Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Selçuk Ercz'in "Trendelenburg Pozisyonu" çeşitli konuları işleyen birkaç sayfahk yazılardan oluşuyor. Ama üginç yazılar bunlar. Hepimizin yaşamından süzdürülmüş cvrensel ve toplumsal, clbct bireysel sorunlarla sarmaş doîaş ve Iç içe yazılar. MUZAFFER BUYRUKÇU Trendelenburg li konulan işleyen birkaç sayfahk yazılardan oluşmuştur. Ama ilginç yazılardır bunlar. Hepimizin yaşamından süzdürülmüş evrensel ve toplumsal, elbet bireysel sorunlarla sarmaş dolaştır. Iç içedir. Selçuk Erez'in anlatımı doyurucu, dili yalındır, yalındır ama kimi durumlar irdelenirken doruklara tırmanma yöntemiyle dcrinlere inme yöntemine başvurmuştur ve bu iki yöntemin verimli işbirliğinden yazıyı sunmaya clvcrişli bir teknik yaratmıştır. Diişlediği, kurguladığı, 'olamaz' dedirten konuîarın da karnını yarmıştır. Yalnız her yazıyla mutlaka bir şeyler vcrir okura, bir şeyler anımsatır, bir şeyler öğretir, bumunun ucunda duran ama hiç görmediği bir gerçeği gösterir, onun, onların yaşamındaki yerini, kendisine ne getirip ne götüıdüğünü işaret eder. 'Taocu Sevişme' yazısındaki karı koca aydındır. Evliliklerinin altıncı yılında cinsel ilişkilerinde bir durgunluk olduğunu saptayan Haluk ile Semra, bu çok önemli pürüzü nasıl giderebilecekferini düşünmeye başlarlar. Ortadaki önlcmleri, reçcteleri, çarclcri sıralarlar. Halktan, yani bilgisizliğin kocaman çığı altında kıvranan, gerçek ölçülerde, gerçek anlamlarda insan sayılmayan, insanla yaratık kavramları arasında gidip gelenlerden olsaydılar, hiç duraksamaz, hacılann, hocaların, ürürükçülcrin, cincilerin, medyumların eşiklerini aşındırırlar, bedensel vc ruhsal sancılarını böyle hiçbir tutamağı, hiçbir inandırıcılıöı bulunmayan bilim dışı yollardan dindirmeye çalışırlardı ama 'bunlar' aydın, okuyan, düşünen, akla karayı birbirinden ayıran, uygarlığın, gelişmenin, ilerlemcnin tadını, tuzunu, yeryüzünü besleyen bütün kaynakları bilen kişilerdi. Ve ister istemcz yaşam düzeylerine uygun arayışlara gireceklerdi. Onlara ancak 'Taoeu sevişme' biçimi yardımcı olabilirdi; Akupunktur tedavisi yardımeı olabilirdi, sevişme ortamını kışkırtıcı ögelerle donatan dekorlar yardımcı olabilirdi. "Zemine ince bir şilte yavacağız. Tavandaki avizeyi söküp yerine rüzgârla sallanıp birbirine vurunca hoş sesler çıkaran deniz kabukları asacağız./ Rüzgâr yoksa ya da kışın pencereler kapalıysa?/ Bak, bu aklıma ujelmedi. Fön tutarız; belki de bir vantilatör kullanırız./ Benim tipime en uyan 'Ananda ranga' yani, 'Dalgalara dalan martılar' gibi sevişmekmiş... Başka tiplere uyan Kovuguna kaçan ürkmüş kertenkele' ya da 'Restorana çevrilmiş iskelede vapur bekler' gibi sevişmek hüsrana yol açarmrş./ Bütün bunları ne zaman deneyeceğiz?/ Önce bir süre meditasyon yapıp kaslarımızı gevşetmek gerek./ Niçin?/ Çünkii Çin'de önsevişmekte öpüşme yoktur. Sadece burun sürtüşmesi yapılır./ Burunlar yaklaşınca erkeğin soluğunun kimyası kadına, kadının ki de erkeğe geçerek her iki tarafı birbirine bağlar./ Yani öpüşme yerine burun mu tokuşturacağız? Evet, işin püf noktası burada! Öyleyse boşanm^mızdan başka bir yol kalmamıştır. Uç ay önce burnuma estetik ameliyatı yapan Burhan Bev'in dediğini unuttun galiba? 'En az dört yıl burnunuzu hiçbir yere çarpmayacaksınız. Aksi takdirde şekli hemen bozulur, burnunuzun ucu düşer!' dememiş miydi?" Engcli aşmaya çalışırken başka engeller çıkar karşımıza ve bazen hangi yöntemi kullanırsak kullanalım aşamayız o engelleri, o engellerle ilgiliyazgıya boyun eğeriz. Selçuk Erez, çevresindeki, giderek dünyadaki her şeye bakışları ciddi gözlerle bakıyor ama baktığı yerde, yerlerde gördüğü, saptadığı güldürü ögelerini nir yana itmiyor gereksiz diye, oncmsiyor ve onları metnin cn elverişli bir bölümüııde okura etkiler dağıtacak bir kimliğe sokuyor. 'Kim Korkar Teröristten' lıövküsünde Prof. Mehmet Selçuk Erez'den tıpla ilgili bir öykü D eğcrli yazar Selçuk Ercz, "Ağırmeşrep Kadınlar"kitabına yazdığı önsözde yazılarının hangi türc girdiğini ya da gircbileceğini bclitir. "Çoğuna 'öykü' denebilir. Bir gazete makalesinin kapladığı yiizölçüme sığdırılan kısa öyküler. Geri kalanlar da öyküye çok yakınlar: Bunlara da 'öykümsüler' denebilir." Bununla yetinmcmiş olacak ki daha yakın, daha gerçek bir tanımı aramayı sürdürmüş, "Trendelenburg Pozisyonu"nda da 'Kısa, kıpkısa öykülcre, höykülcre' bir açıkfama yapmıştır. "Hayku, kısacık, üç dizeden oluşan bir tiir Japon şiiri. Kısa bir siire boyunca hoş bir izlenim yaratıyor. Barthes'e göre 'Böyle kısacık, yalnızca bu diyerek parmağıyla herhangi bir şeyi gösteren bir çocuğun belirtici devinisini yineler. Zen anlayışına uygıın olarak; özel bir şey yok der. Hayku, güzel bir saç liilesi gibi kendi üzerine icıvrıIır. Ben, haykuları çağrıştıran kısa öykülerin yazılabileceğine inanıyorum. Bu öykülerin niteliklerinin haykununkilere benzemesinin, bazı beylik, daba uzun öykülerde bulunan niteliklere sahip olmamalarının da bir eksiklik sayılmayacağını sanıyorum. Bunlara benzer noktasını çağrıştıracak bir ad bulabilir, meselâ 'höykii' diyebiliriz. Tabii çok kısa öyküler, kısa, orta boy ya da uzun, çok uzun öykülerin niteliklerinden bazılannı da içermelidirler, ama bazı ek nitelikleri de bulunmalı. Höykü yaşamdan bir kesit yansıtmalı bize; belki fazla derine inip karakter tahlilleri yapmaz ama haykular gibi müziğin etkisine benzer bir etki yaratabilir. Müzikten farkı, bu bazzı, beynin başka yerlerini etkileyerek oluşturmasıdır./ Düzyazı izlenimleri ise görme ya da yine duyma sinirinden geçerek beyne ulaşır ama buraya vardıktan sonra başka yolları izlerler, başka işler karıştırırlar./ Kısa, kıpkısa düzyazıyla anlatılanları algılamak, öyle pasif bir eylem değildir; insana sadece naz vermez, aynı zamanda insanın aklını uyarır, harekete geçirirler." Bu açıklamada ileri sürülenıer hem benimsenebilecek hem dc tartışılabilecek düşüncelcrdendir ama Selçuk Erez, yukarıda da belirttiğim gibi kendi yazış biçimine bir tür o türc dc kesin, kalıcı bir çözüm aramaktadır. Haklıdır. Her yazar ötekilerden ayrı bir şeyler yapmak, yaptıklarının içerdiği yenilikle anılmak ister... kimileri de daha öncc ortaya konulan biçimlcri tartışmadan yapıtlarının altyapısına yerleştirir, içeriklerdcki dokunulmamış bölgelere yönelir, oralarda bulduğu, saptadığı atılım olanaklarından devşirdıkleriylc yolunu çizmeye çalışır. Selçuk Erez, bir süre sonra 'höykü'leri de beğenmeyecek, yazılarını yüzde vüz ifade edebilecegine inandığı başka bir 'tanımlama'nın peşinden koşacaktır. Doğaldır bu koşuyu, bu yürüyüşü sürdürmesi. Yazar, 'mevcut'la yetinmemelidir. "Trendelenburg Pozisyonu'da çeşit Balta öldürülme tehdidi altındadır. (Bu azılı, gözlerini kan bürümüş gaddar, kalpsiz, vicdansızlar, ortalıkta inşan sıfatıyla dola.şanlar altın beyinli Ümit Doğanay'a, sanat tarihi alanının seçkin düşünürü Bedrettin Cömert'e, uygarlığa kimbilir neler katacak yetenekteki sayısız öğretim üyesine kıymadılar mı? O, insanların insanı, zihinlerin kültür haritasını çizcn Scrver Tanilli'yi sakat bırakmadılar mı?) Korunması Bcrckir. Görcvlendirilen koruma topaldır. güldürü böyle şeylerden üretilir, yürürken taşa çarpıp asfaltı öpen adamın bu düşüşünden ürctilır, kaba güldürü sınıfına girer bunlar ama güldürü öğeleridir. O geri alınır, başkası Prof'un korumasını üstlenir. Yalnız bu 'koruma' acayip biridir, Prof'u korumaktan çok kendı çıkarlarını korur. Sözgelimi, Prof. ile eşi Nedret Hanım'ı operaya cötürürken karısını, kayınbiradcrini, baldızını da götürür ve onların rahatça opera izlemelerini önler. Bu, görevini kötüye kullanması, ondan yarar sağlamasıdır. Derken, bunun arkası gelir. Kar bastırdığında korumayla bckcinin bahçedeki derme çatma kulübede beklemelerine üzülen Nedret Hanım, "Bizim yüzümüzden zatürre olacaklar!" deyince 'acıma' yürürlüğe konur ve kapının önünde bir yer gösterilir, iki koltuk, bir sehpa ile çay takımı verilir. Bu insani tutumları Prof. ailcsinin başlarına iş açar. Kendilerine böyle davranılmasından yüz bulan koruma ile bekçi, durumlarını iyice sağlamlaştırırlar. Kapının altından kordon uzatılarak elektrikli ızgarada ısınırlar, çay kaynatırlar, Prof'un her sabah sekizde okuması ge reken gazeteleri okurlar, üzerlerinde kahvaltı yaparlar, dokuzda Prof'a uzatırlar. "Bir gün eve döndüklerinde kapılarının önünde küçük bir gecekondunun inşa edilmiş olduğunu gördüler./ Çok üşüdük. Böyle bir tedbir düşündük. Bu, sizin emniyetiniz açısından da daha iyidir." Ve çiğ köfte partileri, televizyonda maç seyretmcler... Prof'un korunması arka plana itilmiş, onların yaşamları öne çıkarılmıştır... tedirginleşen aile, korumayı ve bekçiyi orada bırakarak başka bir kente göçerler. 'Merhametten maraz hasıl olur' deyişinin bir höyküde somutlaşmasıdır bu. Hepimizin yaşamında, yaptığımıza bin pişman ettiren 'iyilik'ler vardır. 'Trendelenburg pozisyonu' Tıp'la ilgili bir höyküdür. Doğuma değinilir. "Doğum son bir avaz ile sonuçlanınca kediler dikkat kesilir, az sonra pencereden fırlatılacak çocıık sonunu, plasentayı beklerlerdi./ Plasentalar bahçeye boca edilince kedilerin nasıl viraj dönen araba sesleri çıkararak birbirlerine saldırdıklarını, plasentaların nasıl parçalandığını, en gözüpek tekirlerin en iri parçaları kapıp ağızlarında, ucundan kan damlayan et parçalarıyla.../ Rastladığı kedilerin böyle uzun ve parlak tüylü olmalarını, her gece yedıkleri plasentaların hormonlarının etkisine bağladı." Bu görüntüler midemi bulandırdı ve kusar gibi oldum. Çok geniş bir alanda çalışır Selçuk Erez. Bilgi ile zekânın her katmanından fışkıran ve her satırda parıldayan kıvılcımlar, höykülerin hepsine serpiştirilmiş haldedirler ama bazı höykülerde çok yoğundurlar. Şaşırtır okuru. Bu şaşırtıcılık Selçuk Erez'in anlatım tekniğinin bir ögesidir ve süreklidir. "Terendeienburg Pozisyonu"nu okuyanlar, gülümseyecekler, düşünecekler, acıyacaklar, kendileriyle yakınlarının bir değil, birkaç yanını öğreneceklerdir. • Trendelenburg Pozisyonu/ Selçuk Erez/ Höyküler/ Sel Yayıııcılık/ 127 s SAYFA 13 Tıpla ilgili bir öykü Ayrı bir şeyler yapmak Selçuk Erez, her yazıyla mutlaka bir $eyler verir okura, bir şeyler anımsatır, bir şeyler öğretir. bumunun ucunda duran ama hiç görmedlğl bir gerceğl gösterir CUMHURİYET KİTAP SAYI 366