Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
yazılar kendi aralarında kronolojik bir sıralanma içinde değillerdir. Bunların önem sırasından da söz cdilemez. Rastlantısal olarak birbirlerinden önce ve sonradırlar. Böylece göndermelcrin hem kcndi başlarına, hcm de diğerleriyle giriştikleri ilişki gittikçe çoğalarak sonsuz bir öyküyc dönüşmekteuir. Yazar burada Gilles Deleuze'ün "kristal yapı" kavramından söz açarak, söz konusu ilişkilcr yumağının, bir çevrimselliğe yol açarak, anlatımın "düz çizgiselliği"nin önlendiğini savunmaktadır. Ali Akay'ın "kristal yapı" örneğindcn yola çıkarsak, kcndisinin de (her sanatçıyazar alışverişinin oluşturduğu) düşünceleri vc yorumlarında aynı "kristal yapı"ya büründüğünü sövleyebiliriz. Yani, yazarı bir "portre" nalinde kristalleşmiş bir ayrışıklık diye algılamamız mümkundür. Bu kristalleşmiş portrenin algılanabilmesi, Ali Akay'ın (sanat alanında) ilgi perspcktifinin genişliği konusunda bize ipuçları sağlayacaktır. Kıvrımlar kitabında ycr alan sanatçıların (bıına küratörlüğünü yaptığı sergileri dc ekleyebiliriz), çok farklı disiptinlcrdcn gclmesi (rcssam, seramıkçi, enstalasyon sanatçısı, heykeltraş, grariker, felsefeci vb.) çok şaşırtıcı değildir. Asıl şaşırtıcı olan, Ali Akay'ın (yazımın başında da belirttiğim gibi) bu çeşitlilik içindeki kesişmc noktalarını arama cesareti vc kcndi düşünceleriyle onlar arasındaki etkileşimi kurma yeteneğidir. Tabii ki, ctkilcşimin kurulması, tck yanlı bir çabanın sununda ortaya çıkmamıştır. Çeşitli sanat görüşlerine sahip vc dcğişik malzcmclcrle uğraşan sanatçıların da bu yaklaşımda katkılan vardır. Ali Akay'ın öngördüğü yakla şım vc ctkilcşimc talip olan sanatçıların tla ilgi alanlarının ueğişmesi/genişlemcsi bir önkoşuldur. Aksi haldc, aynı içcriklc harckct cdilsc de, sonuçta ortaya bir "karma sergi"nin çıkması kaçınılmazdır. Oysa hiç dc böylc olmamış, sanatçıların bilgi türleri üzerinde bir değişiklik saptanabilmiştir. Iştc farklı disiplinlcrden gelen sanatçıların kesişme noktaları, bu değişiklik içinde mümkün kılınmıştır. Kıvrımlar kitabında ycr alan yazıların önemi, karşılıklı etkileşimin altyapısının da açıklanmasıdır. Buna, karşılıklı "ctkileşim sürecinin belgesi" de diyebiliriz. Yukarda yazdıklarım doğrultusunda, kitap üzcrinc yapılabilccck olası bir clcştiriyi güncleme getirmek yararlı olur. Bu eleştiıi; Ali Akay'ın yazılarının çoğunun bclirli bir sanatçı grubunun çevrcsindc döndüğü yönündc olabileccktir. Cîerçi bu çcvrc hayli geniş tutul muştur, anıa yine de bu isimler bazen sıklıkla, bazcn arada bir de olsa yinelenmcktedir. llk bakışta sakıncalı gibi görülse de, bu durumun (aslında) daha ayrıntılı bir ncdendcn kaynaklandığı sczilcbilccektir. Burada Ali Akay'ın tercihlerinin olduğu kadar, sanatçıların tercihlerinin olduğundan da söz etmemiz gcrekecektir. Bu tercih; kişisel sanat görüşlerinin, sorunlara ortak dille yaklaşımın ve aynı bilgi türünc güvenin koşutluğu sonucunda yapılmamıştır. Eğer öylc olsaydı, Kıvrımlar'da adı geçen sanatçıların tümünün aynı tür işler yapması gerekirdi. Daha önce de belirttiğim gibi; bu sanatçılar çok geniş bir yelpazede yer almakta ve gerek düşünce, gerekse biçim bakımından birbirlerinden ayrı görüntüler vermektedirler. Demck îci, hem kendi aralarında, hcm dc Ali Akay ile düşünce farklılığı ortaya koyabilcn sanatçıların aynı kitapta yer almalan (buna grup sergilerini de katabiliriz), doğrudan doğruya bir kolcktil çalışmaya talip olmalarmdan dolayıdır. Ya/arın, kendi bilgi türünü dcğişikliğe tabi tutması gibi, sanatçıların da bunu CUMHURİYET KİTAP SAYI 366 göze almaları, ince bir kesitte birleşimi oluşturmııştur: Yazar; kitapta yer alan sanatçıların, niçin o adlardan ibaret kaldığını şövlc açıklamaktadır: "Bu saydığım adtarın nepsi ve aralarında bazıları; daha doğrusu benim en çok birlikte çalıştıklarım." (Kıvrımlar, s. 7) Cümlcnin pratiklc ilgisi vardır. Daha önce "macera" olarak nitelendirdiğim durum, burada biraz daha su yüzüne çıkmaktadır: "Her iki yanda da bir birleşim söz konusu; Deleuze'cü bir şekilde ifade etmeye kalkarsam 'ikili kapma'dan bahsetmek gerekecek." (Kıvrımlar, s. 8) "tkili kopma" ve onun gctircccği sonuçların içine dalmak, sonra; yeni kaosun biçimlenmesi üzerine uğraş vermek... Bu kez de, Deleuze ve Guattari'nin sanata dair önerileri mi? Kıvrımlar'ın öğrctici yanından söz edebilir miyiz? Sanırım böyle bir yönü de var. Ali Akay'ın sürekli "karşılıklı etkileşim ' düşünccsini vurgularkcn, aralara gizlenmiş kimi yazıları da gözden kaçırmamamız gerektiğini önemle belirtirim. Elbette Kıvrımlar'ın belirli bir zaman dilimine ait yazıların tümünden ibaret olduğunu vc bu yüzden, üzerinde durduğum konuların dışında da kimi yazıların kitapta yer alabildiğini kabul ctmeliyiz. Ancak; dışardan bir bakışla, bu yazıların beliıgin bir tavrı dışa vurduğunu da söylemeliyiz. Örncğin; Sanatta Hiyerarşi Var mı?", "Sanatçı Kim?", "Ycni Ozgürlük Alanları Arayışında Sanat", "4. Jstanbul Bienali'nin Açılışına Doğru" gibi yazılarda ortaya konulan düşüncelcr, "tck başına" OKuyucunun karşısına çıkmakta vc yazarın tlüşünsel yapısı hakkında fikir sahibi olmamıza yardım ctmcktcdir. Ayrıca; kötümscr bir bakış, bunların "yönlendirici" ya da "empozc" güçtc olduğunu da savunabilir. Oysa (bu kez de) iyimser bir bakış, yazarın sanatçılarla (sanatçılar hangi görüşte olurlarsa olsunlar) diyaloöu sırasında, yola çıkış noktasını belirlemcsi açısından bir açıklama olduğunu savunabilir. Son olarak şu düşünceyi aktarmak istiyorum: Daha önceleri de, yazarların kimi sanatçılar üzerine yazdıkları bilinmektedir. Bu yazıları iki tavırda görmeliyiz: Birincisi; daha önce belirlenmiş kriterlere bağlı kalarak, sanatçıyı bu çerçeve içinde dcğcrlcndirmek (sanatçının da isteği bu yöndedir), ikincisi; antikriter boşluğunda, sürekli dcğişimi göz önünde tutarak, her an kurulup yıkılan vc veniden kurulan kritcıler bo yunca ilerıemek (kimi sanatçıların scçimi de budur). Ali Akay'ın yöntemi ikincisidir. fakat, tüm bu diyalog sürecini kapsayacak bir tutarlılığın olması gerektiğini de hiç kimse yadsımamalıdır. En azından yola çıkışta, bu son derece gereklidir. Aralara sıkıştırılmış yazıların böyle değerlendirilmesi sanırım en doğru görüs olacaktır. Tüm yazılanların paralelinue, Kıvrımlar üzerine bir düşünce yürütmenin de (yine kitabın mantığı ile eşdeğer) ayrı bir anlam yüklendiğini söyleyebilirim. Yazar, madem ki kendi yola çıkışı ile diyalog kurduğu kişinin yola çıkışı arasındaki ilişki üzerinde durmaktadır, o halde bu yazı ile yazarın kitabı arasında bir ilişkidcn söz edilebilecektir. Şöylc ki; Ali Akay, sanatçıların düşüncelerini kendi yorumuyla bir "yeniden üretim" sürecine sokuyor ve diğer yazılarla bağlantısını kurarak "sonsuz bir öykü"ye dönüştürüyordu. Bu yazının da, "sonsuz öyküler kitabı" üzcrinc yazıldığı düşünülürse, "yeniden üretim" evlemi sürüyor dcmcktir. Kıvrımlar'ın da yazılış ncdcni bu değil mi? • Kıvrımlar 1990'larda Plastik Sanatlar / Ali Akay / Bağlam Yayınları /2H4 s. Çağdaş Avusturya edebiyatının önemliadı Gerhard Koth 'dan ısında Çağdaş Avusturya edebiyatının en öncmli yazarlarından olan Gerhard Roth'un en çok yankı uyandıran eseri, "Suskunluğun Arşivleri" başhğı altında 19801991 döneminde yayımladığı anlatı dizisi. îletişim Yayınları, bu dizinin dördüncü kitabı olan "Uçurumun Kıyısında"yı Cemal Ener'in gerçekten başarılı çevirisiyle yayımlamış bulunuyor. İSMET ORAN Arşivleri" anlatılarının evrcnsclli ğiylc, kendi ycrel dertleri veya takıntıları arasında da umulmadık bir kanbağı bulunabilir. Tabii derinlerde bir yerde"Uçurumun Kıyısında"... Roth'un özellikle "Suskunluğun Arşivleri"ndeki gözde teması, "delilik" ve "deliler" nele ki şizofreni. Yazar bir söyleşisinde, bu dünyayı en iyi temsil edenlerin akıl hastaları olduğunu söylüyor: Zira "onlar akıllarını bu dünya nedeniyle kaybettiler." "Tarihi ancak aklını kaybetmiş biri anlatabilir, çünkü başkaları için anlatılamaz bir tarihtir bu.' Yazar, şizofreniyi "yarı bilinçli bir edim", bir "benliğini ve kişiliğini ortaya koyma biçimi" olarak tanımlıyor. Roth, kişisel olarak da kendisini insanlık halleri üzerine düşünüp kurmaya vc tabii yazmaya en fazla tahrik edenin, kazalar, scfalet, akıl kaçırmalar gibi durumlar olduğunu söylüyor. "Uçurumun Kıyısında"da, "istenirse", yani o tarafından tutulursa, bir delilik hikâycsi. Kitabın arkakapağındaki tanıtım yazısında bclirtildiği gibi: Ceza yasalarıyla tanımlanacak nir suç bulunmadığını düşünen bir sorgu yargıcı, adalete hiç inanmadığı için hukuk öğrenimi gören bir katil ve "normal" ilişkilerden korunmaya çalışan bir gönüllü sürgün... ve çığrından çıkan Dİr dünyada nakikatin çekilmek zorunda bırakıldığı son sığınak olarak yaşanan ve bu yanıyla "sevilip sayılan" bir yuva olarak akıl hastanesi... Ama "Uçurumun Kıyısında", istenirse, yani bir başka gözle, cinaî roman olarak da okunabilir. Heyecanlı, mcraklı bir kriminal hikâyeyle dünyaya delici bir bakış, bir arada gelişiyorlar. Bu birliktelik anlatının öznesine de yansıyor: Kitap, kâh "delice" kâh "canice" konuşuyor, üstelik arada üçüncü şahıs olarak "anlatıcı" da lafa karışıyor. Roth, dizisinin önceki kitaplarında, yaşadıkları hayattan hoşnutsuz olan insanları, başka bir çevreye sevkederek mutlu Iuk aramaya göndcrmişti. "Uçurumun Kıyısında" ise, bu dünyada vc bu hayatta, çcvrc değistirme gibi "ara çözümleri' bir yana bırakıp, "bu dünya"nın tamamcn dışına çıkmaya varan bir güzergâh çiziyor. Isviçrcli edebiyat clcştirmeni Ernst Ncf'in yazdığı gibi, Roth bunu bir çözüm olarak sunup işi bitirmiyor; kitapta, hoşnutsuzlukla başa çıkılmaya çalışılan "bu dünya" ile "her şeyin dışına çıkmak" arasında bir pat durumu var. Bu pat durumu ve onun barındırdıgı gerilim, şizofreni tcmasına uygun olduğu gibi, metnin "kriminal roman" yönüne de uygun düşüyor... • Uçurumun Kıyısında / Cıcrhard Koth / Çcv Cemal Hnar / lletışım Yayınları/ 141 s SAYFA 1 1 Karşılıklı etkileşim Y Sorunların ortak dlli edi kitaplık "Suskunluğun Arsivlcri" dizisinin kitapları, hem kcndi başına okunabilecek bağımsızlığı olan eserlcr, hcm de güçlü bir dip akıntısıyla birbirlerine bağlılar. O dip akıntısını, Avusturya toplumunun yakın tarihindc yaşadığı travmalar oluşturuyor. Daha doğrusu biitün travmaların anası olan bir travma: Hitler'in memleketi olan bu ülkenin başından geçen faşizm ve özelliklc de antisemitizm Yahudi düşmanlığı... Travma bu olunca, Roth'un eserleri ()r(^ Avrupa'nın bu "önemsizleşmiş" imparatorluk artığı ülkesinin "özcf hikâyesi" olmaktan çıkıyor, evrensel bir temaya dönüşüyor. Elbette tarihsel olgulara ve toplumsal yapılara kör gözüm parmağına göndermeler yaparak değil hiç değil. Roth, söz konusu toplumsal travmayı has bir edebiyatçı olarak, insan ilişkilerinin ve insanın iç dünyasının, daha doğrusu dünyalarının içinde gezinerek işliyor. Toplumun kofektif hafızasında nesaplaşmadığı bir tarihsel travmanm o toplumun yakasını bırakmayan izlcri, toplumsal hayatın hücrelerindc kendini göstercn sıradangündelik faşizm üstelik "imparatorluk bakiycsi" bir ülkenin usta bir yazarından. Türkiyeli okur, Roth'un "Suskunluğun Çığmndan çıkan dünya