucunda ölmüş bulurlar... Zavallı Domingo, bunu görünce çok üzülür ve belki efendisinin, belki de köpeğin ölümü için ağlamaya başlar, fakat akla en yakını, onun böyle harikulade bir minnettarlık ve sadakat örneği karşısında gözyaşı dökmesiydi. Ve arkasından Domingo şunları söyledi: "Bir de, keder öldürmez derler." Sisli bir hayatın net görüntüsü asla olamazdı, ancak gölğeler bize yol gösterebilirdi, ama gidilen hiçbir zaman varmak istediğimiz olamaz, varmak istediğimizi hiç anlayamayacağımız için..." SAYFA 13 Miguel de Unamuno'nun "Sis"i 1940lı yıllardan bu yana, sık aralıklarla olmasa da bir kaç kez basıldı dilimizde. Didem Özdemir bu ilginç romana çekiyor dikkatlerimizi. MutsuziuBun kaynağı Yaşamın nörüntüleri du ama tamamıyla yaşamamıştı. Hayatın biraz amacı olsun istemişti en çok da. "Militia est vita hominis super terram." Insanın dünyadaki hayatı mücadeledir. Bir nişanlısı olduğunu bildiği halde Eugenia için hiç düşünmedendöğüşeceöim, dedi. Zaman zaman bazı şeyleri anlamakta zorlandı doğal olarak, Eugenia 'yı salt bir kadın sevgisi sandıfiı anlar oldu. Halbuki 'mücadele' de bir oyundu o kadın, aralarındaki de, sırf bir gerçek zaferi Bay A'nın kendini kazanabilmesine yarayacak. Evet Augoste Perez bir roman kahramanıdır. Ünamuno'ya karşı kendini Descartes'ın ya da daha gerılerde Parmcnides'in savında savıınur, düşünmck, varolmak ilişkisinde. Düşünmek, insan olmakla özdeşse, varolmanın koşulu ise "Cogito ergo sum" diyerek varolduğunu haykırır. Üstelik yazar bu noktada pek de bir şey diyemez artık. Çünkü söyledikleri bir anlamda hepimizin varlığını gölgeye düşürmüştür. Düşünüyorsa vardır ya... Yazarlar, kendileriyle konuşmalarını karakterlere yaptırırlar, monologlar belki de hep diyalog olarak verilirler. Romanlar böyle kurulur çokluk, eğer yaşamamışsa kendi yaşamını söyleyememişse, hep bir seyleri, kahramanlar kahramanca söylerier kuşkusuz çok işe yararlar. Augoste yazarı ile aynı düzlemdedir artık. Bu iki varlık, ister kitapta yaşasın, ister dış dünyada etkilemez onu. ü , önceleri yazarın kendisini öldürecek olmasına kızar ama sonunda onun da öleceöini bildiöi için rahatlar, çünkü sonlar hep aynıdır. Bu bile her şeyin eşit olduğunu anlamak için yeterlidir. Augoste Perez'in kendi özü ve görünüşü arasındaki gidip gelme anları, öy BtaistaiB güvonıiMk yüreklice kimiz biz? Augoste, art arda geçen günlerde, bir olay ister kendinin oynayabileceği düşünebileceği, zaman zaman eylemleşecek, biraz korkabileceği, heyecanlar duyabileceği güçlü, hepsinden de önce çabasını aktarabileceği cinsten. Yakın dostu Victor'la zaman zaman oynadığı satranç oyununa kadar uzanan yaşam hamleleri, Euguina ile gerçekleşecekti. O taşlardan çoğu kere kendini soyutlayıp, kendisinin de bir taş belki piyon olup olmadığını düşünür, "Ya ner şey satranç oynayan bir Tann'nın işiyse" diye nayıflanırdı. Evet, gerçekten de kabul edecekti artık: 1 layat oyundu, satranç tahtası da, hayatın minyatür bir modeli. Her şeyin sonu olabileceğini hissettiğimiz anlar ok muydu? Bir karar vemıcnin zorunu olduğu, dönemeyeceğimiz dönemler, inişleri ve çıkışlarıyla işte biz, bu çizilmiş tahtanın içerisindeydik. Varohnanm koşulu l Augoste da "hayat oyunsa, oyunun iyisi ile kötüsü arasındaki fark ne olabilirdi", diye aklından geçirdi, "peki bu taşlarla neden alışık olduğumuzdan farklı çıkışlar yapmıyoruz?" dedi. Özgürce yapabileceğimiz tek şey de galiba bu hamielerde kendini göstcrecekti. Her şey insana sunulmuş ve hazır olsa bile, çevremizdeki nesneler, canlılar bizim zihnimizden, gözlerimizden süzüleceği için, küçük de olsa seviniyorum doğrusu. O, Eugenia diye kendi kendine evde söylenirken ne evinin önünden geçerken gördüğü, etten kandan ibaret tesadüfi bir görüntüyc, ne de kapıcı kadının tanıdığı Eugenia'ya sesleniyordu. ü n u n Eugcnia'sı yalmzhğının, hayalinin yarattığı Eugenia'ydı. Bay A, piyanist kızın göriınüşünde mücadeleyi seçer, onunla gelebilecek zorlukları istcr. Şu sözü elbette anlıyor Oyunun iyisi, kötireü CUMHURİYET KİTAP SAYI 373